Hızır’la Vuslata,
İnsan, her an yeni bir şeyler öğrenebilme amacıyla olsa
gerek, Nisyan, unutkanlık, hastalığı ile maluldür denir. Doğuştan hatta
yaradılıştan, Âdem’den beri bu sıfat ile donatılmıştır. Ayette ‘İnsan kendi
yaradılışındaki hayranlık verici mucizevî sırrını unutmamalıdır’ dense de
unutur. Bu nedenle, Kutsal mesajlar, insanın Daim Zikir halinde olmasını
önerir. Yaradılıştaki hayranlık verici mucizevî sırrı bilse ve unutmasa Kendini
ve Yaradan’ını bilir. Durum ayetlerle açıklanır. İnsan, olgunlaşarak
mükemmelleşme, Doğru Yol, Seyri Sülûk, Sıratı Müstakimde, unutkandır. Hz.
Musa’nın, Hızır ile Allah’a yolculukta nisyanı bize ibretliktir, adeta beni
izleyin der. Hz. Musa, ‘Gemiyi niye deldin?’ der, özür diler. Çocuğun
öldürülmesi ve duvarın tamirinde yine itiraz eder, yine hemen özür diler.
“Müminler, Kuranın ilmiyle âlim olur ve ahlakıyla ahlaklaşır, Allah’a
iman eder yani Allah’ı ceman tevhit eder. Meleklerine, kitaplarına ve
peygamberlerine iman ederek mazharlarından her mazharına, tecellilerinden her
tecellisine razı olarak, vahdetini kesret suretlerinde müşahede edici olarak
Allah’ı tafsilatıyla tevhit eder. ‘Bizim vücut ve sıfatlarımızı senin vücut ve
sıfatlarınla setir ve imha eyle ve en büyük günah olan vücutlarımız günahlarını
setir eyle, ört ve fenadan sonra bağışlanmış vücut ile bize rahmet et’ derler.”
(2 Bakara, 285) “Has kullarımızdan olup maddeden soyunmuş, cihattan kutsanmış,
kendisine beşeri bir öğretici olmaksızın kutsal bilgileri, ledün ilminin tümüne
ait hakikatleri, kendini levam etmeyi, yermeyi, öğrettiğimiz ve manevi
olgunluğu verdiğimiz, nur yüzlü kulu buldular. Musa ona ‘Sana bildirilenleri
bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?’
dedi. O kul, Musa’ya, ‘Sen beden perdeleriyle mahcupsun, bedenden
soyunmuş değilsin, gaibe ait manevi hakikatleri öğrenmen için benim
arkadaşlığıma sabredemezsin’ dedi. Musa da ona ‘İstidadımın kuvveti ve talep
etmekteki sebatım, azmimle, inşallah sabredebilirim’ dedi.” (18 Kehf, 65) “İkisi yola çıktılar, Beden
Gemisine bindiler, Allah’ta seyir için, her şeyin maddesi, mahiyeti, aslı,
esası, özü, Âlimlere göre cismani suretlerin ilk cevheri; Kelam edene göre
Eşyanın Hakikati; Sofilere göre ruhani
«Rûh-i azam», cismani «Tabiat-ı külliye» demek olan Heyula Denizinde
seyretmeye, gitmeye, başladılar. Abdi’miz, kanaatkâr olarak, bedenin yeme içme
düzenini biraz değiştirdi ve bedeni biraz zayıflatacak kadar azalttı. Bunun
üzerine Musa, ‘hayvani ve nebati kuvvetleri heyula denizinde gark edip helak
etmek için mi Gemiyi zarara uğrattın, çok kötü bir şey yaptın’ dedi. Bu inkâr
ve isyan, Nefsin sıfatlarının ortaya çıkışıdır, eski huzurunun kalmamasıdır,
Kalbin Nefse meylidir. Abdi’miz ‘sen benimle yolculuğa sabredemezsin demedim mi’
dedi. Bu söz, Seyri Sülukta, azmetmenin daha kuvvetli olmasını teşvik edici
kutsal bir tembihtir. Musa, ‘Beni bu nisyanım, unutkanlığım, nedeniyle senden
ayrılmama mecbur etme, küçüklük ettiğim için istediğim şeyden beni mahrum etme,
beni mahcup eyleme’ dedi. Bu ise Levvame Nefis makamında özür dilemektir.” (18
Kehf, 71-73) “Kulağın delik olsun ve kar suyu kaçsın. Beş iç ve beş dış duyunun
çalıştırdığı Beden Gemisi; hep maddi zevkler peşinde koşan doyumsuz Hayvani Nefsin
ölümünden sonra, onun elinden kurtarılıp, öncesiyle arasına duvar örüp, duvarı
güçlendirip; İnsani Kanaatkâr Nefsin yönetiminde, iyi ahlakla, ilahi sıfatla
nur âlemine çıkılmalıdır.” (18 Kehf, 78)
“Kalp, Ruh ve Vahdet; yani Ef’al,
Sıfat ve Zat makamları, Ayetlerde tanımlanır. Kalbin ufku, Ruh Semasıdır. Kalpten
ruha çıkmak, kalpten ruh semasına çıkıp sonuna, ufku alaya, apaçık ruha, ufku
mübine, açılmak, demektir, ufkun sonuna yaslanmaktır. Değişmesi ve nisyanı, yanıltması,
mümkün olmayan, İlmin doğruluğu, sabit ve muhkem, emin oluşu, mertebeler
halinde inişi, zanları ortadan kaldırır. Her makamda tekrarlanan, örneğin, Efal
makamında, Fena-i Efal, Tevhidi Efal ve Tecelli-i Efal şeklindeki mertebeler,
bireysel bencillik zanlarını yok eder. Bu durum, Kutsal Ruhun tesirini
gösterir. Resul, var olduğu, zuhur ettiği yerde, böylece, fani olup fena
bularak, gurup ettiği zaman, huzura çıktığında, zahir oluşundan, varlığından, eser kalmaz,
itibar edilecek bir şeyi bulunmaz. Kalbin ufkuna çıktığından, vasıl olduğundan
itibaren, ufkun en tepe noktasına, ufku alaya, kadar, Kutsal Ruh öğretir. (1)
Üç makam, üçer mertebe halinde geçildiğinde, varlıktan, var olma zanlarından
eser kalmaz. Resulü, Ruhulkuds, Kutsal Ruh, talim eyledi, terbiye etti, her şeyi öğretti. Nebi, Kutsal Ruhu, en güzel
suretinde iki defa görmüştür. Birisi, Hazreti Ehadiyet’e yücelişinde, diğeri
oradan inişindedir.” (53 Necm, 1-7) Akıl, Kalbin bilgi işleyen bölümüdür. Akıl,
bilgiyi anlar; Kalp ise, basiretle, bilginin ardını, arkasını, Hikmetini anlar,
İlmi idrak eder. İlim, Ruhtur; Hakkın Gölgesi olarak, Kutsaldır. İlim, Kaf,
kütlesiyle, suretlere dönüşür; Sad, suretler,
anlaşıldıkça İlim idrak edilir; İlim, suretler ve eşya ile kendini
öğretmiş olur. Her zerre, farklı bir titreşim, farklı bir bilgi ve yok denecek
kadar az veya çok bir kütlesi olan, bilimsel özelliklere sahip, Bilgi Küpüdür,
Evrenin Yapı Taşıdır. Eşya, madde, kütleli Kuvvetlerin toplanmasıyla, ayetin
dediği gibi ‘izdihamı’ ile ilimden, bilgi veya bilgilerden oluşur. (2)
Önce Kaf, Sad haline gelir, sonra ise Sad, Kaf haline dönüşür, Hakikat Güneşi
Batıdan doğar. Bu şekilde İnsan, maddeden soyunur, yüzerek yanıp, Anka gibi
küllerinden yeniden doğar, Arif olur, Hakkın Bağışladığı Vücut ile yeniden
küllerinden dirilir.
Bedensel beş duyu, kutsal aydınlanmaya, ilahi bilgiler elde edilmesine, cemal
ve celal tecellisine katkı yapamaz, hatta karşı koyar. Hızır ile yolculukta,
‘Masum Çocuk’ olarak görülen ve öldürülen ‘Hayvani Nefistir’, normalde de
kurban edilir. Sonra, tatmin olmuş, kanaatkâr ‘İnsani Nefis’ çıkar, Mutmainden
Kemale erdirir. Hayvani Nefis, hayvana; İnsani Nefis ise Hakk’a, Hakkın Hakikatine,
Allah’a götürür. Hayvani Nefis harabesinde, yeniden inşa edilmeyi bekleyen bir
duvar vardır. ‘İnsani Nefis Duvarı’nın onarımı, yolculuğun dönüm noktasıdır. Bu
noktadan itibaren, para, makam ve güç anlamını yitirir. İyilik, Hızır’ınki gibi
özgürce ve karşılıksız olmalı. Fazilet, ilahi ahlak ile ahlaklaşmaktır; İlahi
sıfat ile sıfatlanmak, nur âlemine çıkmaktır. Hicap, perdenin atılıp, Nefsanî sıfat
perdesinin açılması, Gaibi idrak, Allah’ta fenadan sonra, Allah’ta, Allah ile
hareket etmek vuslattır.
Umarım biz de, Hızır’la yolculuk yapar, Allah’ta fena olup, Allah’la
hareket ederiz!
Necdet Altınay, 08022025
(1) http://necdetaltinay.blogspot.com/2024/09/insan-yaratcdr.html
(2) http://necdetaltinay.blogspot.com/2024/11/insan-halifedir.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder