25 Aralık 2024 Çarşamba

Malların İnfakı!

Malların İnfakı!

İnsan, Allah’ın Halifesi olarak icat edilmiş, İlim ve ilmi idrak edecek Akıl ile şereflenmiştir. Önce, Bilmek, Kendini bilmek, Allah’ı bilmekle, O’nun efal ve sıfatıyla sıfatlanıp, Vücuduyla Mevcut olduğunun idrakine varmalıdır. Bireysel, bencil, Fiil, Sıfat ve Zatının olmadığını; Fail, Mevsuf, Sıfatlanan ve Mevcut olanın Hak olduğunu idrakle, İnsan, kişisel İnfakla, Nefk, Helakini yaşamalıdır. Bu idrak ile Halifelik görevlerini yapabilir. Hem Hakka karşı hem de Halka karşı Görevleri vardır. Her davranışı, Hak’ta, Hak ile Hak için ve Hakça olmalıdır. Halkın yaşamını, Ruhta Tevhit, Kalpte Adaletle, güzelleştirmelidir!

“Korkacaksanız, yaradılışınızda bulunan aydınlanma yeteneğinizi kullanmamaktan, tefekkürle içinize doğan güzel fikirlerden yararlanmamaktan korkunuz. İçinize doğan ruhani, nurani fikirlerden perdelenmekten çekininiz. İçinize, Ruhtan doğan düşünceleri, nefsi lezzet ve kazançlar ile değişmeyin. Hak ve hakikat, doğru ve gerçek olan ruhanî bilgileri ve kutsal aydınlanmayı, nefsi ve hissî olanlarla karıştırmayın. Ve hazreti ruha teveccüh ve emrine imtisal ile mallarınız olan malumatınız zekâtını, yaşayarak güzel ahlak için, tüm yetenekleri kazanmaları için, hazretinizdeki, sizin hareketleriniz sandığınız, tabii beden güçleri fukaranıza infak edin. Ruhunuza dönerek, ondan gelen kutsal emirlere uyarak içe doğuş yolu ile elde ettiğiniz bilgiler, sizin kazancınız ve hazinenizdir, bu kazancınızın zekâtını, yaşama geçirmeleri için, bilgi fakiri olan doğal bedensel güçlerinize veriniz.” (2 Bakara, 50) “Ve ilimlerinizi, ilimle amel ederek, Allah yolunda infak ediniz, saklamayınız. Ve ilimleri başka vakit için cem etmeyin. O vakit hiç gelmeyebilir. Tesvif, ‘yani ilerde yaparım’ demekten daha zararlı bir şey yoktur. Ve amellerinizde müşahede üzere, gözlem halinde, idrak içinde, olunuz ki Allah, amellerinde Rab’lerini müşahede edenleri, amellerinde Rab’lerine ihlâs edenleri, sever. İlim ile amel ederek müşahede üzere olursanız ihlâs etmiş olursunuz, sevilirsiniz.” (2 Bakara, 195) “Allah yolunda mallarını infak edenlerin, fukaraya verenlerin misali, her filizde yüz tane bulunan yedi filiz bitiren tane gibidir. Hak Teâlâ, üç kısım infak zikrederek ceza ve mükâfat hususunda aralarındaki fark, Allah yolunda infaktır. Bu kısımların, birincisi, Allah yolunda infaktır. O da âlemi mülkte ef’âl tecellisiyle, fiillerin Hakkın fiili olduğunun idrakiyle, olur. İnfakın, ikinci kısmı, sıfat müşahedesi makamında olan infaktır ki, birincisi Allah'ın atasını, bağışlamasını, istemek için olduğu gibi bu da Allah’ın rızasını istemek için olan infaktır.  Üçüncü kısmı,  Zat Şuhut’u makamında olan, Vücudun Allah’a ait olduğunun idrakiyle, Allah ile infaktır. (2 Bakara, 261) “İnfak, sadaka ve nafaka vermek, ‘benliği’ vermek, Allah ile olduğu zaman, dilediğine Hakk’ın sıfatlarıyla sıfatlanması ve Allah'ın hikmetinden infak etmesi için infak hikmetini verir. Ve her kim hikmet verilmişse, o kimseye çok hayırlıdır. Zira hikmet, Allah'ın en hususi sıfatıdır. İmdi, birinci infakın, Sadakanın karşılığı, katıyla fazlasının verilmesi; ikinci infakın, Sıfattan soyunarak, Hakkın sıfatıyla sıfatlanarak, infakın karşılığı sıfat cennetidir. Üçüncü infakın, Allah’ın hikmetinden infak etmesi için yapılan infakın karşılığı, Hakkın Vücudunun bağışlanmasıdır, kişi infakla, Şirki sonlandırıp, Nefk, Helakten sonra, Hakkın Vücuduyla Mevcut olur, aralarında ne fark bulunduğu dikkate değer.” (2 Bakara, 269)

“O kullar, ‘Ey Rabbimiz biz ef’âl ve sıfatının nurlarına iman ettik, efal ve sıfatımızın olmadığını anladık ve idrak ettik, şimdi sen bizim vücutlarımız günahlarını yani sen vücutlarımıza ‘bizim dediğimiz’ için işlediğimiz Şirk günahını, affet ve kendi Vücudun ve Zatın ile ört, Zatın ile setir et’. Ve bizi, ‘bakiye, kalan, vücut ve hicran, senden ayrılık, ateşi azabından muhafaza eyle, koru’ derler. Hak’ta oluşa ve Hakk’a gidişe kararlıdırlar. Ve mallarından ve fiillerinden, sıfatlarından, nefis ve zatlarından Hakk’ın gayrisini, Haktan başkasını, infak edicilerdir. Vücutlarının batısından, Zat Güneşinin doğması yani vücutlarının hakikatinin ‘İlim’ olduğunun idrakiyle, batıdan Hakikat Güneşinin doğması ile vücutları mağribi kalmayınca kendilerine, ‘Yüzü Baki’ olanın doğuşuyla, cem' makamında Zatıyla Vahdaniyete, Zatının Birliğine, şahit olurlar.  Zira onun gayri olan şahit ve meşhut, şahit olan ve şahit olunan, görülmüş, gören ve görülen, kalmaz.” (3 Ali İmran,  16-21)

İçe doğuş yöntemiyle, tefekkürle, Ruhtan inen bilgiler kazancınız, yegâne malınızdır. Mallarınız olan malumatınızın zekâtını, kendinizin sandığınız el ve ayak gibi doğal bedensel güçler fukaranıza, ruhtan uzak bilgi fakirlerine, infak ediniz. İlim, Hakkın Gölgesidir, İcat edilmiş İnsan ve Halk edilmiş her şey, tüm Evren, İlmullahın, Allah’ın ilminin, uygulanmış halidir. (1) İlimlerinizi, ilimle amel ederek, Allah yolunda infak ediniz. Evrenin ilk hali Plazmadır, zerrelerin oluşumu ve zerrelerden, Atom ve Eşya, sonsuz sıcaklık soğuyup sonradan olmuştur. Kısaca, önce Zat Güneşi doğmuş, onun gurup edişiyle Eşya açığa çıkmıştır. İnsanın, Eşyanın ardında, hakikatinde, özünde, ilmin olduğunu idrak etmesiyle Güneş Batıdan doğmuş olur. Madde olan beyin hücreleri Bilinç üretmez, Bilinç veya Yaşam Sistemi, beyin hücrelerini veya Kalp Kaslarını kullanır. Bilen, “Esas olan Maddedir, Madde Manayı, bilgiyi, üretir” yanılgısına düşmez. DNA’da yüklü ilim, maddeyi kullanır. İnsan, Hakkın fiil, sıfat ve vücuduyla yeniden Dirilmiş olur. Artık, Hakta ve Hakça Adaletli davranabilir. Arif ve Amil olan, Halka karşı Hilafet görevlerini de Hakça yürütebilir.

Halife olmadan Halife gibi davranılamaz. İnsan, tüm zanlarından ve madde esaretinden, İnfakla kurtulup, İlmi ve Hakkı idrak edince, Hakkın İlim, Fiil, Sıfat ve Vücuduyla yeniden dirilir. (2)  Siz, “Ruh” Rabbinden “Akıl” meleği vasıtasıyla “Kalp” Nebi’sine nazil olan, indirilen, makulat kitabını okuyunuz. Aklî buyrukları, ruhî aydınlanmayı, kalbî amel ve uygulamayı kabul etmek için onlara boyun eğin, benimseyin ve kendinizi Allah’ın huzurunda hissedin. İlmin kaynağı olan Ruhunuzdan, akıl yolu ile ruh ve beden arasındaki “Aracı”, nebi, “Elçi” olan, ‘Kalbinize’ inen, makul ve mantıklı, akılcı, olmuş ve olacağı içeren, Doğa-Evren-Kâinat kitabını okuyunuz.” (2 Bakara, 50)

Umarım biz de Kalbimizden, Hakk’ın Gayrisini infak edip, Hak görünebiliriz!

Necdet Altınay, 28122024

(1)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2024/12/kontrollu-mukemmellesme.html

(2)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2024/11/olgunluk-ornekliktir.html

 

12 Aralık 2024 Perşembe

Kontrollü Mükemmelleşme!

 

Kontrollü Mükemmelleşme!

İnsan, kendisine bağışlanan ilim ve İlmi idrak edecek Aklı kullanmadan öncesi ve sonrası olmak üzere, iki durumda olabilir. İlk durumda yani kendini bile bilmeden önce, Kendisi, Çevresi ve Evreni, karma karışık, sorunlarla doludur. Kendini bilince ise her alanda cevap ve çözümler olabilir. Âlem, Âdem için; Âdem, Allah içindir, Halifesidir. İlim idrak edilince; Evrende, Ruh, İlim, Akıl, Hayal, Hafıza, Tasavvur ve Vicdan ile donatılıp İnşa edilen ‘İnsan’ ile ‘Eşya’ denen Cansız ve Canlılar, Bitki ve Hayvanlar olduğu anlaşılabilir. Eşyanın her zerresinin, en başından itibaren, zaten olması istendiği gibi kontrol altında, olduğu, oluştuğu, görülebilir. Özgür İrade ile Allah’ın Halifesi olarak inşa edilen İnsanın davranışlarının ise ne kadar Allah’ın istediği gibi olduğu, Yaşamında kontrol altında olabilir! Herkes Doğru Yoldadır, İyiler Cennete, Kötüler Cehenneme doğruca götürülür!

“Eşyanın mahiyeti,  özü,  aslı ve esası,  görünen maddenin hakikati, Hakkın gölgesi olan ‘İlim’dir. Nasıl ki gölge; Güneşin, aydınlığın, nurun varlığına delildir;  maddenin her zerresi de enerjiye nispetle, kıyasla, hakkın varlığına, ardındaki bilimsel özelliklere sahip bilgiye, ilme, delildir. Bilinmelidir ki eşyanın mahiyeti ve görünenin hakikati, hakkın gölgesi ve mutlak vücudun sıfatının işaretidir, kanıtının ortaya çıkışıdır. Kütlenin,  görünen enerji olan ışığın hakikati, hakkın gölgesi olan ilme, bilimsel özelliklere, sahip kuvvetlerdir. İzdiham eden kuvvetler, gölgeleşip cisimleşir. Kütlenin hakikati bilinirse, kütlenin görünen ışık enerjisi olduğu idrak edilir. İzafi vücut, Mutlak vücudun ortaya çıkmış, görünür, aşikâr olmuş sıfatıdır. Her cisim, ışır, ışık saçar, ışınım halindedir, hakikatini görünür kılar, enerji yayarak yanar.” (25 Furkan, 45) “İlim, kalpte kök salıp sahibine muhalefeti mümkün olmayacak surette damarlarıyla nefiste yerleşendir. Et ve kan ile karışarak azalarda eseri zahir olan, bedeni kullanan, ilimdir. Hiçbir organ veya aza ilmin gerektirdiği hallerden, ilminden ayrı ve gayrı olamaz. Her şey ilminin aynıdır. Bu ilmi, kâfir oldukları, inanmayı inkâr ettikleri için, cahiller anlayamaz. Bu nasihatleri, kuruntu ve tahayyül sınırlamaları olmayan, saf akıl sahipleri anlar. Çünkü onlar zahirin, davranışların, ilmin eseri olduklarını, ilim ile tahakkuk ettiklerini, ilimle gerçekleştiklerini anlamışlardır. Kuruntu ile karışık akıllar, tezekkür ve tefekkür edemez, bu ilimle tahakkuk edemez ve bu ilmi anlayamazlar. Bu ilim, tereddüt ve şüphe ettikleri için o akıllarda durmaz, gider.” (39 Zümer, 9) “Sizin üzerinize gönderilen hıfz edici kuvvetler, Hakkın kuvvetleridir. Bu kuvvetler, merkezî kontrol altındadır ve yerinden yönetilirler, özgürce hareket ederler. Sizler tabedilmiş ve basılmış nüshalar halindesiniz. Bedenden sıyrılıp çıkmanız halinde, durum size apaçık aşikâr olur. Söz konusu olan kuvvetler, sizlere münasip suretlerle temessül eder, suretleşir, cisimlenir, bedenleşirler. Suretlerin bir kısmı ruhanî latif kuvvetler, bir kısmı da cismanî kesif kuvvetler halinde oluşur. Suretler, hayvanlar bitkiler gibi her çeşit canlılar ve organları halinde de oluşabilir, teşekkül edebilir. Organlar, hal lisanıyla yapmış oldukları işleri, göz gördüğünü, kulak işittiğini gibi, kendilerini söyler. Hafıza, tüm olay ve eylemlerin ayrıntılarıyla nakşolunduğuna işaret edilen, ‘Semavî Kuvvetler’ olarak bilinir. Ruhunun bedenden ayrılması anında, bu nakışların tümü zahir olur, kişinin kendisine görünür. Her kişinin, her ameli ayrıntılı bir şekilde kendisine sayılır, gösterilir.” (6 Enam, 61)   

“Sonra gölgeyi ifna ederek, ortadan kaldırarak, elde tutabiliriz. Her an,  mevcut olan herhangi bir şeyin fena bulması,  evveline,  oluşuna nispetle kolaydır.  Ele alınan her şey,  her an,  başka bir mazharda zahir olur. Var olanın fena bulmasının, onu ortadan kaldırmak olmadığına, o şeyin suret ve hakikatine, ezelde ve ebeden kaydeden akıl şahitlik eder. Akıl Hakkın elidir. Tutuş ve ifna, o şeyin değişime uğramasıdır, tamamen yok olması değildir. Yok, ifna, ediş mevcut olanın bir önceki halini, hakkın eli veya pençesinden ibaret bulunan, akılda bulundurmaktan men etmek ve yeni haliyle kaydetmektir.” (25.46) İnsan, ancak, varlığına inandığı, zannettiği, iradesiyle, maddeden arınıp soyunup, amacına ulaşır, Hakka kavuşabilir. “Mevt ile Hayat, harekâtı iradîyedir; hayat, iradenin olması, mevt ise iradenin olmamasıdır. Yaşam ile Ölümün halk edilmesinin amacı, maluma tabi olan ilmin insanlarda uygulanarak ortaya çıkışıdır. Malumun zuhuru ile zahir olan Allah’ın ilmidir.” (67 Mülk, 2) “İnsana, ilim öğretir ve kudretimizle onu kadir kılarız. İnsan; İlâhi Vücudun vasıtası ve Kudretinin vekilidir.” (16 Nahl, 75) Kutsal hadis: “Kulum, güzel ahlak ile bana yaklaşırsa ben kulumu severim, sevdiğim vakit, işittiği semi sıfatı Kulağı, gördüğü basar sıfatı Gözü, tuttuğu kudretli Eli ben olurum.” (19 Meyem, 96) “Göklerin ve yerin muhafazası, Yaratıcıya ağırlık vermez, manevî âlem onun Batını, suretler âlemi onun Zahiridir, onunla mevcuttur, gayri değildir.” (2 Bakara, 255) “Şaki, kötülük yapan, nardan, ateşten, yanmaktan çıkmaz, ateşin bir tabakasından, derecesinden, diğerine geçer. Şaki, Birlik haysiyetiyle Rabbi ile beraberdir. Rabbi onun nasiyesinden yani perçeminden tutar ve sıratı müstakim, doğru yol üzerindedir. Nefsinin heveslerinden ibaret olan rüzgârının yularından çekerek onu cehenneme sürükler, cehennem ona nimet olur. Kötülüklerle ulaşmak istedikleri küçük ve geçici zevklerle mutlu olur. Bu takdir üzere ebedî şakî olmaz. Keza said, iyilikler yapan, kişiler de bunun gibidir. Zira saîdin intikali de; cennetlerde ve cennetin derecelerindedir. «Ehadiyet-i Zât» da fenası ve «sebehat-i Cemâlde, cemalini görme ateşinde» aşk ateşiyle yanmasıdır. Bu yanmak, «makam-ı müşahede» de Ruhun vücuduyla olmayıp,  şahit ve meşhut, şahit olan ve şahit olunan, Hak olmak ve gayrin, ayn ve eseri baki kalmamak derecesinde; gören göz, işiten kulak, hatırlayan kalp-i beşer olmaksızın, «Şuhûd-i Zâtiy-i Ehâdî» ile olandır.” (11 Hud, 107) Akıl mı bizi, biz mi Aklı kullanırız, İdrakimize kalmıştır!

“Önemli olan maddedir, mana maddenin bir üretimidir!” yanılgısına düşülmezse, her parçacığın bir bilgi ve bilinçle halk edildiği görülür. Bilim, bize evreni indirgeyip anlatır. Aynı kapsamda, Allah ehli, Allah’ı, indirgeyip, “Allah yerin, göğün nurudur” ayetiyle anlatır. Bu ayetten ‘Bilince’ tırmanıp yücelmeyi yalnız insan başarabilir. İnsan, indirilenlerle yetinmeyip, bilgilere tutunup, yücelmeyi bilmelidir. Einstein, “Olabileceğimi olabilmek için, ne olduğumdan vazgeçmeliyim” demiş. İnsan da Hakka ulaşmak amacıyla, Halk olmaktan, benlikten, soyunmalıdır. Var ise de yok ise de, İrademizle, Hakkın eli olan, Aklı kullanırız!

Umarım biz de Hakkın eli olarak verilen Akılla, İlmi İdrak ederek, Hakka ulaşabiliriz!

Necdet Altınay, 14122024