İnsan Heveslidir
İnsan, sonuçta, kendini
gerçekleştirmeye, ne olabilecekse olmaya heveslidir ve olgunlaşmak, amacına
ulaşmak için gayret sarf eder. Aslında evrendeki her şeyin içinde,
yaratılışında, fıtratında bir gelişim potansiyeli vardır. Zerreleri iyi tanıyan
bilim insanları onların galaksileri oluşturmasına şaşırmaz. Görünmeyen
kuvvetlerin, elektrik ve manyetik kuvvetler gibi itim ve çekim kuvvetlerinin,
kütle kazanıp madde oluşturması doğaldır. Her şey insanda tevhit olabilir.
“Hayvanî ruh seması, insanî ruh
semasından ayrılırsa tükenip yarılır, biter, gider, hevesler de kalmaz dağılır,
saçılır. Cisimleşen unsurların ve cesedi oluşturan parçaların her birinin,
bedenin harap olmasıyla, aslına dönmesini önleyen berzah âlemi, hayvanî ruhun
zevaliyle, akar ve bu nedenle de her şey aslına döner. Beden kabirleri
karıştırılınca içinde bulunan bilgi, ilim ve cisimleşen, cesetleşen kuvvetler
açığa çıkar. Belirli bir ölçümle ve ölçü içinde, birleştirilip bir araya getirilen
parçalardan oluşturulup yaratılan insan, nesiyle gurur duyup, nasıl mağrur
olup, neyi inkâr edebilir.” (82.1-6) Ayetin dediği gibi ‘atmosfer’ uzay zaman
birleşik alanın korumasından ayrılırsa dağılır ve saçılır. Atmosfer olmayınca
da dünya yüzeyindeki canlılık ortadan kalkar. Aynı şekilde bireysel ölçekte
insan ölürse, ruhu bedenden ayrılırsa, bedenin uzuv ve organlarını bir arada
tutan canlılığı kalmaz kuvvetleri dağılır, saçılır.
“Dedikleri ve düşündükleri bilinen,
zahiren de İslam hali üzere olan müminler terk edilmez. Belki bağlılığı ve
bağımlılığı artırmak veya imtihan etmek amacıyla, bir süre için serbest
bırakılır. Böylece kötü nefis sıfatlarına, şeytan ve kuruntuya dayanan
heveslere sahip olanlar ortaya çıkar. Kalp sıfatlarıyla oluşan güzel ahlak
sahipleri, ruhun müşahedesi, sırra ulaşma isteği ve girişimleriyle nefis
sıfatlarından uzaklaşır. Bu nedenle bu iki grup arasına fitne girer,
anlaşmazlık çıkar, kötü olaylar olur. Sonuçta nefis ve şeytan tarafını seçenler
ile kalp ve ruh tarafını tercih edenler arasında ayırım keskinleşir, fark
yaratılır, bilgi ve muhabbetin Allah için olduğu idrak edilir. Müşahedeleri,
bilgileri ve muhabbetleriyle müminler doğru yoldadırlar.” (3.179)
Nefsanî faaliyetler ile kalbî
faaliyetler iki ayrı âlemdir. Nefsanî âlemde yarışma, kalbi âlemde paylaşma
hâkimdir. Üreticiler arasında da bir rekabet, tüketiciler arasında da bir
rekabet vardır. Nefsanî âlemde, rakipler arasındaki yarışma mücadeleye
dönüşebilir. Bunlar arasındaki paylaşımlar, paylaşılanların az veya çokluğuna
göre kapışmaya dönüşebilir. Paylaştıkça azalan şeyleri paylaşım, adaletten
uzaklaştırabilir. Gazap ve şehvet kuvvetlerinin hâkimiyeti altındaki nefsanî
güç ve kuvvetler, tüm paylaşım fiillerini kavgaya dönüştürebilir. Böylece kötü
nefis sıfatlarına, şeytan ve kuruntuya dayanan heveslere sahip olanlar ortaya
çıkar. Kalp âleminde, kalp sıfatlarıyla oluşan güzel ahlak sahipleri ise ruhun
müşahedesi, sırra ulaşma isteği ve girişimleriyle nefis sıfatlarından
uzaklaşır. Nefsanî fiiller beden, madde ve maddi şeylerle ilgilidir. ‘İnsanın
fikir babasına ihtiyacı yoktur’ deyip resulü inkâr eden, kendini insan yapan
toplumsal öğretileri de reddedebilir. Kalbî fiiller ise ruh, ilim, güzel
ahlakla ilişkili duygusal düşünce ve fikirlerle ilgilidir. Önemli olan düşünen
akıl sahiplerinin nefis ile kalp ayırımını yapıp kalbi tercih etmesidir.
“Bunlar sebebiyle Allah'ın ayetleri
ve sıfatlarına hidayet bularak, Hakk'ı arif olmaları için, ceset arzında duygu
ve düşünce mecralarını; havas tarikleri, arzu, heves ve isteklerine uygun
yolları, var ettik. Ve biz, akıl semasını, üstlerinde atmosfer gibi
yükselterek, ceset arzını, tagayyür etmek, başkalaşmak, mükemmel olmak için
tazelenmek, yenilenmek, üzere ve sehven, yanlışlıkla, kasıtsız olarak,
olabilecek hasar ve hatadan mahfuz kıldık, koruduk. Akıl seması, her türlü
hayal, tasavvur, duygu ve düşünceleri kapsayacak ve birbirine bağlayacak
şekilde yer alır. Her birisi makul ve mantıklı olarak akla dayanır. Akılda
boşluk bulunmaz, kırılmaz ve bükülmez, herkes aklını bir kere oluşturunca
aklını terk edemez. Bütün bunları anlayamayanlar için akıl seması, mana
göklerini yani uzayını, delil ve şahitlerinden, maddi veya bedensel
kanıtlarından, uzaklaştırıcıdır. Allah-u Teâlâ Hazretleri, nefis gecesini ve
ruh güneşinin nuru olan akıl gündüzünü ve gece ile gündüzü içine alan kalbi
halk eden ve izhar eyleyen, açığa çıkaran, zattır. Bunların her biri, ulvi bir
karargâh veya makamda ve ruhaniyet semasının bir mertebesinde Allah'a seyir
eder.” (21.30-33) Güneşin yörüngesindeki Dünya ve Ay gibi insan da nefsi ve
kalbiyle Allah’tan, Allah’ta, Allah’a seyir eder.
“Halik’ınıza dönüş için, nefsinizin
hazzını ve huzurunu azaltın, heveslerinden vazgeçirin, tövbe ederek riyazetle
yani kanaat kılıcıyla nefsinizi kökünden katledin.” (2.54) Benlik yapan bencil
nefsi, kökünden kesip atın ki Allah’ın nefsi ile kaim olun. O’nun ilmi ile
âlim, nefsi ile kaim ve hayatı ile hay, diri olunuz. Sizin fani olup fena
bulmanız, yok olmanız, aradan çıkışınız bir boşluk yaratmaz, aksine, zaten var
olan hakiki Varlığın, Hakkın ortaya çıkışına sebep olur. Fiillerin failinin Hak
olduğunu öğrenerek, müşahede ederek hakça bir yaşam sürdürülebilir.
Umarım, bizim de kalbimiz, aklımız
sayesinde nefsanî heveslerimizi kontrol edip ruhumuza ulaşabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder