15 Şubat 2023 Çarşamba

İnsan, Olmalıdır!

 

 İnsan, Olmalıdır!

İnsanın, Rabbini bilsin diye inşa edilmesi istenir. İnsan da bildiği için, bildiği kadar ve bildiği gibi bir insandır. Bilgisini uygular, bildiğini söyler, bildiğini yapar, bilgisini geliştirir, bu amaçla donatılmıştır, fıtratını gerçekleştirir. En sonunda, bilenin kendisi olmadığını ve bilgilerinin kendisine ait olmadığını, kendisinden konuşanın kim, kimin kulu ve abidesi, olduğunu idrak eder; kendi davranışlarına bile rıza gösterir, razı olur, manalar kalbine doğar, kemale erer, olgunlaşır. İçinden geleni işler, genlerini gerçekleştirir, çevresine uyar. Tevhit ilmini bir bilenden, nutuk yeteneğiyle, öğrenebilir. Her şey, insana, verilmiştir.

“Yaradılış, fıtrat, eksiksizdir, her şey önceden olması istendiği üzere, olmuş ve olacak, fıtratta yazılıdır. Var olan, çok görünse de tümü, bir ve tektir, Fıtrat Vaki ve Bakidir. Tevhit ilminin yolu ve yönü fıtrata kazınmıştır. Kuran, insanın kullanma kılavuzudur. Resulün fıtratındaki olgunluğu, hikmetiyle birlikte, içeren Kuran, Furkan olarak ortaya çıkmak üzere, ayrıntılı bir şekilde, cem mahzeninden, aziz ve rahim olan zattan, indirilmiştir.” (36 Yasin, 1-3,5) Kuran’ın bir ayetinde, Allah’ın, Âdemoğullarına verdiği söz, ‘ahdi misak’ olarak bildirilir. (2 Bakara, 27) Diğer bir ayetinde de ‘Ahdi Misak’, ‘Elestü birabbiküm’ olarak anlatılır. (7 Araf, 172) Bu durumu, Resul de şöyle açıklar “Allah, eli ile Âdem’in arkasına mesh ederek zürriyetini, neslini, zerreler halinde Âdem’in arkasından çıkardı ve onlara «Sizin Rabbiniz Ben değil miyim?» dedi. Onlar da «Evet, Rabbimiz, sensin» dediler.” Allah’ın eli, ‘Saf, Kutsal Akıl’dır, Âdem ise ‘Konuşan Külli Nefis’, Âdem’in arkasını mesh etmesi, sırtını sıvazlaması, aklın, ruhanî bilgilerle, küllî nefse tesiri ve onu nuru ile tenviri, aydınlatmasıdır. Zürriyetinin ihracı ise insanlıktan, insanları yaratmasıdır. Ahdin misakı, Allah’ın sözünde duruşu, tevhit delillerini akıllara rekzi, kazımasıdır, bu amaçla, tüm bilimsel bilgi ve bulgular Kuranı kanıtlar. İnsanlar, her ne zaman cismani perdelerden soyunsalar, bedensel ve maddesel şeylerin ötesine geçseler, ‘Tevhit İlmi’, en vazıh, açık ve en zahir, görünür, bir şey olarak, kendilerine inkişaf edercesine, keşfolurcasına, tebeyyün eder, aşikâr olur. Bu ilim, kendilerine zaruri olmuştur. “Bela”  yani  «Evet»  demeleriyle icabetleri,  zatlarıyla tevhit ilmini kabul edip olgunlaşmalarıdır.    

“Nefsin zulmet gecesi insanlara libas, elbise, kılınmıştır. Bu zulmet, sizi istila ederek,  Hakkın zat,  sıfat ve gölgesinin müşahedesinde, sizi setir eder, örter. Siz hakkın zat, sıfat ve gölgesini müşahede ediyorum diyerek meşgul olur, var olduğunuzu zanneder, düşünür durursunuz. Sizi, hayat ve dünya da, böylece, gaflet uykusunda uyutur. Hadisi şerif: “Bütün insanlar uykudadırlar, ölünce intibah ederler, pişerler, uyanırlar.” Uykudayken “Daimi hakiki hayattan” gafil kalırsınız. Kalpleriniz ruh nuruyla hayat bulunca, his uykusundan sonra, kutsal âlem fezasında intişar eder, güneş gibi yanıp, (foton gibi) yayılıp, dağılıp,  yanarak yaşarsınız.” (25 Furkan, 47) “Yeniden yaratıp yeniden dirilten, manevi olarak ihya eden biziz. İstidatları, manayı içerir ve zatlarında hakikat gizlidir. Bu hakikat ve manayı araştırmaları, aralarında konuşmaları beklenir. Böylece, hakikat ve mananın ortaya çıkartılması ve fiile ihraç edilerek kâmil insan olmaları için yeniden diriltilirler. Bu diriltme intibahın, pişmenin evvelidir, buna kemale erenler ‘yakaza’ derler.”  (18 Kehf, 19)

“Mearic, Miraçlar, Merdivenler, mutluluk halleri demektir ki, o da itidal ile tabiatlar, huylar makamından, manadan madde, maden makamına,  sonra nebatat makamına sonra hayvan makamına, hayvan makamından bazısı bazısının fevkinde, üstünde, mertebeler ve dereceler halinde, insan makamına, getiririz. Sonra nefis menzilinden ve kalp menzilinden, ehli sülukûn işaret eylediği intibah, uyanıklık, yakaza, tövbe, inabe, hak yoluna girme, mürşide biat, gibi sülük menzillerinde, sonra fenayı efal ve sıfat mertebelerinde ilerletiriz. Ta fenayı zata kadar la buud, helak olma ve la yehza, uyanıklık, terakki mertebeleridir. Çünkü sıfatta fena makamına tekabül eden mertebelerden sonra Cenabı Hakk’ın, her sıfat hizasında terakki edilecek bir mertebesi vardır. İnsan vücudunda bulunan, arz ve semavî kuvvetler ile insan ruhu, kıyamet-i kübrada, büyük kıyamette, Hakkın Zatı camiasına, ezelden ebede kadar sürüp giden zamanlarda uruc eder, yücelir.”  (70 Mearic, 3, 4)  

“Âlim, amil ve arifi kâmilin, Allah'a daveti sahih olur.” (41 Fussilet, 33) “Ruh”ta tevhit ilmi, “Kalp”te sevgi, “Nefis”te, benlikte, adalet olursa fenafillâh ve büyük kıyamet yakın olur.” (42 Şura, 17) “Resulün eli, müminlerin ellerinden üstündür. Rıza, irade-i Hak’ta iradenin fenası demektir ki, o da fena-i sıfatın kemalidir.” (48 Fetih, 9) “Nutkunuz, mütekellimi hakikînin sıfatıdır. Eğer huzur ve Şuhut sahibi iseniz, kalplerinize mütekellimi hakikî o sıfatla tecelli etmiştir. Hakikî nutuk, kalbinize tecelli nedeniyle size ruh semasından nazil olmuştur. Ve bu suretle sizin kemaliniz hâsıl olmuştur, Hakk’ın nuru size işrak etmiştir, kalbinize manaları doğmuştur.” (51 Zariyat, 23) “İbadet marifet, bilginiz, kadardır, arif olmayan ibadet etmez.” (51 Zariyat, 56) Görünmeyenin Abdi, kulu, Abidesi Olmaz. “Şahsın kemali, ilim ve amel ile nevin, toplumun, halkın, insanlığın, kemali kılıç ve kalemle hâsıl olur.” (57 Hadid, 25) “Nuru kemali, olgunluğun idraki, nuru fıtrî ile bulunur ve kemali ancak kâmil bilir, bu sebepten «Allah'ın gayrisi Allah'ı bilemez»” (65 Tegabun, 6) “Madde deryasının suyu azgınlaşıp tufan olduğunda, biz sizi, olgunluk ilim ve uygulamasından oluşan şeriat gemisinde yüklenip taşıdık.” (69 Hakka, 11) “Olgunlaşmak üzere, ibret için görmek,  bilmediğini sorup öğrenmek üzere biz, ona iki göz, bir dil ve iki dudak gibi alet-i bedeniye nimetlerini vermedik mi?” (90 Beled, 8-9) “Seni sıfatlarının en şereflisi olan ilim sıfatı ile seçti ve kemalinden, olgunluğundan, hiç bir şeyi senden esirgemedi.” (96 Alak, 3)

Allahın, Elçisiyle ve Kitabıyla, demek istedikleri kısaca özetlenebilir. Ey düşünen akıl verilmiş insan, çevrenden, Dünya ve Evren Ormanından çıkıp, bana ulaşman için seni nimetlerimle besledim, büyüttüm, genlerinle donattım, çevrene işaretler ve delililer koydum. Beni, elçi, veli ve evliyalarıma uyarak, kitaplarımı okuyarak, ara, bul, bil ve ol; vasıflarımla vasıflan, kuvvetlerimi kullan, sıfatlarımla sıfatlan, ilmimle âlim, amil, arif ol, Halifem ol. Cisimsel ve bedensel perdelerden soyununca, sen keşfedercesine aşikâr olan tevhit ilmini fark edebilirsin. Gaflet uykusundan uyandıkça pişmenin zevkine erebilir. İstidadında gizli olan mana ve hakikati bulabilir, Güneş gibi yanabilirsin. Nutuk yeteneğinle, ruh semasından kalbine tecelli eden, ‘mütekellimi hakikiyi’ idrak edebilirsin.

Umarım biz de genlerimizde ve çevremizde gizlenenlere ulaşıp, hakikate erebiliriz!

                                                                       Necdet Altınay 18022023

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder