2 Nisan 2025 Çarşamba

Fıtratta Yazılıdır

 

Fıtratta Yazılıdır                                            Necdet Altınay 05042025

İnsan Fıtratı, ilim ve ilmi idrak yeteneği ile donatılmıştır. Aklı ile Külli Aklı hissedip, Hakkın Hidayetini, yardımını ister. İnsan, aklıyla külli ilmi idrak etmeye çalışır. Kutsal mesajlar, tecellilerden, ayet, delil ve işaretlerden söz eder. Fıtratta verilen ve denilenden, verilmek ve denmek istenene gidilir. Evren, Âlem, Dünya, Âdem örnekleri üzerinde gözlem yapar. Dünyanın Güneşi varsa, Âdem’in de Ruh Güneşi vardır. Güneş ışığını şekere çeviren yeşil yapraktaki klorofil molekülü, böylece, Dünyadaki tüm canlıların enerjisini sağlar. Âdem’in Bedenindeki tüm faaliyetlerin enerjisi de, şeker molekülünden koparılıp karbon atomuna eklenen, oksijen atomunun kopuş enerjisinden elde edilir. Güneş ışığı, Dünya üzerindeki, bir Yaratıcıya iman ettiren, Fırtına, kar, yağmur, gök gürültüsü, mevsimler gibi her çeşit Doğa olaylarının sebebidir. Evren, Güneş, Dünya, Âdem, hepsi aynı Yıldız tozundandır. Foton bir ‘Hiçlik’ örneğidir. Hiçlikten oluşan ‘Hepliğe’, bilmeden ve görmeden, inanmak daha kolaydır. Yokluktan, Uzay zaman Boşluğuna, çıkan elektron-pozitron gibi Elektromanyetik kuvvetlerin, Sistemin dışından, müdahale sonucunda, Alan içinde toplanıp hareketsiz kalarak, Kütle oluşturması, CERN, İsviçre’de, Bilimsel ve Teknolojik olarak kanıtlanmıştır. Mucizelere inanmak, bilmek ve gözlemlemekten daha kolaydır.

“Bedenin oluşumu ilk andan, yumurtadan, itibaren izlenebilir. Maddeler birleşip daha büyük madde oluşturabilir. Maddeler uyumludur, fizik yasalarına uygun olarak, atom altı parçacıklardan moleküllere, organlara ve vücuda kolayca ulaşılabilir. Önemli olan maddeden manaya geçiş olabilir. Önce madde, hücreye, hayat verilmesi, maddenin canlılık kazanması önemli bir aşamadır. Bedensel nefis düzeyinden, kalp düzeyine çıkış veya insanın insanlık kazanması, ikinci aşama olarak görülebilir. İnsanın bedensel varlığına yeryüzü denirse, önce maddeye canlılık kazandırılmış, sonra da kalp arşı üzerinde olgunlaşma yükseltilmiştir. Bu amaçla da önce bilgiler verilmiş, öğretilmiş, öğrenilmesi ve idrak edilmesi sağlanmış böylece ruh güneşinin doğması gerçekleştirilmiştir. Güneş ve ay, yaradılışlarının amacını gerçekleştirmek üzere, belirli bir olgunlaşma yönünde hareket eder. Böylece, oluşumların öncesi ve sonrası, önceden tayin edilen, saptanan belirli bir düzen içinde yürür. Sonuçta efal ve sıfatın tecellileriyle, olgunlaşma düzeninin delilleri ayrıntılarıyla ortaya çıkmış olur. Muhtemelen, siz tecellilerin delillerini müşahede ederken aynen yakin hâsıl edersiniz. Ceset Arzı döşenmiş, Kemik dağları ve Damar nehirleri oluşturulmuştur. Bedene, Ahlak ve İdrak yemişlerinden, Zulüm-Adalet, düşük-yüksek ateş ve tansiyon, Kuru-Yaş gibi çift ve zıt iki sınıf yerleştirilmiştir. Ruh ve Ruhani Kuvvetler Ceset Arzıyla, Ruh Gündüzü üzerine, Cismani zulmet gecesi örtülmüştür. Mikro ve Makro Âlemlerde tefekkür edenler için büyük deliller ve işaretler vardır. Ceset Arzında Kemik, Sinir, Kas ve Et gibi birbiriyle uyumlu parçalar yerleştirilmiştir. Doğal, Hayvani ve İnsani Kuvvetlerden oluşan bahçeler konulmuştur. Nefsanî Heves şaraplarının sıkıldığı Şehvet Kuvvetleri; aşk ile Muhabbet Şarabının sıkıldığı ‘Akılcı Kuvvetler’ üzümlerinin Bahçeleri yerleştirilmiştir. Bitkisel Ekin Kuvvetleri; Zahiri ve Bâtıni hurmaları, kökü bir dalları farklı olarak yetişir. Lisan, fikir, kuruntu ve zikir gibi kökleri ayrı olan Kuvvetler oluşturulmuştur. Bunların hepsi de Hayat denen bir su ile sulanır.” (13 Rad, 1-4)

 “Bedenin terkibini, nelerden oluştuğunu, nelerin bir araya gelip neyin ve nasıl oluştuğunu bilen, her şey için nasıl bir kudret gerektiğini iyi bilir. Yeniden diriltilen kimse halini ve bedenden tecerrüdünü, sıyrılıp çıkmayı, bilir; bedenin terkibini de bilir. Diriltilen birisi, diğer insanlara örnek olsun veya delil kılınsın diye diriltilir. Hikmet, müminin gaip olmuş malıdır. İnsanlar, altın ve gümüş gibi madendirler, bedenle örtünmüş olsalar da aslı ve özü olan ilim değişmez. Her kişinin istidadının gerektirdiği kadar ilim, hazinelerinde saklıdır, gizlidir. Her kişinin fıtratında, ilmin tümü, mükemmelliğe götürecek şekilde, henüz başkalaşmamış halde, mevcuttur. Üzüm taneleri, insanı ve onun kısmî idrakini andırır. Süt ise kişinin yaşamını sürdürmesi için gereken beslenmeyi sağlar. Şarap, aşk, ilim, bilgi ve hakikatlere işarettir. İnsan, üzüm gibi sıkılır, suyu çıkarılır ve eski yapısından kurtulup yeni bir yapılanmayla şarap, insan hakikatinin idraki, elde edilebilir. Şarabın sarhoşluğu, insanı kendinden geçirerek, aşka ulaşmasını sağlar; aşk ateşi de ilmin, bilgiler ve hakikatler halinde ortaya çıkışını gerçekleştirebilir. İlmin tümünün idraki, incirin kendisine, insanın kısmî idraki ise incirin içindeki taneciklere benzer. Kişinin kendini bilmesiyle, yapısının olgunlaşmak üzere başkalaşımı gerçekleşir. Bu ilk yapının çöküşü, harap olması ve göçüşüdür. Yapı taşlarının idraki, külli idrake ve ilahi aşka götürür. Bu durum, haviye, göçmeye, göçük oluşumuna ve göçükte ilahi aşk ateşinin yanmasına, asar ateşine, eserler yaratan yanışa ve yeniden diriltilmeye gider.” ( 2 Bakara, 259) “Akıl; ancak fıtrata hidayet bulabilir ve ancak maarife, bilgi bilmeye, hidayet edebilir. Amma cemal nuruyla nurlanmak ve visal, vasıl olma, talebine şevk ve celâl ve cemalin kemaline, belki cemalin celâline ve celâlin cemaline aşk zevkiyle lezzetlenmek; ancak Hakkın hidayet nuru ile müyesser olunabilen bir iştir. Şüphesiz bizim ona talimimiz dolayısıyla Yakup, ilim sahibidir, ayan ve Şuhut sahibi değildir. Lâkin insanların çoğu bunu bilmeyip, kemali «Akılda olan ilimden ibaret» zanneder. Havas insanları, aklı küllinin ilmini bilemezler.” (12 Yusuf, 68)

Verimli toprakta uygun ısı ve nem bulduğunda, çekirdek çimlenir, ilmini, fıtratını gerçekleştirir. (1) Çekirdekteki ilim, maddeye hükmeder, ilim uygulanır, ortamı ve ortamdakileri kullanır, kendini gerçekleştirir. Önce genetik bilgiler, faktörler, tek hücre düzeyinde uyumlu ve eşgüdümlü çalışan organeller, sonra çok hücre düzeyinde uyumlu faaliyetler gözlenir. İçinde yapılan iş ve işlemler açısından her bir Hücre bir Fabrika gibi çalışır. Her hücrede, canlılığı oluşturan, Enerji Üretim Sistemi Mitokondri, gerekli faaliyetleri yürüten Üretim Sistemi ve bölünerek Çoğalmayı sağlayan Üreme Sistemi, olmak üzere üç temel Sistem vardır. Bu üç sistem işbirliği ve eşgüdümle çalışıp Hücreyi yaşatır. Hücreler de Beden Elektriği üretip, haberleşip, işbölümü, işbirliği ve eşgüdümle çalışarak, Kalp ve Beyin gibi organlarımızla birlikte, tüm Bedenimizi yaşatır. Bedensel organlarımızın oluşum, çalışma ve yaşamında irademiz yoktur.  İnsan, her sabah Bedenini alır, 'Ben' diye uyanır, kalkar; Oluşum ve çalışmasında kendi iradesi olmadığını tefekkürle anlar!

Umarım biz de aslımız ve esasımız olan İlmin İdrakine vararak Hidayete erebiliriz!

(1)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2025/03/olum-ve-yeniden-dirilis-necdet-altnay.html

19 Mart 2025 Çarşamba

Ölüm ve (Yeniden) Diriliş

 

Ölüm ve (Yeniden) Diriliş                             Necdet Altınay, 22032025

Kuran, Evrendeki her şeyi kapsar ve Küresel düzeyde Âlemi, Bireysel düzeyde Âdemi, apaçık anlatır ve bildirir. Teşbihe dayalı ayetler “Doğa” ve “Birey”  düzeyinde olabilir. Doğanın Mevsimsel değişimleri akıl sahiplerine ibretler sunar. İlkbaharın gelmesi ve yağmurlarla ortamın canlılık kazanması, “Arzın ölümünden sonra ihya edilmesi” olarak teşbih edilmiş. Bu ef’al, fiil, ilahi olup anlayanlara ibret olur. Bireysel düzeyde de insanın sabah-gündüz-akşam-gece saatleri mevsimlere benzetilebilir. Bu ayet yani delillerin “İman”, “Bilme” ve “Anlama, akıl erdirme” kavramlarının farklılıklarını ortaya koyar. Nasıl olduğunu bilmeden önce de doğanın “Canlanışı” insanların iman etmelerini sağlamış. Aşikâr olarak ortada olan Vücudun Şuhut’u, varlığın gözlemlenmesi, insanların bunu tasdik etmesine yardımcı olur,  böylece önce “İman” gelir. Daha sonra nedenleri bilindikçe doğa olaylarını “Bilme-anlama” başlar. Her bilen iman eder ancak her iman eden bilemez.  Çokluğu gördüğü halde çoklukta vahdeti idrak edemeyen Zatın Şuhut’undan gafil olduğu için iman etmeksizin bilir-anlar, ateistler! Bu sebepten Allah’ın Habipi, “Allah’ı ne ile bildin?” diye sorulduğu vakit, <Ben eşyayı Allah ile bildim> der. Dünya yüzeyini canlandırıp yeşillendiren, ormanlaştıran Yağmur Suyudur. Vücudun, Eşyanın, Maddenin ‘Canlanma’ işinde hiçbir iradesi yoktur. Aynı kapsamda, İlim Suyu verildiğinde Bireyin de ‘Bilinçlenme’ işinde iradesi yoktur. Canlanış, İhya oluştur, olgunlaşıp mükemmelleşmekten sonrası Arz için Ölüm olabilir. Birey için Olgunlaşma, İlmin İdraki, İlmin Hakkın olduğunun, Hak ve Hakkın Gölgesi olduğunun idraki olabilir, böylece, Birey aradan çıkar, kalır Yaradan!

“Ve sen, nefis arzında cehil, cehalet, sebebiyle ölmüş; kendisinde olgunluk ve fazilet olmadığını görürsün. O, ölü olan nefse, ruh sema’sından ilim suyunu indirdiğimiz vakit, hakiki hayat ile titreşir, canlanır. Ve makamlara ve mertebelere terakki ile yükselir. Ve her sınıftan, o nefsi ziynetleştirici parlak fazilet ve olgunluk bitirir. Ve Allah Teâlâ, küçük kıyamette;  tabii ölüleri dirilttiği gibi, büyük kıyamette;  ilim ve feyizle cehil ölülerini de ihya eder, yeniden diriltir.” (22 Hac, 5) “Sabah vaktinde; iade yoluyla meyyit, ölü, olan Nefiste, hayat sabahı olan Kalbi ihya edip ihraç eyler, çıkarır. Akşam zamanında; ibda' edilip diri olan Kalpten, Nefis ölüsünü çıkarır. Bu takdir üzere, ölümden sonra Beden Arzını ihya eder.” (30 Rum, 19) “Tevhitte fena ve nefha-i ruhiye, ruhun üflenmesi ile hüviyetin zuhuru halinde, göklerde ve yerde bulunan herkes helak olur. Ancak fenadan sonra Allah'ın vücut-u Hakkanî, Hakkın bağışladığı vücut ile ihya ettiği, fenadan sonra beka ehlinden dilediği kimseler müstesnadır ki, bunların evvelce nefislerinden fani olup hayatları Hak ile olduğundan, kıyamette bir defa daha ölmezler.” (39 Zümer, 68) “Eşyanın tümü, O'nda halk edilmiş ve fanidir. Her işiten onunla işitir, işitilir. Her gören onunla görür, görünür.” (42 Şura, 11) “Gece ve gündüzün değişmesinde ve Allah’ın semadan yağmur indirip, onunla arzı ölümünden sonra ihya etmesinde ve rüzgârları tahvil etmesinde akıl sahibi olan kavim için yani ilahi fiilleri, taakkul edenler, akıl erdirip anlayanlar, için ayetler, deliller, vardır. Semalar ve arzdaki tüm mevcutlar, Allah’ın efal, sıfat ve zatının ayetleri, delilleridir. Hal veya kal lisanıyla söyleyici ve görücü her mevcuttan, ilahi ayet işitir ve işitilir; görür ve görülür.” (45 Casiye, 5-6)

“Akıl semasını ilim ve bilgi ile donattık ve kuruntulardan arındırdık. Akıl semasında, madde denizine ilişkin ilim, yeteneklere ilişkin bilgiler, teorik ve uygulamalı bilimler yerleştirildi. Akıl ufkundan, aklın hükmü, saklıca dinleyen biri tarafından, bencillikle, çalındığında onu parlak bir ışık izler ve çalan hemen yakalanıp tart edilir, şirk koştuğu saptanır. Akıl ufkunun içinde, nefis arzı, kalp nuru kubbesiyle döşendi. Beden arzı ise ihtiyaç duyulabilecek her şey yetiştirilebilecek şekilde donatıldı. Allah, Âdemin inşasında görev alacak olan ilim sahibi uygulayıcılara, Âdemin icat edilmesi iradesini göstermiş, emretmiştir. Zira kâinatta hadis olan her şeyin, yaratılmazdan evvel kaza-i sabık denilen ruh, ilim âleminde; sonra âlemin kalbi olup levha-i mahfuz denen kalp, boşluk, âleminde; sonra âlemin nefsi olup ispat levhası ve dünya seması denilen nefis, varlık, âleminde, sureti vardır, tasarlayıp, düşünüp, uygulamaya benzer. Her şeyin hazinesi, bizim indimizdedir, her şeyi, ancak malum miktarda indiririz. Beden arzında, bireysel tedbir alma ve bedensel ameller sayesinde yaşanabilecek ortam hazırlanmıştır. Kalp seması ise sabır, şükür,  tevekkül, bağışlama ve muhabbet makamlarıyla birlikte bilgi, hikmet ve hakikatler ile donatılmıştır. Vücutta bir şey yoktur. Önce sureti, şekli ve resmi, külli akılda külli veçhesiyle, her yönüyle, resim olunur, kaza âleminde resmi çizilir. Sonra, sebepleriyle birlikte,  levha-i mahfuzdaki görüntüsüyle, külli nefis âleminde görüntülenir. Daha sonra ayrı ve farklı bir birim olarak, ölçülerine göre, miktarına ve vasıflarına uygun, levha-i kader ve dünya semasında görüntülenir. Kısaca,  külliden cüze, plan, program ve bütçesine uygun olarak, her şey tasarımına uygun gerçekleştirilir. Her şey belirli ölçüde, şekilde, yerde ve zamanda kendine özgü yaradılış ile indirilir. İlahi nefes rüzgârları, hikmet ve bilgi aşılayıcı, kalplere sefalar verici ve tecellilerin kabulüne hazırlayıcı olacak şekilde estirildi. Ruh göğünden hakiki ilimler suyu, ilim yüklü enerji, indirilerek insanlar ihya edildi. İhya edilmezden önce insanın ilim hazinesi yoktu. Hayat-ı ilmiye ile ilmin hayatı suyuyla fıtrat makamında kıyam ederek, ayağa kalkarak, hakiki hayat ile ihya edilir, insan dirilir. Vahdette fâni kılmakla da öldürürüz. Sizin fenanızdan sonra, baki olan vücutları vâris, sahibi, olanlar; ancak biziz.” (15 Hicr, 16-23)

            Ayetlerde de açıklanıp anlatıldığı gibi Yağmur Suyu veya İlim Suyu ile İhya Ediş gerçekleşmeden önce Canlanışa uygun ortam da hazırlanır. Her şey ölçüsüne göre, Yokluktan, Boşluğa indirilir, Vücut verilip var edilir. Yalnız İnsan, cahil iken, İlim ile şereflendirilir ve Vahdette fenadan sonra Beka Âlemine, Hakkın bağışlanan Vücudu ile baki kılınır. (1) Halk Cehalet aşamasında iken, Halka ‘Cahil’ denmesi, Bilinçlenmenin henüz ilk aşamalarında olanların Hisleriyle davranmasından olabilir.

            Umarım, biz de İlmi idrak ederek İhya edilip, Hakkın vücuduyla Yeniden Dirilebiliriz!

(1)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2025/02/sahadet-alemi.html

 

                                                

19 Şubat 2025 Çarşamba

Şahadet Âlemi

 

Şahadet Âlemi                                              Necdet Altınay, 2202025

Elle tutulup gözle görülen Dünya Semasındaki Eşyanın tümü, madde ve manasıyla; Gaip Âlemlerindeki İlmullah’ın, Allah’ın İlminin, uygulanmış halidir. Gaip âlemi, Allah’ın huzurundadır, yalnızca Allah bilir. Gaip Âlemlerinden Dünya Semasında, Şahadet Âleminde, zahire çıkacakları da yalnız Allah bilir. Yaratılışın, Allah’ın İlmi ile başlatıldığı ve İlmullah öğretilerek inşa edilen Kâmil İnsan ile tamamlandığı, ayetlerle bildirilir.(1) İnsana, «kendi ruhundan nefyetti» bu Tanık ve Şehit olan insanla, Hak zahir oldu, göründü!

“Suretler, ilmin aynidir. Göklerde ve yerde, hiçbir cisim, bir zerre miktarı ilminden hariç, farklı olamaz” Gaibin anahtarları Hakk’ın indindedir. Malûm olmalıdır ki, gaip bir kaç mertebedir. Evvelkisi: 'İnâyet-i ûlâ" olarak isimlendirilen, ilmullahtan, Allah’ın ilminden, ibaret bulunan, "Gaybül  guyûb"dur. Sonra: Âlem-i ervah, Ruhlar âlemi, gaybıdır ki o da ezelden ebede kadar bulunmuş, bulunacak bütün mevcudat suretlerinin külli yönleriyle "Ümmül-kitap" olarak bilinen ve âlemin ruhundan ibaret bulunan "Âlem-i evvel-i aklî" de nakış olunmasıdır ki kazayı sabık denilen de budur. Sonra, "Âlem-i Kalp-i gaiptir”. Bu da tüm mevcudat suretlerinin, yine ayniyle "levha-i mahfuz" denilen ve âlemin kalbinden ibaret bulunan "Nefsi külliye" âleminde küllî ve cüzi,  tafsil-i ilmi ile mufassal olarak nakış olunmuştur. Sonra, "Âlemi hayal-i gaiptir”. Ki, o da tüm kâinat suretlerinin ayniyle vâki olacağı üzere muayyen ve müşahhas ve vakitlerine mukarin olarak "Ecrâm-ı felek iye”de muntabı' bulunan "Nüfûs-i cüz’iye-yi felekiye”de nakşolunmuştur. İşte bu mertebe,  gaip âleminin ve mertebelerinin, şahadet âlemine ve "Kaza-i İlâhiye”nin tafsili olan "Kader-i ilâhiye"  levhine en yakın bulunması dolayısıyla, şeriatta bu âleme  "Sema-i dünya",  Dünya Seması,  denilmiştir. İnayet-i ula denilen ilmullah’ta, Allah’ın ilminde, zatının ayni olan işbu âlemlerin tümünde, zatının zuhuru sebebiyle tümünü kapsamasından ibarettir ki, Hak Teâlâ o âlemleri, Zait, artı, diğer bir suretle değil, kendilerinde olan suretlerin cemisiyle ve aynıları ile bilir. O suretler, ilminin aynîdir. Göklerde ve yerde bir zerre miktarı ilminden hariç olamaz, imdi, Zatının tümünün zuhuru dolayısıyla cemi gaiplere ait olan hazineler, Hakk’ın indindedir. O gaip hazinelerini Allah’tan gayri kimse bilemez, ancak o bilir. Yahut gaiplerin izharının ve halk muttali' olmak üzere mekânından şahadet âlemine çıkarılmasının sebepleri; Hakk’ın kudret ve tasarrufu elindedir. Onun indinde saklıdır. O hazinelerde bulunan gaipleri bilmek için Hakk’ın gayrisi o esbabı çekip almağa kadir değildir. Bu anahtarlar da, Hakk’ın "Esma-i İlâhi, İlahi İsimleri"dir. "Kitap-ı mübin, Apaçık Kitap” da, "Sema-i Dünya"dan ibarettir.” (6 Enam, 59) “Hak Teâlâ, sıfatının açığa çıkması suretiyle; her şey’in halkını,  zuhurunu, güzel kılan «zatı celil, yüce ve âlâdır.» Zira güzellik, sıfata mahsustur. Var olanların tümü «sıfatının mazharlarıdır, göründüğü yerdir.» Ancak «İnsan-ı kâmil»  müstesnadır ki o, «Cemal-i zata» ihtisas etmiş, mahsus bulunmuştur. Bu sebepten; «İnsan-ı kâmil», tesviye ile yani Ahsen-i takvim ve mizacın pek adaletlisi ile mutedil kılınmıştır, iki tarafı bir edilmiştir. Bu tadil, mutedil kılınma, sebebiyle, «Hakka mahsus olan ruhu kabule müsait» oldu. Ve insana da «kendi ruhundan nefha eyledi» ve işte bu nevi insan ile cemadatı Halk Ediş, Nebatatı ve Hayvanatı, canlıları, Yaratış ve İnsanı İnşa Ediş, nihayet bulup, Hak zahir oldu.” (32 Secde, 7,9)

“Allah’ın ef’al, sıfat ve zatının zuhuru olan Kuran aklının, Muhammed’in vücudu üzerine inişidir bu. Muhammed’in mazharında, rahmetin tümünün inmiş olması, âlemin Rabbinden indirildiğini gösterir. Âdem’den Muhammed’e kadar geçen zaman “Gizlilik” devridir ve bu süre “İlâhî altı gün”dür. Bu altı günde, Allah, Sema ve Arzı ve aralarındakileri görünür kıldı, halk etti. Sonra, tüm sıfatlarıyla tecelli ve altı günün tümünü kapsayan yedinci günde, zahir olmak amacıyla, «Kalbi Muhammedi Arşı üzerine istiva eyledi», Muhammedî Kalp Arşının doruğunda parladı, kemale erdirdi. Bu nedenle, peygamberimiz “Kıyametin başlangıcında gönderildim” demiştir. Onun gönderiliş vakti, kıyamet sabahının doğuşudur. Bu günün ortası, hidayete eren, doğru yolu tutan kişinin, Mehdinin, ortaya çıkış vaktidir. Bu günün sabahında bu sure okunur. Hakkın zuhuru, görünürlülüğü zamanında,  her şeyin onda yok olması nedeniyle, sizin için bir veli veya yardımcı yoktur. Vahdetin zuhuru zamanında fıtrat sözleşmesini, Ahdi Evveli düşünmez misiniz? “Allah’ın Ahdi, Tevhit İlmini fıtrata kazımak, Ahdi Misak da ona uymaktır.” (2 Bakara, 27; 7 Araf, 172) “Vahdetin zuhuru semasından, altı günde gizlenerek ve ihtilaf ile çeşitli görüş ve düşüncelerle Vahdetin gizlendiği ve gurup ettiği Arzı yönetir. Sonra, miktarı sizin saydığınız senelerden bin sene olan «Yedinci günde zuhur ile sema-i vahdete urûc eyler, vahdet semasına yücelir» ilmin sonucunu bilen, gaip ve gizlilik günleri olan altı günün sonunda, yedinci günde zuhurun, açığa çıkışın, hikmetini bilir. Perdelenme hususunda Celâl engelleriyle örten, bu örtüleri keşfedenlere, Cemalini göstererek, rahmet edicidir. Her şey, O’nun sıfatı görünür kılınarak halk edildi. Ahsen sıfata mahsustur. Varlıkların tümü, sıfatının mazharıdır. Kâmil insan, müstesna olarak, Zatın Cemaline tahsis olunmuştur. Olgun insan tesviye ile Ahsen-i takvim ile iki tarafı bir etmeye, tadile memur edildi. Bu tadil sebebiyle Hakk’a mahsus olan ruhu kabule müstait, İstidatlı, kabiliyetli, uyanık, anlayışlı, akıllı oldu. Böylece, insana da kendi ruhundan nefyetti ve yaratılış nihayet buldu, amacına erdi, Hak zahir oldu.” (32 Secde, 1-9) “Dünyada rahman sıfatıyla zahirde, ahrette rahim sıfatıyla batında, hamt O’nadır. Şahadet âleminin tertibini, düzenini hikmetiyle, Gaip âlemlerinin batınında ilmini letafetle, hâkim kılan O’dur.” (34 Sebe, 1) (53 Necm, 1-7)

Yaratılıştan bugüne yedi gün geçmiştir. İlk altı günde gizli Gaip Âlemlerinde yürütülen Yaratılış, İlimden Eşyaya ve İnsanın İnşasına, yedinci günde açıklanmakta, gizlilik kalkmakta, batın zahire, gizlilik apaçıklığa, Halk olarak gizlenen, Hak olarak zuhura, çıkmaktadır. İlim ile başlayan her şey, İnsanın ilimle inşa edilmesiyle, Yaratılış tamam olmaktadır. Namaz müminin miracıdır. Allah’ın Birliğine ve Resulünün O’nun Elçisi olduğuna Şahit olup Şehit olan İnsan, kemale ermektedir. Normalde İnsan, Resulü bilemez, Allah’ın izniyle ve ilmiyle, bilir. Seyri sülûk, Kemale eriş yöntemi, ayetlerde açıklanır. (1)

Umarım biz de Allah’ı ve Resulünü bilerek, Kemale ererek, Yaratılışı tamamlarız!

(1)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2025/02/hzrla-vuslata.html (53 Necm, 1-7)

5 Şubat 2025 Çarşamba

Hızır’la Vuslata,

 

Hızır’la Vuslata,

            İnsan, her an yeni bir şeyler öğrenebilme amacıyla olsa gerek, Nisyan, unutkanlık, hastalığı ile maluldür denir. Doğuştan hatta yaradılıştan, Âdem’den beri bu sıfat ile donatılmıştır. Ayette ‘İnsan kendi yaradılışındaki hayranlık verici mucizevî sırrını unutmamalıdır’ dense de unutur. Bu nedenle, Kutsal mesajlar, insanın Daim Zikir halinde olmasını önerir. Yaradılıştaki hayranlık verici mucizevî sırrı bilse ve unutmasa Kendini ve Yaradan’ını bilir. Durum ayetlerle açıklanır. İnsan, olgunlaşarak mükemmelleşme, Doğru Yol, Seyri Sülûk, Sıratı Müstakimde, unutkandır. Hz. Musa’nın, Hızır ile Allah’a yolculukta nisyanı bize ibretliktir, adeta beni izleyin der. Hz. Musa, ‘Gemiyi niye deldin?’ der, özür diler. Çocuğun öldürülmesi ve duvarın tamirinde yine itiraz eder, yine hemen özür diler.

“Müminler, Kuranın ilmiyle âlim olur ve ahlakıyla ahlaklaşır, Allah’a iman eder yani Allah’ı ceman tevhit eder. Meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ederek mazharlarından her mazharına, tecellilerinden her tecellisine razı olarak, vahdetini kesret suretlerinde müşahede edici olarak Allah’ı tafsilatıyla tevhit eder. ‘Bizim vücut ve sıfatlarımızı senin vücut ve sıfatlarınla setir ve imha eyle ve en büyük günah olan vücutlarımız günahlarını setir eyle, ört ve fenadan sonra bağışlanmış vücut ile bize rahmet et’ derler.” (2 Bakara, 285) “Has kullarımızdan olup maddeden soyunmuş, cihattan kutsanmış, kendisine beşeri bir öğretici olmaksızın kutsal bilgileri, ledün ilminin tümüne ait hakikatleri, kendini levam etmeyi, yermeyi, öğrettiğimiz ve manevi olgunluğu verdiğimiz, nur yüzlü kulu buldular. Musa ona ‘Sana bildirilenleri bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?’  dedi. O kul, Musa’ya, ‘Sen beden perdeleriyle mahcupsun, bedenden soyunmuş değilsin, gaibe ait manevi hakikatleri öğrenmen için benim arkadaşlığıma sabredemezsin’ dedi. Musa da ona ‘İstidadımın kuvveti ve talep etmekteki sebatım, azmimle, inşallah sabredebilirim’  dedi.”  (18 Kehf, 65) “İkisi yola çıktılar, Beden Gemisine bindiler, Allah’ta seyir için, her şeyin maddesi, mahiyeti, aslı, esası, özü, Âlimlere göre cismani suretlerin ilk cevheri; Kelam edene göre Eşyanın Hakikati; Sofilere göre ruhani  «Rûh-i azam»,  cismani  «Tabiat-ı külliye» demek olan Heyula Denizinde seyretmeye, gitmeye, başladılar. Abdi’miz, kanaatkâr olarak, bedenin yeme içme düzenini biraz değiştirdi ve bedeni biraz zayıflatacak kadar azalttı. Bunun üzerine Musa, ‘hayvani ve nebati kuvvetleri heyula denizinde gark edip helak etmek için mi Gemiyi zarara uğrattın, çok kötü bir şey yaptın’ dedi. Bu inkâr ve isyan, Nefsin sıfatlarının ortaya çıkışıdır, eski huzurunun kalmamasıdır, Kalbin Nefse meylidir. Abdi’miz ‘sen benimle yolculuğa sabredemezsin demedim mi’ dedi. Bu söz, Seyri Sülukta, azmetmenin daha kuvvetli olmasını teşvik edici kutsal bir tembihtir. Musa, ‘Beni bu nisyanım, unutkanlığım, nedeniyle senden ayrılmama mecbur etme, küçüklük ettiğim için istediğim şeyden beni mahrum etme, beni mahcup eyleme’ dedi. Bu ise Levvame Nefis makamında özür dilemektir.” (18 Kehf, 71-73) “Kulağın delik olsun ve kar suyu kaçsın. Beş iç ve beş dış duyunun çalıştırdığı Beden Gemisi; hep maddi zevkler peşinde koşan doyumsuz Hayvani Nefsin ölümünden sonra, onun elinden kurtarılıp, öncesiyle arasına duvar örüp, duvarı güçlendirip; İnsani Kanaatkâr Nefsin yönetiminde, iyi ahlakla, ilahi sıfatla nur âlemine çıkılmalıdır.” (18 Kehf, 78)

 “Kalp, Ruh ve Vahdet; yani Ef’al, Sıfat ve Zat makamları, Ayetlerde tanımlanır. Kalbin ufku, Ruh Semasıdır. Kalpten ruha çıkmak, kalpten ruh semasına çıkıp sonuna, ufku alaya, apaçık ruha, ufku mübine, açılmak, demektir, ufkun sonuna yaslanmaktır. Değişmesi ve nisyanı, yanıltması, mümkün olmayan, İlmin doğruluğu, sabit ve muhkem, emin oluşu, mertebeler halinde inişi, zanları ortadan kaldırır. Her makamda tekrarlanan, örneğin, Efal makamında, Fena-i Efal, Tevhidi Efal ve Tecelli-i Efal şeklindeki mertebeler, bireysel bencillik zanlarını yok eder. Bu durum, Kutsal Ruhun tesirini gösterir. Resul, var olduğu, zuhur ettiği yerde, böylece, fani olup fena bularak,  gurup ettiği zaman,  huzura çıktığında,  zahir oluşundan, varlığından, eser kalmaz, itibar edilecek bir şeyi bulunmaz. Kalbin ufkuna çıktığından, vasıl olduğundan itibaren, ufkun en tepe noktasına, ufku alaya, kadar, Kutsal Ruh öğretir. (1) Üç makam, üçer mertebe halinde geçildiğinde, varlıktan, var olma zanlarından eser kalmaz. Resulü, Ruhulkuds, Kutsal Ruh, talim eyledi, terbiye etti,  her şeyi öğretti. Nebi, Kutsal Ruhu, en güzel suretinde iki defa görmüştür. Birisi, Hazreti Ehadiyet’e yücelişinde, diğeri oradan inişindedir.” (53 Necm, 1-7) Akıl, Kalbin bilgi işleyen bölümüdür. Akıl, bilgiyi anlar; Kalp ise, basiretle, bilginin ardını, arkasını, Hikmetini anlar, İlmi idrak eder. İlim, Ruhtur; Hakkın Gölgesi olarak, Kutsaldır. İlim, Kaf, kütlesiyle, suretlere dönüşür;  Sad,  suretler,  anlaşıldıkça İlim idrak edilir; İlim, suretler ve eşya ile kendini öğretmiş olur. Her zerre, farklı bir titreşim, farklı bir bilgi ve yok denecek kadar az veya çok bir kütlesi olan, bilimsel özelliklere sahip, Bilgi Küpüdür, Evrenin Yapı Taşıdır. Eşya, madde, kütleli Kuvvetlerin toplanmasıyla, ayetin dediği gibi  ‘izdihamı’  ile ilimden, bilgi veya bilgilerden oluşur. (2) Önce Kaf, Sad haline gelir, sonra ise Sad, Kaf haline dönüşür, Hakikat Güneşi Batıdan doğar. Bu şekilde İnsan, maddeden soyunur, yüzerek yanıp, Anka gibi küllerinden yeniden doğar, Arif olur, Hakkın Bağışladığı Vücut ile yeniden küllerinden dirilir.

Bedensel beş duyu, kutsal aydınlanmaya, ilahi bilgiler elde edilmesine, cemal ve celal tecellisine katkı yapamaz, hatta karşı koyar. Hızır ile yolculukta, ‘Masum Çocuk’ olarak görülen ve öldürülen ‘Hayvani Nefistir’, normalde de kurban edilir. Sonra, tatmin olmuş, kanaatkâr ‘İnsani Nefis’ çıkar, Mutmainden Kemale erdirir. Hayvani Nefis, hayvana; İnsani Nefis ise Hakk’a, Hakkın Hakikatine, Allah’a götürür. Hayvani Nefis harabesinde, yeniden inşa edilmeyi bekleyen bir duvar vardır. ‘İnsani Nefis Duvarı’nın onarımı, yolculuğun dönüm noktasıdır. Bu noktadan itibaren, para, makam ve güç anlamını yitirir. İyilik, Hızır’ınki gibi özgürce ve karşılıksız olmalı. Fazilet, ilahi ahlak ile ahlaklaşmaktır; İlahi sıfat ile sıfatlanmak, nur âlemine çıkmaktır. Hicap, perdenin atılıp, Nefsanî sıfat perdesinin açılması, Gaibi idrak, Allah’ta fenadan sonra, Allah’ta, Allah ile hareket etmek vuslattır.

Umarım biz de, Hızır’la yolculuk yapar, Allah’ta fena olup, Allah’la hareket ederiz!

Necdet Altınay, 08022025

(1)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2024/09/insan-yaratcdr.html

(2)   http://necdetaltinay.blogspot.com/2024/11/insan-halifedir.html

22 Ocak 2025 Çarşamba

Vuslata Vesile ve Vasıtalar

 

Vuslata Vesile ve Vasıtalar

İnsan, kemale ermek, olgun insan olmak için her türlü araç ve amaçla donatılmıştır. Vicdanı imana yatkın, ilmi ve aklı imana yakındır. Tasavvuru yükselmek, Hayali yücelmektir. Bu nedenlerle adaleti Tevhit İlmini gerektirir. Verilen Nimetleri sevdiği için bunları veren Yaradan’ını arar. Kendisine, Resul aracılığıyla gelen Kutsal Mesajlar da ara, bul, bil, idrak et, ol, der. Vusullerinde vasıta ve Hakk’a yolculuklarında vesile olan Resule tabi olarak, Hakka kavuşma yoluna ve Hakka vusule davet edilir. Nefis ve Kalpteki Haktan gayriden arınmak, Allah’a gitmeye vesile olabilir. Ezeli muhabbet sebebiyle Zatı İlahiyi murat edenler, bütün vasıtaların ve vesilelerin Hak’ta fâni olduğunu müşahede edebilir. Nimetlerin bolluğu halinde, şükrederek, hak edenlerle paylaşmasını bilebilir. Darlık halinde ise sebebinin, nimetleri görüp de Vereni aramamak olduğunu düşünebilir.

“Sizin içinizden, Danışma Kurulu, gibi insanları hayra davet eden âlim, amil, arif ve dinde istikamet sahibi bir cemaat olmalıdır. Zira Allah'ı bilmeyen bir kimse, hayrı bilemez, çünkü mutlak surette hayır, insanlar için mümkün olan, Hakk’ın marifeti, Hakkı bilmek ve Hakk’a vusulden ibaret olan kemali mutlaktır. İzafî hayır da, mutlak hayra, kemâle ve yahud herkesin kendisine mahsus istidadının gerektirdiği, ona özel olan, kemale ulaşmasına vesile olan şeydir. Bu nedenle davet edilmeye lâyık olan hayır, ya Hak’tır ve yahut Hakk’a vusul, kavuşma, yoludur.” (3 Ali İmran, 104) “Ey müminler nefislerinizi temizleyerek Allah’tan sakınınız. İyiliklerle ziynetleşmeniz Allah’a gitmenize vesile olsun. Sıfatınızın mahvına razı olarak ve zatta fena bularak Allah yolunda cihat ediniz. Bu suretle zat ve sıfat bakiyesinin zuhurundan kurtulmanız mümkündür.” (5 Maide, 35) “Sabah ve akşam Rab’lerini talep eden, daima kalbin huzuru, ruhun şuhudu ve sırrın ona teveccühü ile ibadeti Rab'lerine tahsis eden vahdet ehli, vasıl ve kâmilleri, Kuran ile meşgul etme. Çünkü Kuran, kalpleri katılaşmış kimselere tesir etmediği gibi, kalpleri, Allah'ta müteharrik, hareketli, olanlara da fayda etmez. Onlar, muhabbet-i ezeliye sebebiyle ibadetleri ile yalnız zatı ilâhiyi murat ederler. İbadetlerini, cennet ve sevap beklemek yahut bir azap ve şiddetten korkmakla illetli kılmazlar. Ve tecellinin farklılığı ile iradelerinin değişimine sebep olacak bir tarzda Zat-ı İlahiyi sıfat muhabbetiyle murat etmezler ve hiç bir amaçla Zat-ı İlahîyi vasıta kılmazlar. Belki bütün vasıtaların ve vesilelerin Hak’da fâni olduğunu müşahede ederler. Kendi zâtlarına varıncaya kadar nazarlarının vâki olacağı hiçbir şey Şuhutlarında, gözlemlerinde, kalmamıştır.” (6 Enam, 52) “Resulde, sizin için Allah'ı ve ahret gününü isteyen ve Allah'ı çok zikir eden kimseler için hamt ediş vardır. Her müminin ricasının tahakkuk etmesi, kabul görmesi ve amelinin tamam olması için, mutlaka Resule tabi olması, biat etmesi, vaciptir. Cinsiyet hükmüyle Resulullah ile müminler arasında «nefsanî rabıta» olduğundan, vusullerinde vasıta ve Hakk’a yolculuklarında vesile odur.” (33 Ahzab, 21) Allah’ın Elçisi, son Nebi, Hz. Muhammet’in amacı, kendisine indirilen Kitap ile birlikte ümmetini Hakka götürmektir; vusullerinde vasıta ve Hakka yolculuklarında vesile olmakla görevlidir. Hakka Vasıl oluşta, ne vesile kalır ne de vasıta! (1)

“Cuma günü, insanların tümünün, hicap, perdelenme, olan dünya meşguliyetinden feragat etmeleri uygun olur. Namazda içtima ederek ve huzura davet olunarak, o günde hazreti cumada, vusule, vasıl olmaya, vesile olacak huzur namazında; içtima heyetiyle nüfusun tezahürü için alış verişi terk ederek, zikri ilahîye say etmek vacip kılınmıştır.” (62 Cuma, 9) “Makamı gereğince Allah’tan sakınan, çekinen ve hali günahından uzaklaşan kimseyi, Allah, makam ve mekânının darlığından hal ve bağışlanan rahatlık genişliğine çıkarır. Sıfatlarından sakınanları, rıza makamına çıkarıp onları, kalp cihetinde ruhelyakîn ve sıfatı ilahî tecellisiyle rızıklaştırır. Vücudunda, o vücuttan tenzih ile sakınanlar, çekinenler; benliğin darlığından, vücudu mutlak genişliğine çıkarılarak, hiç tahmin etmediği ve hatırına getirmediği, bağışlanan vücudu rızıklaştırır. Ve her kim ki vesilelerden ve vasıtalardan kurtulur ve arınırsa, Allah’a tevekkül ederse, Allah ona yeter. Takdir ettiğini ona ulaştırır ve onun için taksim ettiği dünya ve ahret nasiplerini ona verir.” (65 Talak, 2,3) “Tahkik, «İman iki yarımdır, yarısı sabır, yarısı şükürdür» sözünün icabı ve imanın hükmiyle insanın sabır veya şükür makamında olması vaciptir. Çünkü Allah, insanı sınamadan bırakmaz. Ya nimet ve genişlik ile sınar, o vakit nimetlerini yetime ikram, miskine itam gibi lâyık olduğu yerlerde infak ile şükür ederek gurur ve iftihar eder. «Benim Allah indinde keramet ve istihkakım dolayısıyla bana bu ikramı yapmıştır» demekle ve yiyip içerek, hakkı olanlardan men etmekle ve malın muhabbeti ile mahcup olmakla küfür etmemesi lâzımdır. Yahut fakirlik ve zaruretle, rızık darlığı ile sınar, o vakit de sabır edip, ceza' etmemesi, «Allah, beni fakir ve zelil kıldı» dememesi vaciptir. Zira çok defa mal ve nimetle sınaması, daha fazlasını istemesi için olabileceği gibi fakirlik ve zaruretle sınaması; ona ikram için olabilir ki maksatı ilahî onu nimet ile meşgul olup, nimeti vereni görmesini engellememek olabilir. Bu darlığı, mal ve meleke taalluku olmadığı cihetle ona tariki Hakk’a sülûka ve Hakk’a yönelmesine vesile kılar.” (89 Fecr, 15)

            En son Bilimsel ve Teknolojik buluşlarla kanıtlanan Kutsal Mesajların amacı ortaktır. (2) Bilgi elde etmek, insanı İlim alanında ilerlemeye ve yükselip, Yücelmeye yönlendirir. Toplumsal Yaşama tabi olan Bireysel Yaşamında, Özgür İradenin olmadığını anlayabilir. Yaşam Sistemi içinde, Bireysel yaşamın mümkün olmadığını görebilir. Bireysel her türlü kararın, bireyin kararından en az 11 saniye önce, Yaşam Sistemince verildiği kanıtlanmıştır. İnsanın Evreninde başlıca üç Kuvvetin, Elektrik, Manyetik ve Elektromanyetik Kuvvetler, olduğu bilinir. Hiçbir İnsanın bu Kuvvetler üzerinde hükmedici Kudreti yoktur. Kontrol edilemeyen Kuvvet ve Kudretin Hareketleri üzerinde de kimsenin İradesinin olamayacağı apaçıktır. İnsanın, ‘Özgür İradesinin var olduğunu zannetme’ özgürlüğü vardır!

            Umarım biz de Fiil, Sıfat ve Mevcut Vücudun Hakka ait olduğunu idrak edebiliriz!

(1)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2024/09/insan-yaratcdr.html

(2)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2021/02/kuran-kantlanr.html

 

 

8 Ocak 2025 Çarşamba

İnfaktan Îsar’a

 

İnfaktan Îsar’a

İnsan, Allah’ın Halifesi olarak icat ve inşa edilmiş, İlim ve ilmi idrak edecek Akıl ile şereflenmiştir. Önce, Bilmeli, Çevresini, Doğayı, Evreni ve Kendini bilmelidir. Allah’ı bilmekle, O’nun efal ve sıfatıyla sıfatlanıp, Vücuduyla Mevcut olduğunun idrakine varabilir. İnsan, Bireysel, bencil, Fiil, Sıfat ve Zatının olmadığını; Fail, Mevsuf, Sıfatlanan ve Mevcut olanın Hak olduğunu idrakle yani kişisel ‘benliğini’ İnfakla, Helakini yaşayabilir. Böylece, İnsan, Nefisten Kalbe, Kalpten de İlmin kaynağı Ruha ve Hakka, tercih edip, bilinçli olarak, hicret etmiş olur. (1) Artık bireysel ve çabuk geçici Nefsanî, maddesel, cismani, bedensel zevk ve hazlar yerine Ruhani ve manevi, bütüncül ve kalıcı, Baki, Hakkın vahdetine ilişkin, Hakkın huzurunda, huzur içinde, Vuslat ve Vasıl oluş yaşayabilir. Böylece, Nefsin Gazap ve Şehvet güçlerinin, çok renkli ve hayali güç oyunlarının, sonu bilinir ve görülebilir!

“Hak Teâlâ, üç kısım infak, sadaka, zikreder. Bu kısımların, birincisi, Allah yolunda infaktır. O da âlemi mülkte ef’âl tecellisiyle, fiillerin Hakkın fiili olduğunun idrakiyle, olur. İnfakın, ikinci kısmı, sıfat müşahedesi makamında olan infaktır ki, birincisi Allah'ın atasını, bağışlamasını, istemek için olduğu gibi bu da Allah’ın rızasını istemek için olan infaktır.  Üçüncü kısmı, Zat Şuhut’u makamında olan, Vücudun Allah’a ait olduğunun idrakiyle, Allah ile infaktır.” (2 Bakara, 261) “İmdi, birinci infakın, Sadakanın, karşılığı, katıyla fazlasının verilmesi; ikinci infakın, Sıfattan soyunmanın, Hakkın sıfatıyla sıfatlanma infakının karşılığı sıfat cennetidir. Üçüncü infakın, Allah’ın hikmetinden infak etmesi için yapılan infakın karşılığı, Hakkın Vücudunun bağışlanmasıdır, kişi infakla, Şirki sonlandırıp, Helakten sonra, Hakkın Vücuduyla Mevcut olur, aralarındaki fark dikkate değer.” (2 Bakara, 269) “Ahit yapılıp Fıtratın belirlenmesiyle Varoluş gerçekleşir ve Ruhun verilmesiyle, İlim ile başlar Hayat, bu yer ve makama ‘İmanın Vatanı’ da denebilir. Bu Vatanı benimsemiş olanlar, Nefislerini vatan tutanlara göre imana daha yatkındırlar, yakındırlar. Nefis, onlar için gurbettir, gurbet makamıdır. Nefsi vatan tutanlara, yaşam için esas görenlere, hicret etmek, Muhacir olmak, şart olur. Bunun için ‘Vatan muhabbeti imandandır’ denir. Muhacir kardeşler, kendi nefislerine tercih edilir. Hakkın azametini bilende, halkın azamet ve tesiri kalmaz. Tevhidi bilmeyenler, bölük pörçüktür, birlik gösteremezler. Aklın yolu birdir, vehim ve kuruntuyu bırakıp, Tevhit İlminin yolu seçilmelidir. Maddi pisliklerden geçip, Kutsala yönelmelerinden, Fıtratları ve Faziletleri gereğince, Hakikat yolcuları, muhabbetlerinden, Muhacir Kardeşlerini, kendi Nefislerine, tercih ederler. İşte kalplerinin olgunluğu ile felah bulanlar, kurtuluşa erenler, ancak bunlardır.” (59 Haşır,9-14) “Süfli, adi, bayağı, lezzetlere düşkünlük ve muhabbet nedeniyle, Hissi Hayatı, Hakiki Hayata tercih eden cahildir.” (79 Naziat, 38) “Arınma ve temizlenmeyle kurtulamayıp, Hissi Hayatı tercih edenler, sonunda helak olurlar. Kalplerinde Allahtan gayrisini infak edip helak olanlar ise Hakka kavuşur. Artık Kalplerinde, Rablerinin salâtından ve isminin zikrinden gaflete düşmezler. Ruhani olan daimi hakiki hayatın kıymetini bilenler tercih eder, Dünya muhabbetinden geçer, Nefsanî Âlemden, Ruhani Âleme göçer, muhacir olurlar.”  (87 A’lâ, 16) İslam’ın yayılışında yaşananlar, Mekke’den Medine’ye Hicret ve Hac ile Yusuf Suresindeki olay ve eylemler gibi, Tevhit İlminin öğrenilerek yaşanması sürecinde yaşananlara örnek olabilir.

“Ana ve babasını kendi oturduğu tahtına oturtup, ebeveyninin karşısında ayakta durdu. Ebeveyn ve kardeşleri, Yusuf’a kavuştukları için Hakk’a şükür secdesi etmek üzere yere kapandı. Yusuf'un hatırına gelerek: ‘Babacığım! İşte evvelce gördüğüm rüyanın tevili budur’. Ebeveynini taht üzere çıkarması «Akıl ve Nefis mertebelerinin, gazap ve şehvet gibi diğer kuvvetlerin mertebelerinden yukarıda olduğuna ve akıl ile nefsin kalbe ziyade yakin olduklarına, diğer kuvvetler üzerinde saltanatlarının kuvvetine» işarettir.” (12 Yusuf, 100)

Yalnız Bilenle Bilmeyen bir olmaz ve İnsandan beklenen tek şey, İlmullahı, Allah’ın İlmini, bilmesi ve Hakkın Hakikatini idrak etmesidir. Tevhit İlmini Seyrisüluk sürecinde, Doğru Yol, Sıratı Müstakim, boyunca öğrenmesi halinde, Nefsi; Emmare, Levvame, Mülhime, Raziye, Marziye ve Kemâle aşamalarını geçer. Kısaca, sırasıyla, Firavun Nefis, Kendini Levm eden, yeren Nefis, İlham alan Nefis, Razı olan Nefis, kendisinden Allah tarafından Razı olunan Nefis ve Kemale ermiş Nefis mertebeleridir. Bir İnsanın Hayatında gerçekleşen tüm bu mertebeler Yusuf Suresinde anlatılıp açıklanır. Ruhu temsil eden baba Yakup ile Aklı temsil eden oğlu Yusuf, Tasavvur ve Hayal ettikleri, Rüyalarında gördükleri olay ve eylemleri, on iki kardeşleriyle birlikte, Hayatları boyunca yaşamış, görmüş ve gerçekleştirmişlerdir. Örneğin, herkes önce bir kuyuya düşer yani Maddesel ve Bedensel yaşam içinde olur. Bu Beden Kuyusundan, bir Kervancı tarafından kurtarılabilir ve Kervancı sizi serbest bırakmak, özgürleştirmek, için az bir ücret ister. Kendi Beden Mısırınızda, Ülkenizde; Aklı, Eğitim ve Öğrenimi, tercih ederek, Tevhit İlmini idrak ederek, Nefisten, Nefis Mertebelerini geçerek, Kalbe ve Ruha yücelmeyi başarabilirsiniz. Ülkenizde, Bedensel Bütünlüğünüzde, Aklı Sultan yapıp ona uygun, örneğin, Gazap ve Şehvet Kuvvetlerinizi, idare edebilirsiniz. Beş dış duyunuz ve beş de adalet, vicdan, zekâ, hayal, fikir gücünden olaşan iç duyunuz ile Teorik ve Pratik Aklınızdan oluşan, 12 kardeşiniz, Aklınıza boyun eğip, teslim olabilir. Tüm güç ve kuvvetlerinizin aklınıza şükür secdesi etmesiyle Hakka yakınlaşmış, Hakkın Hakikatini idrak etmiş olabilirsiniz. Güç, Kuvvet ve Kudrete tapan değil Sahibi olarak Hilafet Makamına oturabilirsiniz. Nebiler bile nadiren de olsa, gerektiğinde, İlmi uygulamalarında uyarılmıştır. Uygulamada, Allah için sabır, Allah’ın rızasını kazanmak için sabır, Allah’ta sabır ve en zoru ise Allah’a sabır etmek zorunda kalabilirsiniz. (2)

Hayat, doğa yasalarına uymakla başlar. Yer çekimine karşı koyarak ayağa kalkar, güçlüklere karşı koyarak ayakta durur, yeme içmemizi topraktan çıkarır, sıcak ve soğuğa uyum göstermek zorundayızdır. Hayat, Yaşama İrademiz olması halinde vardır, bu iradenin olmaması haline ise Mevt denir! Hayat ve Mevt, Yaşama İrademizin olup olmaması halidir!

Umarım biz de Sabrın en zorlusuna katlanarak İrademizi gösterebiliriz!

Necdet Altınay, 11012025

(1)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2024/12/mallarn-infak.html

(2)     https://necdetaltinay.blogspot.com/2022/12/mesakkat-cekmeyin.html