(sayın okuyucu, aşağıda, 240 sayfa olarak yayınlanan bir kitabın bir bölümünü bulacaksınız. Kitabın "pdf" halini ücretsiz veya basılı kitabı (20 TL) necdet.altinay@gmail.com adresinden isteyebilirsiniz, umarım bulduklarınız zamanınıza değer, sevgiler.)
Kitabı okumak için lütfen tıklayınız |
NEDEN ÖĞRENMEYE ÖĞLE VAKTİ BAŞLARIZ?
Bazı
kurumsal kardeşler her çalışma vaktinde aynı soruya aynı cevabı alır ve
gölgeler yok olmuşsa, güneş tam üstte ise çalışmaya başlarlar. Peki, neden öğle
vakti? Maddeden manaya doğru bir süreç içinde, denilen ve denilmek istenenlere
dayalı, dıştan çok içe dönük duygu, düşünce ve değerlendirmelerimi çeşitli
bakış açılarından dile getirmeye çalışacağım.
Her an’ımız
gibi, şimdi, şu anda da düşünüyoruz, kendimizi bilmeye, nereden gelip, nereye,
kime gittiğimizi bulmaya çalışıyoruz. Öyleyse, vakit öğle vaktidir, çalışma
zamanıdır. Peki, neden öğle vakti çalışılır? Her alegorinin olduğu gibi, bunun
da bin bir hikmeti olmalı. Her çalışma vaktinde tekrar verilen bir ipucu var
“Öğle güneşi üstümüzde, gölgeler yok oldu.” Belki de hakikat güneşi karşısında
egomuz yok olur. Her şeyin aslını aramak esastır, amacımızdır. Her şey bizim
için bir araçtır, âlem-i misal olan bu dünya bile, aslını bulmak, amacımıza
ulaşmak için bir araçtır. Kemâlat yolunda, tekâmül için, tefekkür içindeyiz,
düşünüyoruz, öyleyse öğle vaktidir. Öğle vakti olduğu için mi çalışmaya
başladık, çalışmaya başladığımız için mi öğle vaktidir?
Değerlendirme ve Kestirme
Sarayların
ve mabetlerin inşaatlarında çalışan usta ve çırakların, bir süre sonra, peki
biz ne yapıyoruz diye değerlendirme, muhasebe yaptıklarını düşünebiliriz. Aynı
şekilde, bizler de taklitten tahkike geçeriz. Önce öğrenir sonra uygularız,
önce düşünür sonra gerçekleştiririz. Çocukluktan itibaren, taklit ederek
öğrendiklerimizin gerçek anlamlarını inceleme ve değerlendirme fırsatını daha
sonra buluruz. İnsanlar için mabetler inşa edenler de insanlık mabedinin
inşasına ancak bu değerlendirme sürecinden sonra, öğle vaktinde, başlamış
olabilir.
İnancımız
vardır, Tanrı evreni bir amaç için ve bir düzen üzere yaratmıştır. Her şey
bizim için, biz onun için. Önce tüm melek, melekelerimizin yardımı ile belirli
bir algılama ve bilme yeteneği kazanılmalı ki bildiğimizi idrak edebilelim. Her
gün, yeni bir dünya ve yeni bir ömür devridir.
Öğle vaktine
kadar olan süre bize tanınmış, kendimizi bulmak için. Güneş ışınları doğrudan
ve dik geldiğinde, nefsimizin yaşamına ve tatminine dönük dünya işlerimizi
durdurmanın da tam zamanı. Güneşin, aydınlatmasıyla birlikte ısıtma gibi, diğer
tüm etkilerini de doğrudan algılamanın, hayatımızın kaynağı ile kestirmeden, en
kısa yoldan, doğrudan temasa geçmenin tam zamanı.
Eserden Müessire, Algıdan
Vergiye
Güneş ışık
verir, aydınlatır, gölgesi yoktur. Dünya güneşten koptuğu için gölgesi vardır,
sonunda aslına dönecektir ve döndüğünde yine gölgesi de olmayacaktır. Bu dönüş
yolculuğu dünyanın güneşe yönelmesiyle başlayacaktır. Aslına dönüş yolculuğunun
başlangıcında, dünya da artık gölgesini arkasında bırakacaktır. Dönüş yolculuğu
gölgenin sonunun başlangıcı olacaktır. Önceleri ''ben'' diyen çırağın
gölgesinin, egosunun kaderi de budur. Güneş doğudan doğmaz, biz o yöne doğu
deriz. Öğle vakti başlanmasa da başlandığında vakit öğle vakti olur.
Yaşanmakta
olan efsane ne güzeldir. Mimar, toplantı düzenleyerek, beraberce inşa etmekte
oldukları inşaatın, belki de yapıyoruz ama ne yapıyoruz sorusuna cevap olarak,
bir insanlık mabedi olduğunu anlatıyor, öğretiyor. Öğrencileri aydınlatıyor,
yüceltiyor. Böylece, bilmeyenler de öğrenerek bilenler arasına katılıyor.
Bilenle bilmeyen bir olur mu?
Gerçeklere
yönelen, gerçekleri öğrenenler temel gerçeğe yakınlaşır. Yaklaşarak, yücelerek,
kemale ererek, Tanrıya da ulaşılabilir. O'na bir yaklaşana O iki yaklaşır,
sonuç, vuslat. Efsane üzerinde derin düşünülebilir. Her güzel yapıt yapanı
aratır, andırır herkese. Mimar Sinan’ın, Hiram'ın eserleri gibi. Ancak
yapıtların, örneğin Süleymaniye, Selimiye gibi, isimlerinde gizli olan bir şey
daha vardır: Yaptıran. İşte bu yolda ve bu yönde ilerleme bir algı ve vergi
sonucudur. Her şey önce algı ile başlar. Yapıt, yapan, yaptıran yönündeki
yücelme, algı ile başlayıp bir vergi ile sonuçlanabilir. Çalışanın sonuçtaki
üstün başarısı için “Allah vergisi yetenek” denebilir. Öğle vaktini, öğrenmeye
başlama vakti olarak değerlendiren için, hakikate ulaşmak isterse, ne engel
olabilir?
İnsanlık
mabedi ile Tanrı ilişkisinin düşünülmesi de bazı ipuçları verebilir. Tapınakta,
tapınan, tapınılanın huzurundadır. Hepimiz hep huzurlu ve her zaman huzur
içinde olmayı isteriz. Bilen, bilinen ve bilgi aslında bir bütündür. Ustalık
ustaya özgüdür, üstelik yer ve zaman sınırlaması tanımaksızın. Ustalık ustadan
alınamaz, soyutlanamaz. Yaratıcılık, yaratana, Yaradan'ın kendine özgü
vergisidir. Öğle vakti, öğrenmek ve algılamak isteme sürecinin mutlu sonucudur.
Bu çalışma her kardeşin görevi değil hakkıdır.
İnsanoğlu
ilk günden, Âdem’den beri tekâmül etmeye, adam olmaya çalışır. Bu ezoterik
çalışmanın, bu arayışın sırrı, insanoğlunun özünde, yapı taşında, DNA’sında
gizlidir. Bir hadis-i kutsiye göre Âdem, gizli bir hazine iken, evreni,
bilinmek istediği, bilinmeyi sevdiği için yaratan Tanrı tarafından, kendini bilmek
üzere, arama, bulma, bilme ve idrak yeteneği ile donatılmıştır. İnsan beyni ve ruhu
onu yaratanın hamurunu yoğurduğu düşünce ve anlayış gücüyle önüne çıkan her
türlü engeli aşabilir. Algılama ve algıladığını idrak yeteneği vardır insanın.
Önce öğretilir çocuğa, zamanla delikanlı öğrenmeyi öğrenir, öğrenme yeteneğini
dıştan içe doğru geliştirdikçe, çevresini öğrenerek, olgunlaştıkça, bilme ve
idrak sırası kendine gelir. Kendini bilen rabbini bilir, Allah’ı tanır.
Öğrenme
çağında, çocuğa ışık tutulur, bak bu budur, şu şudur denir, her şey
gösterilerek, akla kara, doğru ile yanlış öğretilir. Ak ile karanın seçilmesi
sırasında, tutulan ışığa göre, maddi varlıkların gölgeleri de oluşur. Var olan
ile birlikte, ışığın kaynağının ters yönünde, maddi varlıkların gölgeleri de
vardır. Aynı şekilde, karanlıktan aydınlığa çıkan insan, sabah, güneş doğunca,
çevresini görür, gölgeleri ile birlikte. Zaman içinde idraki gelişen bir insan,
gece-gündüz, madde-mana zıtlıklarını gördükçe, öğrenmesinin temeline indikçe;
nurun, anlayışın, ışığın kaynağına yönelmeyi, nihayet arkasına dönmeyi, nefsine
tabi olmaktan vazgeçip nefsini aklın kontroluna almayı idrak ettiğinde, güneşin
de kendisine çok yaklaştığını görecektir, hem de hemen üstünde.
Yapıt ve Sanat
Her insan,
en yüce yapıt olan insanlık mabedinin mükemmel uyumlu bir yapı taşıdır. Taşın
küplüğü, her kardeşin yerinin yalnız örnek ve alegorilerle dolu, maddi dünyada
değil; çok yönlü çevresine uyum gösterebildikçe, mana âleminde de olduğuna
işarettir. Bilinir, ağacın gölgesi dağa, dağların gölgesi denize düşer. Ya suyun,
su gibi ilmin, bilginin, bilimin, denizin gölgesi? İnsan, kendini bilmeye,
çıraklıktan başlar. Bilgi damlası çırak insan, başlangıç noktasında, gölgesi
yok olmuş durumdadır. Bu başlangıç noktasından itibaren, insanlığa ilişkin
bilgileri ile çıraklar letafet kazanır, latif olur; yükseldikçe yücelir, nura
kavuştukça, sever, âşık olur, aşk olur; nurun, ışığın kaynağı, ateşe
yaklaştıkça “ben”likleri erir, kemale erer. Kendileri gibi gölgeleri de
aydınlanır, aydınlık olur, ışık saçarlar.
Camiler,
kiliseler, sinagoglar, halkın cem olduğu, yani topluca bulunduğu ve birlikte
aynı Yaradan'a tapındığı tapınaklar, mabetlerdir. Eğer Tanrı, kuluna şah
damarından daha yakın ise, kulunun kalbine sığıyor ve kalbinde ise, müştereken
oluşturduğumuz insanlık mabedinde de yalnız O vardır. Öyleyse, orası aydınlıktır,
Tanrı’nın bulunduğu yerde gölge mümkün değildir. Bir yerde insanlık mabedi
oluşturabiliyorsak vakit öğle vaktidir, çalışmaya başlanabilir. Biz bu mabette
birlikte kendimizi bulur, bir olduğumuzu bilir, kendimizden geçer, egomuzu
geride bırakırsak, ortaya çıkan gerçek kuvvetin, kudretin, güzelliğin, aklın ve
hikmetin seyrine doyum olmaz, gölge görülmez.
İnsanlık,
bilimsel sanattır; kraliyet sanatıdır, zor zanaattır, amaç zoru başarmaktır.
İnsan kendini bilmek, şövalye gibi mücadele edip, nefsini yenmek, onu teslim
alıp ve Müslüman edip kontrol altına almak zorundadır. Bu uğraş, hayat boyu
sürecek, bahanelerle süslenip, geleceğe taşınacak bir mücadele de değildir. Çünkü
Demir-Çelik fabrikalarının yüksek fırınlarının içine düşen biri bile en çok bir
saniyede buhar olabiliyor. Kurunun yanında yaş da yanar misali, çırak ve
üstatlar, bilen ve öğrenmeye çalışanlar mabetlerde, huzurda ve huzur içinde,
Tanrı’nın huzurunda çalışır, volkanik bir pota oluştururlar. İnsanlık tarihi
ile yanmaya başlayan bu ezoterik potada, yüce insanlık mabedinde bireyin
gölgesi aranır mı? Aranırsa bulunur mu? Öyleyse çalışmaya başlama vaktidir.
Analizden Senteze
Bilindikten
sonra ağaç ağaçtır da, bilmek için kök-gövde-dal ve yapraklar diye analiz
edilir. Damlaya damlaya göl olsun diye, bilgi yağmuru ince ince yağsın da
verimlilik olsun diye, bir yerinden başlansın diye önce el öpülür misali, nur'a
göz açılır, gün bir vakitten başlatılır, dünya doğu batı diye analiz edilir.
Tüm bu analizler biz çıraklar, işe yeni başlayanlar içindir. Üstatlık
sentezinde gün gündür ve dünya, hatta Evren bir ve tek bütündür.
Bir fikir
doğuda doğmuş, batıda büyümüş veya doğulu bir tohum batıda da yetişmiş meyve
vermişse fikir ve meyveden gayrisi, dedikodu ile kaybedilecek vaktimiz yoktur.
Meyve sebze doğada da yetişir serada da. Esas olan, önceliğinden de öte,
toprakta yarılıp, açılıp kaybolan elma çekirdeğinin tepedeki meyveden tekrar
çıkışıdır. İmanın kaynağı inkâr ve şeytan da bir melektir. Deist de bir ateist
de, bilene.
Çirkin
olmasaydı güzel de olmazdı. Geliş-gidiş, varlık-yokluk, başlangıç-son hep
bilebilmek ve idrak edebilmek içindir. Üstadın dediği gibi ''denileni aklımızla
anlar, denmek isteneni ise sezgimizle kavrarız''. Bir kere idrak edildikten
sonra tüm gerçek bir bütün olarak görülür. Âşık olana sevgi yeniden
öğretilemez. Analiz ve sentez döngüsünün devamı ve tekrarı biz yeni çıraklar
içindir. Bugün dünün tekrarı ise, yarın da bugünün tekrarı olmalı ve
arama-bulma süreci böylece devam etmelidir.
Çalışma,
öğle vakti başlar, çünkü gece yarısında sona erer. Hem bu dünyada, her an, bir
öğle vakti aynı zamanda gece yarısı değil midir? Tokyo, Paris, ne fark eder?
İnsanlık mabedi zaman ve mekândan münezzehtir, var olduğu ve var olacağı bilindikçe.
Genel anlamda insanoğlunun doğudan batıya yaptığı yolculukta önce, gölgesi önde
gider, yani insan nefsine uyar.
Olgunlaşınca
ise gölgesi ona tabi olur. Nefsini yenen ve kontrol edebilen insanın rehberi,
artık, nefsi değil, akıl ve hikmet, himmet olur.
İnsanlık
için çalışma, yüceliş, Allah'a giden en kısa yolda bir yolculuk olduğu için, bu
yolculuğa en uygun başlama vakti öğle vaktidir. Yol ve yön doğru ise gölge yok
olmuştur. Aslında “gölge” yolun yönünü belirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder