15 Aralık 2017 Cuma

İnsan, Bir 'Kutsal Fikir'dir

Sevgili okuyucu kardeşim kitabı okumak veya indirmek istersen lütfen tıkla.
            İnsan, Bir ‘Kutsal Fikir’dir

            İnsan, bedeni ve ruhu ile çok yönlü bir âlemdir. Beden Medine’si, şehri, ilminin cisimleşmesiyle, çok karmaşık ilişkiler içinde olan, çok sayıda alt sistemlerden, parçalardan oluşur. Cansız maddeden canlı organizmalara geçiş kadar karmaşık olan diğer bir geçiş de hayvanlar âleminden insana geçiştir. İnsanın, beşerî nefis veya hayvanî ruh denilen, canlılığı, bitki ve hayvanlardan farklıdır, insanı doğurmaya yatkındır. Bitki ve hayvanların analizinden elde edilen bulguları sentez ederek bir sonuca varmak yanıltmayabilir. İnsanı analiz ederek veya davranışlarını inceleyerek, olgun insan kavramına doğallıkla ulaşmak yanıltıcı olabilir.

            “Düşünme, düşünerek fikir üretme gücü ve kuvvetini, kutsallığı nedeniyle, terbiye etmeye gerek duyulmaz, cisim ve cesetten arınmış olmak lığı nedeniyle de fena etmeye, fani olmasına gerek yoktur. Düşünebilme, fikir üretme yetisi kısa zaman içinde, bir anda, zahir olabilir ve bir anda bir fikir ortaya çıkabilir ve delillerle yön değiştirerek tüm kıyaslamaları birleştirip senteze ulaşabilir. Kalp, vücudun birliği ve bütünselliğini idrak eder ama kıyas yolu ile cüzî, kısmî, parçalara ait bilgilerden sistemin bütününe fikirsiz geçilemez. İnsan, beden şehrindeki her ayrıntıyı tam olarak idrak edemez. Bilinen ayrıntılar, bütünü oluşturacak şekilde birleştirilemez. İlim ve cisim âlemleri ayrı iki âlemdir. Ayrıntılı incelemelerle bilinmeye çalışılan kısmî parçalardan, bütüne ve onu oluşturan fikrin kendisine ulaşmak mümkün değildir. Fikir sayesinde iki âlem idrak edilebilir.” (27.22) Kuş gibi uçak bile kuş değildir.

            İnsan, bir üst sistem ise organların her biri bir alt sistemdir. Alt sistemlerin, göz ve kulak gibi, işlevleri, nasıl çalıştıkları, incelenirse, anlaşılabilir ancak üst sistemden alt sisteme nasıl geçildiği, kıyas yapılarak, kıyas yöntemiyle anlaşılamaz. Kök hücreden organlara geçişin nasıl olduğunu anlamak zor olabilir. “Nasıl oluyor bilinmez ama böyle oluyor” deyimi, kütle veya madde oluşumunda denildiği gibi, iyi bilinen ‘bilimsel’ bir gerçektir. Bir otomobil üretiminde binlerce parça farklı yerlerde üretilip bir yerde birleştirilir. Birbirine kıyasla imal edilen parçalar bütüne ilişkin fikir vermez. Bir parçadan arabanın modelini çıkarmak veya model değiştirmek zor olabilir. Günlük olay ve eylemlerden toplumun nereye gittiğini anlamak zordur. Her yapılan veya düşünülenden karakter analizi yapılamaz.

            Bir ayette, ‘İlim, Hakk’ın gölgesidir’ deyimi geçer. (25.45) Gölge, akıl için bir ‘şey’ belirtisidir. Gölge, gölgesi düşen bir cisim ve gölgeyi belirli bir şekil ve açıyla düşüren ışık kaynağını düşündürür. Karanlık olan gölgenin kendisine değil, cisim ve ışığa ilgi duyulur. İlmin gölge oluşu, karanlığının aydınlanması, bilinmezliğinin bilinmesi, anlaşılamayanın anlaşılması gerektiğini gösterebilir. Hakkın anlayış ve idrakine ‘Hakikat Güneşi’ denebilir. İlim fikirlerle uygulanabilir ve anlaşılabilir. Bu nedenle doğrudan Hakk’ın bir parçası olan ve henüz cisimleşmemiş olan ilim ve fikir kutsaldır. Düşünme ve fikir üretme yeteneğini, kutsallık nedeniyle, terbiye etmeye gerek yoktur. Henüz cisimleşmediği için fani de değil, fena bulması da gerekli değildir. Temel fikirler, ana fikirler bir anda zahir olup ortaya çıkar, şimşek gibi çakabilir. Delilleriyle geri dönüşü kolaylaştırır, temel fikirlerin doğruluğu, diğer mevcut bilgilerle kıyas edilerek, kanıtlanır. İnsan, olgun, kâmil insan nihai ve kutsal bir fikirdir. ‘Bizim gibi yiyen içen biri işte’ gibi tanımlamalarla, bilgi veya bulgularla bilinemez. Beden Medine’sinde, birbirleriyle uyumlu alt sistemler ortamında, ayrıntıların tümü bilinemez, ancak sistemin bütünlüğü anlaşılabilir. Kalp, zâtı ile ancak külliyatı idrak eder. Bir araba gören, arabanın bütününü görür ve anlar, ayrıntılarına giremez ve göremez. Parçaların uyumu, üretim teknik ve teknolojisi bilinemez. İlmin tümünü bilmek Hakkı bilmek olamaz.

            Canlıların hücre veya DNA’larını analiz ederek canlılık fikrinin bütünü anlaşılamaz. İnsan yaratma fikrine, insanların davranışlarını veya alt sistemlerini inceleyerek ulaşılamaz. Yapay zekâ çalışmalarını insan ile kıyaslamak uygun olmasa gerek. Yapay kalp, yapay mide gibi alt sistemlerin birleştirilmesi bir insan etmeyebilir. Yapay zekâ çalışmaları sonucunda insanı tanımayan, insana saygısız bir yapay zekâya ulaşmak, Yaradan’ı inkârı hatırlatabilir.

            “Hal lisanı ile tespih etmek, vasıflarınla sıfat tecellilerine hamt etmek ve olgun sıfatıyla hamt edici olabilmek için sıfatı, maddeleşme arızasından tecrit ederek, sıfatın cisimlenme öncesini idrak ederek, Rabbini tespih et. Zatında fena secdesiyle secde et. Sana hakkel yakin gelinceye kadar ibadet et. Sana hak yakın geldiğinde vücudun inkıza bulur, biter, abid ve mabut gayri olmaz, bir olur, Hu olur. Hakkel yakin geldiğinde, bu bilince erdiğinde, vücudun inkıza, biterek, tamam olup son, bularak, âbid ve mâbud, ibadet eden ve edilen, cemian, bir bütün olarak, gayri değil, Hû olmak suretiyle, böylece, senin ibadetin nihayet, son, bulsun.” (15.98,99) “İlim seferinde, korku ortamında, namazı kısaltmakta sakınca yoktur.” (4.101) Kur’an katıksız, Hakk’ın gayri batıl ile karışıklığı olmayan, Hakken yakındır, ayni cemden, vahdet makamından kaynaklanır, kalp makamından olsaydı ilmen, ruh makamından olsaydı aynen yakın olurdu. Zatın tevhidini ispatlamak için nebi ile önce ‘kul’, sonra ‘resul’, sonra da ‘Hak’ ilişkisi kuruldu. Kul-resul-hak bir oldu, tevhit edildi. İkilik ve benlik ile perdelenmemek için kendi zatın ile Allah’ı tenzih et ve ‘gayrı’ bir şeyin olmadığını kabul et. (69.51,52)

            “Günlük hayatta çevresinde muhteşemin ihtişamını görerek, kalp huzuru içinde oluşuyla ve huşu duymasıyla, namaz kılan kişi Hak ile meşgul olduğundan faydasız şeylerden kaçar, yüz çevirir ve benlik sıfatından vazgeçerek yani zekât vererek, huzur ve hazlarının fazlasından kaçınır. Lezzet, şehvet ve hazlarının hukukuna riayet ederek, azı karar çoğu zarar ilkesine uyarak, koruyan yakin sahibi müminler kurtuluşa götüren mevte ermişler, kapısına kadar gelmişlerdir. Hukukun dışına çıkanlar, fazlaya kaçanlar, nefsin peşine düşerek nefsin isteklerini yerine getirdiklerini düşünenler, nefislerine düşmanlık ederler.” (23.1-2)

            “Sonra kendisine ruhumuzun üflenmesi ve suretimizle tasviri sebebiyle insanı, yaradılıştan gelen “başka bir hale girme” haliyle halk edilmiş olarak inşa eyleriz. İnsanın yaradılışından, fıtratından gelen ahdi misaka uyma hali bir halden diğer hale geçiş yeteneği demektir. Bu yetenekle insan, evrimsel gelişim alanı olan doğadan kurtulma ve önce yükselerek sonra da yer çekiminden kurtulup yücelerek hal değişimiyle ‘inşa’ edilir. İnsan gerçekte böylece halk edilmeyen bir halktır. Yani halk edilen diğer tüm doğadan farklı olarak inşa edilerek yaratılan yaratıktır. Bundan sonra sizler tabiat açısından ölüsünüzdür. Doğaya bağlı ve bağımlı değilsinizdir. Kısaca, kurtuluşa götüren mevte ermişsinizidir. Benlik ve bencilliğinizden vazgeçme zekâtını vererek yeniden doğuşa adaysınızdır. Sonra siz kıyameti sugra gününde, ikinci defa meydana gelme gününde, hakikat ile diriltilirsiniz. Fena halinde ölü iseniz kıyameti Kübra gününde beka ile diriltilirsiniz.” (23.14-16)

            Umarım, biz de, kutsal olmayandan kutsallığa gidişte amacımıza ulaşabiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder