Kıyasla Bilmek
Her şey diğeriyle kıyaslanarak öğrenilir, bilinir. Bu alanda Kuran’daki
‘Tagayyür’, ‘Her şey, farklılaşarak belirginleşip mükemmelleşir’, kavramı
önemlidir. Kendi âlemimiz, dünyamız ve evrendeki her şey bu şekilde öğrenilir.
Ama kendimizi bilmek için kıyas bir düzeye kadar geçerlidir. Özellikle,
olgunlaşma sürecine, seyri sülûk aşamalarına, geçişten sonra kıyas yeterli olmayabilir.
Kıyasla bilme artınca, kıyassız bilişle, ‘Kendini bilen Rabbini bilir’
aşamasına gelinebilir. Çünkü Allah’ın, ‘Resulümü ben bilirim, beni ise gayrisi
bilemez’ kutsal deyimi geçerlilik kazanır. Allah, ilmullah, Allah’ın ilmiyle
bilinebilir, bildirilirse eğer. Bildiklerimizle düşünebilir, düşündüklerimizi
uygulayabilir olunca, tefekkür edip sezgilere ve ilhamlara erişince, akıl
hikmete erince, vahiy bile alınabilir, ihsana, idrake ulaşılabilir.
Düşünür ve görüş sahibi olanlardan alıntı yapılır, o der ki bu der ki
gibi duyulan, okunan fikirler paylaşılır. Kaynağından hayal, akıl ve fikir
sahibi olunanlar anlatılırken öyle sorular sorulur ki sizin cevaplarınıza siz
de şaşırabilirsiniz. Ağzınızdan çıkan fikirler okuyup duyduklarınız
olmayabilir. Hatta ‘bunları ben biliyor olamam’ denebilir. Tefekkür ederek
kaynağa ulaşmış olabilirsiniz. Emme basma tulumba misali, kaçan suyunuz
dolunca, kaynaktan yeni ve taze su çıkarabilirsiniz. Çıkan bu fikirlere
sahiplik edemezsiniz, işte bu ezoterik bilgidir, içinizden, derinliğinizden,
kaynağından çıkmıştır. Böyle bilgiler sezgiseldir, ilham almışsınızdır, size
verilmiştir, Hakkın ihsanıdır. “Biz, inananlar için, ilmin kaynakları olarak, görme,
işitme, dokunma, tat alma ve
koklamadan ibaret beş dış duyu. Adalet,
vicdan, zekâ, hayal ve fikir etme gücü olmak üzere beş de
iç duyu. Ek olarak teorik, kuramsal akıl ve pratik, amelî, uygulamalı akıl,
olmak üzere 12 vekil gönderdik. Herkes bir ilim üzerinde uzmanlaşır.” (5 Maide,
12) İlmin kaynağı Haktır, ilim, Hakkın gölgesidir!
Kuran, insana kendisinin var olduğunu zannettiren en önemli üç hususun
‘Efal’, ‘Sıfat’ ve ‘Zat’ olduğunu söyler. Şöyle ki, ‘varım, çünkü istediğim
gibi hareket ediyorum, yiyor, içiyor, tutuyor, geziyorum’ der. İkinci olarak,
‘çok çeşitli sıfatlara sahibim, ana, baba, evlat, eş, meslek sahibi, iyi, kötü
davranışlarım var, güzel, çirkin, sıfatlarım var’ diyebilir. Son olarak da,
‘bir vücudum var, maddi ve manevi benliğim ve kişiliğim, kimliğim, zatım
vardır’ der. “İnsan, Allah’ın hayatıyla hay yani diri, ilmiyle âlim, nefsiyle
kaim, fiiliyle fail, sıfatıyla mevsuf, vücuduyla mevcuttur.” (2 Bakara, 255)
Kişinin, ayrı bir varlıkmışçasına var olduğunu iddia etmesi bir ‘zan’dır.
İnsanın, ‘zan’larından kurtulması tam bir imandır!
Ayetlerin dedikleri ve bilimsel deneylerin gösterdiği gibi ‘Hayal’ henüz bilinmeyen yeni bilgilere
ulaşmanın bir yoludur ve yöntemidir. (1) Araştırma ve Geliştirme, ARGE,
uzmanları birer tefekkür uzmanıdır. Bilinenlerden bilinmeyenlere ulaşırlar.
Öyle derin düşünür, tefekkür ederler ki kafalarındaki tüm bilinenleri atıp,
beyinlerinde hayalî bir vakum ortamı oluştururlar. Böylece bu vakum ortamı
‘Boşluğuna’, ‘Yokluktan’ yeni bilgiler, ilim kırıntıları çıkıp gelsin isterler.
Örneğin, E=MC2 diyen kişi bu formülü galaksiler arasında
okumamıştır. Önce aklını bilinenlerden boşaltmış, tefekkür etmiş, derin düşünmüş,
hem de günlerce, sonunda sezgi, ilham gelmiş hatta vahye ulaşmış, kendisine
ihsan olarak verilmiş olabilir. Bu durumları herkes deneyerek yaşayabilir.
Tasavvufta ‘Vuslat’ kavramı vardır, Hakkı bilmek, Hakka ermek, Hak ile
buluşmak anlamlarını taşır. Tevhit ilmi, insanın kendini vermesini, kendinden
vazgeçmesini ister. Anadolu erenlerinin ocaklarında Kuran ilmi öğretilir.
Dervişlere alması gereken dersler verildikten sonra özümlemeleri beklenir ve
uygulamaya geçilmesi önerilir. Bu amaçla ‘Halvete Giriş’ kavramı anlatılır.
Halvetin kırk gün gibi uzun bir süreyi kapsadığı bilinir. Küçük bir hücrede,
minimum ihtiyaçları karşılanarak, Dünya’dan elini eteğini çekerek, tefekkür
etmesi beklenir. Atamızın tercüme ettirdiği Tevilatı Kaşaniye kitabında anlatıldığı
gibi her insana ‘Benlik’ kazandıran ‘Efal-Sıfat-Zat’ kavramlarının aslında
Allah’a ait olduğu ilmi öğretilir. Bu makamlar Fenafillâh makamlarıdır.
Bunların yerine Hakkın efali, sıfatları ve zatıyla yeniden dirilmesi beklenir.
Kuranın bu makamları ayetlerde anlatılmıştır. Yeniden dirilişin Hakkın efal,
sıfat ve zatıyla olabileceği öğretilir. Halvete giren kişinin tefekkürle oluşturduğu
vakum ortamında Hakkın verdikleriyle, Hakka kavuşur. (2) “Yokluktan, enerji,
‘Boşluk’ ortamına, çıkıp var, sonra da hemen yok, olabilir!” (3)
Özel-Genel:“Yedi kat gökler ve yer ve bunlarda bulunanlar Hakk’ı tespih
ederler. Her şeyin, diğerinde olmayan bir özelliği ve gayrinde
olmayan, ona özel bir olgunluğu vardır ki,
o kemal, hâsıl olmadıkça onu arzular ve talep eder. Hâsıl oldukça, onu
hıfz edip muhabbet eder, hatta olabilecek olsa bile daha ilerisini istemez.”
(17 İsra, 44)
Ehad, Vahit, Samet: “De ki, Hu olarak bilinen Allah birdir, mutlak
birliğin hakikatidir ki sıfat itibar olunmaksızın, sıfatları düşünülmeksizin zat
demektir. Zat ile sıfatın arasında ancak akıl
ile fark bulunabilir. İhlâs, birliğin hakikatini, kesret, çokluk, şaibesinden kurtarmaktır.
İyilik kötülüğün, güzellik çirkinliğin delili, şahididir. Vahit, kesret sıfatlarıyla
beraber zattır. Her damla su bir diğerinden, örneğin,
mineral, bakteri veya tuz içermesi nedeniyle, farklı olsa ve damlalardan oluştuğu bilinciyle
derya dersek Vahit, damlaları düşünmeksizin
derya dersek Ehad, deryanın kendisi aslında damlaların olduğunun senedidir,
delilidir, Samettir.” (112 İhlas, 1)
Fatiha suresi, Kuranın özetidir. Müslüman olduktan sonra yüzünden okunan
duanın, Müslüman olmak için tersinden okunması önerilir. Böyle okuma sırasında
önce ‘Ben’ diye başlar dua, ortasında ‘seninle, senden, sana, sığınır; seninle
sana ibadet ederiz’ denir ve en sonunda ‘O’, ben yoğum sen varsın, diyerek
bitirilir. Son bölümde, ‘Sadece Rahmanî, genel, madde âleminde veya sadece
manevi âlemde kalanların değil, kendilerine rahimsi, özel, nimetler de verilen,
evvelde, ahirde, zahirde ve batında, Hakk’ı Şuhut edip, şahit olup, Hakk’ın
baki yüzünü müşahede edip, görüp, fani vücutları gaip olan Nebinin, sadığın,
şühedanın ve evliyanın, yollarına ilet bizi’ denilir. ‘Kuranı öğrettim, insanı
inşa ettim’ ayetleri gerçek olur, insana bahşedilen, ‘Bilgelik’ sıfatı duanın
kabulüyle gerçekleşir.
Umarım biz de aklı ve kıyası geçebilir, kalpten görür, bildiriliriz de
bilge olabiliriz!
(1)
http://necdetaltinay.blogspot.com/2023/05/ilim-kaynag-hayal.html
(2)
http://necdetaltinay.blogspot.com/2023/03/evliya-olgunlugu.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder