8 Ocak 2020 Çarşamba

İnsan Heveslidir


İnsan Heveslidir
İnsan, sonuçta, kendini gerçekleştirmeye, ne olabilecekse olmaya heveslidir ve olgunlaşmak, amacına ulaşmak için gayret sarf eder. Aslında evrendeki her şeyin içinde, yaratılışında, fıtratında bir gelişim potansiyeli vardır. Zerreleri iyi tanıyan bilim insanları onların galaksileri oluşturmasına şaşırmaz. Görünmeyen kuvvetlerin, elektrik ve manyetik kuvvetler gibi itim ve çekim kuvvetlerinin, kütle kazanıp madde oluşturması doğaldır. Her şey insanda tevhit olabilir.
“Hayvanî ruh seması, insanî ruh semasından ayrılırsa tükenip yarılır, biter, gider, hevesler de kalmaz dağılır, saçılır. Cisimleşen unsurların ve cesedi oluşturan parçaların her birinin, bedenin harap olmasıyla, aslına dönmesini önleyen berzah âlemi, hayvanî ruhun zevaliyle, akar ve bu nedenle de her şey aslına döner. Beden kabirleri karıştırılınca içinde bulunan bilgi, ilim ve cisimleşen, cesetleşen kuvvetler açığa çıkar. Belirli bir ölçümle ve ölçü içinde, birleştirilip bir araya getirilen parçalardan oluşturulup yaratılan insan, nesiyle gurur duyup, nasıl mağrur olup, neyi inkâr edebilir.” (82.1-6) Ayetin dediği gibi ‘atmosfer’ uzay zaman birleşik alanın korumasından ayrılırsa dağılır ve saçılır. Atmosfer olmayınca da dünya yüzeyindeki canlılık ortadan kalkar. Aynı şekilde bireysel ölçekte insan ölürse, ruhu bedenden ayrılırsa, bedenin uzuv ve organlarını bir arada tutan canlılığı kalmaz kuvvetleri dağılır, saçılır.
“Dedikleri ve düşündükleri bilinen, zahiren de İslam hali üzere olan müminler terk edilmez. Belki bağlılığı ve bağımlılığı artırmak veya imtihan etmek amacıyla, bir süre için serbest bırakılır. Böylece kötü nefis sıfatlarına, şeytan ve kuruntuya dayanan heveslere sahip olanlar ortaya çıkar. Kalp sıfatlarıyla oluşan güzel ahlak sahipleri, ruhun müşahedesi, sırra ulaşma isteği ve girişimleriyle nefis sıfatlarından uzaklaşır. Bu nedenle bu iki grup arasına fitne girer, anlaşmazlık çıkar, kötü olaylar olur. Sonuçta nefis ve şeytan tarafını seçenler ile kalp ve ruh tarafını tercih edenler arasında ayırım keskinleşir, fark yaratılır, bilgi ve muhabbetin Allah için olduğu idrak edilir. Müşahedeleri, bilgileri ve muhabbetleriyle müminler doğru yoldadırlar.” (3.179)
Nefsanî faaliyetler ile kalbî faaliyetler iki ayrı âlemdir. Nefsanî âlemde yarışma, kalbi âlemde paylaşma hâkimdir. Üreticiler arasında da bir rekabet, tüketiciler arasında da bir rekabet vardır. Nefsanî âlemde, rakipler arasındaki yarışma mücadeleye dönüşebilir. Bunlar arasındaki paylaşımlar, paylaşılanların az veya çokluğuna göre kapışmaya dönüşebilir. Paylaştıkça azalan şeyleri paylaşım, adaletten uzaklaştırabilir. Gazap ve şehvet kuvvetlerinin hâkimiyeti altındaki nefsanî güç ve kuvvetler, tüm paylaşım fiillerini kavgaya dönüştürebilir. Böylece kötü nefis sıfatlarına, şeytan ve kuruntuya dayanan heveslere sahip olanlar ortaya çıkar. Kalp âleminde, kalp sıfatlarıyla oluşan güzel ahlak sahipleri ise ruhun müşahedesi, sırra ulaşma isteği ve girişimleriyle nefis sıfatlarından uzaklaşır. Nefsanî fiiller beden, madde ve maddi şeylerle ilgilidir. ‘İnsanın fikir babasına ihtiyacı yoktur’ deyip resulü inkâr eden, kendini insan yapan toplumsal öğretileri de reddedebilir. Kalbî fiiller ise ruh, ilim, güzel ahlakla ilişkili duygusal düşünce ve fikirlerle ilgilidir. Önemli olan düşünen akıl sahiplerinin nefis ile kalp ayırımını yapıp kalbi tercih etmesidir.
“Bunlar sebebiyle Allah'ın ayetleri ve sıfatlarına hidayet bularak, Hakk'ı arif olmaları için, ceset arzında duygu ve düşünce mecralarını; havas tarikleri, arzu, heves ve isteklerine uygun yolları, var ettik. Ve biz, akıl semasını, üstlerinde atmosfer gibi yükselterek, ceset arzını, tagayyür etmek, başkalaşmak, mükemmel olmak için tazelenmek, yenilenmek, üzere ve sehven, yanlışlıkla, kasıtsız olarak, olabilecek hasar ve hatadan mahfuz kıldık, koruduk. Akıl seması, her türlü hayal, tasavvur, duygu ve düşünceleri kapsayacak ve birbirine bağlayacak şekilde yer alır. Her birisi makul ve mantıklı olarak akla dayanır. Akılda boşluk bulunmaz, kırılmaz ve bükülmez, herkes aklını bir kere oluşturunca aklını terk edemez. Bütün bunları anlayamayanlar için akıl seması, mana göklerini yani uzayını, delil ve şahitlerinden, maddi veya bedensel kanıtlarından, uzaklaştırıcıdır. Allah-u Teâlâ Hazretleri, nefis gecesini ve ruh güneşinin nuru olan akıl gündüzünü ve gece ile gündüzü içine alan kalbi halk eden ve izhar eyleyen, açığa çıkaran, zattır. Bunların her biri, ulvi bir karargâh veya makamda ve ruhaniyet semasının bir mertebesinde Allah'a seyir eder.” (21.30-33) Güneşin yörüngesindeki Dünya ve Ay gibi insan da nefsi ve kalbiyle Allah’tan, Allah’ta, Allah’a seyir eder.
“Halik’ınıza dönüş için, nefsinizin hazzını ve huzurunu azaltın, heveslerinden vazgeçirin, tövbe ederek riyazetle yani kanaat kılıcıyla nefsinizi kökünden katledin.” (2.54) Benlik yapan bencil nefsi, kökünden kesip atın ki Allah’ın nefsi ile kaim olun. O’nun ilmi ile âlim, nefsi ile kaim ve hayatı ile hay, diri olunuz. Sizin fani olup fena bulmanız, yok olmanız, aradan çıkışınız bir boşluk yaratmaz, aksine, zaten var olan hakiki Varlığın, Hakkın ortaya çıkışına sebep olur. Fiillerin failinin Hak olduğunu öğrenerek, müşahede ederek hakça bir yaşam sürdürülebilir.
Umarım, bizim de kalbimiz, aklımız sayesinde nefsanî heveslerimizi kontrol edip ruhumuza ulaşabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder