Aşk Şarabı
Yokluktan boşluğa çıkarak var olan maddenin amacı canlılık, canlılığın amacı ise insanın yaratılmasıdır.
İnsana bilinç yüklenmesinin de bir amacı olabilir. Bilinç ve idrak yeteneğinin gelişimi sayesinde, ‘insanın bedeni vardır ama insan beden
değildir’ denir. Her mücadele veya
küçük, büyük her savaş nefis
düzeyindedir. İnsanın bedeni ve nefsi vardır ama insan, yalnız bu ikisi ile
tanınmak istemez. Akıl ve kalbi, insana insanlığını kazandırır. İnsan,
idrakiyle beden ve nefsinin dışına ve üstüne çıkabilir. Bilinciyle insan, kendisinin dışına ve üstüne çıkarak, evrenin
bile cismini bilir, resmini çizer. İnsan aklı, sonsuzluğu tanımlar ama aşk
karşısında, duracağını da bilir.
Evrensel düzeyde, insanlık bilinci; ‘madde’, ‘canlılık’ ve ‘insana’
dışından ve üstünden bakılmasını sağlar.
Bilinç, bilinenlerin tümünü
içerir. İlmi idrak edenden, bilinen görünür. Aşk, âşık ve maşuku kapsar. Her şey aşktan, aşkta,
aşk için, aşk içindedir. Kendini bilme, insanın elinde değil
yaradılışında, fıtratındadır.
Bilinen kuvvet ve kudretin Allah’a ait olduğu kolayca görülebilir.
‘İstememizi istemese isteyemeyeceğimiz’
aşikâr olur. İlmin her türlü niteliği ve niceliği, ilmin enerjiye
dönüşümü ile ortaya çıkar. Bu da failin
Hak olduğunun kanıtıdır. İnsan
istemese, sevmese ve bilmese hiçbir şey
yapmaz veya yapamaz. Sevgi ve bilgi, aşk ve ilim ayrışmaz bütünlerdir. Var
olan, aşktan doğan ilimdir. Vuslat yolundaki âşık yolcular, aşklarının
hararetinden hiç bir zevk ile kıyaslanamayacak zevk içindedirler. Onlara sıfat iyiliğinden saf ve benlik zuhuru
pisliğinden pak hakiki bir aşk şarabı olan zat muhabbetinin lezzetli şarabı
içirilir.
“Bedenin terkibini, nasıl oluştuğunu, nelerin bir araya gelip nasıl ve ne
olduğunu bilen, her şey için bir kudret ve irade gerektiğini iyi bilir. Yeniden
diriltilen kimse halini ve bedenden tecerrüdünü de, sıyrılıp çıkmayı da, bilir,
bedenin terkibini de bilir. Diriltilen birisi, diğer insanlara örnek
olsun veya delil kılınsın diye diriltilir. Hikmet, müminin gaip olmuş malıdır.
İnsanlar, altın ve gümüş gibi madendirler, bedenle örtünmüş olsalar da aslı ve
özü değişmez. Her kişinin istidadının gerektirdiği kadar ilim, hazinelerinde
saklıdır, gizlidir. Her kişinin fıtratında, ilmin tümü, mükemmelliğe götürecek
şekilde henüz başkalaşmamış halde, mevcuttur. Üzüm taneleri insanı ve onun
kısmî idrakini andırır. Süt ise kişinin
yaşamını sürdürmesi için gereken beslenmeyi sağlar. Şarap, aşk, ilim, bilgi ve
hakikatlere işarettir. İnsan üzüm gibi sıkılır,
suyu çıkarılır ve eski yapısından kurtulup yeni bir yapılanmayla şarap, insan hakikatinin idraki, elde edilebilir. Şarabın sarhoşluğu, insanı kendinden
geçirerek aşka ulaşmasını sağlar, aşk
ateşi de ilmin bilgiler ve hakikatler halinde ortaya çıkışını
gerçekleştirebilir. İlmin tümünün idraki, incirin kendisine, insanın kısmî idraki ise incirin içindeki
taneciklere benzer. Kişinin kendini bilmesiyle yapısının olgunlaşmak üzere
başkalaşımı gerçekleşir. Bu ilk yapının çöküşü, harap olması ve göçüşüdür. Yapı
taşlarının idraki külli idrake ve ilahi aşka götürür. Bu durum, haviye,
göçmeye, göçük oluşumuna ve göçükte ilahi aşk ateşinin yanmasına, asar ateşine,
eserler yaratan yanışa ve yeniden diriltilmeye gider.” ( 2.259)
Süpernova külünden Güneş doğar!
“Kıyametin ilmi, arif olan; ilmi, Allah’ın ilmi ile mahvolan, sonra zatı
Allah'ın zatında fani olan, kimsededir. Yani o kimse, cehil, nasıl bilir, onun
ilmi de zatı da yoktur. Onlar, kıyameti gördükleri vakit ancak bir akşam, yani
Hak nurunun, cesetlerde gurubu veya bir kuşluk, yani Hak nurunun mağribinden
tulûu, batıdan doğuşu, vaktinden fazla durmamış gibidirler. Yani vahdette fena
ile kıyameti görmeleri vaktinde,
kendilerinin asla vücutları olmadığını,
ancak his ile perdeli olarak cisim âleminde veya akıl ile perdeli olarak
canlılık âleminde, vücutlarının bir
tohumdan ibaret olduğunu bilirler.
İyiden iyiye bilirler, işte «iki adımdır,
adımını attığın vakit vasıl oldun» diyenin muradı bu iki âlemdir ki
varlığından geçtiğin anda ve o halde, vasıl oldun demektir.” (79 Naziat, 42-46)
Sen çık, Yaradan kalsın!
“Kendilerine ait kuvvetleri olmadığı için, bireysel fiil ve hareketlerin,
kendilerine ait olamayacağı idrak edildiğinde kıyametleri kopmuş sayılır.
Hareketten gafil olan zamandan da gafil olur. Ne kadar zaman geçtiği
anlaşılmaz. Kıyametten sonraki toplantıda, fiil ve hareketler hissedilmediği için,
zamanın nasıl geçtiği anlaşılmaz. Hareketten gafil olan zamandan da gafil olur.
Ne kadar zaman geçtiğini anlayamazlar. Bu durumda, yaratılıştan gelen nur batıl
olur bilişmeye hidayet bulunmaz, insan kendisinin hiçbir şey bilmediğini idrak
eder. Ölüm halinde kemiklerin nasıl çürüyüp dağıldığına bak. Dirilme zamanında
kemiklerin nasıl toplanıp sertleştiğini ve et giydirildiğini gör. Her uzvun
terkibini, yapı taşlarını anla.” (10 Yunus, 45)
Bireysel fiil ve hareketlerin, kendi kuvveti olmadığı için, kendilerine
ait olamayacağını idrak ettiklerinde kıyametleri kopar. Hareketten gafil olan
zamandan da gafil olur. Ne kadar zaman geçtiğini anlayamazlar. Bu durumda,
yaratılıştan gelen nur batıl olur, insan kendisinin hiçbir şey bilmediğini
idrak eder. Ölüm halinde kemiklerin nasıl çürüyüp dağıldığına bak. Dirilme
zamanında kemiklerin nasıl toplanıp sertleştiğini ve et giydirildiğini gör. Her
uzvun terkibini, yapı taşlarını anla. İlk yaratılışta veriler cüzlerin amacı bu
idraktir, yeniden dirilen Hakkın vücududur.
Umarım biz de üzüm tanesi halimizden, yapımızı idrak ederek, şarap haline
geçebilir, Hakkın vücuduyla dirilebiliriz!
03022021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder