1 Mart 2023 Çarşamba

Malum, Olur!

 

Malum, Olur!

İnsan, doğuşunda, fıtratında, çok şey ile donatılmıştır. Doğuşta, genler ile verilenler verilmeseydi, insan, canlı bile olamazdı. İnsanlara, ilminin kaynakları olarak, beş dış duyu; görme, işitme, koklama, dokunma, tat alma ve beş iç duyu; adalet,  vicdan,  zekâ,  hayal, fikir gücü ile teorik ve pratik akıldan ibaret on iki vekil gönderilmiştir. Doğuşta boş beyin ile doğan bebek bu kaynaklarla elde ettiği bilgileri öğrenir ve bilir, hatta bazı şeyleri olmadan önce dahi bilebilir. Eğer, fıtratına kazınmış olan tevhit ilmini öğrenip, hakikati keşfedebilir ve Allah’ta, Allah ile kendinden fani olabilirse, yeniden dirilebilir ve bağışlanmış vücut içinde, beka âleminde, Allah’ın ilmiyle, olacakları, olmadan önce bilir ve görebilir.

“Kuranı, ilmi, öğretti, insanı yarattı.” (55 Rahman, 2,3) “İnsanın ilmi yoktu, Allah, ilmini insana öğretti ve bilgelik sıfatını ona bağışladı.” (96 Alâk, 5) “Biz bir şeyi murat ettiğimiz zaman ‘ol’ dememiz yeterlidir, o şey hemen mevcut olur. Allah’ın iradesi, ilmi, kudreti arasında fark yoktur, belirli bir şekilde, belirli bir zamanda, belirli sebeplerle, o şeyin olacağını bilir. Mevcut olan her şeyde irade, kudret ve ilim sıfatları görülür. İnsanlar da bir şeyi yaparken, bilgiden başka, alete ihtiyaç duymazsa ilim, irade ve kudret sıfatları aynı olurdu, ilim maluma, bilinene, tabi olurdu.” (16 Nahl, 40) “Ruhlara savaşma azmi veren, kalpleri takviye eden malumatı ilahiyedir. İlahi bilgiler, keşiflerde lezzet verir.” (37 Saffat,  41,42) “İnsanlara ilmin kaynakları olarak gönderilen on iki vekil, beş dış duyu; görme, işitme, koklama, dokunma, tat alma ve beş iç duyu; adalet,  vicdan,  zekâ,  hayal, fikir gücü ile teorik ve pratik akıldan ibarettir.” (5 Maide, 12) “Kalbin görmesine sebep olan nura "basiret" denir.” (6 Enam, 104) “Her nefis, ilminden bir dürtü ve amelinden bir şahit ile gelir, ilim batın, amel zahirdir. Çünkü herkes ilgisini çeken şeye ve ilmiyle yapmayı tercih ettiği şeye cezp edilmiş olur. İnsanı o şeye sevk eden, ister vehim ve kuruntusu, ister cismani, ister ruhani olsun, ister aklı, ruhu, muhabbeti, kalbi veya fıtratı olsun, mutlaka şuurundan ve hükmünden kaynaklanmıştır. Kendisine galip gelen ilmi, onu malumuna götürür. El ellediğine, dil söylediğine, göz gördüğüne, şahittir. İlim maluma, sebep sonuca tabidir.” (50 Kaaf, 21) “Yer ve göklerde bulunan bütün mevcutlar Allah’ı tespih eder. Her mevcut, sabit ve izafi olan vücuduyla imkândan, mümkün oluştan ve fani oluştan, Allah’ı tenzih eder. Mükemmelliğe götüren özel başkalaşımı ile aciz oluştan ve olgunluğunu ortaya çıkaramamaktan, tertip ve düzeni ile tüm eksikliklerden tenzihini izhar eder, ortaya çıkarır. Allah,  tüm mevcutları bir oluşuma zorlayan ve sonra da fani olup yeniden diriltmek üzere kahreden kuvvetler ile olgunlaşmalarını tertipleyen hikmetin, sahibidir. İzafi vücutların kaynağı olan zattır. İzafi vücutların imkân ve ihtiyaçlarının onda son bulduğu zattır. Her şey Allah ile mevcut ve Allah’ta fanidir, her şeyin evveli ve ahiridir. Sıfat ve efaliyle harici âlemlerde zahir olandır, var olandır, var olan varlıklardır. Zatıyla, varlıklarla örtünmesi sebebiyle, batındır. Her şeyi bilir zira her şeyin mahiyeti, aslı, ilminin, aynıdır; o şey, bilinen suretlerinden bir surettir. Eşya suretlerinin tümü levha-i mahfuzdadır, saklı, giz’li levhada, yokluktadır. Suretlerle beraber, suretlerle nakşolunmuş olan levhanın mahiyetini, özüyle, ilmiyle bilir. Hakk’ın yokluktaki ilmi, zatının ilmiyle aynıdır. Allah sizinle görünür ve siz onunla mevcut olduğunuzdan, nerede olsanız O sizinledir.” (57 Hadid, 1-4) Biz kiminle!?

“Velayet makamına, Hazreti Cem'e uruc ile rücû, ancak Hakk’adır.” (67 Mülk, 15) “Gayrin girmesi haram olan evi, Hazreti Cem Kâbe’sini, Allah, insanlara, hakiki mevtlerinde, içinde yaşayacakları ve hayatı, kudreti ve diğer sıfatları ile halleri, durumları, iyileşecek bir mahal, yer, kılmıştır. Beka âleminde, bağışlanmış ikinci vücut ile hakiki hayatta kıyam ettiğiniz zaman, gaip ve şahadet âlemlerinde eşyanın hakikatini bilen Hakk’ın ilmiyle bilirsiniz.” (5 Maide, 97) “Ben, «ayn-i cem'» de cemi-i sıfat ile mevsuf olan «Zât-ı Ehad’e» davet ederim. Belki ben;  «Allah ile benden faniyim»  bu nedenle,  yoluna davet eden O'dur. Bu yola yalnız ben davet ederim ve bu yolda bana tâbi olanlar davet ederler ve her kim ki buraya davet ederse, o bana tabi olandır.” (12 Yusuf, 108) “Basireti arayan talipleri terbiye ile zekâtı veriniz ki, bu, halinizin şükrü ve makamınızın ibadetidir. Ve bunu nefsinizden görmeyerek Allah ile olmak, Allah’ın ahlakıyla ahlaklaşmak suretiyle, işbu irşatta Allah’a yapışınız. Allah’a dayanınız. Hakikat ile istikamet makamında Mevlâ’nız ve imdadın devamı ile irşatta yardımcınız ancak o Allah’tır. Allah, ne güzel Mevlâ, ne güzel yardımcıdır.” (22 Hac, 78) “Belki insan, kendi nefsi üzerine delil ve ispattır. Nefsinin amellerinin bekası, zatında kökleşmesi ve ‘güzeli gören göz’ gibi sıfatı azasının sureti olarak kendi ameline şahittir,  hariçten bildirilmeğe gerek yoktur.” (75 Kıyamet, 14)

“Sema’ya tekrar tekrar nazar edin,  bakın,  her açıdan bakın,  görülmesi düşünülen, talep edilen, beklenen şey görülmez. Faydası yok, usanıncaya kadar tekrar et, gör, hakikat rücu eder, eninde sonunda ortaya çıkar. Çünkü fikir kaynar ve dolaşırsa, yerinde durmayıp gezer ve evrenin çeşitli açılardan görünüşü düşünülürse; bir yerde durmayıp gezilirse, çeşitli açılardan bakılırsa; sema, her açıdan farklı görünmez. Fikirlerin çatışması ve incelemenin tekrarı, hakikatin ortaya çıkmasına sebep olur. Semada çatlak, yırtılma bulunamaz, nazar ediş ve inceleme devam ettikçe beklenen, umulan görüş bulunamayınca, nedametten başka bir şey ifade etmeyince, aynı beklentiyi devam ettirmekten çekinilir, imtina edilir. Evrenin imtina edilen, beklenen görüş gibi bir vücudunun olmadığını kabul etmek çok zor olur.” (67 Mülk, 4) Her nereden bakılırsa bakılsın, evren, bakılan açının merkezinden, büyük patlama olmuşçasına, bakılan nokta, evrenin merkezi gibi görünür.  Görülmesi tahmin edilen şey görülmez, tahminlerde pişmanlık duyulur, nedamet gösterilir. Bir balonun yüzeyinde bulunan galaksilerden bakılıyor gibi, balonun yüzeyinde duruyor gibi, evrene bakıp bir görüntü tahmin edilir ama evrene her noktadan bakışta aynı şey görülür, Büyük Patlamanın merkez noktasından bakılıyor gibi görünür. Evrenin her noktası, evrenin açılımının, uzayın genişlemesinin merkezidir. Her nokta merkezdir, evrenin merkezidir. Her kes, bakmasını ve incelemesini bilen, her insan, evrenin merkezidir.

Umarım, Allah ile kendimizden fani olup, Allah’ın ilmiyle bilir, olacakları görebiliriz!

                                                                       Necdet Altınay 04022023

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder