Ham, Pişerse Yanar!
Amaçlarına, başarıyla ulaşanlar minnet duyar, şükreder.
Genlerinden, fıtratından, istidadından gelen bilgi ve yeteneklerle insan ne
olabilecekse onu olmalı, kendini gerçekleştirmelidir. Eşyanın bile olgunluğunun
ortaya çıkışı, eşyanın hamt etmesidir. Bâtının, zahire çıkışı için Allah
hidayet eder, yardımcı olur ki, kendisi methedilsin, şükredilsin. Her şey bir
âlemdir. Âlem ilmi kapsar. Kendi ilminin idrakine eren kişi maddesinin, nebatat
ve hayvanatının kıymetini bilir, insan olduğuna şükreder, kemale erişine hamt
eder, kendisine daha fazla hidayet edilmesi için dua eder. Hak, kuluna tecelli
eder. Ruh nuruyla, ilmin idrakiyle, hakiki hayatla diriltilen pişmiştir, artık
hep yanar!
“Sana, takdir, temizleme ve tasfiye ile bir anlamda olgunluğun her
çeşidinin, büyük kıyametin koparcasına olgunlaşmanın, sende bulunması ve fiilen
açığa çıkarılması için hidayet etti.” (87 Âlâ, 3) “Ey müminler, o küffarı siz
katletmediniz lâkin onları Allah katletti.” Bu ayetle müminlerin fiillerini
kaldırıp Allah'ı ispat ederek, onları tevhit-i ef'ale hidayet etti.” (8 Enfal,
17) “Hakiki iman edenlerdenseniz, müminseniz, O’nun emrini kalbinizin
iradesiyle kabul edebilmenizin kolay olması amacıyla, O’na ve resulüne
nefisleriniz sıfatını yok ederek, fenası ile yok bilerek, yok olduğunun idraki ile itaat ediniz. “Habipim,
kâfire toprağı attığın zaman onu sen atmadın ancak Allah attı” örneğinde olduğu
gibi, fiili kendinize nispet etmeden, nefsiyle değil Allah ile atan Muhammet’tir
idrakinde olduğu gibi itaat ediniz. Bir bütünün parçası olduğunuzu idrak
ederseniz, parça ile bütün iki etmez! “Eşyanın, tüm mevcudatın, söz ve hal
diliyle hamt etmesi, amaçlarını gerçekleştirmesiyle ve olgunluklarının
zuhuruyla, ortaya çıkarılmasıyla, olur. Mevla’ya hak ettiği şekilde, methederek,
minnet duymak ancak gayelerine kavuşanlarca olur. Bütün mevcudat, kendine özgü
özelliklerinin kemallerini, olgunluklarını, kuvveden fiile çıkararak,
tasarımdan uygulamaya geçirerek, (Isra, 44 te de belirtildiği gibi) Hakkı
tespih ve hamt eder. Eşyanın tespih etmesi, Hakkın birliğine delalet ederek,
delil olarak, Hakkı şirkten, noksan sıfatlardan ve acizlikten tenzih etmekle
olur. Rahman olarak, sağlık ve rızık gibi zahiri ve genel nimetleri veren;
Rahim olarak da bilgi ve ilim gibi Bâtıni ve hususi, özel nimetleri verendir. Hakk’a
alâmet, işaret, olan ve Hakk’ın bilinmesine sebep olan her şeye âlem denir.
Âlem kelimesi, Hakkın gölgesi olarak bilinen ve eşyanın kaynağı olan, ‘ilim’
manasını kapsar. Eşyanın, var olan her şeyin, ilmin zuhuru, zahire çıkışı ile
olduğuna Akıl şahittir. İzafi, değişken, var olup yok olabilen eşyanın,
maddenin, fena bulup fani oluşu, hıfzedici, hafızası olan ve Hakkın Kabzası
denilen Akılda tutuluşuna bağlıdır. Celali nazar, bakış ile eşya kendi
özelliğiyle de tutulur; aslı, esası, özü ve hakikati olan Hakkın Gölgesi Vücut
olarak da tutulabilir. Akılda Hakkın Vücudu olarak tutulduğunda,
Hak kullarına kelamında sıfatı ile tecelli etmiş olur. (1) Kul, Hakkın kuvvet
ve kudretini görerek, kuvvet ve kudretin Hak’tan başka kimsenin olamayacağını
idrak eder. Böylece, Hakka, Hak ile ibadet edileceğini anlar ve her vecihten,
yüzden, Hakkı müşahede ederek, daim namazda olurlar. Marifet, bilgi, muhabbet,
sevgi ve Hakkın Zatına Hidayet olan bu Sırat Köprüsü, kendilerine genel ve özel
nimetler verilen; evvelde, ahirde, zahirde, batında, Hakkı Şuhut eden, gören;
Nebinin, sadıkların, şehitlerin ve evliyanın yoludur.” (1 Fatiha Suresi)
“Mearic, Miraç, mutluluk halleri demektir ki, o da itidal ile tabiatlar, ilim,
his ve huylar makamından maden, cemadat, makamına, sonra nebatat makamına sonra
hayvanat makamına yücelirler. Sonra hayvan makamından bazısı bazısının
fevkinde, üstünde, mertebelerde, derecelerde, insan makamına yücelirler. Sonra
nefis menzilinden ve kalp menzilinden ehli sülukûn işaret eylediği intibah,
uyanıklık, yakaza, tövbe, inabe eder, hak yoluna girerler.
Mürşide biat ederek sülük menzillerine girer, sonra fenayı efal ve sıfat
mertebelerinde ta fenayı zata kadar la buud, helak olma ve la yehza, uyanıklık,
terakki mertebelerinde yücelirler.” (70 Mearic, 3)
“Biz onları, manevi olarak ihya ettik, hakikatte, hakiki ilimle, yeniden
dirilttik. İstidatlarında, fıtratlarında, kendilerine verilmiş olan mananın,
zatlarına, kişiliklerine, gizlenmiş hakikatin, ilmin, ibraz edilmesi, ortaya
çıkarılması, fiilen gerçekleştirilmesiyle; kâmil olmaları, olgunlaşmaları için,
yeniden diriltildiler ki bu diriltme intibahın evveli, yakaza hali olarak
bilinen, gaflet uykusundan uyanış, pişmeden önceki haldir.” (18 Kehf, 19) “Nefsin
zulmet gecesi insanlara libas, elbise, kılınmıştır. Bu zulmet, sizi istila
ederek, Hakkın zat, sıfat ve gölgesinin müşahedesinde, sizi setir eder, örter.
Siz hakkın zat, sıfat ve gölgesini müşahede ediyorum diyerek meşgul olur, var
olduğunuzu zanneder, düşünür durursunuz. Sizi, hayat ve dünya da, böylece,
gaflet uykusunda uyutur. Hadisi şerif: “Bütün insanlar uykudadırlar, ölünce
intibah ederler, pişerler, uyanırlar.” Uykudayken, “Daimi hakiki hayattan” gafil
kalırsınız. Kalpleriniz, ruh nuruyla, ilmin idrakiyle, hayat bulunca, his
uykusundan uyandıktan ve piştikten sonra,
kutsal âlem fezasında intişar eder,
güneş gibi yanıp, ışık ışını gibi yayılıp, dağılıp, yanarak yaşarsınız.” (25 Furkan, 47)
İnsan, Hak yolunda helak, fena bulup yok olmakla ihya
edilmeyi hak eder. Seyri süluk veya sırat köprüsünden geçen, müminin namazı
miraçtır denildiği anlamda, Miraca çıkabilir ve Hakkın kuluna tecellisine tanık
olabilir. Kendini bilen, nur içinde Rabbini bilir.
Umarım, biz de hamlığımızı bilir, pişmeyi idrak eder,
yanmayı sürdürebiliriz!
Necdet
Altınay 16032024
(1) http://necdetaltinay.blogspot.com/2024/02/ozgurluk-hakknzdr.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder