16 Mart 2012 Cuma

Neden Öğle Vakti !


(sayın okuyucu, aşağıda, 240 sayfa olarak yayınlanan  bir kitabın bir bölümünü bulacaksınız. Kitabın "pdf" halini ücretsiz veya basılı kitabı (20 TL) necdet.altinay@gmail.com adresinden isteyebilirsiniz, umarım bulduklarınız zamanınıza değer, sevgiler.)

Kitabı okumak için lütfen tıklayınız   
  

               NEDEN ÖĞRENMEYE ÖĞLE VAKTİ BAŞLARIZ?


            Bazı kurumsal kardeşler her çalışma vaktinde aynı soruya aynı cevabı alır ve gölgeler yok olmuşsa, güneş tam üstte ise çalışmaya başlarlar. Peki, neden öğle vakti? Maddeden manaya doğru bir süreç içinde, denilen ve denilmek istenenlere dayalı, dıştan çok içe dönük duygu, düşünce ve değerlendirmelerimi çeşitli bakış açılarından dile getirmeye çalışacağım.

            Her an’ımız gibi, şimdi, şu anda da düşünüyoruz, kendimizi bilmeye, nereden gelip, nereye, kime gittiğimizi bulmaya çalışıyoruz. Öyleyse, vakit öğle vaktidir, çalışma zamanıdır. Peki, neden öğle vakti çalışılır? Her alegorinin olduğu gibi, bunun da bin bir hikmeti olmalı. Her çalışma vaktinde tekrar verilen bir ipucu var “Öğle güneşi üstümüzde, gölgeler yok oldu.” Belki de hakikat güneşi karşısında egomuz yok olur. Her şeyin aslını aramak esastır, amacımızdır. Her şey bizim için bir araçtır, âlem-i misal olan bu dünya bile, aslını bulmak, amacımıza ulaşmak için bir araçtır. Kemâlat yolunda, tekâmül için, tefekkür içindeyiz, düşünüyoruz, öyleyse öğle vaktidir. Öğle vakti olduğu için mi çalışmaya başladık, çalışmaya başladığımız için mi öğle vaktidir?

               Değerlendirme ve Kestirme


            Sarayların ve mabetlerin inşaatlarında çalışan usta ve çırakların, bir süre sonra, peki biz ne yapıyoruz diye değerlendirme, muhasebe yaptıklarını düşünebiliriz. Aynı şekilde, bizler de taklitten tahkike geçeriz. Önce öğrenir sonra uygularız, önce düşünür sonra gerçekleştiririz. Çocukluktan itibaren, taklit ederek öğrendiklerimizin gerçek anlamlarını inceleme ve değerlendirme fırsatını daha sonra buluruz. İnsanlar için mabetler inşa edenler de insanlık mabedinin inşasına ancak bu değerlendirme sürecinden sonra, öğle vaktinde, başlamış olabilir. 

            İnancımız vardır, Tanrı evreni bir amaç için ve bir düzen üzere yaratmıştır. Her şey bizim için, biz onun için. Önce tüm melek, melekelerimizin yardımı ile belirli bir algılama ve bilme yeteneği kazanılmalı ki bildiğimizi idrak edebilelim. Her gün, yeni bir dünya ve yeni bir ömür devridir.

            Öğle vaktine kadar olan süre bize tanınmış, kendimizi bulmak için. Güneş ışınları doğrudan ve dik geldiğinde, nefsimizin yaşamına ve tatminine dönük dünya işlerimizi durdurmanın da tam zamanı. Güneşin, aydınlatmasıyla birlikte ısıtma gibi, diğer tüm etkilerini de doğrudan algılamanın, hayatımızın kaynağı ile kestirmeden, en kısa yoldan, doğrudan temasa geçmenin tam zamanı.

               Eserden Müessire, Algıdan Vergiye


            Güneş ışık verir, aydınlatır, gölgesi yoktur. Dünya güneşten koptuğu için gölgesi vardır, sonunda aslına dönecektir ve döndüğünde yine gölgesi de olmayacaktır. Bu dönüş yolculuğu dünyanın güneşe yönelmesiyle başlayacaktır. Aslına dönüş yolculuğunun başlangıcında, dünya da artık gölgesini arkasında bırakacaktır. Dönüş yolculuğu gölgenin sonunun başlangıcı olacaktır. Önceleri ''ben'' diyen çırağın gölgesinin, egosunun kaderi de budur. Güneş doğudan doğmaz, biz o yöne doğu deriz. Öğle vakti başlanmasa da başlandığında vakit öğle vakti olur.

            Yaşanmakta olan efsane ne güzeldir. Mimar, toplantı düzenleyerek, beraberce inşa etmekte oldukları inşaatın, belki de yapıyoruz ama ne yapıyoruz sorusuna cevap olarak, bir insanlık mabedi olduğunu anlatıyor, öğretiyor. Öğrencileri aydınlatıyor, yüceltiyor. Böylece, bilmeyenler de öğrenerek bilenler arasına katılıyor. Bilenle bilmeyen bir olur mu?

            Gerçeklere yönelen, gerçekleri öğrenenler temel gerçeğe yakınlaşır. Yaklaşarak, yücelerek, kemale ererek, Tanrıya da ulaşılabilir. O'na bir yaklaşana O iki yaklaşır, sonuç, vuslat. Efsane üzerinde derin düşünülebilir. Her güzel yapıt yapanı aratır, andırır herkese. Mimar Sinan’ın, Hiram'ın eserleri gibi. Ancak yapıtların, örneğin Süleymaniye, Selimiye gibi, isimlerinde gizli olan bir şey daha vardır: Yaptıran. İşte bu yolda ve bu yönde ilerleme bir algı ve vergi sonucudur. Her şey önce algı ile başlar. Yapıt, yapan, yaptıran yönündeki yücelme, algı ile başlayıp bir vergi ile sonuçlanabilir. Çalışanın sonuçtaki üstün başarısı için “Allah vergisi yetenek” denebilir. Öğle vaktini, öğrenmeye başlama vakti olarak değerlendiren için, hakikate ulaşmak isterse, ne engel olabilir?

            İnsanlık mabedi ile Tanrı ilişkisinin düşünülmesi de bazı ipuçları verebilir. Tapınakta, tapınan, tapınılanın huzurundadır. Hepimiz hep huzurlu ve her zaman huzur içinde olmayı isteriz. Bilen, bilinen ve bilgi aslında bir bütündür. Ustalık ustaya özgüdür, üstelik yer ve zaman sınırlaması tanımaksızın. Ustalık ustadan alınamaz, soyutlanamaz. Yaratıcılık, yaratana, Yaradan'ın kendine özgü vergisidir. Öğle vakti, öğrenmek ve algılamak isteme sürecinin mutlu sonucudur. Bu çalışma her kardeşin görevi değil hakkıdır.

            İnsanoğlu ilk günden, Âdem’den beri tekâmül etmeye, adam olmaya çalışır. Bu ezoterik çalışmanın, bu arayışın sırrı, insanoğlunun özünde, yapı taşında, DNA’sında gizlidir. Bir hadis-i kutsiye göre Âdem, gizli bir hazine iken, evreni, bilinmek istediği, bilinmeyi sevdiği için yaratan Tanrı tarafından, kendini bilmek üzere, arama, bulma, bilme ve idrak yeteneği ile donatılmıştır. İnsan beyni ve ruhu onu yaratanın hamurunu yoğurduğu düşünce ve anlayış gücüyle önüne çıkan her türlü engeli aşabilir. Algılama ve algıladığını idrak yeteneği vardır insanın. Önce öğretilir çocuğa, zamanla delikanlı öğrenmeyi öğrenir, öğrenme yeteneğini dıştan içe doğru geliştirdikçe, çevresini öğrenerek, olgunlaştıkça, bilme ve idrak sırası kendine gelir. Kendini bilen rabbini bilir, Allah’ı tanır.

            Öğrenme çağında, çocuğa ışık tutulur, bak bu budur, şu şudur denir, her şey gösterilerek, akla kara, doğru ile yanlış öğretilir. Ak ile karanın seçilmesi sırasında, tutulan ışığa göre, maddi varlıkların gölgeleri de oluşur. Var olan ile birlikte, ışığın kaynağının ters yönünde, maddi varlıkların gölgeleri de vardır. Aynı şekilde, karanlıktan aydınlığa çıkan insan, sabah, güneş doğunca, çevresini görür, gölgeleri ile birlikte. Zaman içinde idraki gelişen bir insan, gece-gündüz, madde-mana zıtlıklarını gördükçe, öğrenmesinin temeline indikçe; nurun, anlayışın, ışığın kaynağına yönelmeyi, nihayet arkasına dönmeyi, nefsine tabi olmaktan vazgeçip nefsini aklın kontroluna almayı idrak ettiğinde, güneşin de kendisine çok yaklaştığını görecektir, hem de hemen üstünde.

               Yapıt ve Sanat


            Her insan, en yüce yapıt olan insanlık mabedinin mükemmel uyumlu bir yapı taşıdır. Taşın küplüğü, her kardeşin yerinin yalnız örnek ve alegorilerle dolu, maddi dünyada değil; çok yönlü çevresine uyum gösterebildikçe, mana âleminde de olduğuna işarettir. Bilinir, ağacın gölgesi dağa, dağların gölgesi denize düşer. Ya suyun, su gibi ilmin, bilginin, bilimin, denizin gölgesi? İnsan, kendini bilmeye, çıraklıktan başlar. Bilgi damlası çırak insan, başlangıç noktasında, gölgesi yok olmuş durumdadır. Bu başlangıç noktasından itibaren, insanlığa ilişkin bilgileri ile çıraklar letafet kazanır, latif olur; yükseldikçe yücelir, nura kavuştukça, sever, âşık olur, aşk olur; nurun, ışığın kaynağı, ateşe yaklaştıkça “ben”likleri erir, kemale erer. Kendileri gibi gölgeleri de aydınlanır, aydınlık olur, ışık saçarlar.

            Camiler, kiliseler, sinagoglar, halkın cem olduğu, yani topluca bulunduğu ve birlikte aynı Yaradan'a tapındığı tapınaklar, mabetlerdir. Eğer Tanrı, kuluna şah damarından daha yakın ise, kulunun kalbine sığıyor ve kalbinde ise, müştereken oluşturduğumuz insanlık mabedinde de yalnız O vardır. Öyleyse, orası aydınlıktır, Tanrı’nın bulunduğu yerde gölge mümkün değildir. Bir yerde insanlık mabedi oluşturabiliyorsak vakit öğle vaktidir, çalışmaya başlanabilir. Biz bu mabette birlikte kendimizi bulur, bir olduğumuzu bilir, kendimizden geçer, egomuzu geride bırakırsak, ortaya çıkan gerçek kuvvetin, kudretin, güzelliğin, aklın ve hikmetin seyrine doyum olmaz, gölge görülmez.

            İnsanlık, bilimsel sanattır; kraliyet sanatıdır, zor zanaattır, amaç zoru başarmaktır. İnsan kendini bilmek, şövalye gibi mücadele edip, nefsini yenmek, onu teslim alıp ve Müslüman edip kontrol altına almak zorundadır. Bu uğraş, hayat boyu sürecek, bahanelerle süslenip, geleceğe taşınacak bir mücadele de değildir. Çünkü Demir-Çelik fabrikalarının yüksek fırınlarının içine düşen biri bile en çok bir saniyede buhar olabiliyor. Kurunun yanında yaş da yanar misali, çırak ve üstatlar, bilen ve öğrenmeye çalışanlar mabetlerde, huzurda ve huzur içinde, Tanrı’nın huzurunda çalışır, volkanik bir pota oluştururlar. İnsanlık tarihi ile yanmaya başlayan bu ezoterik potada, yüce insanlık mabedinde bireyin gölgesi aranır mı? Aranırsa bulunur mu? Öyleyse çalışmaya başlama vaktidir.

               Analizden Senteze


            Bilindikten sonra ağaç ağaçtır da, bilmek için kök-gövde-dal ve yapraklar diye analiz edilir. Damlaya damlaya göl olsun diye, bilgi yağmuru ince ince yağsın da verimlilik olsun diye, bir yerinden başlansın diye önce el öpülür misali, nur'a göz açılır, gün bir vakitten başlatılır, dünya doğu batı diye analiz edilir. Tüm bu analizler biz çıraklar, işe yeni başlayanlar içindir. Üstatlık sentezinde gün gündür ve dünya, hatta Evren bir ve tek bütündür.

            Bir fikir doğuda doğmuş, batıda büyümüş veya doğulu bir tohum batıda da yetişmiş meyve vermişse fikir ve meyveden gayrisi, dedikodu ile kaybedilecek vaktimiz yoktur. Meyve sebze doğada da yetişir serada da. Esas olan, önceliğinden de öte, toprakta yarılıp, açılıp kaybolan elma çekirdeğinin tepedeki meyveden tekrar çıkışıdır. İmanın kaynağı inkâr ve şeytan da bir melektir. Deist de bir ateist de, bilene.

            Çirkin olmasaydı güzel de olmazdı. Geliş-gidiş, varlık-yokluk, başlangıç-son hep bilebilmek ve idrak edebilmek içindir. Üstadın dediği gibi ''denileni aklımızla anlar, denmek isteneni ise sezgimizle kavrarız''. Bir kere idrak edildikten sonra tüm gerçek bir bütün olarak görülür. Âşık olana sevgi yeniden öğretilemez. Analiz ve sentez döngüsünün devamı ve tekrarı biz yeni çıraklar içindir. Bugün dünün tekrarı ise, yarın da bugünün tekrarı olmalı ve arama-bulma süreci böylece devam etmelidir.

            Çalışma, öğle vakti başlar, çünkü gece yarısında sona erer. Hem bu dünyada, her an, bir öğle vakti aynı zamanda gece yarısı değil midir? Tokyo, Paris, ne fark eder? İnsanlık mabedi zaman ve mekândan münezzehtir, var olduğu ve var olacağı bilindikçe. Genel anlamda insanoğlunun doğudan batıya yaptığı yolculukta önce, gölgesi önde gider, yani insan nefsine uyar.

            Olgunlaşınca ise gölgesi ona tabi olur. Nefsini yenen ve kontrol edebilen insanın rehberi, artık, nefsi değil, akıl ve hikmet, himmet olur.

            İnsanlık için çalışma, yüceliş, Allah'a giden en kısa yolda bir yolculuk olduğu için, bu yolculuğa en uygun başlama vakti öğle vaktidir. Yol ve yön doğru ise gölge yok olmuştur. Aslında “gölge” yolun yönünü belirler.

 
Dilerim Evrenin Ulu Mimarı gölgemizi bize tekrar göstermez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder