19 Ocak 2020 Pazar

İnsanlıkta Sebat


İnsanlıkta Sebat
Reşit oluş, yetkisizlik ve sorumsuzluğun sonu ve yetkili ve sorumlu oluşun başıdır. Böylece başlar insanlık serüveni ve olgunlaşma süreci. Reşit olmak dâhil her şey verilmiştir, akıl, fikir, hayal, heves, gayret ve sebat fıtratta yer alır. Ruh ve beden, nefis ve kalp, akıl ve aşk, fikir ve düşünce hazırdır. Kitapta bu tezatların oluşturduğu “Semer” kavramı vardır. (11.115, 119) İnsanın yolculuğunu, tevhit üzere, semer üstünde yapması beklenir. Cehaletten bilgeliğe ulaşmak yetmez, cahillik ve bilgelikten oluşan, karşıt yönlerden gelen çapraz uçların oluşturduğu semerde her ikisine tutunarak oturup hedefe ulaşılması istenir. Örneğin, aklın önemi büyük olsa da akıl aşk içindir, hükmünün aşka gelinceye kadar oluşu, akla uygundur. Bu durumun idraki ise olgunlaşma yolculuğunda sebat etmeyi gerektirir.
Olgunlaşma sürecinde geri kalmanın, hayal kırıklığına uğramanın sebebi, genellikle, dikkatin dağılması değil gayretin eksikliği ve sebat etmemektir. (64.12) Bu hayal kırıklığının idrakiyle sebat etmek, sabrı billâh, sabretmenin en makbulüne götürebilir.
“Allah ile olmadıkça, benlik ve ikiliğin fena bulmadıkça, Hak ile kaim ve sıfatıyla fail olmadıkça, sen sebat etsen de sabredemezsin, çünkü hiç kimsenin bunda nasibi yoktur.” (16.127) Bu sabır, sabrı billâh, sabretmenin en üstün derecesidir, vuslattır. Önce Allah için sabredilir, sabır-ı Allah, sonra Allah’ta sabredilir, fillah, yani Hak yolunda, seyri sülûkta, ardından Allah ile beraber sabır, ma’allah, fiil ve sıfattan soyunarak kalp huzuruyla sabır gelir ki bunu da Allah’tan sabır, anillah, izler, hicap ve safa ehline mahsustur.
“Var olan her şeyin ve herkesin varoluşunun bir amacı vardır ve amaca ulaşılmasıyla varoluş amacı ortadan kalkar ve helak kaçınılmaz olur.” (17.16) Her bedenin zevali de bedende bulunan organlar gibi, her şeyin birliğinden ayrışmasıyla olur. Ordunun birliğini ve tekliğini sağlayan disiplinden uzaklaşılmasıyla ordu çöker. Toplumu ayakta tutan zengin ve nimet sahibi kişilerin sahip olduklarını birlik için kullanmaktan ve harcamaktan uzaklaşılmasıyla toplum helak olur. Her şeyin beka ve sebatının sebebi vahdettir, birlikten uzaklaşılması zevali ve helaki getirir. Bireyler, birlik için değil kendileri için sebat ederlerse helak kaçınılmaz olur. Yalnız ve sadece aklı önemseyip aşkı reddetmek tabii ölüme götürür.
“Has kullarımızdan olup maddeden soyunmuş, cihattan kutsanmış, kendisine beşeri bir öğretici olmaksızın kutsal bilgileri, ledün ilminin tümüne ait hakikatleri, kendini levam etmeyi, yermeyi, öğrettiğimiz ve manevi olgunluğu verdiğimiz, nur yüzlü kulu buldular. Musa ona ‘Sana bildirilenleri bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?’ dedi. O kul, Musa’ya ‘Sen beden perdeleriyle mahcupsun, bedenden soyunmuş değilsin, gaibe ait manevi hakikatleri öğrenmen için benim arkadaşlığıma sabredemezsin’ dedi. Musa da ona ‘İstidadımın kuvveti ve talep etmekte sebatımla inşallah sabredebilirim’ dedi.” (18.65) Kutsal bilgilerin verildiği kişiden Hakkın hakikatine ait bilgileri öğrenmek Kitaba uygundur.
“Kalpteki bilgileri ve ilimleri, olgunluk ve fazileti biz ilim yönünden kapsamışızdır, bu nedenle gayrimiz kapsayamaz ve kalbi Allah’tan başkası bilemez.(18.91) Bu sebepten kalbe Arş-ı Allah denir. Manevi bilgiler, maddi bilgilerden farklıdır, öğrenimde sebat gerekir.
“İnsan, acilden halk olundu. Hilkatin, yaratılışın, aslı olan nefis, bir hal üzere sabit değil, hareketli ve daima ıstıraplıdır; acele edici yaratılmıştır. Eğer böyle olmasa; bir halden bir hale seyir ve terakki edemezdi. Zira ruh, daim-üs-sebattır ve ruhun, nefse taalluku sebebiyle kalbin vücudu hâsıl olur ve ruh ile nefis sebebiyle; kalp, seyirde mutedil olur. İmdi insan, kendisine sekine, huzur ve sükûn, veren ve tamamiyetini ifade eden ruh ve kalp nuru galebe etmeyerek, nefis makamında kaldığı müddetçe, cibilliyeti gereğince, insana acele lâzım gelir.” (21.37-39) İnsan bedenden soyunup kalp ve ruhun nuruna ermelidir.
“Ve biz, Meryem oğlu «kalp İsa'sını» ve anası «nefsi mutmaini» seyri illallah ve teveccühte, nefis ile kalbin birleşmeleri ve terakki zamanında, nefisten kalbin yeniden meydana gelmesi sebebiyle, ikisini bir ayet kıldık. Ve o ikisini, kalbin; «ruh makamına» ve nefsin; «kalp makamına» terakkisi sebebiyle, istikrar olunabilecek karar ve sebat ve temkin ve zahir ve keşfeden, ilmen-yakin sahibi, yüksek bir mekânda birleştirdik.” (23.50)
“Biz sana böylece o sıfatın batılını kökünden söküp imha eden hakkı getiririz ki o da o rezalete karşılık gelen fazilettir. Sana tecelli eden o sıfatın makamında duran ve onu keşfedici ilahî sıfatı izhar ederek, tefsir yönünden daha güzelini getiririz. O sıfatı keşfeden ilahî sıfat hakikatte o batıl sıfatın tefsiridir. Çünkü örneğin, muhabbet ilahî sıfatının gölgesi şehvet ve kahır ilahî sıfatının gölgesi gazaptır. Tenezzül mertebelerinde her nefsanî sıfat, nurani ilahi bir sıfatın tenezzül ederek incelmiş ve perdelenmiş zulmanî bir gölgesidir.” (25.33) Ayetler, ilahi aşka erişebilmesi için böylece açıklanmış ve insanın ahdinde sebat etmesi beklenmiştir.
            Umarım biz de ahdimizde vefada sebat edebiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder