12 Mayıs 2021 Çarşamba

Tevhit ve Takva

 

Tevhit ve Takva

“Hakiki iman edenlerdenseniz,  müminseniz, kalbinizin iradesiyle, O’na ve resulüne,  efal takvası ile yani Allah’ın fiilini görüp kendi fiillerinden kaçınmakla, itaat ediniz. Ve onlar,  Rab’lerine tevekkül ederler.”  (8  Enfal, 1-4)

“Gazap, şehvet ve nutuk kuvvetlerinin, rezilliğinden sakınmalı, faziletlerine dikkat edilmelidir, böylece insanlar eline, beline ve diline hâkim olmalıdır. Nefsine bağlı kalmaktan ve şehvet kuvvetinin zuhuru fahişesinden kurtulup, kalbî duygularla dolu kalp evine yüceliş hacda gereklidir. Gazap, Şehvet ve Nutuk (El-Bel-Dil) olmak üzere bu üç kuvvetle yapılan her iyi ve kötü işler bilinir ona göre sevap veya günahı yazılır.  Ey halis akıl sahipleri, niyet ve amellerinizde sakının. Çünkü madde kabuğundan ve vehim, kuruntu şaibesinden halis olan aklın hükmü, sakınmak ve korkmaktır.” (2 Bakara, 197)

“Tevhit ve takvayı, ‘Allah’tan başkasının var olmadığını’, insanlara haber veriniz. Cemden sonraki fark makamında, vahdet ve kesret konusunda yanılmaksızın; Zatın Birliği düşünüldüğünde, sıfatın kesreti müşahede edilir. Melekleri, kalplerini ilimle yani Kuranla ihya ettiği has kullarına,  emrinden,  ruhundan,  nakşeder,  gönderir.  Zatın birliğini beyan edip, ilan edip, ilimden ibaret olan ruhun tenezzülü, âleme inişi, düşüşü açıklandı. Ruhun inişiyle bir irade gösterildi, böylece, hakiki sıfatlar âleminin ve meleklerin nasıl var olduğu açıklandı. Sıfat ve efal âlemleri, isim, cisim ve eylem, hareket, âlemlerinin ortaya çıkışıdır. Bunların tümü ise cemadat, nebatat ve hayvanat âlemlerinin oluşumudur. Kısaca, ilimden ibaret olan ruh,  irade,  sıfat ve efal âlemlerinin ardışık olarak ortaya çıkışı ile âlemler oluşmuştur.”  (16 Nahl, 2)  Böylece,  ilimden âleme geçişte irade beyanı olduğu görülür.  Burada aklı zorlayan ilim ile âlem arasının, bilimsel açıdan, nasıl doldurulacağıdır. Bilimsel olarak kanıtlanan “Vakum ortamında, saniyenin 10-40ında, yokluk âleminden varlık ortamına, çıkıp, var olup yok olan zerreler” deneyinin iyi anlaşılması gerekir. “Dinin aslı ve esası tevhit ve takvadır. Takva libası, elbisesi, Allah’ın sıfatının nurudur. Zira nefis sıfatlarından sakınmak, ancak Hak sıfatının tecellisiyle olur.” (7.Araf, 26)

“İnsan, bir şeye tabi olursa, ona itaat eder, kulu olur. Dünya, ömrü kısa olan bir gölgedir, ona tapan gölgenin gölgesi gibidir, tabi olursan yetişemezsin, terk edersen o sana tabi olur. Gölgenin gölgesinin de gölgesi yoktur, o kişinin zatı yoktur, bu nedenle mülk ve kudreti de yoktur. Allah'ın gayrine muhabbet ve iltifat etmezse, rızkını ziyade edip, onun sıfatını mahıv ile  «sıfatımızı ona veririz.»  Ve lezzetimizden ilim talim eder ve kudretimizle onu kadir kılarız. Hadisi kutside, “Kulum bana takva ile yakınlaşırsa ben o kulu severim,  sevdiğim vakit; işittiği kulağı,  gördüğü gözü, tuttuğu eli, ben olurum”  buyurmuştur. Rızık verdiğimiz kimse; ilim ve hikmet gibi «batın nimetlerden» gizlice; yiyecek ve içecekler gibi «zahir nimetlerden» de apaçık infak eder, tüketir. Müşrik, doğuştan dilsiz gibidir.  Dilsiz insanın konuşma yeteneğinin doğuştan olmaması gibi şirk koşan da istidadında akıl ve idrakten yoksundur. İnsan ilahi vücudun aracı, hazretinin, var oluşunun, vekilidir.  Akla hizmet edene dünya da hizmet eder, dünyaya hizmet edene dünya da engel çıkarır.  Akıl nefse hâkim olmalı, nefis akla değil. Akıl da kalbin sesini dinlemelidir.”  (16 Nahl, 75, 76)

“Ve sır makamında olan nazarî akıl Davut'unu ve sadır makamında olan amelî akıl Süleyman’ını hatırla! Davut ve Süleyman’a biz hikmet ve ilim verdik. «Hikmet-i nazariye ve ameliye» ve «keşif ve muamele»  her ikisi, kemali talepte birbirine uyum gösterir. Takvadan zırh yapmak için Davut’a zırh yapma sanatını öğrettik. Takva ne kadar güzel, kuvvetli ve metin bir zırhtır.” (21 Enbiya, 78-83)

 “Takvanın tüm mertebelerini geçenler takvada kâmil olurlar. Önce efallerinden sonra sıfatlarından ve zatlarından sakınırlar. Kamil takva sahipleri, Allah’a ve kullarına dostturlar, muhabbetleri bakidir. Takvanızın mertebelerini Allah bilicidir.” (49 Hucurat, 13) “İman, Bâtıni ve kalbîdir, İslam ise zahiri ve bedenîdir. Hakiki iman, şek ve şüpheden arınmış kalpte sabitleşen ve kararlaşan yakınlaşmadır.” (49.15) “Takvanın evvel mertebesi, haramlardan sakınmak,  ahir mertebesi, benlik ve ikilikten sakınmak olduğu gibi tövbenin de evveli günahlardan rücû,  ahiri de vücut günahından rücûdur.” (66 Tahrim, 7,8)

“Marifet mahalli ve Rahman'ın arşı olan kalbin vücudu, ancak ruh nurunun ve nefis zulmetinin uyumlu karışımı ile olur.  Kalp,  ruh ve nefsin toplam karışımından doğmuş bir mevcuttur.  Nefsin bedenselliği olmasa kalpte manalar anlaşılıp zapt olunmaz. Nitekim ruh makamında yalnız safa ve nurluluktan,  manalar, zapt ve beyan olunamaz. Ruh, kalp, nefis bir hakikattir. Beden, hayvani ruh ve hayvanî kuvvetlerin cümlesine nefis denilir. Bu nedenle nefsin takvası insanlara farz olmuştur.” (91 Şems, 4-8)

Cemadat, nebatat ve hayvanat takvanın kâmil ve mükemmel durumunu yaşar. Yalnız insana, Gazap, Şehvet ve Nutuk kuvvetlerinin tümü verilmiş ve seçim yapma hakkı tanınmıştır. Bu hak, ya inanan olarak Hak için veya inanmayan olarak Halk için kullanılır. Halk aynen Hak’tır. Takva, yalnız insana farz kılınmıştır. İnsan, ya Allah’ın kulu ya da toplumun bir ferdi olarak ahlak sahibi olur, iki halde de şirk ve bencilliğinden vazgeçer!

Umarım, biz de takvayı idrak eder, şirk koşmadan Allah’a teslim olabiliriz.

                                                                                                          12052021

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder