29 Aralık 2017 Cuma

Kalp ve Gönül


            Kalp ve Gönül

            İnsan hayatı incelemeye değer. Ceninde ilk hareket eden ve işlevini yürütmeye başlayan organ kalptir. Bebeğin diğer organlarının tümünü oluşturan güç ve kuvvet kalpten geçer. Yetişkin sağlıklı bir insanın tüm bedeni ve her hücresini kalp besler ve korur. Kalbi daha iyi anlayabilmek için insanın beden, nefis ve ruhunu anlamak gerekir.

            İnsan bedeni, maddeye hükmeden DNA, içgüdü ve fıtratına uygun bir şekilde oluşur. Beden, önce verilenlerle yetinir. Ana karnında protein eksikliğiyle veya dengeli beslenmeyle gelişir. Doğumdan itibaren ise nefis rol oynar. Nefis sayesinde açlığını tokluğunu bilir. Her türlü ihtiyaç nefsin emriyle giderilir. Emreden nefis emmaredir, her istediğinin olmasını, her ihtiyacının giderilmesini ister. Bu Firavun Nefsin terbiye edici ilimle, ruhla, ilk karşılaşması Hz. İbrahim’in karısı Sara’ya el uzatmasıyla başlar. Uzanan el katılaşır, taş kesilir ve Firavun “Senin Rabbin kim, ona ben de inandım, elimi düzeltirsen sana cariye ve hediyeler veririm” der. Böylece nefis artık ‘levvamedir’, kendisinin o kadar da her şeye hâkim olamayacağını, bedenin aslının ilim, hâkiminin ruh olduğunu anlar.

            Bilimsel bulgular da benzerdir. Bedenin atomlarına inmek çok kolaydır. En basit atom bir adet proton, bir nötron ve bir adet elektron içeren, hidrojen atomudur. Elektron eksi elektrik yüklü belirli bir miktar enerjidir. Bu enerji miktarı kritiktir, biraz az da olsa biraz çok da olsa madde veya atom oluşamaz. Elektron mikroskobuyla içinde görülecek bir şey yoktur. Proton ise hızlandırıcılarda çarpıştırılarak quarklarına, zerrelerine ayrılabilir. Zerrelerin her biri birer çekim gücüdür. Zerreler, belirli bozonların içinde birikip, toplaşıp, gölgeleşip, katılaşıp nasıl olduğu bilinmiyor ama maddeleşiyor, cisimleşiyor, cesetleşiyor, kütle kazanıyor. Artı elektrik yüklü zerrelerin maddeleşmesi, içlerinde bir bilgi, info, bilimsel bir özellikten başka bir şey olmaması, bedenin aslının ilim olduğunu kanıtlar. Bu gerçeği levvame nefis anlar, “Ben neyim ki” deyip kendini levm eder, yerer, kendini bilmeye gider.

            Âlemde ilk inşa edilen ev Kâbe’dir. Bedende de ilk inşa edilen organ kalptir. Hakkın arşı suyun, ilmin üstündedir. İlim henüz maddeyi oluşturmadan önce kalbe Kur’an olarak inmiştir. Bir hadis der ki “Allah ilk önce bir cevher yarattı, cevhere celaliyle nazar etti, cevher hayâsından yarı ateş yarı suya dönüştü.” Her ne oluştu, oluşuyor ve oluşacaksa bu cevherden, plazmadan ve kendine özgü nazarla oluşmaktadır. Mümin kulun kalbi Hakkın arşıdır, çünkü bu gönlün içinde başkası, gayrisi yoktur. Maddesi, manası, bedeni ve ruhuyla, ilmin maddeleşmiş, kütle kazanmış haliyle insan küçük âlemdir. Âdem ile âlem ikizdir, hangisini okursanız okuyun okunan Kur’andır. Gönül Hakkın arşı olan kalptir, içine Allah sığar.

            Her düşüncenin bir zıttı vardır, her olumlu bakışın bir olumsuzu, elektrik yüklerinin eksi ve artısı, manyetik güçlerin kutupları vardır. Pusula hep kuzeyi gösterir ama insan tüm yönleri ve kendi yönünü pusulaya bakarak bulabilir. Şeytan kelimesinin kökeni şutun, uzak, zıt köşe anlamındadır. Şeytan daima Hakkın zıddını gösterir, gerçek şeytan ile hakka ulaşmak kolaydır. İnsanın yarı cahili şeytandan da beterdir, ne zaman doğru ne zaman yanlışı gösterdiğini kendisi de bilemez. Şeytanlık yapan insan her zaman şeytanlık yapmalıdır.

            Günümüzde bile medeniyetten uzakta kalan yeni kabileler bulunmaktadır. Deneme amacıyla bir bebeği veya en akıllı bir kişiyi bile ormanda terk etmenin sonucu bilinir. İnsan insanlıktan çıkar, hayvanî değerler kazanır. Bu durumun tek sonucu vardır o da insan doğal olarak, doğada yetişmez. Ayetin dediği gibi insan inşa edilir. “Ben diğer canlılardan farklıyım, ben insanım” diyebilen ilk kişi Âdemdir. “Ben doğal evrimsel sürecin doğal bir sonucuyum” diyen kişi kendisine verilen beşerî ve insanî değerleri, fıtratına kazınan, konuşma gibi yetenekleri inkâr ediyor olabilir.

            Nefis firavun iken levvame olduğunda kendisine “Bu aşamadan sonra doğacak erkek çocuk firavunluğu ortadan kaldıracak” deniyor. Ortaya, sudan yani ilimden gelen çocuk anlamı olan, Hz. Musa hikâyesi çıkıyor. Her insanın gelişme, yükselme ve yücelme hikâyesi de budur. Herkesin içinde kendi Musa’sı vardır, görmek ister.  Hz. İbrahim’in tevhit babalığından ve İslam dininden halkı “Zahirde, dışarıda, görünen elle tutulan, maddi âlemden başkası yalan” diye anlayabildi. Musa annesini levm etme aşamasından mutmain, tatmin olmuş, aşamasına çıkarabildi. Nefsin bu aşamadan sonraki veled-i kalbi ise Hz. İsa’dır. Halkına “Bu maddi âlemde değil gerçek krallık Bâtıni âlemdedir” diyebildi. Bu nedenle madde âleminin gazap ve şehvet kuvvetlerinden birini atana, diğer yanağını da uzatarak, ötekinden de vazgeç dedi. Bâtıni âleme gitti gelemedi ama annesi nefsini mülhime, ilham alan, aşamasına çıkarabildi. Her inşa edilen, çıraklıktan üstatlığa yücelen, insan VİTRİOL’ün hakikatine erebilir. Kalbinin en ücra köşesindeki siyah noktaya ulaşıp, kalp Kâbe’sindeki siyah taş misali, hakikate erebilir.

            Din, insanın içindeki hakikate götüren yoldur, bu yola din denir, bir tanedir, senden sanadır, başka yol da yoktur. Kalbini Kâbe, Kâbe’sini arş yapabilirse ve arşın Hakka ait olduğunu idrak edebilirse insan inşa edilmiş ve gönül sahibi olabilir. Bu yolda şeytan da şeytanlık da araçtır. Gönül o kadar büyüktür ki içini sadece Allah doldurabilir, Allah o kadar büyüktür ki onun olduğu yerde zerre gayriye yer yoktur. İlham alan nefsin kalp çocuğu önce kul sonra resuldür, elçisidir. Miraca çıkmış dönmüş, belki de ‘inmemiş ki çıksın’. Ûruc edercesine oruç tutan, kıyameti koparcasına kıyama durup namaz kılan, her turunda bir üst mertebeye çıkarcasına tavaf için hacca giden, ‘benliğini’ kurban edip zekât veren, şahit olur, kaybolan kelimeyi bulur, okunamayan kelimeyi okur. Namaz bu müminin miracıdır.

            “Resul’ün fu’adı, kalbinin ruha açılan kapısı, şuhutta, şahit oluşta, ruh makamına terakki etmiş, cemi sıfatıyla zatı müşahede edici, Hakk’anî vücut ile mevcut olan kalptir. Resul’ün fu’adı, gönlü, cem makamında görmüştür. Fu’adda abid de yoktur. Cem'i vücuda vech-i baki tesmiye olunur ki cem'i sıfat ile mevcut zat demektir.” (53.11)

            Allah, içinde âşık ile maşuk olan, aşktır, içinde aşk olan gönüldür. İlim mürşidine mürit olanın gideceği yol bir tanedir, menzili de bellidir. Âli kapısından Hz. Muhammet şehrine girilir, şehirde aşk yaşanır.

            Umarım, biz de kalbimizi temizleyebilir, gönlümüzü sahibine açabiliriz.

           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder