Hakikat
Güneşinin Doğuşu 04022017
Herkes
hakikati bilmek ister, sorun hakikatin ne olduğudur. Kutsal mesajlar hakikati
açıklamaya çalışır. Din, hakikate götürür; bilim gerçeğin peşindedir. Işık veya
foton, din ile bilim arasındaki ‘ara yüz’ olabilir. Fotonun hakikatini ve
gerçeklerini anlamak iki alanda da yardım edebilir. Bir tarafta ‘parıltı,
parlaklık, ışık, aydınlık’ olarak ifade edilen ‘nur’ kavramı üzerinde durulur.
Bilim alanında ise ışık ve enerji, ‘nasıl oluyor bilinmiyor ama bir şekilde enerji
dalgası, ışıma, ışınım yoğunlaşıyor, kütle kazanıp madde oluşturuyor’ denilerek,
incelenir. Bu konu da, kutsal mesaj ve onun delili, kanıtı, misal âlemindeki bir
örneği olarak ele alınabilir. Mesajlar genellikle aklı zorlar, aynı durum bilim
alanında da vardır. Her ikisi için de ‘aklı zorluyor ama doğru’ denip tolerans
gösterilebilir.
“Sıcak Büyük
Patlama Modeline göre önce evrenin ısısı sonsuzdur. Genişleme nedeniyle evrenin
boyutları ikiye katlanırsa sıcaklık yarıya düşer. (‘Sonsuzun yarısı kaçtır’
demeyin.) Sıcaklık aslında parçacıkların ortalama enerji veya hızının ölçütüdür.
İlk anlarda parçacıklar hız ve enerjileri çok yüksek olduğu için, nükleer veya
elektromanyetik kuvvetlerle birbirlerine çekilemedi. Parçacıklar soğudukça kümelenme
başladı. Patlamadan üç dakika sonra madde ve ışınım eşleşti. Patlamadan 300.000
yıl sonra ise, elektronlar çekirdeklere bağlandıkça, madde ve ışınım eşleşmesi
bozuldu. Evren, kozmik ardalan ışımasına geçirgen hale gelir. Yani ışınım,
evrenin ilk 300.000 yıl boyunca her ne kadar genişledi ise o genişliğin dışına
çıkabilir oldu. Bir milyar yıl sonra, ilk galaksiler ve yıldızlar, aralarındaki
boşluk, uzay boşluğu ile birlikte, oluştu.” (1) Rahmanî ışınım, rahimî
parçacıklarla görünür oldu!
Foton ilk defa 1926 yılında
adlandırıldı. Fotonun bir ışık dalgasında mümkün olan en küçük enerji parçası
olduğu ve ‘kuanta’ adı verilen enerji paketlerinden oluştuğu anlaşıldı. Önce
ışığın dalga özelliği üzerinde duruldu, parçacık özelliği ihmal edildi.
Einstein, fotoelektrik olayını gün yüzüne çıkarınca parçacık özelliği de
incelendi. Foton ne dalgadır ne de parçacık, aynı anda her ikisi birden, hem
dalga hem de parçacık ve kararlıdır, hep öyle. Bilardo topları parçacık, denizler
dalga olarak hareket eder. Fotonlar sürekli olarak hem parçacık hem de dalga
olarak hareket eder. Bir foton ışık hızında sabit bir hızla hareket eder,
durağan halde foton bulunmaz, kütlesi ve elektrik yükü yoktur, enerji taşır. Her
atomda, elektronla proton arasında, sürekli foton alış verişi vardır. Foton, “Tümüyle
neredeyse, ‘nothing’, hiçin, hiçbir şeyin özetidir.” (2) Hızı sabit, zaman ile
ilişkisi görecelidir. Sanki varlığın yokluk ile sınırı!
“Fotonu, göz ışık olarak algılar, göz
reseptörlerini, foton (deryada damla gibi) etkiler. Işığın tayfı,
elektromanyetik spektrum (EMS), incelendiğinde, insan gözünün algılayabildiği
tek radyasyon tipi olan ‘görünür ışığın’, tayfın ince bir aralık bandında olduğu
anlaşılır. EMS, dalga boylarına göre atomaltı değerlerden
başlayıp ( Gama ışını, X-ışını gibi) binlerce kilometre uzunlukta
olabilecek radyo dalgalarına kadar birçok farklı radyasyon
tipini içerir. EMS, teoride sonsuz ve sürekli
olsa da, kısa dalga boyu (yüksek frekans) ucunun limitinin Planck uzunluğuna, (3) uzun dalga boyu (alçak
frekans) ucunun limitinin ise evrenin tümünün
fiziksel büyüklüğüne eşittir.” (4) Bilimsel olmasa, ‘hiçliğin özeti’ için
‘evrenin tümünün fiziksel büyüklüğüne eşit’ demek aklı çok zorlardı, akıllıca denemezdi.
Işınım
evrenin ilk hali, temelidir, her şey ışınımdan oluşmuştur. Işınımın, her yerde
ve her zaman, sonsuz ve sürekli oluşu açıkça bilinmekte ve görülmektedir.
Işınımın dalga hali, dalga boyları ölçülerek bulunur ve bilinir, parçacık hali
ise ‘kuanta’lardan oluşan fotonlar halinde görülür. Fotonun parıltı halinde
resmi çekilebilir, belirli uzaklıktan görülebilir ama içine girilirse bir şey
görülmez, içinde görülecek, bulunacak bir şey yoktur. Fotonun “Uzun dalga boyu
ucunun limitinin evrenin tümünün fiziksel büyüklüğüne eşit olduğu” bilim
insanlarının düşüncesidir. Bu düşünceyi anlamak zor olsa da, hem anlamak hem de
evreni idrak etmek, hakikatini bulmak zorundayız. Dalga boyunun ucunun limiti,
bir noktadan en uzak diğer bir noktaya, evrenin merkezine, çapının veya
çemberinin bir noktasına değil ‘evrenin tümünün fiziksel büyüklüğüne’ eşittir.
Bu ışıma, yayılım, ışınım, açılım evrendeki her zerreden her zerreye aynı anda
ve süreklidir. Ancak bu durumda “Evrendeki her zerre bir diğeriyle sürekli
etkileşim içindedir” kavramı anlaşılabilir. Fotonun gerçeklerini, “Bir ışık dalgasında mümkün olan en küçük enerji parçasıdır”, “Hiçbir şeyin özetidir”, “Kütlesi
ve elektrik yükü yoktur”, “Hızı vardır, süreklidir, hareketi ışık hızındadır”, “Hem
dalga hem de parçacık halini” tam olarak idrak etmek her düşünen akıl için
mümkün olmayabilir.
Foton,“Allah’ın
her an, her yerde, hazır ve nazır, gören ve görünen, oluşuna” delil sayılabilir. “Allah,
yer ve göklerin nurudur. Nur, Allah’ın zatıyla zahirdir, görünür hale gelir ve
görünür, eşya da nur ile zahir olur, görünür hale gelir ve görünür. Nur,
zuhurunun, ortaya çıkışının, şiddetinden ve eşyanın kendisiyle zahir olması
dolayısıyla mutlaktır ve ilahi isimlerden birisidir. Zuhurunun şiddetinden
gizlidir, (ışığın kaynağı görünür kendisi görünmez). Mevcut olan her şey onunla
mevcut olmuştur. Cisimler âlemi, ilahî nurun gurup ettiği, tesettüre girdiği
yerdir, nurun örtülü halidir. İnsanın kemale ermiş, olgunlaşmış halinde bu nur
parlar, yaradılışa uygun olarak parlayan bu nur ise diğerlerini aydınlatır.
Parlayarak aydınlatan nur ile ortaya çıkan aydınlanışa, nurun nuru, Batı’dan
doğan Hakikat Güneşi denebilir. Cahil
kişi, cisimlerin altında kalmış, cisimler âlemi dalgasının örttüğü kişidir,
altından elini çıkarsa elini göremez, basiretinin körlüğünden hiçbir şey
göremez.”
(24.35) “Güneş ışığını gören güneşi görür. Allah’ın
ilmi, nuru görünüyorsa bilinen, görünen Allah’tır!” (39.22) “Hareketi
anlayamayan, zamanı da anlayamaz.” (10.45)
‘Aydınlanma
Çağı’ denilen dönemde ışık ve foton bilinmiyordu. O çağda aydınlanan bilim
insanları manevî anlamda aydınlanmışlardı. Delil olarak ışığın gerçekleriyle
tanışınca aydınlanmanın hakikati anlaşılmıştır. Hep önce mana, sonra maddede
olur, manada olanlar maddede kanıtlanır. Kur’an ilmi Furkan olarak uygulandıysa,
bilim ilerledikçe, kanıtlanacaktır. Hakikat güneşi, bir şekilde, gurup ederek
maddeyi oluşturdu ise maddeden yani Batı’dan, çağımızda olduğu gibi, kanıtlar
ile doğacaktır. İnsanlar da Dünyanın değil Hakk’ın Hakikatinin Güneşi ile
aydınlanacaktır. Her uygulama bir ilmin, enerjinin olduğuna kanıttır.
“Her şey Allah’ın varlığına,
birliğine ve tekliğine ayettir, delildir” diyen Kur’an ayetinden sonra, ayet
denildiğinde yalnız bir kitap metni aklına gelen kişi de incelemeye değer.
Görünen, görenin görüntüsüdür. İncelenecek kişinin kişiliği ve hakikati
tartışılamaz. Evren ile içindeki ayetler okunmalı, içerdikleri mesajlar
alınmalı, hakikat, Hakkın hakikati anlaşılmalı ve idrak edilerek gerçek
aydınlanış gerçekleşmelidir. Umarım
aydınlanabiliriz.
(1)
Stephen Hawking, “Zamanın Resimli Kısa Tarihi”, Alfa Basım, 2012, sayfa 156.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder