Sevgili okuyucu kardeşim kitabı okumak veya indirmek istersen lütfen tıkla.
İnsan, Bir ‘Kutsal Fikir’dir
İnsan,
bedeni ve ruhu ile çok yönlü bir âlemdir. Beden Medine’si, şehri, ilminin
cisimleşmesiyle, çok karmaşık ilişkiler içinde olan, çok sayıda alt
sistemlerden, parçalardan oluşur. Cansız maddeden canlı organizmalara geçiş
kadar karmaşık olan diğer bir geçiş de hayvanlar âleminden insana geçiştir.
İnsanın, beşerî nefis veya hayvanî ruh denilen, canlılığı, bitki ve
hayvanlardan farklıdır, insanı doğurmaya yatkındır. Bitki ve hayvanların
analizinden elde edilen bulguları sentez ederek bir sonuca varmak yanıltmayabilir.
İnsanı analiz ederek veya davranışlarını inceleyerek, olgun insan kavramına doğallıkla
ulaşmak yanıltıcı olabilir.
“Düşünme, düşünerek fikir üretme
gücü ve kuvvetini, kutsallığı nedeniyle, terbiye etmeye gerek duyulmaz,
cisim ve cesetten arınmış olmak lığı nedeniyle de fena etmeye, fani olmasına
gerek yoktur. Düşünebilme, fikir üretme yetisi kısa zaman içinde, bir anda,
zahir olabilir ve bir anda bir fikir ortaya çıkabilir ve delillerle yön
değiştirerek tüm kıyaslamaları birleştirip senteze ulaşabilir. Kalp, vücudun
birliği ve bütünselliğini idrak eder ama kıyas yolu ile cüzî, kısmî, parçalara
ait bilgilerden sistemin bütününe fikirsiz geçilemez. İnsan, beden şehrindeki
her ayrıntıyı tam olarak idrak edemez. Bilinen ayrıntılar, bütünü oluşturacak
şekilde birleştirilemez. İlim ve cisim âlemleri ayrı iki âlemdir. Ayrıntılı
incelemelerle bilinmeye çalışılan kısmî parçalardan, bütüne ve onu oluşturan
fikrin kendisine ulaşmak mümkün değildir. Fikir sayesinde iki âlem idrak
edilebilir.” (27.22) Kuş gibi uçak bile kuş değildir.
İnsan, bir üst sistem ise organların
her biri bir alt sistemdir. Alt sistemlerin, göz ve kulak gibi, işlevleri,
nasıl çalıştıkları, incelenirse, anlaşılabilir ancak üst sistemden alt sisteme
nasıl geçildiği, kıyas yapılarak, kıyas yöntemiyle anlaşılamaz. Kök hücreden
organlara geçişin nasıl olduğunu anlamak zor olabilir. “Nasıl oluyor bilinmez
ama böyle oluyor” deyimi, kütle veya madde oluşumunda denildiği gibi, iyi
bilinen ‘bilimsel’ bir gerçektir. Bir otomobil üretiminde binlerce parça farklı
yerlerde üretilip bir yerde birleştirilir. Birbirine kıyasla imal edilen parçalar
bütüne ilişkin fikir vermez. Bir parçadan arabanın modelini çıkarmak veya model
değiştirmek zor olabilir. Günlük olay ve eylemlerden toplumun nereye gittiğini
anlamak zordur. Her yapılan veya düşünülenden karakter analizi yapılamaz.
Bir ayette, ‘İlim, Hakk’ın gölgesidir’ deyimi geçer. (25.45)
Gölge, akıl için bir ‘şey’ belirtisidir. Gölge, gölgesi düşen bir cisim ve
gölgeyi belirli bir şekil ve açıyla düşüren ışık kaynağını düşündürür. Karanlık
olan gölgenin kendisine değil, cisim ve ışığa ilgi duyulur. İlmin gölge oluşu,
karanlığının aydınlanması, bilinmezliğinin bilinmesi, anlaşılamayanın
anlaşılması gerektiğini gösterebilir. Hakkın anlayış ve idrakine ‘Hakikat Güneşi’
denebilir. İlim fikirlerle uygulanabilir ve anlaşılabilir. Bu nedenle doğrudan Hakk’ın
bir parçası olan ve henüz cisimleşmemiş olan ilim ve fikir kutsaldır.
Düşünme ve fikir üretme yeteneğini, kutsallık nedeniyle, terbiye etmeye gerek
yoktur. Henüz cisimleşmediği için fani de değil, fena bulması da gerekli
değildir. Temel fikirler, ana fikirler bir anda zahir olup ortaya çıkar, şimşek
gibi çakabilir. Delilleriyle geri dönüşü kolaylaştırır, temel fikirlerin
doğruluğu, diğer mevcut bilgilerle kıyas edilerek, kanıtlanır. İnsan, olgun,
kâmil insan nihai ve kutsal bir fikirdir. ‘Bizim gibi yiyen içen biri işte’
gibi tanımlamalarla, bilgi veya bulgularla bilinemez. Beden Medine’sinde,
birbirleriyle uyumlu alt sistemler ortamında, ayrıntıların tümü bilinemez,
ancak sistemin bütünlüğü anlaşılabilir. Kalp, zâtı ile ancak külliyatı idrak
eder. Bir araba gören, arabanın bütününü görür ve anlar, ayrıntılarına giremez
ve göremez. Parçaların uyumu, üretim teknik ve teknolojisi bilinemez. İlmin
tümünü bilmek Hakkı bilmek olamaz.
Canlıların hücre veya DNA’larını
analiz ederek canlılık fikrinin bütünü anlaşılamaz. İnsan yaratma fikrine,
insanların davranışlarını veya alt sistemlerini inceleyerek ulaşılamaz. Yapay
zekâ çalışmalarını insan ile kıyaslamak uygun olmasa gerek. Yapay kalp, yapay
mide gibi alt sistemlerin birleştirilmesi bir insan etmeyebilir. Yapay zekâ
çalışmaları sonucunda insanı tanımayan, insana saygısız bir yapay zekâya
ulaşmak, Yaradan’ı inkârı hatırlatabilir.
“Hal lisanı ile tespih etmek,
vasıflarınla sıfat tecellilerine hamt etmek ve olgun sıfatıyla hamt edici
olabilmek için sıfatı, maddeleşme arızasından tecrit ederek, sıfatın
cisimlenme öncesini idrak ederek, Rabbini tespih et. Zatında fena secdesiyle
secde et. Sana hakkel yakin gelinceye kadar ibadet et. Sana hak yakın
geldiğinde vücudun inkıza bulur, biter, abid ve mabut gayri olmaz, bir olur, Hu
olur. Hakkel yakin geldiğinde, bu bilince erdiğinde, vücudun inkıza, biterek,
tamam olup son, bularak, âbid ve mâbud, ibadet eden ve edilen, cemian, bir
bütün olarak, gayri değil, Hû olmak suretiyle, böylece, senin ibadetin nihayet,
son, bulsun.” (15.98,99) “İlim seferinde, korku ortamında, namazı kısaltmakta sakınca yoktur.” (4.101) Kur’an katıksız,
Hakk’ın gayri batıl ile karışıklığı olmayan, Hakken yakındır, ayni cemden,
vahdet makamından kaynaklanır, kalp makamından olsaydı ilmen, ruh makamından
olsaydı aynen yakın olurdu. Zatın tevhidini ispatlamak için nebi ile önce
‘kul’, sonra ‘resul’, sonra da ‘Hak’ ilişkisi kuruldu. Kul-resul-hak bir oldu,
tevhit edildi. İkilik ve benlik ile perdelenmemek için kendi zatın ile Allah’ı
tenzih et ve ‘gayrı’ bir şeyin olmadığını kabul et. (69.51,52)
“Günlük hayatta çevresinde
muhteşemin ihtişamını görerek, kalp huzuru içinde oluşuyla ve huşu duymasıyla,
namaz kılan kişi Hak ile meşgul olduğundan faydasız şeylerden kaçar, yüz
çevirir ve benlik
sıfatından vazgeçerek yani zekât vererek, huzur
ve hazlarının fazlasından kaçınır. Lezzet, şehvet ve hazlarının hukukuna riayet
ederek, azı karar çoğu zarar ilkesine uyarak, koruyan yakin sahibi müminler
kurtuluşa götüren mevte ermişler, kapısına kadar gelmişlerdir. Hukukun dışına
çıkanlar, fazlaya kaçanlar, nefsin peşine düşerek nefsin isteklerini yerine
getirdiklerini düşünenler, nefislerine düşmanlık ederler.” (23.1-2)
“Sonra kendisine ruhumuzun üflenmesi
ve suretimizle tasviri sebebiyle insanı, yaradılıştan gelen “başka bir
hale girme” haliyle halk edilmiş olarak inşa eyleriz. İnsanın yaradılışından, fıtratından gelen ahdi misaka uyma hali bir
halden diğer hale geçiş yeteneği demektir. Bu yetenekle insan, evrimsel gelişim
alanı olan doğadan kurtulma ve önce yükselerek sonra da yer çekiminden kurtulup
yücelerek hal değişimiyle ‘inşa’ edilir. İnsan gerçekte böylece halk edilmeyen bir halktır. Yani halk edilen diğer tüm doğadan farklı olarak inşa edilerek
yaratılan yaratıktır. Bundan sonra sizler tabiat açısından ölüsünüzdür. Doğaya
bağlı ve bağımlı değilsinizdir. Kısaca, kurtuluşa götüren mevte ermişsinizidir.
Benlik ve bencilliğinizden vazgeçme zekâtını vererek yeniden doğuşa
adaysınızdır. Sonra siz kıyameti sugra gününde, ikinci defa meydana gelme
gününde, hakikat ile diriltilirsiniz. Fena halinde ölü iseniz kıyameti Kübra
gününde beka ile diriltilirsiniz.” (23.14-16)
Umarım, biz de, kutsal olmayandan
kutsallığa gidişte amacımıza ulaşabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder