21 Mart 2012 Çarşamba

ASIL GÜZELLİK KENDİ İÇİMİZDEKİ İYİLİK DUYGUSUNUN GELİŞMESİDİR

(sayın okuyucu, aşağıda, 240 sayfa olarak yayınlanan  bir kitabın bir bölümünü bulacaksınız. Kitabın "pdf" halini ücretsiz veya basılı kitabı (20 TL) necdet.altinay@gmail.com adresinden isteyebilirsiniz, umarım bulduklarınız zamanınıza değer, sevgiler.)

Kitabı okumak için tıklayınız:
Click here to view Kendimizi Bilmenin Neresindeyiz.

Sevgili kardeşlerim, araştırmamın konusu "Asıl güzellik kendi
içimizdeki iyilik duygusunun gelişmesidir". Bu gerçeği irdelemek değil,
yalnız, bana düşündürdüklerini sizinle paylaşmak istiyorum.

İnsancıl Gerçekler,

İçimizdeki iyilik duygusu gönlümüzde, genetik ve içgüdüsel değil, ruhsal, insancıl bir
duygu olup bizi hayvanlardan ayıran en önemli özelliklerimizden biridir. Bu
duygu, herşey insan için, insan yaradan için kavramına uygun olarak, yalnız
kendimizi ve yakın çevremizi değil tüm doğayı kapsar. Arkamızdan "İyi
insandı" dedirtebilmek için ömrümüzü veririz. İyilik duygusunun, doğada
yapılan araştırma veya kazılarda elde edildiği söylenemez. Bu nedenle, bazen,
yalnız görünüşü insan olanlar bizi hayal kırıklığına uğratabilir.

İyi insan kavramı ile birlikte, özgür irade, "hür" olma,
"seçim" yapma gibi kavramlar da anlam kazanır. Bağnaz, tutsak ve
köleler de iyi olabilir, ancak, bunlar efendilerinin izin verdikleri kadar
iyidir veya iyi olmak zorundadırlar. Bir kişinin zenginlik, makam, güç ve
kuvvete sahip olduktan sonra iyi olup olmadığı ortaya çıkabilir. İyi insan
olmak bilinçli, sürekli, zorlu ve kararlı bir çaba gerektirir.

Zulüm veya Adaletten birini seçme hakkı varken adaleti seçen "iyi"dir. İyi
olan da doğal olarak güzeli hak eder. Hakkını hak edene hakkı mutlak verilir.
Hak ediş ile veriliş ve doğallık ile insancıllık kavramları yalnız analiz
yaparken gereklidir, sentezin bütünlüğünde hepsi güzelliğin bir parçasıdır.
Ancak iyi bir başlangıç ve performansın sonu muhteşem bir finiştir.

Tarihi Gerçekler,

Gerçeğin tarihi boyutunda da aynı şeyleri görebiliriz. Efsanevi kıssalarda da herşey
önce, insancıl olarak verilen ruh ve nur ile başlar, inanç hitap ile kalpten
kalbe yayılır, güçlenir, zamanla inançsızlara üstün gelinir, özgürce iyi
olunur, hatta bireysel düzeydeki nefsî mücadele toplumsallaşır, sonuçta aşka, güzele ve güzel günlere erilir.

Dört Kutsal Kitabın aslı da birdir özü de, ilimdir, ilim kendini bilmektir. İnsancıl
süreç, bugünden yaklaşık altı bin yıl önce, Adem'in, aşığın ruhundan, maşuğun
nurundan yaratılması ile başlamış. Üç bin yıl önce, yani, "Tufan"dan
binbeşyüz ve Hz. İbrahim'den bin sene sonra, bugün de semavi her din için
kutsal olan yerde, Süleyman Mabedi inşa edilmiş. O zamanlar, ibret için, Tanrı
orada anılmış, adaklar adanmış, kurbanlar kesilmiş ve oradan Miraca çıkılmış.

Süleyman Mabedinin yapılışına ilişkin Eski Ahit'te yer alan düşündürücü bazı gerçekler
bireysellikten toplumsallığa çıkan çabaya, iyi olmaya, güzelliği anlamaya ve
güzele ulaşmaya ışık tutabilir :

1. Allah Süleyman'a Hikmet verdi hükmetmesi için; yalnız toprağına ve iman eden,
inananlar kavmine değil bitki ve hayvanlara da hükmetti,

2. Süleyman'a Rabbi Allah, "İnananları düşmanlarından kurtardım, çoğalttım ve zenginleştirdim, benim adıma ev yap, ortanızda oturacağım, beni her an anar dediğimi yaparsanız bu sizin için en iyi olandır" dedi,

3. Süleyman Evi yedi yılda yaptı. Ev yapılırken bir alet sesi işitilmedi ve evde taş görünmüyordu, (çünkü taş ve ağaç işleri ülkenin dışında yapılmıştı ve her yer ahşap kaplama idi),

4. İç Oda"da yalnız, içinde Rabbi Allah tarafından Musa'ya verilen iki levhanın bulunduğu, Ahit sandığı vardı, Süleyman "sen söyledin sen yerine getirdin, ismim orada olacaktır dedin, işit, yalvarışları işit ve bağışla, bu evin senin olduğunu, senin isminle çağrıldığını bilsinler, ismini
ananları işit, bütün adem oğullarının yüreklerini ancak sen bilirsin" dedi.

Tüm peygamberlere inanır ve biliriz ki tüm peygamberler tarihi aslında bir
bütündür. Bu güzel süreçte, toprağa ekilen çekirdeğin ağacın meyvasından tekrar
çıkması kadar doğal, ancak, bir meyvanın aşılanması kadar da insancıl bir
gerçek vardır. İnsanın yaradılışında bahşedilen Allah'ın kendi nurlu ruhu
"hayat"ın hem geçmişidir hem de geleceği. Bu doğal ve insancıl
süreçte, Kral Davud'un oğlu Kral Süleyman'a hikmet verilmesi doğal görülebilir ama tesadüfi değildir. Aynı şekilde, bir kişinin yaşamında da korkusuzca ve özgürce karanlıktan aydınlığa çıkacağı ve kendini iyilik, doğruluk ve güzelliğe adayacağı bir dönem gelebilir.

Mısır, ilk Hermetik Rahipleri, harika insancıl yapıtları ve doğal güzelliği ile ruh,
can ve ten sahibi bir insanı sembolize edebilir. Musa Tur dağına çıktı, Tanrı
ile konuştu, inananları Mısır'dan, baskı altından kurtardı. Davut düşmanlarını
yenerek Krallığını ilan etti. Çevredeki krallıkları vergiye bağladı. Oğlu
Süleyman'ın, zenginlik, makam, kuvvet ve kudrete sahip olduğundan, tam
anlamıyla bir seçim hakkı vardı. Güzel olan, gönlündeki iyilik duygusunu
geliştirip adil olmayı seçmesi, verilen ruh, hikmet ile hükmetmesi, Rabbi Allah
için Ev yapmasıydı. Güzellik için, bizim çabamız da, hür olarak, önce kalbimizi
temizlemek, iyi duygularımızı diğerlerinin baskısı altından kurtarmak,
kendimize hakim olup benliğimize hükmedebilmek, iyiliğimizi tüm çevremize
fiilen kanıtlayıp ‘Gönül’ yapmaktır. Böylece, inanırız ki, Evrenin Ulu Mimarı
Yaradan'ı özgürce gönlümüzde anar, yaşar, yücelterek yüceliriz.

Kurumsal Gerçekler,

Sembol ve alegoriler gizemlidir. Bir şey söylenerek bir çok şey söylenmek istenir. Aklımıza hitap edilir, ama, sezgilerimizle algılarız söylenmek isteneni. Ritüellerimizde kazılıdır birçok
şey. Görevlerinizi her an, her nefeste, düşününüz! uyarısı artık içimize yer etmiştir. Akıl ve hikmet ile ararız, araştırırız, gerekeni yaparız amacımıza ulaşmak, ülkü-sevgi-insanlık mabedini inşa etmek için.

Sembolik törenlerimiz, önce ruh verir sonra da ruhumuza hitap eder,
kendimize kendimizi tanıtarak, aşılanmışcasına, yeni bir yaşama doğmayı sağlar.
İşte insancıl süreç, "yok" iken "var" oluş, karanlıktan aydınlığa çıkış. Sırlarımız vardır, en güvenilir yerde, kalplerimizde. Her türlü zenginliği ile dışımızda kalır Dünya.

Tanrıya inanır, Hakkı ve hakikati ararız. Yolumuz nur ve sevgi yoludur.
"Kendini bilmek"ten doğar nur'umuz. Üç adımda yaklaştırılırız nurun kaynağı Kitaplara ve Hakk'tan alıp halka veren semazenler gibi, diğer elimizdedir kalbimiz. Su gibi temizler ilim tüm benliğimizi. Ateş gibi yakar bencilliğimizi benliğimize hakim olan akıl ve hikmet ateşi. Toprak gibi kat kat karşılığını verir gönlümüze ekilen nurlu ruh. Kitap ile kalp arasında hitapla
nur verilir.

Saygı duyulması ve uyulması istenir kitap ve hitaplara, onlarda Tanrı'ya, kendimize ve diğer insanlara karşı görev ve sorumluluklarımızı bulabileceğimiz bildirilir, okumamız ve incelememiz, her nefeste düşünmemiz istenir.

Esas olan söylenmek istenenlerdir. Her aşamada ilerlemek isteyip istemediğimiz sorulur, söz alındıkça hitap edilir, nur verilir. Sürecin özü verilen emanetin dört ana sır toprak, hava,
ateş ve su ile, çürütülmeden, yeşertilmesi, insanlık tohumunun "iyi
insan" olarak yeniden hayata kazandırılmasıdır.

Hedef insan-ı kâmil olmaktır, içimizdeki duyguları, iyi duyguları, iyilik duygusunu fiilen yaşamak ve gerçekleştirmektir. Öncesi, bugünü ve sonrası; dün, bugün ve yarın, esasta özde
birdir; güzel olan, iyilikleri yaşamaktır. İyilik duygusu ile hoşgörür, anlar
ve severiz; hem de onu bunu değil herkesi ve her şeyi. Biz biz olduğumuz, biz iyi olduğumuz için, insan olarak, tüm aleme, yararlı olmaya çalışırız.

İyi, olgun, kamil, kısaca insan; doğar, yaşar, sonsuzluğa göçer; ekilen biçilir. Başlangıcı, süreci ve sonucuyla bu güzeldir, güzellik budur. Dilerim Ulu Tanrı, kendimizi bilerek "işte
eserimiz" diyebilmek için, iyi olmayı seçmemizde ve içimizdeki bu iyilik
duygusunun asıl güzelliğe ulaşmasına, ekilenin biçilmesine kadar gelişmesinde,
bize yardımcı olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder