13 Şubat 2017 Pazartesi

Seyirde Sabır


            Seyirde Sabır                                                                                     EÖ11022017

            Yaşamak, başlangıcı ve sonu olan bir yolculuk, seyir ve seyirciliktir. Her canlı gibi insan da yolculuğunu, verilenler ve yolda elde edilenlerle tamamlama durumunda. Çok şeyin elimizde olmadığı bilinse de seyri gözden geçirmek yararlıdır. Her verilen şey bir beklentiyi de birlikte getirir. Örneğin, verilen akıl onun insan gibi kullanılmasını, verilen şekil ve vücut, insanî sıfatları ve hareketleri gerektirir. Verilenlerin tümünün gelişim potansiyeli vardır. Potansiyele uygun geliştirmek, verilenlere karşılık olarak, beklenenler arasında olabilir. Verilen bir yeteneği geliştirmemek yeteneği ziyan etmek olur. Akıl ile bilince ulaşılmalıdır. Ziyan edilen yetenekler, örneğin bilinçsizlik, insanın kendini sınırlamasıdır. Dar alanda hareket etmek zorluk yaratıyorsa, hareketlerini kısıtlayan insanın kendisi olur.

            İnsan davranışlarının, genetik ve çevre koşulları açısından incelenmesi, kararlı bir çalışmayla birlikte, verilmiş bir yeteneği de ön plana çıkarır. Bir çobanın resim yeteneği Allah vergisidir. Ressam kişilik, iyi resim yapma sıfat ve fiilleriyle açığa çıkar. İnsanın zatı, kişiliği, bilinci sıfat ve hareketleriyle bilinir. Mevcudiyet, var oluş, önce vücut bulma, bedensel var oluş ile tanınır. Çocuk doğmadan kimlik verilmez. Gelecek, verilen vücutta büyük ölçüde gizlidir, vücudun gelişim potansiyeli zamanla açığa çıkar. Her insan jokey olamaz. İyi ata binmek de farklı bir yetenektir, sıfattır. Doğuştan gelenler, yaradılışta verilenler, potansiyelden geliştirilenler ve çevreden alınanlar ile her insan bir evrendir aslında. İnsan, her zerre ile etkileşim içinde hareket ettiği, ışık yaydığı, ışınım olduğu için tam bir bütündür.

            İlk bilimsel çalışmalar gözleme dayanır. Doğada gözlenen şeyler genellikle harekettir. Gözlem yapılarak elde edilen bilgilerden davranış kalıpları çıkarılabilir. Hareketlerin analizi hızlı veya yavaş, iyi veya kötü, yanlış veya doğru gibi sıfatlarla sonuçlanır. İlk bilimsel gözlemler, Dünyayı Güneş sisteminin, Güneş sistemini Evrenin merkezine koymuştu. Böyle olmadığı yeni anlaşıldı. Son bulgular ise her insan bilincinin bir Evren olduğu yönünde. Bu nedenle, aynı anda çok sayıda, kuramsal kurgu, bilimsel olarak kanıtlanmaya çalışılmaktadır. Yaşamın normal akışına “Seyr-i sülûk” kavramı da eklenebilir. Allah’tan gelinip Allah’a gidiş yolculuğu da yaşamın, belki de en önemli, bir parçasıdır. İnsan, beyin, beden ve bilinç ise ve bunlar ayrı değil bir bütün olarak ele alınırsa, herkesin bir âlem olduğu açıkça görülebilir.

            İnsanın, kişilik, sıfat ve davranışları üzerindeki bilimsel çalışmalar herhangi bir kuramın ne doğru ne de yanlışlığını kanıtlar. Kesin ve belirli bir sonuç değil, yer, zaman veya koşullara uygun sonuçların tümü geçerli olabilir. Tıp alanında artık “Hastalık değil hasta vardır ve her hasta farklıdır, tedavi hastaya göre olmalıdır” kavramı söz konusudur. Bireysel açıdan bireysel ilişkiler “Çoklu evren” kavramını andırabilir. Davranış kalıpları, ahlak kuralları ve ilahî kanunların tümü dikkate alınırsa neyin, ne zaman, ne kadar doğru olduğu düşünülebilir ama yanılma payı çok yüksek olur. Çoklu evren kavramı düşünülürse, tokuşturulan yumurtalar gibi, karşılaşan bireylerden hangisinin kırılıp hangisinin ayakta kalacağı önceden planlanan bir şey olamaz. Soğuyunca büyüklüğü anlaşılan kesik yaraları gibi sonradan, yanlışlık idrak edilince yaşanan kırılmalar dikkate alınırsa, sosyal ilişkilerde bireysel çatışmaların deneyimleşmesi kaçınılmazdır. Bireysel, rahimî olan yalnız görünüm, rahmanî varlık değil.

             Kişisel davranış, sosyal ilişki ve iletişimde, belirli bir düzeydeki tansiyon, gerilim ve çatışma normaldir. Her şeyin fazlası fazladır, tansiyonun da düşüğü ve yükseği vardır. Üstelik sohbetin muhabbete dönüşmesi beklenen gruplarda teslimiyet kavramı ön plana çıkar. Benlik ve bencilliğin ortadan kaldırılmasına çalışılan durumlarda kırılganlığın olmadığı var sayılabilir. Kalp aynı kalptir, aynı kalbi paylaşanlar kaynaşmış olacağından diğer kalbi kırma endişesi yaşamayabilir. Âdem, resulün nurundan yaratılmış, âlem onunla müzeyyen kılınmış, değerlenmiştir. Âlem böylece ziynetleşmiş ve âlem bir meziyet kazanmıştır. Böyle bir ziynetin kadrini bilme meziyetini kazanmak insanı olgunlaştırabilir, görüntünün sahibini idrak eder.

            Benlik ve bencilliğin, farklı kişi ve kişiliğin olmadığı, muhabbet içinde kaynaşıp bir ve tek olma ayrıcalığını yaşamak da bir meziyet olabilir. Görmeyi sağlayan göz ile fotondur ama görünen evren boyutlarındaki ışınımdır. Böyle bir seyir sürecinde yaşanacak sabır ve idrak ile tüm benler biz olabilir. Görünenin, görenin görüntüsü olduğu idrak edilebilir. Görme fiilinin ardından tetiklenen basiretli görüş insanı aydınlatır. Görme fiili sonunda aydınlık içinde oluş değil, insanı aydınlatan varlığın tümünün idrakidir. İnsanın ışıması, ışık saçması, ışınım içinde oluşu gözünün görmesiyle değil tüme ilişkin idrakin gerçekleşmesiyle mümkündür. Böyle nur ile nurlanan insan insanlığı aydınlatır. İnsanlığın, diğer cemadat ve nebatattan farklı meziyetlerle ayrıcalık, üstünlük kazanması gibi; nur ile nurlanan insanın da nurun nuruna, kemale ermesi düşünülebilir. Kitapta farklı sabır çeşitlerinden söz edilir. İlk sabır Allah rızası için sabretmektir. Kulun Allah’ta kul olduğu idrak edilince, Allah’tan, Allah’ta, Allah’la, Allah’a sabır çeşitleri sayılabilir. (2.153; 16.127) Sabretmek çok zor olabilir, bu nedenle sabrın da sonu gelebilir.

            Var olan varlık âlemdir ama birey görünür. Varoluşun bir amacı vardır. Âlemin amacı hayat, hayatın amacı insan, insan inşa edilmesinin amacı da var olanın idraki olabilir.  Bilinç ile bireyselden evrensele, görünenden görene ve rahimden rahmana yüceliş gerçekleşebilir. Sabır, farklı meziyetler kazandıran da bir meziyettir. Belki de azmederek, çalışarak ve sabrederek kazanılmayacak meziyet yoktur.

            Umarım yeterince sabırlı olabiliriz.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder