12 Aralık 2024 Perşembe

Kontrollü Mükemmelleşme!

 

Kontrollü Mükemmelleşme!

İnsan, kendisine bağışlanan ilim ve İlmi idrak edecek Aklı kullanmadan öncesi ve sonrası olmak üzere, iki durumda olabilir. İlk durumda yani kendini bile bilmeden önce, Kendisi, Çevresi ve Evreni, karma karışık, sorunlarla doludur. Kendini bilince ise her alanda cevap ve çözümler olabilir. Âlem, Âdem için; Âdem, Allah içindir, Halifesidir. İlim idrak edilince; Evrende, Ruh, İlim, Akıl, Hayal, Hafıza, Tasavvur ve Vicdan ile donatılıp İnşa edilen ‘İnsan’ ile ‘Eşya’ denen Cansız ve Canlılar, Bitki ve Hayvanlar olduğu anlaşılabilir. Eşyanın her zerresinin, en başından itibaren, zaten olması istendiği gibi kontrol altında, olduğu, oluştuğu, görülebilir. Özgür İrade ile Allah’ın Halifesi olarak inşa edilen İnsanın davranışlarının ise ne kadar Allah’ın istediği gibi olduğu, Yaşamında kontrol altında olabilir! Herkes Doğru Yoldadır, İyiler Cennete, Kötüler Cehenneme doğruca götürülür!

“Eşyanın mahiyeti,  özü,  aslı ve esası,  görünen maddenin hakikati, Hakkın gölgesi olan ‘İlim’dir. Nasıl ki gölge; Güneşin, aydınlığın, nurun varlığına delildir;  maddenin her zerresi de enerjiye nispetle, kıyasla, hakkın varlığına, ardındaki bilimsel özelliklere sahip bilgiye, ilme, delildir. Bilinmelidir ki eşyanın mahiyeti ve görünenin hakikati, hakkın gölgesi ve mutlak vücudun sıfatının işaretidir, kanıtının ortaya çıkışıdır. Kütlenin,  görünen enerji olan ışığın hakikati, hakkın gölgesi olan ilme, bilimsel özelliklere, sahip kuvvetlerdir. İzdiham eden kuvvetler, gölgeleşip cisimleşir. Kütlenin hakikati bilinirse, kütlenin görünen ışık enerjisi olduğu idrak edilir. İzafi vücut, Mutlak vücudun ortaya çıkmış, görünür, aşikâr olmuş sıfatıdır. Her cisim, ışır, ışık saçar, ışınım halindedir, hakikatini görünür kılar, enerji yayarak yanar.” (25 Furkan, 45) “İlim, kalpte kök salıp sahibine muhalefeti mümkün olmayacak surette damarlarıyla nefiste yerleşendir. Et ve kan ile karışarak azalarda eseri zahir olan, bedeni kullanan, ilimdir. Hiçbir organ veya aza ilmin gerektirdiği hallerden, ilminden ayrı ve gayrı olamaz. Her şey ilminin aynıdır. Bu ilmi, kâfir oldukları, inanmayı inkâr ettikleri için, cahiller anlayamaz. Bu nasihatleri, kuruntu ve tahayyül sınırlamaları olmayan, saf akıl sahipleri anlar. Çünkü onlar zahirin, davranışların, ilmin eseri olduklarını, ilim ile tahakkuk ettiklerini, ilimle gerçekleştiklerini anlamışlardır. Kuruntu ile karışık akıllar, tezekkür ve tefekkür edemez, bu ilimle tahakkuk edemez ve bu ilmi anlayamazlar. Bu ilim, tereddüt ve şüphe ettikleri için o akıllarda durmaz, gider.” (39 Zümer, 9) “Sizin üzerinize gönderilen hıfz edici kuvvetler, Hakkın kuvvetleridir. Bu kuvvetler, merkezî kontrol altındadır ve yerinden yönetilirler, özgürce hareket ederler. Sizler tabedilmiş ve basılmış nüshalar halindesiniz. Bedenden sıyrılıp çıkmanız halinde, durum size apaçık aşikâr olur. Söz konusu olan kuvvetler, sizlere münasip suretlerle temessül eder, suretleşir, cisimlenir, bedenleşirler. Suretlerin bir kısmı ruhanî latif kuvvetler, bir kısmı da cismanî kesif kuvvetler halinde oluşur. Suretler, hayvanlar bitkiler gibi her çeşit canlılar ve organları halinde de oluşabilir, teşekkül edebilir. Organlar, hal lisanıyla yapmış oldukları işleri, göz gördüğünü, kulak işittiğini gibi, kendilerini söyler. Hafıza, tüm olay ve eylemlerin ayrıntılarıyla nakşolunduğuna işaret edilen, ‘Semavî Kuvvetler’ olarak bilinir. Ruhunun bedenden ayrılması anında, bu nakışların tümü zahir olur, kişinin kendisine görünür. Her kişinin, her ameli ayrıntılı bir şekilde kendisine sayılır, gösterilir.” (6 Enam, 61)   

“Sonra gölgeyi ifna ederek, ortadan kaldırarak, elde tutabiliriz. Her an,  mevcut olan herhangi bir şeyin fena bulması,  evveline,  oluşuna nispetle kolaydır.  Ele alınan her şey,  her an,  başka bir mazharda zahir olur. Var olanın fena bulmasının, onu ortadan kaldırmak olmadığına, o şeyin suret ve hakikatine, ezelde ve ebeden kaydeden akıl şahitlik eder. Akıl Hakkın elidir. Tutuş ve ifna, o şeyin değişime uğramasıdır, tamamen yok olması değildir. Yok, ifna, ediş mevcut olanın bir önceki halini, hakkın eli veya pençesinden ibaret bulunan, akılda bulundurmaktan men etmek ve yeni haliyle kaydetmektir.” (25.46) İnsan, ancak, varlığına inandığı, zannettiği, iradesiyle, maddeden arınıp soyunup, amacına ulaşır, Hakka kavuşabilir. “Mevt ile Hayat, harekâtı iradîyedir; hayat, iradenin olması, mevt ise iradenin olmamasıdır. Yaşam ile Ölümün halk edilmesinin amacı, maluma tabi olan ilmin insanlarda uygulanarak ortaya çıkışıdır. Malumun zuhuru ile zahir olan Allah’ın ilmidir.” (67 Mülk, 2) “İnsana, ilim öğretir ve kudretimizle onu kadir kılarız. İnsan; İlâhi Vücudun vasıtası ve Kudretinin vekilidir.” (16 Nahl, 75) Kutsal hadis: “Kulum, güzel ahlak ile bana yaklaşırsa ben kulumu severim, sevdiğim vakit, işittiği semi sıfatı Kulağı, gördüğü basar sıfatı Gözü, tuttuğu kudretli Eli ben olurum.” (19 Meyem, 96) “Göklerin ve yerin muhafazası, Yaratıcıya ağırlık vermez, manevî âlem onun Batını, suretler âlemi onun Zahiridir, onunla mevcuttur, gayri değildir.” (2 Bakara, 255) “Şaki, kötülük yapan, nardan, ateşten, yanmaktan çıkmaz, ateşin bir tabakasından, derecesinden, diğerine geçer. Şaki, Birlik haysiyetiyle Rabbi ile beraberdir. Rabbi onun nasiyesinden yani perçeminden tutar ve sıratı müstakim, doğru yol üzerindedir. Nefsinin heveslerinden ibaret olan rüzgârının yularından çekerek onu cehenneme sürükler, cehennem ona nimet olur. Kötülüklerle ulaşmak istedikleri küçük ve geçici zevklerle mutlu olur. Bu takdir üzere ebedî şakî olmaz. Keza said, iyilikler yapan, kişiler de bunun gibidir. Zira saîdin intikali de; cennetlerde ve cennetin derecelerindedir. «Ehadiyet-i Zât» da fenası ve «sebehat-i Cemâlde, cemalini görme ateşinde» aşk ateşiyle yanmasıdır. Bu yanmak, «makam-ı müşahede» de Ruhun vücuduyla olmayıp,  şahit ve meşhut, şahit olan ve şahit olunan, Hak olmak ve gayrin, ayn ve eseri baki kalmamak derecesinde; gören göz, işiten kulak, hatırlayan kalp-i beşer olmaksızın, «Şuhûd-i Zâtiy-i Ehâdî» ile olandır.” (11 Hud, 107) Akıl mı bizi, biz mi Aklı kullanırız, İdrakimize kalmıştır!

“Önemli olan maddedir, mana maddenin bir üretimidir!” yanılgısına düşülmezse, her parçacığın bir bilgi ve bilinçle halk edildiği görülür. Bilim, bize evreni indirgeyip anlatır. Aynı kapsamda, Allah ehli, Allah’ı, indirgeyip, “Allah yerin, göğün nurudur” ayetiyle anlatır. Bu ayetten ‘Bilince’ tırmanıp yücelmeyi yalnız insan başarabilir. İnsan, indirilenlerle yetinmeyip, bilgilere tutunup, yücelmeyi bilmelidir. Einstein, “Olabileceğimi olabilmek için, ne olduğumdan vazgeçmeliyim” demiş. İnsan da Hakka ulaşmak amacıyla, Halk olmaktan, benlikten, soyunmalıdır. Var ise de yok ise de, İrademizle, Hakkın eli olan, Aklı kullanırız!

Umarım biz de Hakkın eli olarak verilen Akılla, İlmi İdrak ederek, Hakka ulaşabiliriz!

Necdet Altınay, 14122024

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder