Kanaat Et
Nefsini Öldür!
Nefsanî
beslenme için kullanılan akıl ile ancak niceliksel doyuma ulaşılır. Bu gidişin
sonu yoktur. Gururun alçak gönle ve aç gözlülüğün kanaate dönüşmesi, aklın elde
ettiği bilgilerin kalpte sıfatlanmasına bağlıdır. Ruhani bilgiler, kalpte
mayalanmalı ve kalp deryası maya tutmalıdır. Kalp deryası ilimle mayalanmazsa, kalp
muhabbetle sıcak tutulmazsa, nefis denizinde maya ziyan olur. Fiillerden sonra
sıfatların sahibini bilmeyen, Allah’ın sıfatlarını tanıyıp idrak etmeyen, Allah’ın
sıfatlarıyla sıfatlanamaz.
Kendini
bilmeye giden doğru yol, bireylerin dışında değil, bu nedenle topluca
gidilebilecek bir yol değildir. Gösterge çubuğu dik durur ve önce ucu bir
aşama açılırsa, üçüncü boyut olarak, doğru yol ortaya çıkar. İnsanı temsil eden,
anten şeklindeki gösterge çubuğunun bir çıt açılması, insanın kalbini
keşfetmesine benzer. Bu açılım dışarıdan olamaz. Kalbin dışa açılan kapısı,
içeriden açılır ve sıcak duygularla dolarsa açılır, mayalanan sevginin aşka
dönüşümü ile açılır. Diğerlerinden farklı kılan benlik ve bencillikten vazgeçilip,
örneğin, kazancın meşruluğuna, ahlakın güzelliğine önem ve öncelik verilirse
açılır. Kalp, akıl aracılığı ile ruhtan aldığı nuru, nefsine yansıtır, böylece,
nefsin kanaatkâr olduğu görülür. Ruhtan, ilmin kaynağından, basiretle, tevhit
ilmiyle alınan tasavvufî bilgiler, uygulanıp yaşanacak bilgilerdir. Dışarıdan
alınan bilgiler unutulabilir, uygulaması yapılmayabilir. İçten dolup taşarak
duygusal alandan çıkan bilgiler, aşk içinde uygulanır. Seven herkesi sever.
İçe dönük
yolculuğun ilk aşaması, antenin bir çıt açılması, failin Hak olduğunu anlamaktır.
Açılan kalp kapağından, akıl aracılığı ile kalbe inen bu bilgi, kalp tarafından
iyice anlaşılınca, nefsi ikna etme çabası başlar. Her şeye sahip olmaya çalışan
nefis iyi, doğru ve güzel olanın diğerlerinden ayrılmasını kabul eder,
kanaatkâr olur. Böylece her bilgi bir uygulamaya dönüşür. Bedensel faaliyetler,
her iş ve eylem, aynı güç ve kuvvete dayanır.
Doğa, dünya,
âlem bir tarafa, insan bir tarafa. İnsan başkadır, üç boyutludur. Namaz konusunda, ilk akla gelen ‘genel
olarak yer, içer, yatar, kalkar, savaşır, sevişir’ insanlardan farklı, olgun ve
kendini bilen insanlardan söz edilmesi uygundur. Oruç ile nefsini yenmiş ve
terbiye etmiş insan, kalbini keşfeder. Kalp, duyguların merkezidir. Ruhtan
alınan ilim ile beslenir. Açgözlülüğünü kanaatkârlığa dönüştürmüş nefis, tatmin
olur ve kalbin ilhamlarına açılır, kalbe teslim olur. Ruhun nuru ile
aydınlanmaya başlayan kalbin sabahı olmak üzeredir. Sabahın fecrinde insan
uyanır, kendi hakikat güneşinin kalbine doğması yakındır. Maddenin ve eşyanın
hakikatini bildikten sonra nefsini fethetmiş olan insan, kalbinden aydınlanmaya
başlar. Hakikat güneşinin gün ve gündüzünün
aydınlığında, kalbinin sırlarını çözmeye çalışır. İnsan, âlemi kalbinde
bulabilir. Ömrünün kısalığı, iradesinin sınırlılığı nedeniyle doğuştan
verilenlerin önemini anlar. Keşif, müşahede ve Şuhut’tan tevhide geçilebilir.
“Halik’ınıza dönüş için, nefsinizin
hazzını ve huzurunu azaltın, heveslerinden vazgeçirin, tövbe ederek riyazetle
yani kanaat kılıcıyla nefsinizi kökünden katledin.” (2.54) Benlik yapan bencil
nefsi, kökünden kesip atın ki Allah’ın nefsi ile kaim olun. O’nun ilmi ile âlim,
nefsi ile kaim ve hayatı ile hay, diri olunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder