20 Ocak 2016 Çarşamba

İnsan Çamurdan, Ya İnsanlık?


            İnsan Çamurdan, Ya İnsanlık?

            İnsan ve insanlık, bilgi ve ilim alanlarında çok şey bilinir. Bireysel insanlıkların toplamı genel insanlık, bireysel bilgilerin toplamı da ilim etmez. Her âlimin bildiği kendinedir, alanlarında çok şey bilirler. Konularının uzmanı, alanlarının profesörüdürler. Ama ariflerin bildiği birdir, hepsi aynı hakikati bilir, bir konuda uzmandırlar. Kendilerini hitaba muhatap alıp kulak vermişler, kalplerini açmışlar, bilgilerden bilim ve ilmin kaynağına ulaşmaya çalışmışlardır. Yaşamı gözlemekten, hitabı izlemeye geçmişlerdir.

            Bir olumsuzluk durumunda “ne de olsa insan işte, çiğ süt emmiştir” denir. İnsanların çamura yattığından, sözünden döndüğünden söz edilir. “İnsanlığı ölmüş” denir ama “şu insanlık ne kötü bir şey” denmez. Çiğ süt kavramını kullanan bilir ki sütü pişiren de yalnızca insandır. Üstelik başkasının insanlığına laf eden de insandır ve insanlık ortaktır. Zaman geçip de düşünmeye başlayınca taşlar yerine oturur. Bir çırpıda “Kendini merak eden evren” deyiminden girilip “Kendinin insan olduğunu idrak eden ilk insanın Âdem” olduğundan çıkılır. Olgun bir insanda kusur bulmak da zordur. Sanki insan olgunlaştıkça, insanlardan çok insanlığı tercih ettikçe, çamur ve çamurluktan kurtulur. Mavi yakalı çalışanları yönetenlere bile beyaz yakalı denir. Sıfatlar fiillerden üstündür.

            Reşit oluncaya kadar etkilenir, sonra da etkilemeye çalışırız. Benliğimizi oluşturmak zordur. Benliğimizi oluşturmakta sorumluluğumuz sınırsız ama yetkimiz yok gibidir. Kendimize hükmümüz geçmez. Kendimizi istediğimiz gibi inşa edemeyiz. İstediğimiz kadar insan olamayız bir türlü. Genlerimizden gelen veya çevreden verilenlere sahip çıkarız. Her şey bizimdir, bizim olmalıdır.  Kendimize söz geçiremeyiz ama cümle âlem bizi dinlesin, dediğimizi yapsın isteriz. Nefs, bilmez ama haklıdır. İsteğimizi ilâhi hitaba muhataplıkla destekleriz. Bu istek kendimize taktığımız bir sıfattan kaynaklanır. Amir, memur, büyük, küçük, âlim, daha olgun hissediş gibi bir sıfat olabilir. Hareketler düzeyinde her şeyin elimizde olmayışının farkındayızdır. Çok uğraşsak da ne kendimize ne de başkasına sözümüz geçer. Olacak olan olur, sevinilir veya yerinilir. İnsan ilmin farkına varır, tutunur, sarılırsa yükselerek yücelme yaşayabilir. Tüm fiillerin kaynağının bir ve tek olduğunu idrak etmek zevk verir.

            Her hareket bir güç, kuvvet ve kudret gerektirir. Halsiz ve dermansızlık içinde parmak oynatılamaz. Doğada ve bilimde durum aynıdır. Hareket oluşturan kuvvetin kaynağı küresel ve evrensel boyutta araştırılmalıdır. Böylece hareketlerin tümünün bir kaynaktan çıktığı veya aynı güç ve kudretten oluştuğu belirlenmiş olur. Tepeden dökülen ince kum taneciklerinin oluşturduğu tepecik gibi hareket edenler başka, ettiren güç başka olur. Düşünmek bilgi gerektirir, hareket etmeden önce düşünülür. Hareketin kaynağının ilim olduğu bulunur. Böylece, bireysel ve evrensel âlemler düzlemine üçüncü bir boyut eklenir. Bu boyut sıfat boyutudur. Ne yapılırsa bir baba, amir, memur veya çalışan olarak yapılır. Sıfatın gerektirdiği yapılır, gönlün istediği değil. Baba hep oğluna veremez. Yapılabileceklerin en iyisi yapılır ama sonuçta en kötüsü çıkabilir. İyi olsun istenir sonuç kötü olabilir. Seçilen sıfat başkalarınca kötü görülebilir.  “Öyle olacak da böyle olacak, başka ne olacaktı” demek bile kurtaramaz. Fiiller âlemi ve sıfatlar âlemi günlük yaşam düzleminden çok farklı ve ayrıcalıklıdır.

            Her şeyin halk edilmesine karşın, Bakara suresinde Hz. Âdemin yaratılış hikâyesi anlatılır. İnsanın da çamurdan yaratıldığı çeşitli ayetlerde yer alır. Rahman suresinin ikinci ayeti “Kur’anı öğretti”, üçüncü ayeti ise “İnsanı yarattı” der. Bu iki ayetin art arda gelişi ibretliktir. Halk ediş ve yaratılışın bir amacı vardır. İnsanın olgunlaşması da Kitapta ayrıca ele alınır. Resulün miraç ile ödüllendirilmesi ve mümin kulun namazının miraç olduğunun müjdelenmesi de insanı cesaretlendirir. Anadolu’nun erenler diyarı olması, kâmil kişilerin hikâyelerinin anlatılması yol gösterici olabilir. Yücelme, arzdan arşa gibi, boyut kazanma anlamında da olabilir. Yaşamak için gösterilen gayretler yaşamın amacına uygun olmayabilir. Yaşamayı araç edinmek ve eşyaya sahip olma amacına ulaşmak için kullanmak yanılmak olabilir. Bu durumda yaşam araç olarak eşya düzleminde kullanılmış olur. Eşya dünyaya bağlı ve bağımlıdır, insan madde bağımlısı olamaz, bağlı ve bağımlı kalamaz. Bir elden alınan ilim, fiil ve sıfat boyutlarını birleştirerek, insanı yüceltir. Yaratılış, inşa edilişle tamamlanabilir.

            Günlük, gündelik yaşam düzlemi çok çeşitli oluşum ve eylemleri barındırsa da aslında akıl ve nefsin oyun alanıdır. Doğal bitki ve hayvan çeşitliliği içinde evrimsel kurallara uygun gelişimle insana ulaşma akla ve mantığa çok uygundur. İnsan oluşun idrakinden sonra aynı düzlemde kalmak, çevredeki çeşitliliğe uyum göstermek olur o kadar. Bilim başka teknoloji başkadır. Biri bilmek, diğeri uygulamaktır. Ne amaçla nasıl uygulanacağını bilmek yöntem bilimidir. Yöntem, eşya düzleminde işe yarar. Atomun parçalanması çeşitli amaçlarla kullanılabilir. Atomu parçalayan bilim de farklı amaçlara yönlendirilebilir. Fizik, astrofiziğe, gökbilimine, büyük patlamaya, evreni anlamaya kadar götürebilir. Yukarıdan sarkan ilim ipi, Tarzan gibi karşı tarafa geçmek için de, doruğa çıkmak için de kullanılabilir. Mesele yemek için yaşamak, yaşamak için yemek olabilir. Yaşam amaç değil araçtır ve maddesel değildir.

Yaşam dâhil her şey insan için ise insan ne içindir? İnsan çamurdan, ya resul? Atomu oluşturan şey atomdan olamaz. İnsanlık, insanın baş tacıdır. İnsan, yaşam düzleminde, diğer canlılar gibi veya ayrıcalıklı biri olarak, yaşamayı amaç edinemez. Hitaba muhatap olmanın amacı yalnızca ayrıcalıklı yaşamak olamaz. Amaç, insanlığın idrakinden de öteye resulü idrak olmalı. Bilmek ve idrak etmek insanın hakkı ve görevidir. Salt bir düşünce olarak “Bilinmek için insan, insan için yaşam, yaşam için dünya, dünya için evren yaratılmış” denebilir.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder