Kendimizi tanımak için istekli bir şekilde
kendimizi izlediğimizde bilincimiz gelişir. Kendimizi izlemeliyiz, başkasını
değil.
Kendimize şefkat ve anlayışla
yaklaştığımızda, yavaş yavaş daha fazla alan yaratılır içimizde kendimiz için
ve içeride uyanan acıyı ve korkuyu gerçekten hissetmek için kendimize izin
verdiğimizde enerji yer değiştirir, dışa dönük anlayış yerine kendimizi idrak
artar ve olgunluk ortaya çıkar.
Hepimizin kendimiz için neyin doğru
olduğunu, hayatımızı nasıl yaşamak istediğimizi ve yaşamak için neye ihtiyaç
duyduğumuzu söyleyen bir iç sesimiz vardır. Eğer bu sesi dinlemeye cesaret
edersek, buna göre yaşamak için gerekli olan zekâyı geliştiririz. Fakat çoğumuz
için bu iç sesi duymak zordur, çünkü, onu dinlememeye şartlanmışızdır. Bize,
“bizim için en iyi olanı bilenleri” dinlemeyi öğretmişlerdir.
Uyum ve sevgi almak uğruna, başkalarının
isteklerine göre davranırız.
Olgunlaştıkça, diğer insanı olduğu gibi kabul etmeye başlarız. Bizden daha farklı olduğu gerçeğini kapsayabilmeye başlarız ve belki de bu benzersizliğin verdiği zenginliği fark edebiliriz. Farklılığın verdiği zenginliği zevk edebiliriz.
Her ne kadar içinden geçiyorken cehennemdeymişiz
gibi hissetsek de her çatışma kendimiz ve diğerlerinin hakkında daha fazla
öğrenmek için bir fırsattır.
Ruhsal bir öğretmene, terapiste veya ustaya
açıldığımızda ruhumuzun en kırılgan yerindeyizdir. Ruhsal ve duygusal büyüme
alanındaki riskler diğer her yerde olduğundan daha yüksektir zira içimizde,
varlığımızın en derin ve en kutsal yerlerini açarız. Gaybın, mananın ilmi
arzedilmiş, arz edilmiş, arzda, maddede ortaya çıkmış durumdadır, el ayak akıl
fikir gibi bedensel güçler bu ilmi alarak önce âlim sonra arif olur. Yani, ilmi
çevreden almayıp içerden almanın daha iyi olduğunu anlayınca insan öğrenmeyi
öğrenmiş olur. Böylece, akıl bilgiyi doğrudan ilmin kaynağından alınca, âlim
olunca, gaybdan gelen ilme tabi olur, onu mürşit kabul ederse arif olur. En
hakiki mürşit ilimdir de, yine, bilene!
Yatay olarak başkalarına bağlı ve bağımlı
yaşamak yerine, dikey yaşarsak, önceliklerimiz değişir, dik durabiliriz. Sadece
değişime izin vermekle kalmaz, onu hoşnutlukla karşılarız, sezgilerimizi
dinlemeye başlar ve yaşam enerjimizi onurlandırırız. Diğerlerinin hakkımızda ne düşündüğü ile daha az ilgilenir
ve sonuçları ne olursa olsun kalbimizi dinlemek ile daha çok ilgileniriz.
Dürüst oluruz ve saklanmayı bırakırız.
Olgunlaştıkça, çatışma yerine sevgiyi
seçmeyi öğreniriz, çünkü belli davranışlarımızın bizi nereye götüreceğini
biliriz ve bu eski senaryodan bize artık gına gelmiştir. Olgunlaştıkça, haklı
olmak ihtiyacına artık sahip değilizdir. Sevgiyi hissetmekle
karşılaştırıldığında haklı olmak oldukça önemsiz görünür. Ve en önemlisi bizi
doldurması için diğer insana dayanmayı bırakırız. Hakkın haklı olma gereksinimi
yoktur. Gayrisine dayanmaz, mümkün mevcutların hepsi O’na dayanır.
( yarenler Grubunda, "İlâhi İrade Kanunlarından - SEVGİ" konusunda takdim edilmiştir.)
( yarenler Grubunda, "İlâhi İrade Kanunlarından - SEVGİ" konusunda takdim edilmiştir.)
Halkın dediği – Hakkın dediği ! Dediği Olur, Olmuşsa Demiştir! Kur’an batını, Furkan zahiri. Ekonomide gelirler, giderlere eşittir. Her anda bir şe’ndedir (yalnız O!)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder