Tefekkür ve
Tevafuk
İnsanların
arasındaki farkları tayin eden belirli bir gün vardır. Canların cesetlere ve
cesetlerin hayata geri döndükleri gün Sur’a üflenen gündür. Her insan o gün,
iman ve ameline göre tebeyyün eder, uyumlu farklılaşışla belli olur, tebayün
eder, uyuşmazlıkları belirginleşir, ihtilafları ortaya çıkar, kiminle ne kadar
farklı olduğu belirlenir ve tevafuku, düzenlenmiş biçimde
birbirine uygun olma halleri, aşikâr olur, ortaya çıkar. (78.17)
Birbirinize karşı düşmanlık
etmeyiniz. Düşmanlıklar vücutta akıl etme gücü ve vehim, kuruntu, hayal etme
gücü arasında oluşur. Uygunluk ve uyumluluk lezzet veya menfaat içinse
bunlardan mahrum kalınca düşmanlık başlar. Tevhitten mahcup olduğu ve nefsini
sevdiği için her biri günahından sıyrılmak ister. Bunlar, arası açık insanların
ortasında olan cehennemde yanarak çekişirler. (50.28)
O gün takva sahipleri düşman
değildir. Allah’ı bilen, onun ehli olan kişiler, Ehadiyette, Birlik ve
beraberlikte yakınlık ve Vahdette eşitlik nedeniyle ruhani kişilik muhabbeti
içindedirler. Enbiya, evliya ve şehitlerin muhabbetleri böyledir. İkinci kısım
dostluk kalp muhabbeti dostluğudur. Tüm enbiyanın ümmetlerine muhabbeti
böyledir. Kendi cüzi iradelerinden vazgeçip duygusal lezzetlerde buluşmaya
dayanan nefsanî muhabbettir. Karı kocanın muhabbeti böyledir. Üçüncü kısım
muhabbet nefsanî muhabbettir. Dördüncü
kısım dostluk akla dayanan muhabbettir. Tüccarın, sanatkârların veya yardım
edilen kişinin yardım edene muhabbeti böyledir. Dostluğun nedeni ortadan
kalkınca dostluk bozulur. İlim ehli arasında dostluğun üçüncü veya dördüncü
tipleri geçerli olabilir. Bütün dostlar, o günde, bazısı bazısına düşmandır.
Ancak muttakiler değildir. Muttakiler birbirine düşman olmaz, kat ettikleri
mertebelerine galiptirler. Evvelâ günahlarından sonra fuzûlden, lüzumsuz
sözlerden sonra ef'alden, sonra sıfattan, sonra da zatlarından
sakınmışlar ve uzaklaşmışlardır.
Dostlarından soğumalarına sebep olacak bakiyye kalmayıp belki onlardan
yalnız hubh, sırf' muhabbet kalmıştır. Ahrette verildikleri nimetlere
razı oldukları için Allah'ın kendilerinden razı olmuş olan kullarıdır. (43.67)
Ey müminler siz, sizden
başkalarınızdan, yani mümin olmayanlardan dost ve sırdaş tutmayınız. Bir
kimsenin sırdaşı, gizli konuştuğu ve esrarına muttali kıldığı halis ve safi
dostudur. Böyle bir dostun bulunması ise ancak sırf Allah rızasında seviştikleri
vakit mümkün olur. Nitekim «Sadık olan dostlar, ayrı bedenlerde olan bir
nefistir» denilmiştir. Zira halis muhabbet-i hakikîye; vahdetin gölgesi olduğu
için, ancak muvahhitler arasında olabilir. Nur ile zulmet nasıl aynı cins
olabilir ve ulvî ile süfli ne cihetle tevafuk eder, uyumlu olur? (3.118)
Ayetler apaçık, anlamları aşikâr.
Eşyanın aslı, esası, özü düşünüldüğünde, Hakk’ın ilminden hakkını hakça aldığı
için her mevcut ortaya çıkmış, mevcut olmuştur. Her eşyanın bileşenleri içinde
ve arasında bir ‘bilgi’ vardır. Bu bilgiler belirli bir düzen içinde dağılır ve
yayılır. Örneğin birinci dereceden üç yüz altmışıncı dereceye kadar her derece
bir derece artarak çoğalır ve yayılır. Her elin beş parmağı düzenli bir şekilde
vardır ama hepsi farklıdır.
Renkler de en sıcağından en soğuğuna
veya dalga boyları en kısasından en uzununa kadar düzenli ve uyumlu bir
farklılaşma gösterir. Düzen içinde bir rastgelelilik veya tesadüflük yoktur.
Önemli olan düzenin fark edilmesidir. Doğada bir ‘altın oran’ uygulaması
vardır. Galaksilerin açılımı ve yerçekimsel güçlerin etkileşimi belirli bir
matematiksel formüle dayanır. Eşyayı oluşturan kuvvetler belirli ortamda
bilinen koşullarda kesifleşip kütleleşir, bedenleşir.
İnsan davranışları da uyumlu
farklılaşma ve mükemmelliğe götüren başkalaşım ilkelerine bağlıdır. Dostluklar
rastgele olamaz. Renk tayfı gibi insan tayfından da söz edilebilir. İlahi
ilimle meşgul olanlar bir köşede, dünya geçimiyle ilgilenenler bir köşededir.
Pazarcılar pazarlarda felsefe yapmaz ve satmaz. Düşünürler de kendi aralarında
pazarcılık yapmaz. Ele aldıkları konuları tefekkür içinde tartışırlarken,
yoğunlaşan ilgileri birisi tarafından bozulursa, bu kişi ‘bir iane’ demek için
hocayı çatıdan indirene benzer. Sağlam temelin üzerine katlarını çıkmış,
çatısını çatmış ve çatısına çıkmış bilgeler, bazı kişilerce aşağı indirilip
kendilerine ‘ben çok okudum bu yaptıklarınız yapılmazmış’ denilmektedir.
Yukarıdaki ayetlerin hepsinde ortak
kavram ‘tevafuk’ ele alınmıştır. Bu kavram ‘düzenlenmiş biçimde
birbirine uygun olma’ anlamındadır. Gerek eşya gerek canlılar ve gerekse
insanlar aynı kavrama tabidir. Ayrıca belirli özelliklere sahip kuvvetlerden
oluştuğumuza da dikkat çekilir. “Sizin
üzerinize gönderilen hıfz edici kuvvetler Hakkın kuvvetleridir. Bu kuvvetler
merkezî kontrol altında yerinden yönetilirler, özgürce hareket ederler.” (6.61)
Umarım tevafuk kavramını tefekkür
ederek hakikate ulaşma yolunda ilerleyebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder