İnsan
Çamurdan, Ya İnsanlık?
İnsan ve
insanlık, bilgi ve ilim alanlarında çok şey bilinir. Bireysel insanlıkların
toplamı genel insanlık, bireysel bilgilerin toplamı da ilim etmez. Her âlimin
bildiği kendinedir, alanlarında çok şey bilirler. Konularının uzmanı, alanlarının
profesörüdürler. Ama ariflerin bildiği birdir, hepsi aynı hakikati bilir, bir
konuda uzmandırlar. Kendilerini hitaba muhatap alıp kulak vermişler, kalplerini
açmışlar, bilgilerden bilim ve ilmin kaynağına ulaşmaya çalışmışlardır. Yaşamı
gözlemekten, hitabı izlemeye geçmişlerdir.
Bir olumsuzluk
durumunda “ne de olsa insan işte, çiğ süt emmiştir” denir. İnsanların çamura
yattığından, sözünden döndüğünden söz edilir. “İnsanlığı ölmüş” denir ama “şu
insanlık ne kötü bir şey” denmez. Çiğ süt kavramını kullanan bilir ki sütü
pişiren de yalnızca insandır. Üstelik başkasının insanlığına laf eden de
insandır ve insanlık ortaktır. Zaman geçip de düşünmeye başlayınca taşlar
yerine oturur. Bir çırpıda “Kendini merak eden evren” deyiminden girilip “Kendinin
insan olduğunu idrak eden ilk insanın Âdem” olduğundan çıkılır. Olgun bir
insanda kusur bulmak da zordur. Sanki insan olgunlaştıkça, insanlardan çok
insanlığı tercih ettikçe, çamur ve çamurluktan kurtulur. Mavi yakalı
çalışanları yönetenlere bile beyaz yakalı denir. Sıfatlar fiillerden üstündür.
Reşit
oluncaya kadar etkilenir, sonra da etkilemeye çalışırız. Benliğimizi oluşturmak
zordur. Benliğimizi oluşturmakta sorumluluğumuz sınırsız ama yetkimiz yok
gibidir. Kendimize hükmümüz geçmez. Kendimizi istediğimiz gibi inşa edemeyiz.
İstediğimiz kadar insan olamayız bir türlü. Genlerimizden gelen veya çevreden
verilenlere sahip çıkarız. Her şey bizimdir, bizim olmalıdır. Kendimize söz geçiremeyiz ama cümle âlem bizi
dinlesin, dediğimizi yapsın isteriz. Nefs, bilmez ama haklıdır. İsteğimizi ilâhi
hitaba muhataplıkla destekleriz. Bu istek kendimize taktığımız bir sıfattan
kaynaklanır. Amir, memur, büyük, küçük, âlim, daha olgun hissediş gibi bir
sıfat olabilir. Hareketler düzeyinde her şeyin elimizde olmayışının
farkındayızdır. Çok uğraşsak da ne kendimize ne de başkasına sözümüz geçer.
Olacak olan olur, sevinilir veya yerinilir. İnsan ilmin farkına varır, tutunur,
sarılırsa yükselerek yücelme yaşayabilir. Tüm fiillerin kaynağının bir ve tek
olduğunu idrak etmek zevk verir.
Her hareket
bir güç, kuvvet ve kudret gerektirir. Halsiz ve dermansızlık içinde parmak
oynatılamaz. Doğada ve bilimde durum aynıdır. Hareket oluşturan kuvvetin
kaynağı küresel ve evrensel boyutta araştırılmalıdır. Böylece hareketlerin
tümünün bir kaynaktan çıktığı veya aynı güç ve kudretten oluştuğu belirlenmiş
olur. Tepeden dökülen ince kum taneciklerinin oluşturduğu tepecik gibi hareket
edenler başka, ettiren güç başka olur. Düşünmek bilgi gerektirir, hareket
etmeden önce düşünülür. Hareketin kaynağının ilim olduğu bulunur. Böylece,
bireysel ve evrensel âlemler düzlemine üçüncü bir boyut eklenir. Bu boyut sıfat
boyutudur. Ne yapılırsa bir baba, amir, memur veya çalışan olarak yapılır.
Sıfatın gerektirdiği yapılır, gönlün istediği değil. Baba hep oğluna veremez.
Yapılabileceklerin en iyisi yapılır ama sonuçta en kötüsü çıkabilir. İyi olsun
istenir sonuç kötü olabilir. Seçilen sıfat başkalarınca kötü görülebilir. “Öyle olacak da böyle olacak, başka ne
olacaktı” demek bile kurtaramaz. Fiiller âlemi ve sıfatlar âlemi günlük yaşam
düzleminden çok farklı ve ayrıcalıklıdır.
Her şeyin
halk edilmesine karşın, Bakara suresinde Hz. Âdemin yaratılış hikâyesi
anlatılır. İnsanın da çamurdan yaratıldığı çeşitli ayetlerde yer alır. Rahman
suresinin ikinci ayeti “Kur’anı öğretti”, üçüncü ayeti ise “İnsanı yarattı” der.
Bu iki ayetin art arda gelişi ibretliktir. Halk ediş ve yaratılışın bir amacı
vardır. İnsanın olgunlaşması da Kitapta ayrıca ele alınır. Resulün miraç ile
ödüllendirilmesi ve mümin kulun namazının miraç olduğunun müjdelenmesi de
insanı cesaretlendirir. Anadolu’nun erenler diyarı olması, kâmil kişilerin
hikâyelerinin anlatılması yol gösterici olabilir. Yücelme, arzdan arşa gibi,
boyut kazanma anlamında da olabilir. Yaşamak için gösterilen gayretler yaşamın
amacına uygun olmayabilir. Yaşamayı araç edinmek ve eşyaya sahip olma amacına
ulaşmak için kullanmak yanılmak olabilir. Bu durumda yaşam araç olarak eşya
düzleminde kullanılmış olur. Eşya dünyaya bağlı ve bağımlıdır, insan madde
bağımlısı olamaz, bağlı ve bağımlı kalamaz. Bir elden alınan ilim, fiil ve
sıfat boyutlarını birleştirerek, insanı yüceltir. Yaratılış, inşa edilişle
tamamlanabilir.
Günlük,
gündelik yaşam düzlemi çok çeşitli oluşum ve eylemleri barındırsa da aslında
akıl ve nefsin oyun alanıdır. Doğal bitki ve hayvan çeşitliliği içinde evrimsel
kurallara uygun gelişimle insana ulaşma akla ve mantığa çok uygundur. İnsan
oluşun idrakinden sonra aynı düzlemde kalmak, çevredeki çeşitliliğe uyum
göstermek olur o kadar. Bilim başka teknoloji başkadır. Biri bilmek, diğeri
uygulamaktır. Ne amaçla nasıl uygulanacağını bilmek yöntem bilimidir. Yöntem,
eşya düzleminde işe yarar. Atomun parçalanması çeşitli amaçlarla kullanılabilir.
Atomu parçalayan bilim de farklı amaçlara yönlendirilebilir. Fizik,
astrofiziğe, gökbilimine, büyük patlamaya, evreni anlamaya kadar götürebilir.
Yukarıdan sarkan ilim ipi, Tarzan gibi karşı tarafa geçmek için de, doruğa
çıkmak için de kullanılabilir. Mesele yemek için yaşamak, yaşamak için yemek
olabilir. Yaşam amaç değil araçtır ve maddesel değildir.
Yaşam dâhil her şey insan için ise insan ne içindir? İnsan çamurdan,
ya resul? Atomu oluşturan şey atomdan olamaz. İnsanlık, insanın baş tacıdır. İnsan,
yaşam düzleminde, diğer canlılar gibi veya ayrıcalıklı biri olarak, yaşamayı
amaç edinemez. Hitaba muhatap olmanın amacı yalnızca ayrıcalıklı yaşamak
olamaz. Amaç, insanlığın idrakinden de öteye resulü idrak olmalı. Bilmek ve
idrak etmek insanın hakkı ve görevidir. Salt bir düşünce olarak “Bilinmek için
insan, insan için yaşam, yaşam için dünya, dünya için evren yaratılmış”
denebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder