Allah, Yaşayandır!
İnsanlar, ezelde, daha saf ve temizdi belki de. Kalplerden tozu toprağı,
kiri, pası, silmek, temizlemek bugünkü kadar zor değildi. Gittikçe nefsanî
lezzet ve zevklerin çoğaldığı gözlenebilir. Emme basma tulumba misalinde; su,
önceleri yüzeyde olabilir, tulumbaya bugünkü kadar su doldurmak gerekmeyebilir.
Evvelde, düşünüldüğünde, her şeyin ardındaki ilim kolayca görülebilir, idrak
edilebilirdi. İnsanların içi dışına aksedebilir, yansıyabilirdi. Bugünlerde, ‘şey’lerin
ardındaki ilmi açığa çıkarmak için, daha derin düşünmek, tefekkür etmek gerekli
olabilir. Kendini huzurda, huzur içinde ve huzurlu hissedenler, içindekileri
dışına çıkarmakta zorlanmaz. İçindeki güzel düşünceler, akseder, nakşolur,
nakış olur, açığa çıkar, sanat olur. Kalpteki sevgi çevreye yansır. İçtekinin
dışa yansıması, aksetmesi, sanat ve mimarlık olurdu. İlk insanların, Doğada,
korktukları için Tanrı fikrine sığınmalarını düşünmek tarihi yanılgı olabilir.
Tanrı, yansımış kulu olmuştur. Tanrı kulunu sevdiği, bildiği ve gördüğü için
kul da Tanrıyı sever, bilir ve görür. Bu da gerçek bir yansımadır. Halk, aynen
Haktır, batını Hak, zahiri Halktır; Hak, Halk olarak görünür!
“Vücutta evvelde, ahirde, zahirde, batında, Allah’tan başka mabut, ibadet
edilen, yoktur. Ondan başka her neye ibadet olunsa ibadet, başkasına vaki
olmaz. Bilinsin bilinmesin hep O'na ibadet edilir. Çünkü O'ndan başka mabut ve mevcut
yoktur. Her mevcut olan O’nun aynadaki aksidir, aksetmesi, yansımasıdır. Allah,
hay yani diridir, var olandır, diri olandır, canlı olandır, yaşayandır. Hayatı,
zatının aynı ve her hay, diri olan şey ancak O’nun hayatıyla hay olur,
diriliğiyle diri olur, canıyla canlanır. Allah, nefsiyle kaim olan, duran,
kayyumdur, hakemdir. Ve her kaim olan şey, onunla kaimdir, kendi adına O’nun
yerine geçer. Allah'ın kıyamı olmasa bir şey vücutta kaim olmaz; hayatta
kalamaz, ayakta duramaz, kimse kimsenin yerine geçemez.” (2 Bakara, 255) Allah,
kulunu sevmeden, Kul, Allah’ı sevemez! Kul, Allah’ı sevmedikçe, Allah kulunu
sevmez! Ya kulum, seni zikrettiğim gibi sen de beni zikret! Önce, ezelde, Allah
kulunu sevmiş de yaratmıştır ki kul Allah’ı sever! Allah, yokluk aynasına
bakmış da Vücudu, mevcudat olarak görünmüştür! Görünen, Görenin Görüntüsüdür! Allah’ım
ne büyüksün, Ben diye de görünürsün!
“Kitabı indiren Allah, sıfatlarının tümünün, nefsinde uygulanıp
gerçekleştirilmesi nedeniyle, nefsine mutmain, tatmin, olarak şükretti. Şükrettiği
nefsi, Abd-i Hu, kulu, olarak, Muhammet’e tahsis etti. Yani, İlahi olgunluk,
Celali ve Cemali sıfatların tümünü, Muhammet’in zatı, vücudu, üzerinde izhar
etti, zahir kıldı, gerçekleştirdi, ortaya çıkardı, yaşattı. Bu zahir ediş,
Muhammet’i, Mutlak kemali, olgunluğu, olgunluğun istidadını bilfiil Muhammet
üzerinde uygulamak demektir. Kuran’ın MUHAMMET’E inzali: hakikatin ve vahdetin
tümünün, gizli hazinesinden, insan nesli üzerine ibrazı, aktarımıdır. Kitapla
cem'in ibda'ı, yaradılışı ve hakikatin ibrazı, nüzul ve ûruç, iniş ve yücelme, itibariyle
bir yansımadır. «İnzal» hakikatte: Allah’ın, «Nebi’sine hamt etmesidir.» Zira
«ğaybul-ğaybte» gizlenmiş olan manası, MUHAMMED’İN
kalbine inzal olunmadıkça, inmedikçe, «MUHAMMED’İN ALLAH’A HAK hamdiyle hamt
etmesi» mümkün olmazdı.” (18 Kehf, 1)
“Hak Teâlâ, «O, abd-i kâmilini, olgun kulunu» Muvahhit, tevhit eden mümin
ve Hak’ta fâni olmaları için «Kayyum» yani emrettiği gibi istikamet sahibi
kıldı. Yani, MUHAMMED’İN, tüm insanların bazılarını kahrı ile korkutup
kötülükten alıkoyarak, bazılarını lütuf ile müjdeleyerek, gazap ve şehvet
sıfatlarının, şecaat ve iffete dönüşmesi için «Allah» «MUHAMMED’İ Kayyum kıldı».”
(18 Kehf, 2) “Müminlerin tümü, hay ve kayyum olan Zat’a teslim oldular. Hepsi Hay
ve Kayyum’un kudret ve kahrına tabidir ve mülkünün esaretindedir. Ne kendi
nefsiyle ve ne de gayri bir şeyle hayat bulur, ne de kaim olur. Hayat ve kıyamı,
ancak Onunladır. İstidadını körelten ve fıtratının sefasını sürmeyerek «nefsine
zulüm» edenin yüzü kararır ve karalığı sebebiyle «nuru kabul etmek imkânı» ortadan
kalkan kimse, muhakkak Hakk’ın nurunun rahmetinden ve şefaat edicilerin şefaatinden
mahrum kalmıştır. Temizlik ve arınma ile güzel ameller işleyen kimse, hakiki
imanının kalıcı olması halinde, kendisinde hâsıl olan kemalin noksan olmasından
korkmaz.” (20 Taha, 111, 112) Fıtratın sefası sürülmelidir.
Bir süre nefis orucu tutanda, Gazap ve Şehvet kuvvetleri şiddetlenir.
Şeb-i Aruz, Gerdek Gecesini ve Hz. İbrahim’in ‘Rabbim ölüleri nasıl
dirilttiğini göster’ nidasını hatırlatır. Kendi âleminde, kibir Kartalı, hırs
Kargası, gösteriş Tavusu ve obur Kazın sıfatlarını yaşayarak çevresinde
dolaşır. Halden hale geçip, her anda bir şende olarak, sevmek istediğinde
sevilmek isteyen bir eşi, tüm canlılar arasında, arar. Nutuk yeteneğiyle
aradığı nitelikte birini bulur. İşbirliği içindeki Gazap ve Şehvet
kuvvetlerinin, Nutuk kuvvetine yardım ettiğinin farkındadır. Aramada baş döner,
canavar nefis azar, beşer akıl şaşar, gönlü akar, bendini aşar, göz güzel
çirkin görmez, kulak doğru yanlış dinlemez. Arayan sonunda bulur, çünkü ondan
sonra aramaz. Çok sev ki seni sevsin, hem sevilmek istesin. Sevilmek isteyeni
sevmek aşka gider. Artı ve Eksi yüklü elektrik ile Güney ve Kuzey kutuplu
manyetik kuvvetlerin buluşup kavuşması misali, öyle bir süre geçer ki zıt
kutuplar kaybolur, Birlikte Benlik kalmaz, gerdekte kendinden geçer. Halden
hale geçişler son bulur, aşırılık gider, kişilik biter. Sevgi, aşk ısıtıp
yakmış, akıl yitmiş, kalp atışı, kan akışı hızlanmış, Nefis, tatmin, mutmain olmuş.
Maddeden soyunup, arınır, fani olup fena bulur, kalbe, ruhun nuru, ilmin idraki
yansır, halin hoşluğu tüm varlığı kaplar. Vahşi kuşlar ölür, küllerinden
yeniden doğuşta, onların yerini; kibirsiz, hırssız, alçak gönüllü, kanaatkâr,
kalbe ruhtan haber veren güvercin ve muhabbet kuşları alır. İnsanı esir eden
kuşlar gitmiş, hizmet edenler gelmiştir. Gazap ve Şehvet, yırtıcı kuvvetler
ölür, Şecaat ve İffete dönüşür. İstidat gerçekleşir, fıtrat sefası ‘Benliksiz’
sürülür. İnsan, yansıma sonunda, şükür ve zikir ile olgunlaşabilir!
Umarım, biz de küllerimizden yeniden doğup, Hakka, idrakle, vasıl
olabiliriz!
Necdet Altınay 17022024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder