1 Şubat 2023 Çarşamba

Adalet Temeldir

 

Adalet Temeldir

“Hakk’ın delili, gölgesi, olan ilimden ilk halk edilen cevherin, Celalî nazarla hayâsından, edebinden, taşıp yayılmasından, sonra uygulanmış olarak açığa çıkan, ilmi hıfzedici kuvvetlerin izdihamıyla temessül ve tecessüm ettiniz. (1) ilimden başka bir şey olmayacak şekilde, bedenleştiniz.” (2) Diğer bir deyişle, “Önce hiçbir şey yoktu, vakum ortamında, yoklukta, var olan ilmin, zuhurunun şiddetinden görünmeyecek şekilde, hakkını Hak’tan hakça, adaletle, alarak, ortaya çıkışıyla;  bir  ‘şey’ var oldu ve ışık,  parıltı,  aydınlık,  nur oluştu. Nurun, fotonun maddeleşmesiyle her şey halk olundu, canlılık yaratıldı ve insan inşa edildi.” (3) Adalet, ruh güneşinin, kutsal bedende gurup etmesiyle sonradan oluşan karanlıkta, farklı titreşimler halinde, kuvvetlerden, oluşan zerrelerin temelidir.

“Emanetleri ehline, sahiplerine veriniz. İlk önce istidadınızın hakkını ödeyin. İlk yaptıklarınız içinizden gelenlerdir, fıtratınıza uygun olarak yaparsınız. Yaptığınız iş ve işlemler, eylem ve olaylar, daima bir kuvvete dayanır. Bu kuvvetlerin hakkını verin, kuvvetlerin sahibinin siz olmadığını bilin. Her işin ve eylemin bir sıfatla yapıldığını ve hiçbir sıfatın size ait olmadığını, tüm sıfatların Allahın olduğunu, idrak edin. En sonunda tevhitte fani olup, vücudun Hakka ait olduğunu anlayın. Fenadan sonra bekaya döndüğünüzde, insanlar arasında hüküm verirken, eşyanın da Allah’ta kaim olduğunu bilerek, Allah’ın adaletiyle sıfatlanarak hükmedin. Nefsiyle kaim olan, ebeden adalete kadir olamaz. Allah sizi bilir, işitir ve görür.” (4 Nisa, 58) “İnsanlara gönderilen on iki vekil, beş dış duyu; görme, işitme, koklama, dokunma, tat alma ve beş iç duyu; adalet, vicdan, zekâ, hayal ve fikir gücü ile teorik ve pratik akıldan ibarettir. Eğer siz ruh,  kalp ve melekût,  hâkimiyet,  imdadından gelen akıl, hikmet ve ilhamla, isabetli fikirler ve doğru hatıralarla, akıl ve fikir resullerine hürmet edecek olursanız, fena ile zatınızı da teslim ile Allah'a iyi bir ödünç verirseniz, sizden hicaplarınız olan zat,  sıfat ve fiillerinizin vücutlarını elbette setir eder,  örterim.”  (5  Maide,  12) “Hak terazisinin dili adalet sıfatıdır, bir kefesi his, kalp âlemi, diğer kefesi akıl âlemidir.” (7 Araf, 8) “Ceset arzı, kemik dağları ve damar nehirleriyle döşendi. Ahlak ve idrak yemişleri olarak da zulüm-adalet ve soğukluk-hararet gibi zıtlıklarla süslenmiştir. Ruh cesetle örtüldüğü gibi ruhaniyet gündüzü de cismaniye gecesi ile örtülmüştür. Böylece düşünenler için delil ve işaretler konmuştur.” (13 Rad, 3) “Her bir ‘şey’in, o şeyi diğerinden ayıran bir özelliği vardır. İnsan, insanlığı ile insandır. İnsan, insanlığını kaybederse,  kendisi de kaybolur, ona insan denmez. Her özellik Hakk’ın vahdaniyetine, birliğine, delildir. Gökler ve yerler adalet ile ayakta durur. Adalet, kesret âleminde, vahdetin gölgesidir. Eşyanın düzeninde yumuşak huyluluk, birbirleriyle uyumluluk gibi vahdaniyete, birliğe, beraberliğe götüren özellik mevcut olmasa düzen mevcut olamaz. Birlikten gelen ve birliğe götüren özellik yok olursa düzen ve düzenlilik hemen bozulur. İnsan veya insanların, insanlık özelliğini kaybetmesi durumunda birlik ve beraberlik içinde yaşamaları mümkün değildir, insanlık düzeni bozulur.” (21 Enbiya, 22) Uyumsuzluk yaşayan insan, akıl, hikmet ve ilhamla, akıl ve fikir resullerine hürmet etmemiş, vahdaniyeti ve Hak terazisinin dili olan adalet sıfatını, kesret âleminde, vahdetin gölgesi, olan adaleti kaybetmiştir. Ruh gündüzü-cisim gecesi, zulüm-adalet ve soğukluk-hararet gibi zıtlıkları, delilleri, görememiştir.

“Biz, kıyamet günü için hazırlanmış adalet terazilerini koyarız. Allah’ın terazisi, vahdetine lâzım gelen bir sıfatı ve vahdetinin zilli demek olan adaletidir ki «ervah gökleri»  ve «madde, eşya yeri» o adaletle kaim ve müstakim olmuştur. Eğer adalet olmazsa;  emir-i vücut nizamı, tertibi, mahdut üzere kararlaşmaz. İmdi adalet; eşyanın tümünü kapsayınca, her mevcuda, haline ve yükleneceği miktara göre, adaletten hakkı isabet etmiştir.” (21 Enbiya, 47) “Olgunlaşma amacıyla verilen yetenek ve kuvvetleri, adaletle, bu amaç için kullanmayan sevilmez ve hesap sorulur.” (22 Hac, 38) “Hak Teâlâ, sıfatının zuhuru kılmak suretiyle; her şey’in halkını, zuhurunu güzel kılan «zatı celil, yüce ve âlâdır.» Zira güzellik, sıfata mahsustur. Var olanların tümü «sıfatının mazharlarıdır, göründüğü yerdir.» Ancak «insan-ı kâmil» müstesnadır ki o, «Cemal-i zata» ihtisas etmiş, mahsus bulunmuştur. Bu sebepten; «İnsan-ı kâmil», tesviye ile yani, Ahsen-i takvim ve mizacın pek adaletlisi ile mutedil kılınmıştır, iki tarafı bir edilmiştir. Bu tadil, mutedil kılınma, sebebiyle, «Hakka mahsus olan ruhu kabule müsait» oldu. Ve insana da «kendi ruhundan nefha eyledi» ve işte bu nevi insan ile cemadatı halk ediş, nebatatı ve hayvanatı, canlıları, yaratış ve insanı inşa ediş, nihayet bulup, Hak zahir oldu.” (32 Secde, 7,9)

“Biz, Kuran’ı kutsal gecede indirdik. Kutsal gece, sonradan oluşan bir karanlıktır. Resulün bünyesinin, ruh güneşinin nurunu örtmesiyle; ruh güneşinin, Resulün bünyesinde gurup etmesiyle, sonradan oluşmuştur. Âlemdeki hidayet ve adalet, rahmet ve bereket, o bünye-i saadet sebebiyle ortaya çıkmıştır ve Resul'ün rütbe ve kemali, olgunluğu da o bünyeyle arttığı için leyle-i mübarek, bereketlenen, çoğalan, kutsal gece olarak sıfatlanmıştır. Nitekim kadir gecesi denmesi de bu sebepledir.  Resulün kadri, değeri nefsini bilmesinden ve kemalinin, ancak nefsiyle zahir olmasından gelir. Miracı da cesedi ile olmuştur. Zira cesedi olmasaydı mertebelerde tevhide kadar yükselmesi mümkün olmazdı. Kutsal gecede kitapların inzali, gerçeklerin tümünü kapsayan Kuran aklının ve mevcudatın düzenlenmesi, sıfatın tafsilatını ve velayetinin kurallarını açıklayan, isimlerin manasını, fiillerin ahkâmını doğrulayan, Furkan aklının, Muhammed’in bünyesine inzaline işarettir. Yahut gerçekten her olmuş ve olacağı içeren kitap olan ruh-u Muhammed’inin, suret-i Muhammedi’de inzaline yahut Kuran’ın inzaline işarettir. Mevcut, Vücudun elçisidir, irsal edilmiş halidir, ilmin zahir olmuş kısmıdır, mevcudat akıllı bir şekilde düzenlenmiştir,  Kuran aklıyla, onun inzali, inmişliği ile tertiplenmiş, Furkan aklı haline dönüşmüştür. Büyük kıyamet zamanında, insan; aramızda kalan bu duhanı da, duman perdesini de, kaldır, aynî imanla iman ederim derse, akıl Resullüğünü de geride bırakmış, geçmiş, Allah indinden kendisine verilen ilimle eğitilmiş, ilmi ile âlim, hikmetini arif olur.” (44 Duhan, 3)

Umarım biz de Allah’ın kendi ruhundan nefha edilip, hikmetini arif olabiliriz.

                                                           Necdet Altınay 04022023

(1)     https://necdetaltinay.blogspot.com/2018/07/hakikatin-golgesi-insanlkhali-deyip.html

(2)     https://necdetaltinay.blogspot.com/2017/04/rahmani-rahim.html

(3)     https://necdetaltinay.blogspot.com/2019/03/ilim-ve-insan-kanttr.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder