Cihatla Vuslat!
Cihat, bilinçle, iradeyle, kalbin, nefisle yaptığı savaştır. Âlemin, Elektrik,
Manyetik ve Elektromanyetik kuvvetlerine karşılık Âdem’in de, sırasıyla, Gazap,
Şehvet ve Nutuk kuvvetleri vardır. Kuvvetler, ruhun, ilmin görünür halidir,
verilmiştir, tüm fiillerin, iş ve işlemlerin kaynağıdır. Kuvvetlerin Doğal
halleri vahşi olabilir. Örneğin, elektrik doğada şimşek ve yıldırımdır.
Elektromanyetik kuvvet olan ışık, klorofil ile şekere dönüşür, canlılığı besler,
Elektromanyetik top ise cisim fırlatır öldürür. Nutuk kuvveti de kötüye
kullanılırsa Diktatör yaratır, helak eder, iyi kullanılırsa halkı cehaletten
kurtarır, ilme, bilime, bilgeliğe yüceltir, Hakka ulaştırır. Kuvvetlerin, Âdem’deki
en doğal hali bedendir ve nefistir.
Nefis mücadelesi büyük cihat olarak tanımlanır. Savaşların en uzun
soluklusu, çatışmaların en kanlı
geçenleri, kalpte yürütülen iyilik ile kötülüğün çarpışmalarıdır. Bireysel çapta ve bir kalbin içinde yürütülen
çarpışmalarda iyi sıfatlara karşı birleşen kötü sıfatlar, iyilere karşı üstünlük sağlarsa, birbirlerine düşerler. Böylece mücadele de büyür, kalbe hâkim
oluncaya kadar sürer. Nefsin, terbiye edilmemiş ilk hali, madde gibi katı ve
zalimdir; şehvet ve gazap güçleriyle aklı ve kalbi emrine alır, menfaati için çalıştırır.
Bedensel ve dünyevî her şeyi sevdirir, bencillik eder. Firavun-Emmare Nefis,
aklı kullanarak, her şeyin daha fazlasını ister. Sahip olduğu şeylerin zevkini
çıkarıp, lezzetine vararak bunları kalbe güzel,
akla makul, göstermeye çalışır. Karşı çıkma gayretlerini zulüm ile
bastırır. İnsanın, fıtratına kazınmış olan güzel ahlak değerlerinin kalpten
sökülüp atılmasına karşı koyması, mücadele
etme isteğini gösterir. Bir anlamda, “Kendine yardım eden, Rabbine yardım eder.
Sana savaş açanlara ve sana zulüm yapanlara karşı savaşmana izin verildi.
Allah, kendine yardım edene yardım eder!” (22 Hac, 39,40). Akıl, iyi ile
kötüyü, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini ayırt etmeye, reşit olmaya
başlayınca nefse etki edebilir. Nefsin kaprislerinin sonuçlarını gösterebilir. Benlik
ve bencilliğinin, ruhanî güçleri ezdiğini ve üzdüğünü açıklar. İyi, doğru ve
güzeli gördükçe, nefis de istediklerinin bunlar olduğunu anlar. Akılcı
bilgilerin lezzetini alır, ruhtan kaynaklanan, ilim nehirlerinden akan sütün
kalp çocuğu için daha iyi olacağını anlar. Kalp Çocuğunun iyi yetişmesi için
teslim olur, kalbe ram olur, zulmünden vazgeçer. Bedensel nefsaniyet, canlılık,
Âdem’in eşidir. Nefis, doğru yol olan seyri sülûktaki her tekâmül aşamasında,
Ruh Âdem’e bir oğul, kalp çocuğu, verir. Levam etme aşamasında Hz. Musa’nın,
mutmain aşamasında Hz. İsa’nın, mülheme, ilham alma, aşamasında ise Hz.
Muhammet’in kalp çocuğu olarak verildiği rivayet edilir.
“Seyr-i sülûk ile doğru yola girince yapılacak şey içinizdeki Hakk’a
yaslanıp, sabır ile beklemektir. Rabbiniz size melek ve melekeler ile yardımcı
olacaktır. Çıkmış olduğunuz yoldaki zorlu cihatta, mücadelede, karşınıza
çıkacak üzüntülere sabredin ve ilahi rıza için Allah’a itaat edin, zorluklara
dayanın, nefse karşı koyunuz. Ancak, Hakkın size kuvvet vermesi ve nuru görerek
nurlanmak ve size sekine, huzur ve bu isteğin inmesi için, sabredin, Hakk’ın
emrine karşı gelmeyin, menfaat ve ganimete meyletmeyin, nefis korkusundan
sakının. Nefsin, ruh ve kalp sultanlarının zorlaması altında
kırılması gerekir. Sabır, sebat ve onur, ruhun sıfatıdır. Hareket ve acı ise
nefsin sıfatıdır.” (3 Ali İmran, 125)
“Ruhun gücü kalbe sahip olunca, kalbi nefse karşı korur. Nurun Zat’ındaki
sevgi nuru ile kalp, ruha âşık olur ve
sükûnete kavuşur. Bu şekilde kalp, nefis kuvvetlerini yener, nefis sıfatlarının
zulümlerini kovar. Ve nefis de kalbin nuru, idraki ile aydınlanır, mutmain
olur. İşte o zaman rahmetle Ruh semasından ilmen yakin suyu iner ve kalp, bu
nurla, ilmin idrakiyle, nefis kuvvetlerini yok ederek, ûrûc eder, yücelir; semanın
meleklerine ulaşır ve tüm meleklerin kuvvetini ve vasıflarını indirir. Meleklerin
inmesi, özellikle, dünyadan tamamen çekilip koparılarak yücelik yönüne tevekkül
edildiğinde ve gazaba uğrandığında yardımcı olur. Ancak kalp, sabırsız davranıp
acele eder, bağırıp çağırıp, korkuya yenik düşerse veya dünyaya meylederse, nefis
kalbe galip gelir, kahır ve istila eder,
sıfatlarının zulümleriyle nuru engeller, yardım da kesilir, melaike de inmez.”
(3 Ali İmran, 125)
“Ruh semasından aşk ateşi gelerek nefislerini yer bitirir ve ifna, yok,
eder.” (3 Ali İmran, 181) “İstisna hükmüyle cennetten çıkmak öyledir ki saîdin,
iyinin; «Ehadiyet-i zâtta-Zatın Tekliğinde» fenası ve «sabahat-i cemâlde, cemalin güzelliğinde» aşk ateşiyle yanmasıdır. Ki bu yanma,
«makam-ı müşahedede, gözlem makamında» Ruhun vücuduyla olmayıp, şahit ve meşhût,
şahit olunan, Hak olmak ve gayrin, ayn ve eseri baki kalmamak derecesinde; gören göz,
işiten kulak, hatırlayan kalp-i beşer olmaksızın, «Şuhûd-i Zâtiy-i Ehâdî,
Tek Zata Şahitlik» ile olandır.” (11 Hud, 108) “Akıl; ancak fıtrata hidayet
bulabilir ve ancak bilgi bilebilir. Amma cemal nuruyla nurlanmak, cemalin
idrakiyle aydınlanmak ve visal, vasıl olma, talebine şevk ve celâl ve cemâlin kemâline;
belki cemalin celâline, güzelliğin şiddetine ve celâlin cemaline, varoluş şiddetinin
güzelliğine, aşk zevkiyle lezzetlenmek, ancak hidayet-i Hakkaniye nuru, Hakkın
yardımının idraki ile müyesser olunabilen, kavuşulabilen, bir iştir. Her ilim
sahibi, apaçık şahit olan, değildir. İnsanların çoğu, kemâli, «Akılda olan ilimden
ibaret» zanneder, aklı küllinin ilmini bilmez.” (12 Yusuf, 68) “Ruhul-kuddûs,
kusursuz, noksansız, kutsal ruh, ilim, semasından, ilim suyunu inzal edip, indirdiğinde, Kalp vadilerinde, sel halinde
aktı. «İlim seli», «nefis arzında» «kötülük sıfatlarını» ve «rezaletler köpüğünü»
oluşturur. Maarif ve keşifler, nefsin kemali olduğu için, nefis onlarla değer ve
«fazilet kazanır». Nefsin yararlanması, bilgi ve hakikatler sebebiyle, hâsıl
olan «faziletlerin doğuşunu» talep için «aşk ateşinde eridiklerinde» bilgi ve hakikatler ve aşkı coşturan mana ve
keşiflerde de, «selin köpüğü» gibi habaset vardır, aşırıya kaçılıp, gurur oluşabilir, benlik ve ikilik yaratılabilir.” (13 Rad, 17) “Vuslat yolundaki
salik, talip ve her şeyi bir tarafa
bırakmış olan âşıklar, aşklarının hararetinden hiç bir zevkin kıyas
olunamayacağı bir zevktedirler. Ve Rab’leri, onlara sıfat iyiliğinden ve
derinden saf, bakiye ve benliğin zuhuru pisliğinden pak, sırf hakikî bir aşk
şarabı, zat muhabbetinin lezzetli şarabını içirmiştir.” (1), (76 İnsan, 18, 21)
10062023
Umarım biz de cihatta başarılı ve âşık olup vuslata, Tekliğe, Hakka,
erebiliriz!
(1)
http://necdetaltinay.blogspot.com/2022/07/askla-vuslat.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder