5 Şubat 2025 Çarşamba

Hızır’la Vuslata,

 

Hızır’la Vuslata,

            İnsan, her an yeni bir şeyler öğrenebilme amacıyla olsa gerek, Nisyan, unutkanlık, hastalığı ile maluldür denir. Doğuştan hatta yaradılıştan, Âdem’den beri bu sıfat ile donatılmıştır. Ayette ‘İnsan kendi yaradılışındaki hayranlık verici mucizevî sırrını unutmamalıdır’ dense de unutur. Bu nedenle, Kutsal mesajlar, insanın Daim Zikir halinde olmasını önerir. Yaradılıştaki hayranlık verici mucizevî sırrı bilse ve unutmasa Kendini ve Yaradan’ını bilir. Durum ayetlerle açıklanır. İnsan, olgunlaşarak mükemmelleşme, Doğru Yol, Seyri Sülûk, Sıratı Müstakimde, unutkandır. Hz. Musa’nın, Hızır ile Allah’a yolculukta nisyanı bize ibretliktir, adeta beni izleyin der. Hz. Musa, ‘Gemiyi niye deldin?’ der, özür diler. Çocuğun öldürülmesi ve duvarın tamirinde yine itiraz eder, yine hemen özür diler.

“Müminler, Kuranın ilmiyle âlim olur ve ahlakıyla ahlaklaşır, Allah’a iman eder yani Allah’ı ceman tevhit eder. Meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ederek mazharlarından her mazharına, tecellilerinden her tecellisine razı olarak, vahdetini kesret suretlerinde müşahede edici olarak Allah’ı tafsilatıyla tevhit eder. ‘Bizim vücut ve sıfatlarımızı senin vücut ve sıfatlarınla setir ve imha eyle ve en büyük günah olan vücutlarımız günahlarını setir eyle, ört ve fenadan sonra bağışlanmış vücut ile bize rahmet et’ derler.” (2 Bakara, 285) “Has kullarımızdan olup maddeden soyunmuş, cihattan kutsanmış, kendisine beşeri bir öğretici olmaksızın kutsal bilgileri, ledün ilminin tümüne ait hakikatleri, kendini levam etmeyi, yermeyi, öğrettiğimiz ve manevi olgunluğu verdiğimiz, nur yüzlü kulu buldular. Musa ona ‘Sana bildirilenleri bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?’  dedi. O kul, Musa’ya, ‘Sen beden perdeleriyle mahcupsun, bedenden soyunmuş değilsin, gaibe ait manevi hakikatleri öğrenmen için benim arkadaşlığıma sabredemezsin’ dedi. Musa da ona ‘İstidadımın kuvveti ve talep etmekteki sebatım, azmimle, inşallah sabredebilirim’  dedi.”  (18 Kehf, 65) “İkisi yola çıktılar, Beden Gemisine bindiler, Allah’ta seyir için, her şeyin maddesi, mahiyeti, aslı, esası, özü, Âlimlere göre cismani suretlerin ilk cevheri; Kelam edene göre Eşyanın Hakikati; Sofilere göre ruhani  «Rûh-i azam»,  cismani  «Tabiat-ı külliye» demek olan Heyula Denizinde seyretmeye, gitmeye, başladılar. Abdi’miz, kanaatkâr olarak, bedenin yeme içme düzenini biraz değiştirdi ve bedeni biraz zayıflatacak kadar azalttı. Bunun üzerine Musa, ‘hayvani ve nebati kuvvetleri heyula denizinde gark edip helak etmek için mi Gemiyi zarara uğrattın, çok kötü bir şey yaptın’ dedi. Bu inkâr ve isyan, Nefsin sıfatlarının ortaya çıkışıdır, eski huzurunun kalmamasıdır, Kalbin Nefse meylidir. Abdi’miz ‘sen benimle yolculuğa sabredemezsin demedim mi’ dedi. Bu söz, Seyri Sülukta, azmetmenin daha kuvvetli olmasını teşvik edici kutsal bir tembihtir. Musa, ‘Beni bu nisyanım, unutkanlığım, nedeniyle senden ayrılmama mecbur etme, küçüklük ettiğim için istediğim şeyden beni mahrum etme, beni mahcup eyleme’ dedi. Bu ise Levvame Nefis makamında özür dilemektir.” (18 Kehf, 71-73) “Kulağın delik olsun ve kar suyu kaçsın. Beş iç ve beş dış duyunun çalıştırdığı Beden Gemisi; hep maddi zevkler peşinde koşan doyumsuz Hayvani Nefsin ölümünden sonra, onun elinden kurtarılıp, öncesiyle arasına duvar örüp, duvarı güçlendirip; İnsani Kanaatkâr Nefsin yönetiminde, iyi ahlakla, ilahi sıfatla nur âlemine çıkılmalıdır.” (18 Kehf, 78)

 “Kalp, Ruh ve Vahdet; yani Ef’al, Sıfat ve Zat makamları, Ayetlerde tanımlanır. Kalbin ufku, Ruh Semasıdır. Kalpten ruha çıkmak, kalpten ruh semasına çıkıp sonuna, ufku alaya, apaçık ruha, ufku mübine, açılmak, demektir, ufkun sonuna yaslanmaktır. Değişmesi ve nisyanı, yanıltması, mümkün olmayan, İlmin doğruluğu, sabit ve muhkem, emin oluşu, mertebeler halinde inişi, zanları ortadan kaldırır. Her makamda tekrarlanan, örneğin, Efal makamında, Fena-i Efal, Tevhidi Efal ve Tecelli-i Efal şeklindeki mertebeler, bireysel bencillik zanlarını yok eder. Bu durum, Kutsal Ruhun tesirini gösterir. Resul, var olduğu, zuhur ettiği yerde, böylece, fani olup fena bularak,  gurup ettiği zaman,  huzura çıktığında,  zahir oluşundan, varlığından, eser kalmaz, itibar edilecek bir şeyi bulunmaz. Kalbin ufkuna çıktığından, vasıl olduğundan itibaren, ufkun en tepe noktasına, ufku alaya, kadar, Kutsal Ruh öğretir. (1) Üç makam, üçer mertebe halinde geçildiğinde, varlıktan, var olma zanlarından eser kalmaz. Resulü, Ruhulkuds, Kutsal Ruh, talim eyledi, terbiye etti,  her şeyi öğretti. Nebi, Kutsal Ruhu, en güzel suretinde iki defa görmüştür. Birisi, Hazreti Ehadiyet’e yücelişinde, diğeri oradan inişindedir.” (53 Necm, 1-7) Akıl, Kalbin bilgi işleyen bölümüdür. Akıl, bilgiyi anlar; Kalp ise, basiretle, bilginin ardını, arkasını, Hikmetini anlar, İlmi idrak eder. İlim, Ruhtur; Hakkın Gölgesi olarak, Kutsaldır. İlim, Kaf, kütlesiyle, suretlere dönüşür;  Sad,  suretler,  anlaşıldıkça İlim idrak edilir; İlim, suretler ve eşya ile kendini öğretmiş olur. Her zerre, farklı bir titreşim, farklı bir bilgi ve yok denecek kadar az veya çok bir kütlesi olan, bilimsel özelliklere sahip, Bilgi Küpüdür, Evrenin Yapı Taşıdır. Eşya, madde, kütleli Kuvvetlerin toplanmasıyla, ayetin dediği gibi  ‘izdihamı’  ile ilimden, bilgi veya bilgilerden oluşur. (2) Önce Kaf, Sad haline gelir, sonra ise Sad, Kaf haline dönüşür, Hakikat Güneşi Batıdan doğar. Bu şekilde İnsan, maddeden soyunur, yüzerek yanıp, Anka gibi küllerinden yeniden doğar, Arif olur, Hakkın Bağışladığı Vücut ile yeniden küllerinden dirilir.

Bedensel beş duyu, kutsal aydınlanmaya, ilahi bilgiler elde edilmesine, cemal ve celal tecellisine katkı yapamaz, hatta karşı koyar. Hızır ile yolculukta, ‘Masum Çocuk’ olarak görülen ve öldürülen ‘Hayvani Nefistir’, normalde de kurban edilir. Sonra, tatmin olmuş, kanaatkâr ‘İnsani Nefis’ çıkar, Mutmainden Kemale erdirir. Hayvani Nefis, hayvana; İnsani Nefis ise Hakk’a, Hakkın Hakikatine, Allah’a götürür. Hayvani Nefis harabesinde, yeniden inşa edilmeyi bekleyen bir duvar vardır. ‘İnsani Nefis Duvarı’nın onarımı, yolculuğun dönüm noktasıdır. Bu noktadan itibaren, para, makam ve güç anlamını yitirir. İyilik, Hızır’ınki gibi özgürce ve karşılıksız olmalı. Fazilet, ilahi ahlak ile ahlaklaşmaktır; İlahi sıfat ile sıfatlanmak, nur âlemine çıkmaktır. Hicap, perdenin atılıp, Nefsanî sıfat perdesinin açılması, Gaibi idrak, Allah’ta fenadan sonra, Allah’ta, Allah ile hareket etmek vuslattır.

Umarım biz de, Hızır’la yolculuk yapar, Allah’ta fena olup, Allah’la hareket ederiz!

Necdet Altınay, 08022025

(1)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2024/09/insan-yaratcdr.html

(2)   http://necdetaltinay.blogspot.com/2024/11/insan-halifedir.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder