31 Ocak 2024 Çarşamba

Sevgi, Varoluşun Temelidir!

 

Sevgi, Varoluşun Temelidir!

Altın ve demir gibi ağır metallerin oluşumu için Güneşin basınç ve sıcaklığının yeterli olmadığı bilimsel bir gerçektir. Güneş sisteminden önce bu bölgede bir Nötron yıldızının veya Süpernova'nın olduğu, çok büyük bir sıcaklık içinde ve basınç altında, en parlak döneminde patlayıp geniş bir çevreye, büyük bir toz ve gaz bulutu şeklinde, ayetin dediği gibi ‘atılmış yün ve pamuk misali’ dağıldığı da bir gerçektir. Kısaca, Nötron yıldızı, parlak bir ışık iken, Güneş sistemi halinde; Batı’dan, maddeden tekrar doğmak üzere, gurup etmiş, Dünya oluşmuştur. Işığın içindeki elektrik, manyetik ve elektromanyetik kuvvetlerin, izdihamı, toplanmasıyla, kütle kazanıp cisimleşmiş, maddeleşmiş ve bedenleşmiştir. Bedenimizde bile, bu nedenlerle, ağır metaller bulunabilmektedir. (1) Çeşitli atomlar, Evrenin ilk oluşumundan gelen, bilgi, sevgi ve muhabbet kodlarıyla, DNA’mızı oluşturmaktadırlar. Din de Bilim de bunu böyle açıklar!

“Tevhit İlmi Kitabı, sevgi ve muhabbet koduyla, enerjiye yüklendi ve ilk indirilen cevher zuhur etti, ortaya çıktı. De ki: Bilinmek, için kâinat yaratılmıştı, tevhit benimle kemal buldu, sevdim, sevilen, sevgili oldum, fıtrat benimle amacına ulaşmış oldu. Böylece benim tevhidim ve muhabbetim olgunlaştı. Ruhun, tevhit ilmi olarak idrakiyle, ruhta vahdet ve kalpte muhabbet tam oldu, nefiste de adalet zuhur etti. Vahdet, muhabbet ve adaletimin kemali nedeniyle sevildim habip oldum. Tevhit İlmi habibullahın hakkı oldu. Hak, Muhammed'le zahir oldu. Hak, zahiren ve batınen Muhammed’dir. Zira kalbin tecerrüdü, sıyrılıp soyutlaşması, ilmin zuhurudur.” (42 Şura,1,2; 17) (55 Rahman, 19) “Hakk’ın delili, gölgesi, olan tevhit ilminden halk edilen ilk cevherin; Celalî nazarla hayâsından, edebinden, taşıp yayılmasından sonra, uygulanmış olarak açığa çıkan; ilmi hıfzedici kuvvetlerin izdihamıyla, temessül ve tecessüm ettiniz, cisimleştiniz. İlimden başka bir şey olmayacak şekilde, bedenleştiniz.” (25 Furkan, 45) “Elçisinin kalbi, kaaf, var olanların tümünü kapsayan arştır; elçinin aklı, kesrette var olanların tümünü ayrıntılarıyla ve fiile çıktıkça bilir, her şeyi kapsar, ilmine erer. Arzda vücut bulup mevcut olan ve fıtratlarını gerçekleştiren her şey önce istidatları ile arşta var olur. Arşta istidat olan, arza fıtrat olarak iner.” (50 Kaaf, 1) “İlim Kalbin malıdır, ruhtan ilmi sevgiyle birlikte alır, ilmi sever ve sevdirir, Kalp ilim ile önce kendini güçlü kılar, güçlendirir, bilir ve sever, sevdikçe bilir, bildikçe sever. Kalp, ilim ve sevgisiyle, ruhani kuvvetleri besler, nefsanî kuvvetlere vererek, zekâtını vererek, onları ruh babalarından yetim bırakmaz böylece onları, şehvet ve dünya esaretinden kurtarır, gayra nazardan nefsini temizler.” (2 Bakara, 177) “Takvadan zırh yapmak için Davut’a zırh yapma sanatını öğrettik. Takva ne kadar güzel, kuvvetli ve metin bir zırhtır.” (21 Enbiya, 78-83) “Takvanın tüm mertebelerini geçenler takvada kâmil olurlar. Önce efallerinden, fiil, iş ve eylemlerinden sonra sıfatlarından ve zatlarından, yani vücutlarından, sakınırlar. Kamil takva sahipleri, Allah’a ve kullarına dostturlar, muhabbetleri bakidir. Takvanızın mertebelerini Allah bilicidir. İman, Bâtıni ve kalbîdir, İslam ise zahiri ve bedenîdir. Hakiki iman, şek ve şüpheden arınmış kalpte sabitleşen ve kararlaşan yakınlaşmadır.” (49 Hucurat, 13,15) “Takvanın evvel mertebesi, haramlardan sakınmak,  ahir mertebesi,  benlik ve ikilikten sakınmak olduğu gibi tövbenin de evveli günahlardan rücû, ahiri de vücut günahından rücûdur.” (66 Tahrim, 7,8)

“Marifet mahalli ve Rahman’ın arşı olan kalbin vücudu; ancak ruh nurunun, ilmin idrakinin ve nefis zulmetinin uyumlu karışımı ile olur. Kalp, ruh ve nefsin toplam karışımından doğmuş bir mevcuttur. Nefsin bedenselliği olmasa kalpte manalar anlaşılıp zapt olunmaz. Nitekim ruh makamında yalnız safa ve nurluluktan, manalar, zapt ve beyan olunamaz. Ruh, kalp, nefis bir hakikattir. Beden, hayvani ruh ve hayvanî kuvvetlerin cümlesine nefis denilir. Bu nedenle nefsin takvası insanlara farz olmuştur.” (91 Şems, 4-8)

Haberleşmede, baştan sona, ilk ve son mesajın anlaşılması süreci bir bütündür. Harflerden olan kelime, kelimelerden oluşan ifade, ifadelerden çıkan anlam ve toplam mana bir bütündür. Harf ve kelimelerden oluşan bir Kitabın dediği ve demek istedikleri bir bütündür. Her haber, mesajlar, mesajları gönderen ve alanlar, mesajlara anlam verme ve anlamlardan bir mana, bir haber çıkarma işlemleri, bir bütündür. Elektronik bir mesajı ‘göndermeç’ gönderir, ‘almaç’ alır, depolanan bilgiler hafızadan alınıp hatırlanır, manalar verilir, anlam kazandırılır. Elektronik mesaj, fotonlardan oluşan ışığın bir ışını halinde gönderilir. Elektrik, manyetik ve elektromanyetik dalga ve parçacık halinde yayılan ışığın ışınında kodlu halde giden veya gönderilen mesaj, bir almaç, örneğin bir sonraki nöron hücresi, tarafından algılanır. (2) Her algılayan ‘almaç’ mesajı anlayıp tekrar kodlayıp gönderir. Bu olaylar mesajın gideceği hedefe kadar tekrarlanır. Hedefe varan mesaj, son defa algılanıp depolanır. Örneğin beyinde toplanan mesajların tümü depodan alınıp anlam kazandırılır. Bilgisayar örneğinde, ‘0’ ve ‘1’ler halinde kodlanan mesajlar, depolanıp bir bütün halinde anlam kazandırılmasa, ‘0’ ve ‘1’ler bir anlam vermezler. İşte ayette geçen “Nitekim ruh, ilim, makamında yalnız safa ve nurluluktan, manalar, zapt ve beyan olunamaz. Ruh, kalp, nefis Bir Hakikattir” ifadesi anlam kazanır. Bedenleşme ve kütle kazanım yani maddede ilmin, ışığın, gurup edişi, olmasa, ruh ve ilim anlaşılmaz, Nefis olmasa, Kalp ve Ruh anlaşılamaz. Bu nedenle ‘Ruh, Kalp, Nefis bir Hakikattir’. İlk önce Sevgi kodlarıyla kodlanıp indirilen Tevhit İlmi Güneşi, Nefsanî Bedene dönüşen Ruh, Kalpte İdrak ile uygulanmış ve anlaşılmıştır. Ruh, bedende grup etmese ve tevhit ilmi Güneşi Batı’dan doğmasa, Kalpte idrak edilemez.

“Allah’ın bilgisi, sevgisi ve yardımından, ibaret olan Sırat Köprüsü; kendilerine özel olarak verilen nimetle, evvelen, ahiren, zahiren ve bâtınen, Hakkın baki yüzünü Şuhut edip, müşahedelerinde fani vücutlarından gaip, yok, olan Nebi ve velilerin yoludur, takva ve seyri süluk da denebilir.” (1 Fatiha) Varoluş sürecinin tümü, İnsan için tasarlanmıştır. Din ve Bilim aynı Hakikati söyleyip açıklar. Evrenin ilk anında, sevgi ve muhabbetle kodlanarak ortaya çıkan ve Tevhit İlmiyle, DNA misali, sarmaş dolaş olan, kudret ve kuvvetler, toplaşarak kütle oluşturur. Kütle, Boşluğu büker, ışığı çeker, maddeleşme oluşur, ruhun ilmi Kalbi, Kalbin idraki Nefsi oluşturur. İnsan, Hakikati idrak ederek nura, ilme kavuşur.

Umarım, aklımız Batı’dan doğan Güneşle Tevhit İlmini anlar, Kalbimiz de idrak eder!

Necdet Altınay O3012024

(1)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2024/01/varolusun-hassas-dengesi.html

(2)     https://pursuit.unimelb.edu.au/articles/reading-the-body-s-electrical-signals-to-treat-illness

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder