Gece ve Gündüz Yoktu
Kutsal mesajların deyimleri önemlidir,
zamana göre anlam kazanır. Örneğin bir ayetin tevilinde yer alan “Sad, gece ve
gündüzün olmadığı vakitte, Rahmanın arşının üzerinde olan dağdır” düşüncesi
birçok açıdan ele alınmaya değer. ‘Gece ve gündüzün olmaması’ bugün, zamanın
henüz başlamadığını, ışığın henüz oluşmadığını düşündürüp bizi evrenin ilk
oluşum anına götürebilir. Aynı şekilde sabah veya akşam saatlerini de ele
alabiliriz. Dünyanın veya evrenin ayrıntılı görülemediği anları düşünebiliriz.
Bu anlarda tüm madde bir bütün, dağ biçiminde algılanabilir ve bu dağın arşın
üstünde durduğu ise ayrı bir gerçektir.
İnsanın insan olarak tanınması öncelikle aklı ile
ilgilidir. Aklı başında ise, iyi ile kötüyü ayırt ediyorsa, reşit sayılır.
Akıllı davranışlar iyiden daha iyiye giderken duygusal davranışlar önem
kazanır. Akıl, ilmin daha fazlasını talep ettikçe ilmin kaynağına doğru ilerler
ve elde ettiği bilgileri kalbe taşır. Kalp bilgileri ve duyguları
değerlendirerek evrene anlam verir. Kalp böylece, bireysel ve çevresel, bilinen
mevcudatın tümünü kapsar. İnsanın kalbi bedenin içinde ve onun bir parçası
olduğu için kendisinin bedensel ve maddesel yönünü iyi bilir. Nefsanî ve
hayvanî nefsin kalbi istila etmesi aşamasında maddenin yararlı ve zararlı olan
her yönünü anlar. Bedensel her iş ve eylemin ardında bir düşüncenin olduğu
açıktır. Enerji düşünceye dönüşür ve düşünce
de enerjidir. Böylece, mana maddeye dönüşür. Bir hayalin, projenin, kavramın,
tasarımın fiile, maddeye, ürüne, uygulamaya dönüşmesi mana ile madde ilişkisini
açığa çıkarır. İlim, fikir, bilgi ve tasarım enerjisinden bir inşa veya inşaata
geçilmesi ilimden maddeye geçilmesine örnektir. Kısaca, bilinen her şey, evren
ve içindeki maddi ve manevi var olanlar, akıl sayesinde kalpte yer alıp önem ve
anlam kazanır. Böylece gece ve gündüzün olmadığı zamana anlam verilebilir.
Bilgisayarın yazılımı onun ruhu ve donanımı da
maddesidir. Yazılım ve tasarım önce gelir. Önce donanım yapılamaz. Donanım
yazılım kadardır, ona göredir, onun içindir. Donanımı yazılım belirler,
özellikleri ve yetenekleri saptayan yazılımdır. Maddeye dönüşen ilimdir. Büyük
Patlama ile enerji açığa çıkmış ve enerjiden de kütle oluşmuş ise bu ‘ ilk
enerjinin’ evvelinde enerjinin ilmi, özellikleri olmalıdır. Bilimsel
özelliklere sahip olmayan, ‘düzensiz’ enerjiden evren oluşamazdı. Fizik (physics) ilmine göre enerji iş yapma yeteneğidir. Kuantum âleminin bilgilerinden ve evrenin ilk anlardaki
durumundan anlıyoruz ki önce plazma oluştu. Plazmanın soğumasından elektrik
yüklü parçacıklar oluştu. Elektriksel alanın oluşumu ve elektromanyetik radyasyon
(electromagnetic radiation-EMR) soğumanın ve basıncın düşmesinin sonucudur. Henüz elektron oluşmadan ve
henüz elektronun enerji kaybetmesiyle ışık (light) olarak bilinen ve kütlesi
bile olmayan foton (photon) açığa çıkmadan; özelliklere
ve iş yapma yeteneğine sahip enerji vardı. Diğer bir deyişle henüz aydınlık ve
karanlık, gece ve gündüz oluşmadan; kütle ve maddenin oluşacağı enerji vardı.
Sad veya suret diyebileceğimiz bu enerji dağının ardında Kaf olarak
adlandırılabilecek ilim, mana, düzen vardı. Bilim adamlarına göre evrende var olan her ‘şey’
kendi bilgisinin taşıyıcısıdır (1). Her ‘şey’ ilgili bilgi ve özelliklerinin
deposudur.
Kalp
bedendedir ama ilmi bedeni de kapsar. Henüz
gündüz olmayan sabah veya henüz gece olmayan akşam vaktinde ayrıntılarıyla
görülemeyen maddenin tümü bir bütün halinde algılanır. Bu madde dağına Sad ve
üzerine oturup deposu olduğu ilim dağına Kaf denebilir. İlmin tümünü idrak eden
kalp Rahmanın arşıdır ve bu kalp de Sad dağını kapsar, içine alır. Yeryüzü
gökyüzünde ise arz da arştadır. Sad dağı, Kaf dağının içinde ve üzeridedir. Kaf
dağının ardında Anka vardır. Bu durum ise yerlere ve göklere sığmayan Rahmanın
mümin kulunun kalbine sığdığını da gösterir. Kalbi bilmeyen Rabbi bilemez. (50.1;
38.1)(2)
“Rahman
ismi daha sonra gelen her isim ve sıfatın kaynağını oluşturur. Eşyanın tümünü, hakikatini, vasıflarını ve diğer vücudu olan
ve olmayan şeyleri kapsayan, Kur’an aklı olarak bilinen, kâmil insan istidadını
insanın fıtratında yaratıp kazıyarak Kur’an’ı öğretti. Kâmil insan fıtratında
toplanmış olan şey, ayrıntısıyla, fiilen zahir olmuş görünmüştür. Bu zahir oluş
rahmanî, genel rahmet değil rahimî, özel rahmettir. İnsanlığın fıtratını
yaratıp Furkan aklını, uygulamaları ona yönlendirerek insanı halk etti. İnsana,
böylece, ardına bakıp, Furkan’dan, fiil ve uygulamalardan Kur’an aklına, ilme,
ilmin hakikatine ulaşıp haber verebilmesi için, diğer mahlûklardan farklı
olarak, konuşma yeteneği bahşedildi. Ruh güneşi ve kalp ayı insanda kendi
menzil ve mertebelerinde seyreder. Her birinin kendine özgü olgunluğu vardır.
Cisim gecesinde duygusal şuur ile nurlanan hayvani nefis yıldızı vardır. Cisim
ve nefs, ceset arzına secde eder, beden, madde ve toprağa bağlı ve bağımlıdır.
Böylece eşya maddeye secde eder çünkü ona bağlı ve bağımlıdır, mecburdur,
ancak, dolayısı ile eşyanın ilmine secde etmiş olur ama eşya bunu bilemez,
yalnız insan bilebilir.” (55.1-6)(2)
İnsan, bedenini, bildiklerinden
oluşan ilmi ile hareket ettirir. Oturup kalkması, yemesi içmesi, her türlü
duygusal ve fiziksel davranışı ruhuna, ilmine uygundur. İnsanlık insan
bedenine, insan bedeni de insanlığa secde eder. Evrenin de oluşumu ve gelişimi,
evvelindeki düzen içeren ilk enerjidendir. İlk enerjide bir iş yapma yeteneği
vardır, bu enerjinin bütünü rahmanî rahmettir, geneldir. Kütleye, maddeye ve
eşyaya dönüşümü rahimî rahmettir, özele inmiş ayrıntıdır. Bu ilk mükemmel
yetenekli enerji, bilimsel ‘entropi’ kavramına göre, gittikçe bir çeşit bozulma
içindedir. İlim bilinmek ister. İlim dağının evren dağı halinde görünmesi,
zahir olması ve en sonunda insan eli ile kâmil insanın yaratılmasıyla amaca
ulaşılmış ve ilim insanca bilinmiş olur. Gece ve gündüz kavramlarını, karanlık
ve aydınlık ortamı bilemeyen, yalnız halk edilmişleri bilerek, hakikati idrak
edemez. Var olan şeyleri özellikleriyle bilmek yetmez. Doğuştan gelen
özelliklerin doğuş olmadan da var olduğu idrak edilmelidir. İdrak ile insanın fıtratına,
ayrıntılar öğretilerek, kazınan düzen, Kur’an aklı Furkan olarak görünür.
Konuşma yeteneği bahşedilmemiş olsaydı muhabbetle letafet kazanılamazdı.
(1) Stephen Hawking, “A Briefer History of Time”, s.27.
(2)
(*) Kemaleddin Abdürrezzak Kaşaniyyüs Semerkandi, “Te’vilatı
Kaşaniyye”, yeni yazıya aktaran, Y. Müh. M. Vehbi Güloğlu, Kadıoğlu Matbaası,
Ankara, 1987. Aşağılardaki “adı geçen kitap-a.g.k.” budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder