25 Mayıs 2023 Perşembe

İyilik, Doğruluk, Güzellik,

 

İyilik, Doğruluk, Güzellik,

Âlemdeki bir yolculuğun tevili ve tefsiri, Âdem için de geçerlidir. Hz. Musa’nın Hızır ile yolculuğu, Âdemin kendinden Rabbine olan yolculuğu ile tevil edilebilir. Reşit biri, maddeden manaya, Nefisten Kalbe, yolculukla olgunlaşır. ‘Manevi Olgunlaşma İradesi’ gösterdiğinde kendisine manevî, Bâtıni, ledün ilminin tüm kutsal bilgileri, ‘Beşer’ aracılığı olmadan verilir, bu ‘İrade’, kişinin Hızır’ıdır. Olgunlaşmak, senden sana bir yolculuktur. Başlangıçta, Maddeye dönüklük ve ihtiyaç duyuş nedeniyle Sabredilmesi güçtür. Yaradılışta verilen güç, irade ve kararlılık sayesinde, ‘inşallah sabrederim’ denip yolculuğa başlanır. İyilik, doğruluk, güzellikten ayrılmadan, güzel ahlak ile yola çıkılır. Hakikate ulaşmak amacıyla, Madde ve Mana denizinde, Beden Gemisine binip yolculuğa başlanır. Bedensel ihtiyaç ve zevklere az önem verildiği için, eskisine oranla ihmal edildiği için, önce, Beden gemisi yara alıp zayıflamış zannedilir. ‘Gemiyi batırmak mı istiyorsun?’ denerek, ‘Bedensel zevklerden’ mahrum kalındığı için şikâyet edilir. Hak, hukuk, adalet ve vicdana uygun davranmak yeterli bulunmaz; doğru, dürüst, iyi olmakla yetinilmez. Olgunlaşma yolunda daha azimli ve kararlı olmak, iradesine hâkim olmak gerektiği hususunda uyarı ve teşvik görülür. ‘Hata ettim özür dilerim’ denerek ‘Hatayı kabul etme’ fazileti gösterilir. Aza kanaat edip  iyilik,  doğruluk ve güzellikle yetinince, her şeyin daha çoğunu isteyen Hayvani Nefis ölür. ‘Çocuğu niye öldürdün’ denilse de böylece, ‘Acımasızlığı’ ölüp yeniden dirilerek ‘Merhamete’, vahşi ‘Şehveti’ ölüp yeniden dirilip ‘İffete’, dönüşerek ‘Efal’ makamı geçilir. Kalp,  nefse acır,  önce nefsin isteklerini kabul edip arzularını karşılarken, nefsin iyiliği için, Nefis, disiplin altında tutulur. Bu, ruhsal bir tefekkürdür. Yine, hata, kabul ve itiraf edilir. Kalbe hâkim Nefisten, nefsin ram ve âşık olduğu Kalbe, ‘Sıfat’ makamına, geçilir.

Kalp,  nefse hâkimiyet sağlayınca,  nefis kalesi fethedilince,  önceleri nefse hizmet eden, onun zevk ve ihtiyaçlarını sağlayan, beş duyumuz gibi, bedensel güçler topluluğu ile karşılaşır. Üzerine hakikat güneşi doğmakta olan kalp,  gerçeğin ışığını görmüş ve ısısını hissetmiştir.  Hakikatin,  sabır ve şükür gibi,  doyum olmaz zevklerini tadan kalp,  artık daha fazla ilim, adalet, iyilik, güzellik, merhamet, hoşgörü ister. Yeni fethedilen nefis kalesi ahalisinden, yani, görme, işitme, koklama, dokunma ve tat alma duyularından da ruhani kutsal gıdalar temin etmelerini ister. Bedensel beş duyu ise, kutsal aydınlanmaya, ilahi bilgiler elde edilmesine, manevi bilgiler sağlanmasına, cemal ve celal tecellisine katkı yapamayacağı gibi bunlara karşıdırlar. ‘Hayvani Nefsin’ kesilip kurban edilmesinden sonra, tatmin olmuş, kanaat eden, ‘İnsani Nefis’; madde ile mana, ruh ile beden arasında,  yeniden inşa edilmeyi bekler, ‘Sıfat’ makamından ‘Zat’ makamına geçilir. Hayvani nefis harabesinin ötesinde, inşa edilmeyi bekleyen bir duvar vardır. Hayvani nefis, sahibini hayvana yakınlaştırır, İnsani nefis ise sahibini Hakk’a ve hakikate yakınlaştırır. İnsani nefis duvarının onarımı, hakikate ulaşma amacıyla yapılan yolculuğun en önemli dönüm noktasıdır. Para, makam ve güç anlamını yitirir. İyilik, baskıyla, zorla, bir şey karşılığında olamaz. Fazilet, İlahî ahlakla ahlaklaşmak ve İlahi sıfatla sıfatlanarak nur âlemine çıkıştır. Sıfat perdesi açılır, Gaip idrak edilir, Allah’ta fenadan sonra, Allah ile hareket edilir. İnsanî nefisle, ilahi sıfatla, Kalp, Zülkarneyn, yolculuğu ile nur âlemine çıkılabilir. (18 Kehf, 78)

“Bu vücutta Zülkarneyn; vücudun iki boynuzuna, yani Doğu ve Batısına, sahip olan ‘Kalp'tir. Biz Kalbi, Gönlü, mana ilminin ve bu ilmin uygulanışından ortaya çıkan hazine mallarının tümünü elde etmeye, birleştirmeye, Doğu ve Batıdan istediği yöne gidebilmeye yetkili ve yetenekli kıldık. Her gönlün, içinde bulunduğu olgunluktan, istediği herhangi bir olgunluğa erişebilmesi için en uygun yolları gösterdik. Zülkarneyn, «seyrifillah» ile bir yol tuttu. Maddi ve Manevi kâinatların arasında yüceldiğinde gördü ki “Asli makamı ve mertebesi” burasıdır. Doğu ve Batıda seyri ise, maddeye tenezzül ediş ve manaya yüceliş seferidir. İstediğini yapabileceği zaman ilk tercihi süfli âleme yönelmek oldu ve bedeniyle ilgilendi. İlk yolculuğu, güneşi izleyerek, doğudan batıya yaptı ve Ruh-Güneşinin kavuştuğu yeri gördü. İzleme ve inceleme sonunda, güneşin karaların ötesindeki denizden battığı gibi, ruhun da nutfe-cenin denen çamur ile karışık bir kaynak suyunda, karanlık cisim, rahim ile çok iyi bir uyum içinde bulunan ve bedenin maddesinden ibaret olan çamur ile karışık bir suda gurup ettiğini gördü. Bu su bir çukurda idi ve çukurun başında “Bedensel Nefsanî Güçler” ile “Ruhani Güçler” kavimlerini, topluluklarını gördü. “Ey Zülkarneyn, bu topluluklara istersen hazlarını ifa ile iyilik; istersen, perhiz, kahır, uzaklaştırma ile azap edebilirsin” dedik. Zülkarneyn, ‘Şehvet, gazap, vehim ve hayaller ile geçimsizlik ve zorbalık yapanlara karşı güzel ahlak anlayışını getirerek azap edeceğiz’ dedi.”

“Sonra, maddeden arınarak, Allah’a yücelme yolunu tuttu. Ruhun, yani ‘Hakikat Güneşinin’ doğuşunu gördü; bu Güneşin, adalet, vicdan, zekâ, hayal, akıl, fikir, sezgi, ilham ve kutsal güçlere doğuşunu gördü. Bunların, ruhun nuru ile aydınlanıp mananın tümünü idrak ettikleri için “Hakikat Güneşi” ile aralarında bir perde kılmamıştık. Zülkarneynin, ilim, bilgi, olgunluk ve faziletini biz ilim açısından kaplamışızdır. Yani, Kalp, tüm âlemleri kapsadığından, bizim gayrimiz kalbi kaplayamaz. Bu nedenle, Allah’tan başka, kalbin bildiğine vakıf olan bir mevcut yoktur. Onun için kalbe “Arşullah” denir. Yücelme yolunu tutan,  Doğuya giden kavimle, maddeyi seven Batıya giden kavmin yolları ayrılır. Aralarına, ‘Neden duvarı onardın’ dense de bir Set inşa edilmelidir. Bu set, şeraitin sınırı, hikmetli davranışa dayanan kalbin hicap duyması, ar, namus, ayıp, utanma, duygularıdır.  Zülkarneyn: Bu “Set yığını kanunu”, kul için emniyet ve beka açısından rahmettir, Fenafillâh ve Bekabillahı yaşatır. ‘Hâl-i Fenada’, «Kıyameti Kübra»  ve Hakk’ın zuhuru sebebiyle, o makamda; ilim ve hikmetin irtifaı, yücelmesi ve gayrin, fiilinin intifası, yok olması ve «Efal-i İlâhinin tecellisi» hâli vardır. Hâl-i Bekada’, «vucûd-i hakkani» ile icat, diriliş, vardır; Sur da nefiy olunur, üflenir ve kâffesini, tevhit, istikamet ve temkinde, nefisleri ile değil, Allah ile olmakta cem eyleriz. «Kıyamet-i Kübra» sahibine; kâfirlerin cehennem ateşinde yandıkları, zahir olur, görünür.”  (18 Kehf, 83  -  109)

            Umarım,  Olgunlaşma Yolculuğunda, Kalbimiz, Fena ve Beka hallerini yaşatabilir!

                                                           Necdet Altınay 27052023

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder