30 Nisan 2016 Cumartesi

Elinde Değil, Fıtratındadır


            Elinde Değil, Fıtratındadır,

            İnsan ilimdir. Her obje ilminin deposudur. Her şey ilminin aynıdır. Madde, ilmin maddeleşmiş halidir. Eşya, hakikat güneşinin gurup etmesiyle oluşmuştur. Kütle enerjinin, enerji de kütlenin bir halidir. Evren kendini merak eden yaratıktır. Bilen ile bilmeyen bir değildir. Bilinenlerin hepsi birlikte bir ve tek bütündür. Bütün, parçaların toplamından büyüktür. Su molekülü, yanıcı ve yakıcı atomlarından farklı, söndürücü, özelliğe sahiptir. Genom yazılımdır, programdır, bilgidir, maddeye, genlere canlılık verir. Hayat maddesel değil bilgiseldir. Madde de aslında, enerji gibi, bilgidir, asla kaybolmaz. Bu bilimsel ve dinsel gerçeklerin hepsi daha önceki makalelerde teker teker ele alınmış ve açıklanmıştır.

            Herkes bir şey bilir. Bilenin fiilleri, sıfatları ve kişiliği bildikleriyle ilişkilidir. İnsanın, potansiyel olarak, hayvanlardan çok farklı olduğu açıktır. Arılar ve karıncalar gibi en karmaşık toplumsal yaşamları olanlar bile ele alınsa, hayvanların yetenekleri insanın yetenekleri yanında sınırlı kalır. Hayvanlardan çok şey öğrenilir, yaptıkları gibi yapıp yeni yetenekler kazanılır. Bitkilerin neyi nasıl yaptıkları da bilinir. Fotosentez yapamasak da nasıl olduğunu biliriz. Suyun süte dönüşümü incelenir ve anlaşılır. Canlılık ve cansızlık, organik ve inorganik, farkı iyi bilinir. Birçok olaya doğanın birer mucizesi olarak bakılır. Anıldığımız gibi anmaya çalışırız. Doğa nasıl yapıyor, biz de yapabilir miyiz diye düşünürüz. Bilinen gerçekleşir.

            Şimdilik düşünmemiz bile yeterlidir. Ne enerjiyi kütleye ne de kütleyi enerjiye çevirebiliriz, ne atom yapabiliriz ne de su, ama laboratuarda et üretmeye çalışırız. Yürüyemesek de emeklemeye başladık sayılır. Halifelik, fıtratımıza kazınmış olabilir. Çocukça olsa da, çok soru sorarız, nasıl oluyor? Nasıl çalışıyor? Nasıl hareket ediyor, nasıl uçuyor? Dünyasının dışına ve üstüne çıkmak insanın, elinde, iradesinde değil, doğasındadır, fıtratına kazılıdır. Henüz bilme sarhoşluğu nedeniyle neden bilebildiğinin idrakinde değildir.

            Sorular sormak doğanın üstüne çıkıştır. Doğa düşünmez, soru sormaz, sadece olacak olan olur, ilim gerçekleşir; doğa, yasalarıyla birlikte oluşur. İlim, doğanın içi, dışı ve üstündedir. “Uzay boşluğu olarak hacim iki katına çıkınca sıcaklık yarıya iner” bir doğa yasasıdır, gözlemle keşfedilir. Bu yasayla, Büyük Patlama sonrasında, sonsuz olan sıcaklığın ne kadar zaman sonra 10 milyon dereceye indiği kanıtlanır. Şimdilik bu kadar, ‘sonsuzun yarısı kaç eder’ diye sormayın. Kuantum âleminde, elektromanyetik ışınımın hızını, fotonun hem dalga hem de parçacık özelliği gösterdiğini saptarız, neden ve nasıl oluyor da öyle oluyor henüz bilinmez. Acelesi yok, insanlık ölmedi ya!

            Bilen, bilinenden büyüktür. Eğer bu denilen doğru ise “Kendini bilen de kendisinden büyüktür!” “İdrakte idraksizliği anla, idraksizlikten idraki gör” deyimi çok şey anlatır. Bir şeyi iyi bilebilmek için onun dışına çıkabilmek gerekir. Uzaya çıkınca dünyayı daha iyi anladık. Kendini bilen birisi nereye çıkabilir? İnsan kendi dışına nasıl çıkabilir? Dışından nasıl göründüğünü anlayabilirse o görünüşten kendini daha iyi değerlendirebilir. Hemen herkes de bir anlamda bunu yapar, insan içine çıkmadan önce aynaya bir bakar. İnsan içine çıkıp, insanlara bakabilmek için, insanca düşünüp davranmaya çalışılır. Bilen, bilinmek ister.

            Bilinen bilgilerin tümünün anlayış ve idraki insanı bilinenlerin dışına çıkarır. Bilinenleri dışından görebilmek ve idrak edebilmek dıştan ve üstten bakışı gerektirir. Bir şeye her yönden veya açıdan bakabilmek için o şeyin dışında ve üstünde olmak gerekir. Araştırma, inceleme ve öğrenme yeteneği, bilme ve idrak etme yeteneğini geliştirir. Okumayı öğrenerek her şey okunur. Öğrenmeyi öğrenerek her şey öğrenilir. Evreni dışından ve üstünden öğrenip idrak ederek, evrenin cismini bilir, resmini çizeriz. Bir şeyi iyi öğrenmek ve bilmek onun içini, dışını, sınırlarını, özelliklerini, geçmiş ve geleceğini, madde ve manasını bilmekle, hakkında bilinç oluşturmakla olur. İnsanlık bilinci, insanın elinde değil, insanın fıtratındadır.

            Bilmek, bilinçli davranmak, şuurlu iman gibi, insana yakışır. Cansız maddede, toprak, ateş, hava ve suda, bitkide ve hayvanda hareket olabilir ama bilinç olduğu söylenemez. Hareket doğaldır ama iş yapmak insana özgüdür. Doğayı, bitki ve hayvanları ele alarak insan iş yapabilir. İnsanın bilinçli müdahalesi doğal olaylardan hemen ayırt edilebilir. Uzaylıların olup olmadığını anlamak için uzaydan bilinçli bir sinyal almaya çalışılır. Yaratıcının olup olmadığına da doğaya bilinçli bir müdahale olup olmadığına bakılarak karar vermeye çalışılır. Özellikle bu konuda söylenecek en güzel söz “İnsan önce kendini bilmeli” olsa gerek.

            Kendini merak eden evrenden sonra, insan olduğunun bilincine varan ilk insan Âdem olmalı. Âdem yaratıldığı zaman her şey ve herkes bugün olduğu gibi varmış. Bir anlamda insan bilinci enjekte edilmiş. Kadim örgütler, haricilere kapalı bir şekilde, bu bilinci hayata geçirir. Sütün mayalanması ve ağaçların aşılanması gibi insana insanlık bilincinin aktarılması iş edinilmiş gibidir. Bazıları için, maddeye hayat verilmesi doğal gelişimdir. Önce kendini üreten, canlılık hücresi tesadüfen oluştu. Zamanla, evrimle, çok hücreli canlılık gelişti. Gerçekte tek hücreden çok hücreye gelişim evrim olabilir ama maddeden tek hücreye geçişte henüz evrim başlamamış olabilir. Maddeye hayat yazılımı üretme ve yükleme süreci doğal değildir. Amino grup ipliğinin ayağa kalktığı veya karbon atomlarının canlandığı deneylerle kanıtlanamadı. ‘Madde’, ‘canlılık’ ve ‘insanın olgunlaşma aşamaları’ arasındaki geçiş doğal olmayabilir.

            Evrenin yoktan ve yokluktan var olduğu, halen de bir hiç olduğu ama düzenli bir hiç olduğu konusu bilimsel olarak kanıtlandı sayılır. Yokluktan var olan maddenin amacı canlılık, canlılığın amacı ise insanın yaratılmasıdır. İnsana bilinç yüklenmesinin de bir amacı olabilir. Bilinç ve idrak yeteneğinin gelişimi sayesinde, ‘insanın bedeni vardır ama insan beden değildir’ denir. Her mücadele veya küçük, büyük her savaş nefis düzeyindedir. İnsanın bedeni ve nefsi vardır ama insan, yalnız bu ikisi ile tanınmak istemez. Akıl ve kalbi insana insanlığını kazandırır. İnsan, idrakiyle beden ve nefsinin dışına ve üstüne çıkabilir. Bilinciyle insan, dışına ve üstüne çıkarak, evrenin bile cismini bilir, resmini çizer. İnsan aklı sonsuzluğu tanımlar ama aşk karşısında duracağını da bilir. Evrensel düzeyde, insanlık bilinci; ‘madde’, ‘canlılık’ ve ‘insana’ dışından ve üstünden bakılmasını sağlar. Bilinç, bilinenlerin tümünü içerir. İlmi idrak edenden bilinen görünür. Aşk, âşık ve maşuku kapsar. Her şey aşktan, aşkta, aşk için, aşk içindedir. Kendini bilme, insanın elinde değil yaradılışındadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder