23 Mart 2012 Cuma

EZOTERİZM, İÇTEN GELİŞ

 
(sayın okuyucu, aşağıda, 240 sayfa olarak yayınlanan  bir kitabın bir bölümünü bulacaksınız. Kitabın "pdf" halini ücretsiz veya basılı kitabı (20 TL) necdet.altinay@gmail.com adresinden isteyebilirsiniz, umarım bulduklarınız zamanınıza değer, sevgiler.)

Kitabı okumak için tıklayınız:
Click here to view Kendimizi Bilmenin Neresindeyiz.

 EZOTERİZM, İÇTEN DOĞUŞ


            İçten geliş, insanın, içe doğuşla elde dilen bilgileri alıp, kendi içinde değerlendirip, içinden gelen bulguları yaşamında içtenlikle uygulayarak bilim ve sanata dönüştürüp, kâmil insan olma, yeni ezoterik bilgileri ezoterik öğrenimin amaçlarına dönüştürme, sürecidir. Her eşya bir ilmin ‘gerçek’leşmiş hali olduğuna göre tersine mühendislik ile ilim eşyanın incelenmesinden de elde edilebilir doğrudan ruhtan da kaynaklanabilir. Bilimsel araştırmalardaki ‘sezgi’nin rolü kalpten ruha yücelen aklın yücelişindeki başarıyı simgeler. Bilinenlerin ufkunda yapılan bilimsel araştırmalar tez, anti tez, hipotez, ispat gayretleri, akıl ile irdeleme, sezgi, tefekkür, konuya yoğunlaşma, sürekli çaba ve bulma isteği, cevap arayışları, cevap için yakarışlar emme-basma tulumba örneğindeki tatlı ve yeni suyu çıkarma gayretleridir.

            Kısaca hatırlatmakta yarar vardır. Her insan bir emme basma tulumbadır. Yeterince derine çakılan ve suya eren tulumbanın genel olarak ağızda kalması beklenen suyu kaçar. Su çıkarılmak istendiğinde kaçan suyun miktarı kadar su ağzından konulduktan sonra taze su derinden çıkarılabilir. Benzer şekilde her insanın gönlünde ilim vardır kaçan kısmı kadar ilim eklenirse taze su misali ilim çıkacağı bir gerçektir. Yeni buluşlar yapan her ilim ve gönül adamı da bu sürece bir örnektir.

               Varlık Yokluktadır


            Akıl madde âleminin atıdır, sınırdan sınıra koşar ve sahibini taşır. Her şeyi akıl sayesinde arayıp, bilip, bulup yaşadığımız ve değerlendirdiğimiz için her tanım ve tarif akla uygundur. Ancak “büyük patlamadan” önce ne vardı sorusuna akıl “boyutu sıfır ve kütlesi sonsuz olan hidrojen” vardı diyebiliyor. Tüm varlık o andan itibaren vardır. Yokluk kavramını aklımız ile “nisbî” olarak ancak düşünebiliriz. “Var olanı kaldırırsan geriye yokluk kalır” diyebiliriz. Bu sadece bizim tahminimiz ve akılcı, bilimsel bir sonuç olur. Küçük ve büyük sonsuzluklarda kaybolan ve aşkı bile tanımlayamayan bir akla ne kadar güvenebiliriz emin olamayız.

            Tarihî kişilerin, insan-ı kâmillerin, elçi, nebi ve resullerin aracılığı ile Allah’tan gelen mesajlar da vardır. Varlık da yokluk da Allah’tadır, Allah’ındır. Bir kabın içinde bir şey yok ise bu yokluğu bildiğimizi göstermez. Bir şeyin o kapta olmadığını gösterir. Evrende hiçbir şeyin olmaması halini hayalen düşünmek ve akıl yürütmek doğru olmayabilir. Hiç veya hiçlik başka yokluk başka olabilir. Sonra ne olacaksının cevabı “hiç” ise bu o kişinin yok olacağı anlamını taşımaz.

            “Hiçbir şey yok iken O vardı”, “O her şeyin evveli ve ahiridir”, “Allah yoktan var edendir”, “sen çık aradan kalsın Yaradan” gibi deyişler düşünmemize yardım eder. “Yere göğe sığmayan Allah mü’min kulunun gönlüne, kalbine sığar” hadisi burada düşünmemizi tetikleyebilir. “Gayrisi yoktur ki İlâh olsun” (2.115, 116). Bazı kurumların “ezoterik” bilgi tabiri kuruluşların “gönül” ve “ilham” kavramları ile örtüşebilir. “Gönlünü maddî varlıklardan arındıranın kalbinde Allah vardır.” Bu deyim hiçbir şeyin olmadığı yerde, yoklukta, Allah’ın olduğunun bir ispatı gibidir ama yokluk allah’tadır. Ancak bu sefer de “gönül” nedir diye sorulabilir. Kalp veya gönül Allah’ın olduğu yerdir, kâbedir. “O vardır gayrisi yoktur” ayetinin ve “yokluk” kavramının anlaşılabilmesi için kendimizin varlığı veya yokluğunu idrak etmemiz gerek sanırım.

            “Âdem, Vücutta o Vahid-i Mutlak'ın gayrı bir şey ve O'ndan başka mevcut yoktur ki, ibadet olunsun, imdi ona şirk etmeniz, nasıl mümkün olabilir. O'nun gayrı, sırf âdemdir, yokluktur, bu sebepten şirk, ancak O'na cahil olmaktan neşet eder, kaynaklanır.” (2.163) Allah tek var olandır. Başka varlık veya var olan olmadığı için gerçek şirk mümkün değildir. Şirk olunduğu zan edilir, Allah bilinmediği için şirk zandır. Zannetmekten vazgeçiniz!

               Ezoterik Öğrenim ve Uygulama


            Maddi olarak yükselme ve manevi yücelme süreçlerinde dışarıdan beş duyumuz kanalıyla alınan bir takım doğal bilgiler insan beyninde bir özümleme sürecinden geçirilip, sezgilerimizin de katkısıyla, sindirilir ve yeni bilgilere ulaşılır. Bir şeyleri öğrenmekten çok “öğrenmeyi öğrenmeye” önem veririz, kitapları okumaktan hitapları okuyabilmeye geçeriz. Bizden öncekilerin bilgi ve deneyimlerinden yararlanırız. Önce, aklımızı kullanarak bilgi edinir sonra da akluhikmet yardımı ile yeni bilgiler üretip çevremize aktarırız. Bir anlamda, düşenen akıl sahibi her insan, tohumsal bilgilerin ekildiği ve yeni bilgilerin biçildiği tarla gibidir. İlim de böylece ilerler, yeni teknolojik buluşlara ulaşılır. Gönül “toprak”tır, doğurgandır, üreticidir.

            En temel bilgiler Evren, Hayat ve İnsan ile ilgili olanlardır. Felsefenin temeli bu yöndeki arayışlar sonucunda atılmıştır. İnsan, kendi temel yaşam felsefesini sağlam temeller üzerine oturtup uygulayabilirse, nereden gelip nereye gittiğini iyi bilirse, unutulmaz eserler bırakıp sonsuz yaşama veya ölümsüzlüğe ulaşabilir. Bir işi, mesleği olan her insan bu sürecin bir parçasıdır. Çırak olup görerek veya öğrenci olup okuyarak elde ettiği bilgileri kendi içinde sindirip, özümleyip yeni bilgi ve becerilerle çevresine katkıda bulunan insan, ilmi bir yerden alıp, çoğaltıp, yüceltip, bir yere taşımış, kendisi olgunlaşmış ve başkalarının olgunlaşmasına da yardım etmiş olur. Bu katkısı da kendinden sonra gelenler tarafından anılacak ve adı eseriyle yaşayacaktır. Olgun, olgunum demez, şeriat ile örtünür, edep eder, olgunluğu ile olgunlaştırır.

               Ezoterik Bilgi


            Her bilgi öğrenildikten sonra ne kadar sindirilip özümlense de yeni bilgi ve yeteneklerin doğuşuna uygun değildir. Kısaca, her bilgi bir tohum veya iyi bir tohum değildir. Ezoterik bilgi insanı olgunlaştırır, yeni bir açılıma, engin anlamlar içeren güzel, yeni deyiş ve tanımlara yatkındır, duyanlarda çok güzel duygu ve düşünceler yaratır, Hak ve Hakikatin yüce zevk ve neşe kaynağına götürür. Örneğin, “Ene el Hak” deyişinden “Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm” deyişine götürür.

            Ezoterik bilgi, genellikle, temel felsefî kavramlara aittir. Kardeşlik ilim ve sanatının da bir temel felsefesi vardır. Kardeşliğin, insanlığa yücelme mesleğinin temel ilmi ve bilgileri ezoterik, bu bilgilerin sanatsal uygulaması ise kardeşliktir, insanı olgunlaştırma mesleğinin icrası, uygulamasıdır. Bir çırak, ihvan, mürit olarak, bir hitap sonrası, nur verildiğinde, büyük bir mirasa konulur, yılların birikimi hazır olarak alınır.

            Parasız, karşılıksız, bu nedenle de biraz da, en azından önceleri, kıymetini bilemediğimiz bilgiler aslında tüm insanlık tarihimiz boyunca ekilip biçilerek çoğaltılan, güzelleştirilen ve tatlandırılan temel yaşam felsefesine ait bilgilerdir. İlim ‘su’dur, yaşatır.

               Ezoterik Değerlendirme Süreci


            Ezoterik bilgiler, nesiller boyunca rafine edilen, her seferinde, sırrı keşfedenlerce bir kere daha şifrelenen bilgiler olduğu için, açılmaları ve özümlenmeleri için ‘ben’liğin bir adım ötesine geçmek gerekir. Bir ve tek olan gerçek, her an her nefeste düşünülmelidir. Nefis ve nefes, ‘heves’ ve ‘hava’dır. Kemalat simgesi Âdem’e Allah’ın Ruhundan nefhetmesi, ilim ve felsefenin Tanrı’nın lütfu olduğunu gösterebilir.

            Tüm ilimlerin kaynağının, Büyük Patlamadan beri, yokluk aynasında görünen Bir ve Tek Varlık olduğu kolayca kabul edilebilecek bir gerçektir. Doğada ne varsa insanda da vardır. Toprak, ateş, hava ve su insanda gönül, aşk, nefes ve ilim olarak bulunur. Seven ve sevilen gönüldeki nefis arzında, birlik, tevhit, yağmurları, ilmi, sayesinde oluşan güzel ahlak, meyve bahçelerinde sabır ve şükür meyveleri yetişir. İnsan kendi gönlünde doğar, beslenir, yaşar, yetişir, olgunlaşır!

            Bize, muhterem büyüklerimiz, bilgelerimiz tarafından gösterilen her sabır, verilen her bilgi ve emek gönül toprağımızda çürütülmeden, ilim-su ile yaşatılıp, yeşertilip, özenle yetiştirilip, geliştirilerek bizden sonrakilere yeni ve taze bilgiler halinde sunulabilirse ölümsüzleşebilir.

               Ezoterik Bilim ve Sanat


            Olgunlaşma mesleği Kardeşlik ezoterik bir bilim ve sanattır. Bilimdir çünkü bu bilgileri elde etmenin belirli, hem de önceden belirlenmiş kuralları vardır. Kardeşçe yaşam bir sanattır çünkü hem ilmi ilerletmek hem de tüm bilgileri, örnek olabilecek en güzel bir şekilde, yaşama geçirmek gereklidir. Üstelik, güncel yaşam koşulları, eski ezoterik bilgilerin üretildiği yaşam koşullarından oldukça farklıdır.

            Ezoterizm, kimin ne dediğini aynen alıp iletmek, taklit edip uygulamak ve birinden alıp diğerine nakletmek değil, onları anlayıp yaşamak; denilenlere tahkik ile yeni, güncel anlamlar katarak, içten gelenleri içtenlikle sunuştur. Genel olarak aynı anlama gelse de denilmeyeni demek, gerçeğe kendince ulaşıp, hakikati kendince yaşamak, istendiğinde yeni talep edenlere, çıraklara, mesleğe yeni girenlere kendince aktarmaktır. Aynı gerçek olgunlaştırdı, istedikleri ilmi aynı ruhtan aldılar, aynı gerçeği dile getirdiler, ama biri Mevlana biri Yunus, biri Çaykovski, bir Einstein biri Mozart oldu.

            Varlık, vahdet bir, kesret çokluktur. Esma bir, müsemma sonsuzdur. Masa kavramı bir, ancak masa çeşitleri sonsuzdur. Her çırak aynı bilgiyi farklı uygulayacak, ustalaşacak ve kendi çırağına anlatacaktır. İnsan, böylece, sevecek-sevilecektir. Aşk “ateş”tir, muhabbet sevdirir, ısıtır.

               Ezoterik Öğrenimin Amaçları


            Her öğrenimin bir amacı vardır, kişi benliğini, bilgi ve becerisini geliştirir. Böylece, toplum hiyerarşisinde yükselir. Ancak, ezoterik öğrenim, kişinin, kendini bilmesini sağlayarak, gerçeğe ve tek gerçeğe, yücelerin yücesine, yükselmenin ötesinde, yücelmesini amaçlar, böylece, ‘ben’le başlayan yolculuk, ben içindeki ben veya ‘O’nda bitebilir. Akıl, gerçeğe, erince onu anar, anlatır, onu çalar, onu söyler.

            Sanki her insan, kendi yaşamı ile yaşama çakılı bir emme-basma tulumbadır. Üstatlar, bilgeler çıraktaki kayıp suyu yerine koyunca, ilave edilen suya ilaveten, dipten taze, berrak, yararlı, temiz ve temizleyici tatlı su çıkarır. Ne ilk verilen su, ne de son fışkıran su ‘ben’dir. İnsan, ben deyip gururlanmaz, kibirlenmez, övünmez, ancak, tüm varlığı, doğayı, önlüklü önlüksüz herkesi sever ve hoş görür.

            Bilim adamlarının araştırma geliştirme çabaları sürekli yoğunluk ister. Bilim adamı kendini kaybedercesine, kendinden geçercesine her şeyiyle tefekkür edip konusunu düşünmelidir. Bu hal içinde iken ‘ben’ demesi hele ‘ben şunu icat edeceğim’ ‘ben bir keşifte bulunacağım’ demesi mümkün değildir. Bilim adamları hayattan kopuk, dalgın olmakla tanınır. Einstein galaksiler arasındaki bir pankartta okumadı “E=MC2”yi. Bilinen bilgilerde kaybolanın yeni ilim içinde bulunması beklenebilir. İşini ve konusunu çok sevmiş benliğini bu sevgi içinde yitirmiş olabilir. Öyle sever ki, aşkı yaşar, ona âşık denebilir. Temel gerçeği ‘aşkı idrak’te bulur.

            Ezoterizm de, ilgili ayete (2.243) uygun olarak, “akluhikmet aracılığı ile ruhtan alınıp ilham ve sezgiyle kalbe taşınan ilim ve idrak nuru sayesinde, ölümlüleri iradî ölüm ile ölümsüzleştirerek, gizemini sürdürür.” Ezoterizmin ‘kitap’ları da vardır ama ‘asıl’ olan ‘hitab’ı giz'lemektir. İlim ile amel, bilgiyi yaşamak bir Hak’tır.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder