Evren Düzenli Hiçliktir
Bilim adamları evrenin sırrını sonunda çözdü. Kanada’lı bilimciler yaratılan
olmadığı için Yaratan’a da gerek olmadığını ispatladı. Yeni kuramsal öneriye
göre tüm evrende negatif enerjinin toplamı pozitif enerjinin toplamına eşit. Bu
nedenle, Evrendeki her iki tip enerjinin toplamı da sıfır eder. Böylece, evren
bir ‘Hiç’, yani ‘Nothing’ ama ‘Ordered Nothing’, ‘Düzenli Hiç’ imiş. Kurama
göre küçük veya sanal parçacıklar çok küçük bir miktar enerjiye sahip olabilir
ve çok küçük bir zaman için var olabilir, şişme gösterebilir, bu evreni
oluşturabilir ve sonsuz küçük zaman içinde veya bir anda yok olabilir. Hiçten
bir şey olmuş değil evren hala bir hiçmiş. Küçük bir sorun varmış, bu evren bir
‘Hiç’ ama ‘Düzenli Hiç’ imiş çünkü matematik ve fizik yasalarının varlığı da
ayrı bir gerçekmiş. Bu küçük sorun da Kitap ile çözülmüştür zaten “Kur’an
düzen, ilim demektir ve Furkan, uygulama olarak görünür.”
Bu son
bilimsel makaleyi okuyunca “inanılacak gibi değil”, “inanmak” veya “inanmamak”
kavramlarını düşünmemek elde değil. Kendilerine “Siz bu dediklerinize inanıyor
musunuz?” diye sorsak, bilim adamları ya “Biz inanmayız, deneme yapar, biliriz”
diyeceklerdir. “Devasa hadronlarda koşturup çarpıştırdığınız küçük
parçacıklardan daha küçük parçacıklar elde ediyorsunuz. Arayıp da bulmakta
güçlük çektiğiniz “Tanrı Parçacığı” bulundu, varlığından emin olundu. Kuramsal parçacıkların
çok çeşitlerinin varlığı ve elektrik yüklerinin (-) veya (+) olduğu belirlendi.
Bir evren de siz yapın öyle ise veya evren içinde bir evren daha oluşsa” desek
cevap ne olabilir? Matematik ve fizik var ama evren bir hiç!
Görünen, görenin görüntüsüdür. “Hakk,
Muhammed suretinde zahir olur görünür. Genel rahmeti bütün eşyaya vücut vererek ve
özüne olgunluğu yerleştirerek eşyanın tümünü kapsar. Özel rahmeti, zatının
tevhidi ve gerçek olgunluğun idrakine sahip Muhammed evliyasına özgü sıfatların,
tekliğin zatından bütün hakikati içeren hepliğin kitabının inişidir.” (Fussilet 41.1,2) “Bu Kitap önce bütünün, tüm
var olanın, var olan her şeyin tamamının; kısaca eşyanın özüne kısaltılarak, öz
halinde konduktan sonra ayetler indirilerek ayrıntılı bir şekilde açıklanmış
Furkan, uygulama aklı kitabıdır.” (41.3,4) “Kur’an, Furkan olarak görünür, ilim
suret halinde görünür. Surette kalanlar ilmi göremez. İlim bir düzen içinde
surete bürünerek açılım halindedir. İlmin görünür hale bürünüşünü, bürünüyor
oluşunu, görebilmek için ilmi bilmek, surette kalmamak gereklidir.” (41.5)
Yukarıdaki ayetleri bilimsel açıdan
ele alabiliriz. Elektro manyetik radyasyon (EMR) bilinmeden önce Kitap, Büyük
Patlamadan hemen sonra oluşan, mikrodalga gibi ışınıma Rahman adını vermiş. Buna
‘genel rahmet’ denir. Soğuma ve genişleme sonucunda oluşan yıldızlar ve bizlere
ise ‘özel rahmet’, ‘rahimî rahmet’ denir. Bu nedenle rahmanda ne varsa rahim
olan özel ‘şey’de de o vardır. Rahmanî ışınımdan oluşan her şeyde aynı ilim
vardır. Her şey, bilim insanlarının da dediği gibi, ilminin deposudur.
“Ortada, açıkta, görünür, hadis,
zahir, zuhura gelmiş olanın anlatmaya çalıştığı hafa, gizli olanı, görünür
olmaya çalışanı görmeden, hatta inkâr ederek, surette kalmayınız.” (41.9) “Aşikâr
olarak görünen ‘arz’, görünmeyen, henüz bilinmeyen ilimden rızkını alır. Arzın
toprak, ateş, hava, su olmak üzere dört temel anasırdan alacakları takdir
edilmiştir. Yeryüzü ve gökyüzü veya arz ve sema olarak bilinen oluşumlardan
biri olarak arz rızkını aldıkça oluşur.” (41.10) “Sonra
‘sema’nın icadı kast edildi. ‘Sonra’ kavramı zamanı içermez, çünkü oluşumda
zaman yoktur, yön ve oluşturanların farklılığına işaret eder. Sema çeşitli
yönlerden arzdan farklıdır, örneğin, sema latif, arz kesiftir.” (41.11) “Sema manadan, yazılım veya tasarım gibi latif bir cevherden
oluşur. Arz ise donanımdır, kesif bir maddeden oluşur. Her ikisi birden, zaman
farkı olmaksızın, fiilen mevcut olur.” (41.11)
Kitap açısından Âlemde ne varsa Âdem’de
de o vardır. Evren oluşurken nasıl ki önce öz bir arz vardı; sonra genişleme ve
soğuma ile kümeler halinde galaksiler oluştukça gökyüzü de oluşmaya başladı. İnsan
da ana karnında kırk gün sonra bir santimetre boyunda bir küçük et parçası
cenin iken kol ve bacaklar açılım gösterir. İnsan olmaya, insanlığı oluşmaya
başlar.
“Kemal, ilmî ve amelî olmasa davet
sahih olamaz. Sahih olsa da Allah'a, yani cemi' sıfat ile mevsuf Zatına olamaz.
Zira amel etmeyen bir âlim davet ederse daveti, Allah ismine olur. Âlim olmayan
bir amel sahibi davet ederse daveti Gafur ve Rahim ismine olur. Âlim amil ve
arif kâmilin ise Allah'a daveti sahih olur. Ruh nuru gündüzü ve ruh güneşi ve
kalp ayı, Allah'ın âyatındandır, delillerindendir. Siz O’nda fena ve O'nunla
vukuf ve O’nunla Hak'tan perdelenerek güneşe secde etmeyiniz, aya da secde
etmeyiniz. Ve zatta fena ile onları halk eden Allah'a secde ediniz.” (41.33)
Kitabın anlatmaya çalıştığı
gerçekler de bilimsel bulgular da içinde yaşanan evren ile ilgilidir. Bir
önceki makalede üzerinde durulduğu gibi “dalga yayılımları veya ışınımları
parçacık özelliği taşımaktadır” Kitap bu kavramları “rahman ve rahim” sıfatları
ile ele alır. Sonsuz sıcaklığın soğumasıyla ışınımlar yıldızları oluşturur yani
rahman rahim olarak görünür. İnsan özünde ilmin tümünü bulabilir.
“Kur'an'ı
Biz inzal eyledik, indirdik ve elbet onu Biz hıfzederiz, koruruz. (Hicr 15.9) “Kur’an,
gayba iman edenlere hidayettir, onları basiret sahibi yapar, şifa verir,
kalplerini temizler. Görüş ve uygulamalarla basiretlerini, kalp gözüyle
görmelerini geliştirir. İnanmayanlar işitemez ve anlayamaz, gaflet içinde
olduklarından Kur’an onlara nüfuz edemez. Hakk’ın görülüp idrak olunduğu nurun
kaynağından uzak oldukları için gafletten uyanamazlar.” (41.44)
“Evren Düzenli Hiçtir” diyen bunu
birçok deneyleriyle ispatlayan bilim insanları ‘görmedikleri ve bilmedikleri’
bir şeye inanıyor ve iman ediyorlar. “Siz de gayba iman ediyorsunuz” dense
itiraz ederler ama deneyleri tam değil kuramsal düzeyde. Matematik ve fizik
ilminin var ve gerçek olduğunu söylüyorlar ama uygulama yok ‘inanmadıkları için
tam anlayamıyorlar’ denebilir.
“Biz inananların, içerde ve dışarıda,
görünür ve görünmezde, müşahede etmelerine yardımcı oluruz. Hatta muhakemelerine,
deliller ile anlamalarına yardımcı oluruz. Böylece, Hakk’ın görerek, apaçık
aşikâr olduğunu idrak ederler. Yardım ettiklerimizden Hakk’ı eşyada müşahede
edenler için Rab yeterlidir, efali delilleriyle, sıfatı tecellileriyle,
görünüşleriyle anlaşılır, her şey bilgisi kapsamındadır. Her şeyin hakikati
Hakk’ın ilminin aynısıdır, vücudu ilmi ile oluşur, ilmi zatının aynıdır ve zatı
aynı vücududur. Gayrın vücudu, aynı ve zatı da yoktur, batıldır, zandır. Her
şey haliktır, yaratılandır, yalnız Hak Halık’tır, Yaratandır, Hakk’ın yüzü,
Hakk’ın zatı bakidir. Nefiste ve çevrede görünen ve beliren vasıflar, sıfatlar
Hakk’ın varlığının ortaya çıkışı iledir.” (41.53,54)(*)
Mikrodalga ışınımı, X-ray ışınımı
gibi çeşitli EMR ışınımı dalgalar halinde küresel biçimde yayılır. Her yerden
her yere, her zaman sonsuz ışınım vardır. Bir göze ulaştığında ‘görülebilir
ışık’ olarak görünür. Görünen ışık fotondur, kuantalar halinde yayılır, ışık
hızında yayılır. Bir kuanta belirli bir miktar enerji taşır. Böylece fotonun
enerjisi ölçülür. Işınım dalga halinde olsa da partikül, parçacık veya foton
olarak görünür. Bir ışık kaynağından sonsuz ışın, ışık çıkar. Işık camdan
geçerken kırılır ve dalga boylarına göre renkler de görünür. Kuantum mekaniğine
girince de dalga özelliği gösteren parçacık ve parçacık özelliği gösteren
dalgalar söz konusu olur. “Belirsizlik İlkesi” ile çeşitli gerçeklikler
anlatılır. Sanırım en iyi sonuç şu olabilir “Görünen bilinmedikçe, Bilinen görünmez!”
Kitap “İlim, maluma tabidir” der.
“İnsanlar kendilerini var zanneder, şirk içindedirler. Dünya bir hayal ve
yalandır aldanmayın. Allah vardır gayrisi de yoktur, Hak vardır gerisi
batıldır.” Bu ve benzeri kavramlar bilimsel alanda da yer almaya başladı.
“Sonsuz küçük, sonsuz sıcak, sanal parçacık, şişerek oluşan evren, sonsuz küçük
bir zaman için var olabilir. Evrendeki toplam enerji sıfır olduğu için evren
aslında bir hiçtir, ama düzenli bir hiçtir çünkü matematik ve fizik yasaları
vardır ve gerçektir, yürürlüktedir.” Dostumuza sorarız “Nasılsın?” o da cevap
verir “Gördüğün, bildiğin gibi” din de bilim de aynı kavramları içermektedir.
Neyse ki bilmek, bilmemek ve inanmak, inanmamakta özgürüz, her şey nasıl
görüyorsak öyle!
(*) Kemaleddin Abdürrezzak Kaşaniyyüs Semerkandi, “Te’vilatı
Kaşaniyye”, yeni yazıya aktaran, Y. Müh. M. Vehbi Güloğlu, Kadıoğlu Matbaası,
Ankara, 1987. Aşağılardaki “adı geçen kitap-a.g.k.” budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder