Suyun Azizliği
Bir bardak su verene ‘su kadar aziz ol’ denir. Su, demir gibi Dünya’ya
gökten indirilmiştir. Oksijen ve hidrojen tüplerinin açılmasıyla su elde
edilmez. Su hayattır. Halk edişin temelidir. Güneş sisteminden önceki, Hidrojen
yakıtını bitirip, altın dâhil tüm madenlere dönüşüp dağılan, süpernova
kalıntılarında, su kütleleri bulunur. Dünyanın ve insanın % 75’i sudur. Susuz
yaşam olamaz, sürdürülemez. Su, ilmin sembolü, her şeyin özüdür. İnsan, önce
rahimde ters olarak tutunan su damlasından, sonra kan pıhtısından ve son
aşamada da çamurdan yaratılıp, ilimle inşa edilir. Susuz ne toprak olur ne de
hava, ateşin de özü sudur, yanıcı Hidrojen ve yakıcı Oksijen suyun özü, H2O
formülüdür.
“Ruh semasından bir ilim suyu iner. Nüfus arzında, bu ilim suyu, hikmet
pınarları şeklinde kaynaklanır. Aynı su, arzda çeşitli amel ve ahlaka güç
kaynağı oluşturur. Su, aslından çok farklı olan kök, sap ve ekin tohumlarına dönüşür. Sonuçta,
isim ve sıfatları farklı olan şeyler ortaya çıkar. Bütün bu tecellilerde, benlik kabuğundan
soyunmuş hakikat sahipleri için büyük bir nasihat ve ibretler vardır.” (39 Zümer, 21) “Kur’an, Furkan olarak görünür; ilim, suret halinde görünür. Surette kalanlar
ilmi göremez. İlim bir düzen içinde surete bürünerek açılım halindedir. İlmin görünür hale bürünüşünü, bürünüyor
oluşunu, görebilmek için ilmi bilmek, surette kalmamak gereklidir.” (41
Fussilet, 5) “Ortada, açıkta, görünür, hadis, zahir, zuhura gelmiş olanın
anlatmaya çalıştığı hafa, gizli olanı, görünür olmaya çalışanı görmeden, hatta
inkâr ederek, surette kalmayınız. Aşikâr olarak görünen ‘arz’, görünmeyen,
henüz bilinmeyen ilimden rızkını alır. Arzın toprak, ateş, hava, su olmak üzere
dört temel anasırdan alacakları takdir edilmiştir. Yeryüzü ve gökyüzü veya arz
ve sema olarak bilinen oluşumlardan biri olarak arz rızkını aldıkça oluşur.”
(41 Fussilet, 10)
Sanal parçacıktan çıkan ilk enerji de,
zamanla oluşan kütle ve madde de,
ilminin aynıdır. S. Hawking’e göre her ‘şey’ bilimsel özelliklerinin,
ardındaki ilminin deposudur, kaybolmayan ilminin görüntüsüdür. Evren, sanal
parçacığın görünen halidir, önemli olan, bu parçacığın yüklendiği özellikler ve
özünde taşıdığı Kur’an, ‘Düzen’, fizik ve matematik ilmidir. Bir inşaat
projesinin ismi, resmi, cismi de,
ardındaki ilmin halleridir, aynıdır. “İnsan da fıtratının, fıtratına kazınan
ilminin aynıdır.”(41.53,54) Herkesin ve her şeyin cismi ve ameli, ilmine
tabidir, biat eder, daim secde eder. Kırk sene önce, bir bilge kişi, Bursa’da, Ahmet Hançer, “Mana âleminde ispat
edildi, madde âleminde ispata gidiliyor” demişti. ‘İnanç âleminde söylenenlerin
doğruluğu, bilimsel olarak ispat edilecek’ demiştim.
“Ego, benlik, cahillik, hayvani nefis,
şehvet, gazap ve bencilliklerden
oluşan, ‘Nefsin Semud Kavmi’, ilim suyu tufanında helak olur.” (85 Büruc,
17,18) Kötü huylara Semud kavmi denebilir. Su tufanında kurtuluşa erenler,
öğrenimleriyle, örneğin şehvet iffete dönüşerek, yeni sıfatlarıyla doğup, yeni
ilim ve ruhla dirilerek yaşarlar. Varlık âleminin ardında olup da gece gibi
görünmeyen yedi mertebe, manada olduğu için görünmez. Vücut, hayat, ilim,
işitme, görme, irade, kudret ve kelamdan oluşan sekiz sıfat mertebesi ise
gündüz gibi maddede, zahirde, açıktadır. Bâtıni değerleri olmayan insanlar, içi
boş kuru hurma kütükleri gibidir. Bu insanlardan oluşan kavmin, hayatları ve
manaları yoktur.
Bilgi ve ilim, bilen veya bulanın
değildir. İlim, kişiyi, ilmin sahibine götürür.
Batın ve zahirde görünen ilimle, bireysel kişilikler helak olur, kişi
fena bulur. “Hak, Muhammed suretinde
zahir olur, görünür. Genel rahmeti, bütün eşyaya vücut vererek ve özüne
olgunluğu yerleştirerek, eşyanın tümünü kapsar. Özel rahmeti, olgunluğun
idrakine sahip Muhammed evliyasına özgü, sıfatların, hakikati içeren kitabının,
inişidir. Bu Kitap önce bütünün, tüm var olanın, var olan her şeyin tamamının;
kısaca eşyanın özüne kısaltılarak, öz halinde konduktan sonra; ayetler
indirilerek, ayrıntılı bir şekilde açıklanmış Furkan, uygulama aklı,
kitabıdır.” (41 Fussilet, 1-4) Kuran, ilim, inmiş; Furkan olarak ortaya çıkmış.
İlim, bilenlerin bilmeyenlere sistemli öğretimiyle öğrenildi. Yoğun
öğretim ile öğrenim yoğunlaştı, bilen
ile bilmeyen hızla ayrıştı. Âlim ile cahil arasında uçurum oluştu. Cehaletle
ilişiğini kesenin bencil kişiliği, cahilliği, ölmüş sayılabilir. Bu kişinin ilk
kişiliği, ilim suyunun tufanında helak olur. İyi okullarda, başarılı olan
gençlerin, kısa zamanda kişilik değiştirecek kadar gelişimi dikkat çekicidir.
Başarılı gençte öyle bir kişilik oluşur ki başarısız gençte olabilecek bozuk kişilik
ile bir ilişkisi olamaz. Muhtemel bu bozuk kişilik tamamen ölmüş, helak olmuş,
hatta ilimle, kişi, yeniden dirilmiş denebilir. Kitapta adı geçen Semud
kavmi ilim suyu tufanında helak olan cahillik, benlik ve bencillik olabilir.
Âlim sıfatına layık görülen kişilerin bireysel kişilikleri de aynı
‘gürleyen sesle gelen şiddetli rüzgâr ve fırtınayla mahvolabilir’. Âlimler,
hayatlarını uğruna adadıklarına kavuşmaları halinde, âlimlik sıfatlarını da “Bildiklerim benim olamaz, tek bildiğim, hiçbir
şey bilmediğimdir” deyip teslim ederse, arif olur. Bu güzel sıfatlara Âd kavmi
denebilir. Adı geçen kavimlerin durumu,
“Tam teslimiyet içindeki Müslümanlar olarak can veriniz, Ölmeden önce ölünüz”
(2 Bakara, 132) anlamındaki ayet ile de açıklanabilir. Adı geçen bu kavimler, böylece, Allah’ın
rahmetine kavuşmuş olabilir. Ayetler, yaşanan ve yaşanacakları açıklar. Evrensel olayların tümünün ardındaki ilim
aynıdır. Kitabımız, Furkan, uygulama, ilmini
ayrıntılarıyla açıklar.
Umarım biz de, nefsanî davranışlarımızın temelinin ilim suyu olduğunu
idrak edip, fiil ve sıfatlarımızı, tufandan kurtulup, teslim edebilir, arif
olabiliriz.
Necdet
Altınay 03102021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder