Hislerin
Kullanımı
İnsan, diğer
halk edilenler ve yaratılanlar, cemadat, nebatat ve hayvanat, arasında aklı ile
ön plana çıkar ve fark yaratır ama aklıyla duygularını kontrol edebildiği için
bu farkı yaratmıştır. Duygularına hâkim olamayan, hatta onların esiri olanlar
sıradanlaşır, başarıya ulaşamaz, amacına eremez. Nefsinden kalbine çıkamazsa
ruhuna eremez. Seven, sevilir.
“Mal sevgisi, hicapların, örtünün,
en kesifidir, malı sevin, kıskançlık yapmadan, size fitne vermeden; malı vereni
daha çok sevin, malı Allah verdi diye sevin.” (76.8) “Nimetlere şükür, nimetleri
verene karşı sevgi yaratır. Bu sevgi, fıtratın kapısını açar. Sevgi, sevilmeyi
ve aşkı doğurur. Allah, seveni daha çok sever. Söz konusu cennetler,
fıtratlarındaki emel ve ahlakı, miras gibi alıp, ilim ve ilgili koşulları olan
sıfat ve kuvvet şubelerine ayrıldıkları için meyve verenler ve bu meyvelere
sahip olanlar içindir. Korku, sevgi ve aşka dönüşerek, nefisten kalbe ulaştırarak, cennete kavuşturur.” (55 Rahman, 46-48)
“Kalbi, Kâbe’yi, insana emin olarak döneceği selâmet mahalli, yeri kıldık.”
(2 Bakara, 125) “Tevhidim olgunluğa erip, sevgimin olgunlaşması dolayısıyla,
“Habib”, sevgili, oldum. Kalbimde Sevgi, Nefsimde adalet, tam oldu.” (42 Şura,
15) Bilinmek, için kâinat yaratılmıştı, tevhit benimle kemal buldu, sevilen,
sevgili oldum, fıtrat benimle amacına ulaşmış oldu. “Yüce Allah, Kitapla, sevgi ile tevhit ilmini indirmiş oldu. Kitabı, hak ile hakkıyla, hak ettiği şekilde indiren Allah’tır. Ona,
kitapla inmesi gereken muhabbet ile tevhit ilmini indirdi. Tevhit ilmi
muhabbetle indi, habip oldu, ilim habipin hakkı oldu, habip ilmi hak etti,
ilminin hakkını verdi, gereğini yaptı, bildi ve bildirdi. Tevhit ilmi, Allah’ın
Habib’inin hakkı oldu. Ve adaleti de indirmiş oldu. “Ruh”ta tevhit ilmi, “Kalp”te sevgi, “Nefis”te,
benlikte, adalet olunca fenafillâh
ve büyük kıyamet yakın olur.” (42 Şura, 16, 17)
“Hz. Cem’de, Hak’tan halka rücu edilir. Rab, halk sureti ile örtündü.
Elçisi, kendi vücudundan fani, Hakk’ın vücudu ile mevcut, hakkın sıfatı ile
mevsuf, sıfatlanmış oldu. ‘Ben senin
suretinle zahir oldum, şimdi halk suretinde
benimle kaim ol, Hak ile halk ol’. Rabbinin adıyla, O’nun ismi altında, O’nun adına,
namına, hesabına oku, zatının vücudu ile oku. İnsan, rahimde ters olarak tutunup duran su damlası ‘alâk’tan,
alakadan, ilgiden, sevgiden,
yaratılmıştır.” (96 Alâk, 1,2) İnsan ve insanlığın gelişiminde, uygulama
alanında, ilim, ‘Bir arının ısı izini 500.000 km den algılayabilir!’ bir araç
geliştirme aşamasına gelmişse, ilme ve kaynağına az kalmış olabilir! Doğum
üzerindeki araştırmalarıyla kendi doğumunu hayal ve tasavvur etmeyi başaran
insan, ‘Evrenin’ doğumunu izleyebilir.
“Bizi, hidayet
yolunda ve vahdet yönünde yönlendir. Marifet, muhabbet, sevgi ve hakkın zatının
hidayeti sıratında, yolunda, rahimsi, özel, nimetler verilenlerden kıl.
Evvelde, ahirde, batında, zahirde hakkın yüzünü müşahede ettir. Bu yol, fani
olan gölge vücutlarından yok olan nebi, sadık, şüheda ve evliyanın yoludur. Sözle
ve fiilen, söz ve eylemle, sana hitap eder, ibadeti sana tahsis eder, yardımı senden talep eder; seninle sana ibadet ederim. Bu huzur hallerimde, bütün hareket ediş ve
duruşlarımda, seninle sana ibadet eder daim namazda olurum. Her vecih üzere ve
her vecihten, yüzden, cemalini müşahede eylediğimden, daim muhabbet lisanı ile
olurum.” (1 Fatiha, 4,5)
“Bunlar
küllî işlerden ve aklî lezzetlerden, cüzî menfaatler ve hissi lezzetlerle
mahcup, bedenî lezzetlerde dalgın, dünya muhabbeti ile meşgul olduklarından
salâh ve iyiliği, sırf dünya işlerini
kendileri için düzmekte ve geçimlerini kazanmakta bilirler, arzu ve isteklerine
ancak bu suretle kavuşurlar. Hâlbuki hissiyatları ile idraklerini bozduklarını
hissedemezler.” (2 Bakara, 12) “Tümde fani olmak, yokluğun idraki değildir.
Sonra kendisine ruhumuzun üflenmesi ve suretimizle tasviri sebebiyle insanı,
yaradılıştan gelen “Başka bir hale girme” haliyle inşa eyleriz. İnsanın
fıtratından gelen ahdi misaka uyma hali bir halden diğer hale geçiş
yeteneğidir. Bu yetenekle insan, yücelerek hal değişimiyle, inşa edilir.”(8
Enfal, 24) “İnsan gerçekte, böylece, halk edilmeyen bir halktır. Yani halk
edilen diğer tüm doğadan farklı olarak, inşa edilerek, yaratılan yaratıktır.
Bundan sonra sizler tabiat açısından ölüsünüzdür. Doğaya bağlı ve bağımlı
değilsinizdir. Kısaca, kurtuluşa götüren mevte ermişsinizdir. Benlik ve
bencilliğinizden vazgeçme zekâtını vererek yeniden doğuşa adaysınızdır. Sonra
siz kıyameti sugra (küçük) gününde, ikinci defa meydana gelme gününde, hakikat
ile diriltilirsiniz. Fena halinde ölü iseniz kıyameti Kübra (büyük) gününde
beka ile diriltilirsiniz.”(23 Müminun, 14-16)
İnsanı insan
yapan duygular, merhamet, sevgi ve muhabbet, kendini tanıma ve bilmeye
götürmenin ötesinde, nimetleri vereni de sevdirir. Aklı ile bilip algıladığı ve
hisleriyle hissettiği her şeyin kaynağına ulaşmak ister. Bildiklerinin ardında,
hissettiklerinin ötesinde, sezgi ve ilhama hatta vahye kadar ulaşmak ister.
Yaratılış amacının bu olduğunun idraki içinde sahip olduklarının hepsinden
hatta kendisinden vazgeçip amacına ulaşmayı tercih eder. Sevdikçe sevildiğini
idrak edip aşk içinde
kendinden, akıl ve duygularından, geçmeyi zevk edebilir. (2) Hakkın vücuduyla
mevcut, ilmi ile âlim, nefsi ile kaim, ayakta ve hayatıyla hay, diri olan
insan, ‘Bilinmeyi Seveni’, ‘Severek Bilmeyi’ bilebilmelidir ve zevk etmelidir.
Umarım biz
de hislerimize tırmanarak, Yaratana ulaşmayı hak edebiliriz.
Necdet
Altınay, 06012022
(1) https://evrimagaci.org/soru/vmat2-geni-tanriya-inanma-geni-mi-6790
(2) http://necdetaltinay.blogspot.com/2021/02/ask-sarab.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder