Malum, Olur!
İnsan, doğuşunda, fıtratında, çok şey ile donatılmıştır. Doğuşta, genler
ile verilenler verilmeseydi, insan, canlı bile olamazdı. İnsanlara, ilminin
kaynakları olarak, beş dış duyu; görme, işitme, koklama, dokunma, tat alma ve
beş iç duyu; adalet, vicdan, zekâ, hayal,
fikir gücü ile teorik ve pratik akıldan ibaret on iki vekil gönderilmiştir.
Doğuşta boş beyin ile doğan bebek bu kaynaklarla elde ettiği bilgileri öğrenir
ve bilir, hatta bazı şeyleri olmadan önce dahi bilebilir. Eğer, fıtratına
kazınmış olan tevhit ilmini öğrenip, hakikati keşfedebilir ve Allah’ta, Allah
ile kendinden fani olabilirse, yeniden dirilebilir ve bağışlanmış vücut içinde,
beka âleminde, Allah’ın ilmiyle, olacakları, olmadan önce bilir ve görebilir.
“Kuranı, ilmi, öğretti, insanı yarattı.” (55 Rahman, 2,3) “İnsanın ilmi
yoktu, Allah, ilmini insana öğretti ve bilgelik sıfatını ona bağışladı.” (96 Alâk,
5) “Biz bir şeyi murat ettiğimiz zaman ‘ol’ dememiz yeterlidir, o şey hemen
mevcut olur. Allah’ın iradesi, ilmi, kudreti arasında fark yoktur, belirli bir
şekilde, belirli bir zamanda, belirli sebeplerle, o şeyin olacağını bilir.
Mevcut olan her şeyde irade, kudret ve ilim sıfatları görülür. İnsanlar da bir
şeyi yaparken, bilgiden başka, alete ihtiyaç duymazsa ilim, irade ve kudret
sıfatları aynı olurdu, ilim maluma, bilinene, tabi olurdu.” (16 Nahl, 40) “Ruhlara
savaşma azmi veren, kalpleri takviye eden malumatı ilahiyedir. İlahi bilgiler,
keşiflerde lezzet verir.” (37 Saffat, 41,42)
“İnsanlara ilmin kaynakları olarak gönderilen on iki vekil,
beş dış duyu; görme, işitme, koklama, dokunma, tat alma ve beş iç duyu; adalet, vicdan,
zekâ, hayal, fikir gücü ile
teorik ve pratik akıldan ibarettir.” (5 Maide, 12) “Kalbin
görmesine sebep olan nura "basiret" denir.” (6 Enam, 104) “Her nefis,
ilminden bir dürtü ve amelinden bir şahit ile gelir, ilim batın, amel zahirdir.
Çünkü herkes ilgisini çeken şeye ve ilmiyle yapmayı tercih ettiği şeye cezp
edilmiş olur. İnsanı o şeye sevk eden, ister vehim ve kuruntusu, ister cismani,
ister ruhani olsun, ister aklı, ruhu, muhabbeti, kalbi veya fıtratı olsun,
mutlaka şuurundan ve hükmünden kaynaklanmıştır. Kendisine galip gelen ilmi, onu
malumuna götürür. El ellediğine, dil söylediğine, göz gördüğüne, şahittir. İlim
maluma, sebep sonuca tabidir.” (50 Kaaf, 21) “Yer ve göklerde bulunan bütün
mevcutlar Allah’ı tespih eder. Her mevcut, sabit ve izafi olan vücuduyla
imkândan, mümkün oluştan ve fani oluştan, Allah’ı tenzih eder. Mükemmelliğe
götüren özel başkalaşımı ile aciz oluştan ve olgunluğunu ortaya çıkaramamaktan,
tertip ve düzeni ile tüm eksikliklerden tenzihini izhar eder, ortaya çıkarır.
Allah, tüm mevcutları bir oluşuma
zorlayan ve sonra da fani olup yeniden diriltmek üzere kahreden kuvvetler ile
olgunlaşmalarını tertipleyen hikmetin, sahibidir. İzafi vücutların kaynağı olan
zattır. İzafi vücutların imkân ve ihtiyaçlarının onda son bulduğu zattır. Her
şey Allah ile mevcut ve Allah’ta fanidir, her şeyin evveli ve ahiridir. Sıfat
ve efaliyle harici âlemlerde zahir olandır, var olandır, var olan varlıklardır.
Zatıyla, varlıklarla örtünmesi sebebiyle, batındır. Her şeyi bilir zira her
şeyin mahiyeti, aslı, ilminin, aynıdır; o şey, bilinen suretlerinden bir
surettir. Eşya suretlerinin tümü levha-i mahfuzdadır, saklı, giz’li levhada,
yokluktadır. Suretlerle beraber, suretlerle nakşolunmuş olan levhanın
mahiyetini, özüyle, ilmiyle bilir. Hakk’ın yokluktaki ilmi, zatının ilmiyle
aynıdır. Allah sizinle görünür ve siz onunla mevcut olduğunuzdan, nerede
olsanız O sizinledir.” (57 Hadid, 1-4) Biz kiminle!?
“Velayet makamına, Hazreti Cem'e uruc ile rücû, ancak Hakk’adır.” (67
Mülk, 15) “Gayrin girmesi haram olan evi, Hazreti Cem Kâbe’sini, Allah,
insanlara, hakiki mevtlerinde, içinde yaşayacakları ve hayatı, kudreti ve diğer
sıfatları ile halleri, durumları, iyileşecek bir mahal, yer, kılmıştır. Beka
âleminde, bağışlanmış ikinci vücut ile hakiki hayatta kıyam ettiğiniz zaman,
gaip ve şahadet âlemlerinde eşyanın hakikatini bilen Hakk’ın ilmiyle
bilirsiniz.” (5 Maide, 97) “Ben, «ayn-i cem'» de cemi-i sıfat ile mevsuf
olan «Zât-ı Ehad’e» davet ederim. Belki ben;
«Allah ile benden faniyim» bu
nedenle, yoluna davet eden O'dur. Bu
yola yalnız ben davet ederim ve bu yolda bana tâbi olanlar davet ederler ve her
kim ki buraya davet ederse, o bana tabi olandır.” (12 Yusuf, 108) “Basireti
arayan talipleri terbiye ile zekâtı veriniz ki, bu, halinizin şükrü ve
makamınızın ibadetidir. Ve bunu nefsinizden görmeyerek Allah ile olmak,
Allah’ın ahlakıyla ahlaklaşmak suretiyle, işbu irşatta Allah’a yapışınız.
Allah’a dayanınız. Hakikat ile istikamet makamında Mevlâ’nız ve imdadın devamı
ile irşatta yardımcınız ancak o Allah’tır. Allah, ne güzel Mevlâ, ne güzel
yardımcıdır.” (22 Hac, 78) “Belki insan, kendi nefsi üzerine delil ve ispattır.
Nefsinin amellerinin bekası, zatında kökleşmesi ve ‘güzeli gören göz’ gibi sıfatı
azasının sureti olarak kendi ameline şahittir,
hariçten bildirilmeğe gerek yoktur.” (75 Kıyamet, 14)
“Sema’ya tekrar tekrar nazar edin,
bakın, her açıdan bakın, görülmesi düşünülen, talep edilen, beklenen
şey görülmez. Faydası yok, usanıncaya kadar tekrar et, gör, hakikat rücu eder,
eninde sonunda ortaya çıkar. Çünkü fikir kaynar ve dolaşırsa, yerinde durmayıp gezer
ve evrenin çeşitli açılardan görünüşü düşünülürse; bir yerde durmayıp gezilirse,
çeşitli açılardan bakılırsa; sema, her açıdan farklı görünmez. Fikirlerin
çatışması ve incelemenin tekrarı, hakikatin ortaya çıkmasına sebep olur. Semada
çatlak, yırtılma bulunamaz, nazar ediş ve inceleme devam ettikçe beklenen,
umulan görüş bulunamayınca, nedametten başka bir şey ifade etmeyince, aynı
beklentiyi devam ettirmekten çekinilir, imtina edilir. Evrenin imtina edilen,
beklenen görüş gibi bir vücudunun olmadığını kabul etmek çok zor olur.” (67
Mülk, 4) Her nereden bakılırsa bakılsın, evren, bakılan açının merkezinden, büyük
patlama olmuşçasına, bakılan nokta, evrenin merkezi gibi görünür. Görülmesi tahmin edilen şey görülmez, tahminlerde
pişmanlık duyulur, nedamet gösterilir. Bir balonun yüzeyinde bulunan
galaksilerden bakılıyor gibi, balonun yüzeyinde duruyor gibi, evrene bakıp bir
görüntü tahmin edilir ama evrene her noktadan bakışta aynı şey görülür, Büyük
Patlamanın merkez noktasından bakılıyor gibi görünür. Evrenin her noktası,
evrenin açılımının, uzayın genişlemesinin merkezidir. Her nokta merkezdir,
evrenin merkezidir. Her kes, bakmasını ve incelemesini bilen, her insan,
evrenin merkezidir.
Umarım, Allah ile kendimizden fani olup, Allah’ın ilmiyle bilir,
olacakları görebiliriz!
Necdet
Altınay 04022023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder