Şahit Oluş ve Sığınış
NAEÖ
20022015
Kitabı okumak için:
https://www.dropbox.com/s/mn7zys4n6hrufte/0%20KBN%20-%2020.2.2015.pdf?dl=0
İmanın
şartı şahadettir, “şahit” olmaktır, sadece lafta kalmamalı. Hem hal ile hem de
kal, söz ile ikrar edilerek kabul edilmeli. Diğer bir deyişle hem söyleyip hem
de yaşanacak bilgidir bu. Doğanın ve insanın kullanım kılavuzudur tevhit ilmi.
Kılavuz iyi okunup bilinmeden insan kendi vücudunu bile gerektiği gibi
kullanamaz.
“Dinde
zorlama yoktur!”, sabah güneş doğunca insan nasıl görürse dinî mesajlar da akıl
için o kadar kolayca anlaşılabilir düzeydedir. Bu nedenle düşünen akıl sahibi
bir insanın uyanışı güneşin doğuşuna benzer. Hareket, iş ve işlemlerinin bir
kaynağının olduğunu, her hareketin bir nedeninin olduğunu, bir sıfattan
kaynaklandığını anlar.
Failin
idraki her fiilin bir sıfattan kaynaklandığını anlamayla başlar. Çıkışın
kaynağı bir yarılıştır, örneğin, karanlığı yaran aydınlık, cehaleti yaran
bilgililik, bilgelik veya karanlığın yarılışından aydınlık, cehaletin
yarılışından bilgelik çıkar. Bunları düşünen biri ayet okuyor demektir. (KUL E’UZÜ
BİRABBİL FELAKI) (113,1) “De ki, yarılan karanlıktan çıkan sabahın,
aydınlığın Rabbine / yarılışlardan fışkıran oluşun, oluşumun Rabbine sığınırım!
İnsanın
hayatta bir seyri vardır. Belli başlı deneylerden ve aşamalardan geçer. İnsan, cehaletten
kaçar, bilmek, öğrenmek, bilenler ile beraber olmak, onlarla konuşmak ister.
Neden yarılış? Karanlık yarılmasa güneş çıkamaz mı? Karanlık güneş çıktığı için
yarılmıyor mu? Doğa insanı örnek alır denebilir, düzen aynıdır. İnsanın iş ve
işlevlerine bakalım. Cahil, cahil olduğunu bile bilemez. Bilmemek bilgi
gerektirmez. İnsanın ihtiyaçları olur. Doğal ihtiyaçlarını karşılamak için
yapar yapması gerekeni. Buluş yapan da’ ben şunu bulayım’ diyemez. İhtiyaç
duyulmalı ki giderilsin, acıksın ki doysun.
Bir
şeyin daha kolayını, daha iyisini veya güzelini isteyen arayış içinde olur.
Önce aradığını mevcut bilgileri arasında arar. Gereken bilginin olması gereken
yerde olmadığını görür. Matematik bilgi eksikliği ile lisan bilgisinin
eksikliği aynı yerde bulunmaz, ilgili alanlarında, beynin o köşesinde
hissedilir.
İşte
o yerde o bilgiye yer açılır ki bulununca konsun. Yeni bilgi için açılan yer
eski bilgilerin yetersiz kaldığı yerdir. Henüz bilinmeyen bilginin yeri bulunur
önce, yetersiz bilinenler, yani “bilgisizlik” yarılır ki yeni bilgi yerini
alsın.
Bilme
isteği, bilgisizliği yarmak, bilgisizlikten bilgeliğe sığınmaktır, Allah’ın Âlim
ismine sığınmaktır. Bir şeyden kurtulmak için önce bunu istemek ve gereğini
yapmak şarttır. Bir şeyin daha iyisini isterken, daha iyi olmayanın da
idrakinde olmak gerek. Yani bir şeyin daha güzeli veya çoğu istenmedikçe ve
mümkün olmadıkça eldeki ile yetinilir.
Mevcut
ile yetinmek, kanaat etmek daha iyisini aramayı durdurmamalıdır. İyiden daha
iyiye geçilir, bu da bir sığınıştır. Daha iyiyi, doğruyu ve güzeli aramakla
başlar, geçer ve de biter yolculuk, yolculuğumuz.
Çocuklar
kendi aralarında oynarlarken hiçbiri diğerinden sıkılmaz veya halinden
şikâyetçi olmaz. Çocuklarla beraber olmayı isteyip de aralarına girmiş olan bir
büyük, zamanı gelince ayrılmayı da bilir. Çocukluğun, çocukluk olduğunun idraki
içindedir ve esas yerinin başka olduğunu, kendisinin bir büyük olduğunun
bilinci içindedir. Sürekli çocuklarla birlikte kalması ve çocukluk etmesi
canını sıkabilir, sıkılabilir, kendisine ve büyüklüğüne zarar verir. Büyük,
zamanı gelince büyüklüğüne sığınır. Büyük, çocukluğu yarar içinden büyüklüğü
çıkarır.
Samimiyetle
talebelerinin arasına girmiş olan bir öğretmen, fazla kaldığında, lâubalilikle
karşılaşabilir. Buna sebep olmamak için her an diğerlerinde olmayan
“öğretmenlik” sıfatına sığınabilir. Cahil ile arkadaşlık edip ona yardım etmeye
çalışan bilge kişi bir süre sonra cehalet karanlığından bilgeliğin aydınlığına
çıkmak isteyecektir. Öğretmen talebeliği yarar, öğretmenliği çıkarır ve ona
sığınır.
Bedensel
zevklere meyli olan bir kalbin bunlara dalıp gitmesi, sonuçta zararlı olacak
beden gecesinde kalmasını doğurabilir. Ancak, aklî, ulvî, uhrevî ve manevî
zevklerin derinliğine ve güzelliğine dalmış, bunları zevk etmiş bir kişi,
uzadıkça acı vermeye de başlayan bedensel ve dünyevî zevklerin karanlığından
kurtulmaya, ilâhî nurların aydınlığına çıkmaya, sığınmaya bakar. Bakmaz ise, bu
zevklerini kaybeder, artık ne çıkmak ister ne de çıkabilir, orada kalır. Manevî
zevkler aranmalı, içinde bulamayınca beden gecesini yarıp çıkarmalı, böylece
bulunan ulvî değerlere sığınılmalı.
Kalpte
ruhun nurunu idrak eden, nefsanî lezzetleri yararak, ruhanî zevkleri arayıp
bulup onlara sığınmalı. Daha iyi olmaya
azmetmiş bir kişi o yönde iradesini kullanmaya kasteder, azmeder, ancak, daha
kolay elde edilebilen zevklere dalarsa, nefsine uyarsa, azim ve iradesini
gevşetir, hayal ve vehimlere kapılır. Kapıldığı vehimleri, kuruntuları fark
edip onları yarıp çıkar, şeytan diye taşlarsa yardı, yırttı, sığındı demektir.
Nefsin şerrinden mananın yüceliğine sığınmasını, kaçmasını bilmeli, bunun
kendisi için iyi olmayacağının idrakine varmalı. Yeni keşiflerden zevk almalı.
Bilgilerin kaynağı olan ilim ve malum aranıp bulunmalı.
Halkın
arasına girmek, halk ile halk olmak, onlardan biri gibi davranmak, sıradan bir
insan gibi olmak, yetişmiş, olgun bir insan için de mümkündür, ama yerinde,
dozunda ve zamanında. Halk mıyım? Hak mıyım? Düşüncelerinin çatışmasından çıkan
kıvılcım kalpte nurun parlamasına yol açar, anlayış ve idraki geliştirir.
Halkiyattan Hakk’iyeti çıkarıp sığınılmalıdır. Halk edilmişler kesretinden
Hakk’a gidilmeli.
Dünyada
daha çok şeye sahip olma, yeme içme, şehvet gibi nefsanî zevklerin verdiği
geçici, fani huzur ve mutluluk eğer kalpte yerleşirse kalp artık ilmin
aydınlığından, “ilâhî nurun doğuşu” zevklerinden mahrum kalır. Böyle, yukarıda
açıklandığı hususlarda anlatıldığı şekillerde düşünenlere Felak suresi iner,
inmiştir ve okuyordur haberi olmadan, farkında olmadan ayetleri hem okuyor hem
de yaşıyor demektir.
Felâk Suresinin Özeti
A. Zat güneşinin doğuşundan önce oluşan, sıfat
tecelliyatı nurunun, aydınlığının gerçekleşmesi için madde, beden, vücut
gecesinin şerrinden korunmalıdır. Hakikat güneşi maddenin içine gurup ettiği
için madde, bilindiği gibi kara, karanlıktır, gecedir!
B. Manaya, manevi zevklere yücelmeye, daha
iyi-doğru-güzele gitmek için gösterilen azim ve iradeye bedensel zevklerin
vereceği hayal ve kuruntuların şerrinden korunmalıdır.
C. Kalbî ve bedensel yaşamın sağlıklı yürütülmesine zarar
veren nefsin şerrinden korunmalıdır.
Bilgi, ilim, insanın kaybıdır bulup almalı.
Gece insan nefsine uyar, karanlık ve uyku insanın gaflete düşme halidir.
Gaflete düşmezse eğer uyanıktır, aydınlıktır. Bir yerde, bir kişide akıl var,
ortamda da ilim var ise bu ateş ve barut var demektir patlama kaçınılmaz. Bu
patlama “Big Bang”ten de büyük olabilir. Birinde var oluruz, diğerinde yok
oluruz!
Akıl
bir tek iş yapar o da bilgi alır bilgi işler. Ortam da tam bu işe göredir.
Ortam zaten ilmin uygulanmış halidir. Akıl düşse yuvarlansa ilmin üzerinde
yuvarlanır. Evvelinden ahirine olan da bu, olacak olan da. Başka ne beklenirdi
ki? İnsan var, insanda arayış var, akıl var, ataleti bozmak yeterli. İnsanı
okuyunca ayet okunur. Bilgili ve uyanık olunması yeterlidir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder