Kalp ve
Gönül
İnsan hayatı
incelemeye değer. Ceninde ilk hareket eden ve işlevini yürütmeye başlayan organ
kalptir. Bebeğin diğer organlarının tümünü oluşturan güç ve kuvvet kalpten
geçer. Yetişkin sağlıklı bir insanın tüm bedeni ve her hücresini kalp besler ve
korur. Kalbi daha iyi anlayabilmek için insanın beden, nefis ve ruhunu anlamak
gerekir.
İnsan
bedeni, maddeye hükmeden DNA, içgüdü ve fıtratına uygun bir şekilde oluşur.
Beden, önce verilenlerle yetinir. Ana karnında protein eksikliğiyle veya dengeli
beslenmeyle gelişir. Doğumdan itibaren ise nefis rol oynar. Nefis sayesinde
açlığını tokluğunu bilir. Her türlü ihtiyaç nefsin emriyle giderilir. Emreden
nefis emmaredir, her istediğinin olmasını, her ihtiyacının giderilmesini ister.
Bu Firavun Nefsin terbiye edici ilimle, ruhla, ilk karşılaşması Hz. İbrahim’in
karısı Sara’ya el uzatmasıyla başlar. Uzanan el katılaşır, taş kesilir ve
Firavun “Senin Rabbin kim, ona ben de inandım, elimi düzeltirsen sana cariye ve
hediyeler veririm” der. Böylece nefis artık ‘levvamedir’, kendisinin o kadar da
her şeye hâkim olamayacağını, bedenin aslının ilim, hâkiminin ruh olduğunu anlar.
Bilimsel
bulgular da benzerdir. Bedenin atomlarına inmek çok kolaydır. En basit atom bir
adet proton, bir nötron ve bir adet elektron içeren, hidrojen atomudur.
Elektron eksi elektrik yüklü belirli bir miktar enerjidir. Bu enerji miktarı
kritiktir, biraz az da olsa biraz çok da olsa madde veya atom oluşamaz.
Elektron mikroskobuyla içinde görülecek bir şey yoktur. Proton ise hızlandırıcılarda
çarpıştırılarak quarklarına, zerrelerine ayrılabilir. Zerrelerin her biri birer
çekim gücüdür. Zerreler, belirli bozonların içinde birikip, toplaşıp,
gölgeleşip, katılaşıp nasıl olduğu bilinmiyor ama maddeleşiyor, cisimleşiyor,
cesetleşiyor, kütle kazanıyor. Artı elektrik yüklü zerrelerin maddeleşmesi,
içlerinde bir bilgi, info, bilimsel bir özellikten başka bir şey olmaması,
bedenin aslının ilim olduğunu kanıtlar. Bu gerçeği levvame nefis anlar, “Ben
neyim ki” deyip kendini levm eder, yerer, kendini bilmeye gider.
Âlemde ilk
inşa edilen ev Kâbe’dir. Bedende de ilk inşa edilen organ kalptir. Hakkın arşı
suyun, ilmin üstündedir. İlim henüz maddeyi oluşturmadan önce kalbe Kur’an
olarak inmiştir. Bir hadis der ki “Allah ilk önce bir cevher yarattı, cevhere
celaliyle nazar etti, cevher hayâsından yarı ateş yarı suya dönüştü.” Her ne
oluştu, oluşuyor ve oluşacaksa bu cevherden, plazmadan ve kendine özgü nazarla
oluşmaktadır. Mümin kulun kalbi Hakkın arşıdır, çünkü bu gönlün içinde başkası,
gayrisi yoktur. Maddesi, manası, bedeni ve ruhuyla, ilmin maddeleşmiş, kütle
kazanmış haliyle insan küçük âlemdir. Âdem ile âlem ikizdir, hangisini
okursanız okuyun okunan Kur’andır. Gönül Hakkın arşı olan kalptir, içine Allah
sığar.
Her
düşüncenin bir zıttı vardır, her olumlu bakışın bir olumsuzu, elektrik
yüklerinin eksi ve artısı, manyetik güçlerin kutupları vardır. Pusula hep
kuzeyi gösterir ama insan tüm yönleri ve kendi yönünü pusulaya bakarak
bulabilir. Şeytan kelimesinin kökeni şutun, uzak, zıt köşe anlamındadır. Şeytan
daima Hakkın zıddını gösterir, gerçek şeytan ile hakka ulaşmak kolaydır.
İnsanın yarı cahili şeytandan da beterdir, ne zaman doğru ne zaman yanlışı
gösterdiğini kendisi de bilemez. Şeytanlık yapan insan her zaman şeytanlık
yapmalıdır.
Günümüzde
bile medeniyetten uzakta kalan yeni kabileler bulunmaktadır. Deneme amacıyla
bir bebeği veya en akıllı bir kişiyi bile ormanda terk etmenin sonucu bilinir.
İnsan insanlıktan çıkar, hayvanî değerler kazanır. Bu durumun tek sonucu vardır
o da insan doğal olarak, doğada yetişmez. Ayetin dediği gibi insan inşa edilir.
“Ben diğer canlılardan farklıyım, ben insanım” diyebilen ilk kişi Âdemdir. “Ben
doğal evrimsel sürecin doğal bir sonucuyum” diyen kişi kendisine verilen beşerî
ve insanî değerleri, fıtratına kazınan, konuşma gibi yetenekleri inkâr ediyor
olabilir.
Nefis
firavun iken levvame olduğunda kendisine “Bu aşamadan sonra doğacak erkek çocuk
firavunluğu ortadan kaldıracak” deniyor. Ortaya, sudan yani ilimden gelen çocuk
anlamı olan, Hz. Musa hikâyesi çıkıyor. Her insanın gelişme, yükselme ve
yücelme hikâyesi de budur. Herkesin içinde kendi Musa’sı vardır, görmek ister. Hz. İbrahim’in tevhit babalığından ve İslam
dininden halkı “Zahirde, dışarıda, görünen elle tutulan, maddi âlemden başkası
yalan” diye anlayabildi. Musa annesini levm etme aşamasından mutmain, tatmin
olmuş, aşamasına çıkarabildi. Nefsin bu aşamadan sonraki veled-i kalbi ise Hz.
İsa’dır. Halkına “Bu maddi âlemde değil gerçek krallık Bâtıni âlemdedir”
diyebildi. Bu nedenle madde âleminin gazap ve şehvet kuvvetlerinden birini
atana, diğer yanağını da uzatarak, ötekinden de vazgeç dedi. Bâtıni âleme gitti
gelemedi ama annesi nefsini mülhime, ilham alan, aşamasına çıkarabildi. Her
inşa edilen, çıraklıktan üstatlığa yücelen, insan VİTRİOL’ün hakikatine erebilir.
Kalbinin en ücra köşesindeki siyah noktaya ulaşıp, kalp Kâbe’sindeki siyah taş
misali, hakikate erebilir.
Din, insanın
içindeki hakikate götüren yoldur, bu yola din denir, bir tanedir, senden
sanadır, başka yol da yoktur. Kalbini Kâbe, Kâbe’sini arş yapabilirse ve arşın
Hakka ait olduğunu idrak edebilirse insan inşa edilmiş ve gönül sahibi
olabilir. Bu yolda şeytan da şeytanlık da araçtır. Gönül o kadar büyüktür ki
içini sadece Allah doldurabilir, Allah o kadar büyüktür ki onun olduğu yerde
zerre gayriye yer yoktur. İlham alan nefsin kalp çocuğu önce kul sonra
resuldür, elçisidir. Miraca çıkmış dönmüş, belki de ‘inmemiş ki çıksın’. Ûruc
edercesine oruç tutan, kıyameti koparcasına kıyama durup namaz kılan, her
turunda bir üst mertebeye çıkarcasına tavaf için hacca giden, ‘benliğini’
kurban edip zekât veren, şahit olur, kaybolan kelimeyi bulur, okunamayan
kelimeyi okur. Namaz bu müminin miracıdır.
“Resul’ün fu’adı, kalbinin ruha açılan
kapısı, şuhutta, şahit oluşta, ruh makamına terakki
etmiş, cemi sıfatıyla zatı müşahede edici, Hakk’anî vücut ile mevcut olan
kalptir. Resul’ün fu’adı, gönlü, cem makamında görmüştür. Fu’adda abid de
yoktur. Cem'i vücuda vech-i baki tesmiye olunur ki cem'i sıfat ile mevcut zat
demektir.” (53.11)
Allah,
içinde âşık ile maşuk olan, aşktır, içinde aşk olan gönüldür. İlim mürşidine
mürit olanın gideceği yol bir tanedir, menzili de bellidir. Âli kapısından Hz.
Muhammet şehrine girilir, şehirde aşk yaşanır.
Umarım, biz
de kalbimizi temizleyebilir, gönlümüzü sahibine açabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder