22 Şubat 2015 Pazar

Şahit Oluş ve Sığınış


Şahit Oluş ve Sığınış


                                                                                                                                     NAEÖ 20022015
Kitabı okumak için:
https://www.dropbox.com/s/mn7zys4n6hrufte/0%20KBN%20-%2020.2.2015.pdf?dl=0
            İmanın şartı şahadettir, “şahit” olmaktır, sadece lafta kalmamalı. Hem hal ile hem de kal, söz ile ikrar edilerek kabul edilmeli. Diğer bir deyişle hem söyleyip hem de yaşanacak bilgidir bu. Doğanın ve insanın kullanım kılavuzudur tevhit ilmi. Kılavuz iyi okunup bilinmeden insan kendi vücudunu bile gerektiği gibi kullanamaz.

            “Dinde zorlama yoktur!”, sabah güneş doğunca insan nasıl görürse dinî mesajlar da akıl için o kadar kolayca anlaşılabilir düzeydedir. Bu nedenle düşünen akıl sahibi bir insanın uyanışı güneşin doğuşuna benzer. Hareket, iş ve işlemlerinin bir kaynağının olduğunu, her hareketin bir nedeninin olduğunu, bir sıfattan kaynaklandığını anlar.

            Failin idraki her fiilin bir sıfattan kaynaklandığını anlamayla başlar. Çıkışın kaynağı bir yarılıştır, örneğin, karanlığı yaran aydınlık, cehaleti yaran bilgililik, bilgelik veya karanlığın yarılışından aydınlık, cehaletin yarılışından bilgelik çıkar. Bunları düşünen biri ayet okuyor demektir. (KUL E’UZÜ BİRABBİL FELAKI) (113,1) “De ki, yarılan karanlıktan çıkan sabahın, aydınlığın Rabbine / yarılışlardan fışkıran oluşun, oluşumun Rabbine sığınırım!

            İnsanın hayatta bir seyri vardır. Belli başlı deneylerden ve aşamalardan geçer. İnsan, cehaletten kaçar, bilmek, öğrenmek, bilenler ile beraber olmak, onlarla konuşmak ister. Neden yarılış? Karanlık yarılmasa güneş çıkamaz mı? Karanlık güneş çıktığı için yarılmıyor mu? Doğa insanı örnek alır denebilir, düzen aynıdır. İnsanın iş ve işlevlerine bakalım. Cahil, cahil olduğunu bile bilemez. Bilmemek bilgi gerektirmez. İnsanın ihtiyaçları olur. Doğal ihtiyaçlarını karşılamak için yapar yapması gerekeni. Buluş yapan da’ ben şunu bulayım’ diyemez. İhtiyaç duyulmalı ki giderilsin, acıksın ki doysun.

            Bir şeyin daha kolayını, daha iyisini veya güzelini isteyen arayış içinde olur. Önce aradığını mevcut bilgileri arasında arar. Gereken bilginin olması gereken yerde olmadığını görür. Matematik bilgi eksikliği ile lisan bilgisinin eksikliği aynı yerde bulunmaz, ilgili alanlarında, beynin o köşesinde hissedilir.

            İşte o yerde o bilgiye yer açılır ki bulununca konsun. Yeni bilgi için açılan yer eski bilgilerin yetersiz kaldığı yerdir. Henüz bilinmeyen bilginin yeri bulunur önce, yetersiz bilinenler, yani “bilgisizlik” yarılır ki yeni bilgi yerini alsın.

            Bilme isteği, bilgisizliği yarmak, bilgisizlikten bilgeliğe sığınmaktır, Allah’ın Âlim ismine sığınmaktır. Bir şeyden kurtulmak için önce bunu istemek ve gereğini yapmak şarttır. Bir şeyin daha iyisini isterken, daha iyi olmayanın da idrakinde olmak gerek. Yani bir şeyin daha güzeli veya çoğu istenmedikçe ve mümkün olmadıkça eldeki ile yetinilir.

            Mevcut ile yetinmek, kanaat etmek daha iyisini aramayı durdurmamalıdır. İyiden daha iyiye geçilir, bu da bir sığınıştır. Daha iyiyi, doğruyu ve güzeli aramakla başlar, geçer ve de biter yolculuk, yolculuğumuz.

            Çocuklar kendi aralarında oynarlarken hiçbiri diğerinden sıkılmaz veya halinden şikâyetçi olmaz. Çocuklarla beraber olmayı isteyip de aralarına girmiş olan bir büyük, zamanı gelince ayrılmayı da bilir. Çocukluğun, çocukluk olduğunun idraki içindedir ve esas yerinin başka olduğunu, kendisinin bir büyük olduğunun bilinci içindedir. Sürekli çocuklarla birlikte kalması ve çocukluk etmesi canını sıkabilir, sıkılabilir, kendisine ve büyüklüğüne zarar verir. Büyük, zamanı gelince büyüklüğüne sığınır. Büyük, çocukluğu yarar içinden büyüklüğü çıkarır.

            Samimiyetle talebelerinin arasına girmiş olan bir öğretmen, fazla kaldığında, lâubalilikle karşılaşabilir. Buna sebep olmamak için her an diğerlerinde olmayan “öğretmenlik” sıfatına sığınabilir. Cahil ile arkadaşlık edip ona yardım etmeye çalışan bilge kişi bir süre sonra cehalet karanlığından bilgeliğin aydınlığına çıkmak isteyecektir. Öğretmen talebeliği yarar, öğretmenliği çıkarır ve ona sığınır.

            Bedensel zevklere meyli olan bir kalbin bunlara dalıp gitmesi, sonuçta zararlı olacak beden gecesinde kalmasını doğurabilir. Ancak, aklî, ulvî, uhrevî ve manevî zevklerin derinliğine ve güzelliğine dalmış, bunları zevk etmiş bir kişi, uzadıkça acı vermeye de başlayan bedensel ve dünyevî zevklerin karanlığından kurtulmaya, ilâhî nurların aydınlığına çıkmaya, sığınmaya bakar. Bakmaz ise, bu zevklerini kaybeder, artık ne çıkmak ister ne de çıkabilir, orada kalır. Manevî zevkler aranmalı, içinde bulamayınca beden gecesini yarıp çıkarmalı, böylece bulunan ulvî değerlere sığınılmalı.

            Kalpte ruhun nurunu idrak eden, nefsanî lezzetleri yararak, ruhanî zevkleri arayıp bulup onlara sığınmalı.  Daha iyi olmaya azmetmiş bir kişi o yönde iradesini kullanmaya kasteder, azmeder, ancak, daha kolay elde edilebilen zevklere dalarsa, nefsine uyarsa, azim ve iradesini gevşetir, hayal ve vehimlere kapılır. Kapıldığı vehimleri, kuruntuları fark edip onları yarıp çıkar, şeytan diye taşlarsa yardı, yırttı, sığındı demektir. Nefsin şerrinden mananın yüceliğine sığınmasını, kaçmasını bilmeli, bunun kendisi için iyi olmayacağının idrakine varmalı. Yeni keşiflerden zevk almalı. Bilgilerin kaynağı olan ilim ve malum aranıp bulunmalı.

            Halkın arasına girmek, halk ile halk olmak, onlardan biri gibi davranmak, sıradan bir insan gibi olmak, yetişmiş, olgun bir insan için de mümkündür, ama yerinde, dozunda ve zamanında. Halk mıyım? Hak mıyım? Düşüncelerinin çatışmasından çıkan kıvılcım kalpte nurun parlamasına yol açar, anlayış ve idraki geliştirir. Halkiyattan Hakk’iyeti çıkarıp sığınılmalıdır. Halk edilmişler kesretinden Hakk’a gidilmeli.

            Dünyada daha çok şeye sahip olma, yeme içme, şehvet gibi nefsanî zevklerin verdiği geçici, fani huzur ve mutluluk eğer kalpte yerleşirse kalp artık ilmin aydınlığından, “ilâhî nurun doğuşu” zevklerinden mahrum kalır. Böyle, yukarıda açıklandığı hususlarda anlatıldığı şekillerde düşünenlere Felak suresi iner, inmiştir ve okuyordur haberi olmadan, farkında olmadan ayetleri hem okuyor hem de yaşıyor demektir.

               Felâk Suresinin Özeti


               A. Zat güneşinin doğuşundan önce oluşan, sıfat tecelliyatı nurunun, aydınlığının gerçekleşmesi için madde, beden, vücut gecesinin şerrinden korunmalıdır. Hakikat güneşi maddenin içine gurup ettiği için madde, bilindiği gibi kara, karanlıktır, gecedir!

            B. Manaya, manevi zevklere yücelmeye, daha iyi-doğru-güzele gitmek için gösterilen azim ve iradeye bedensel zevklerin vereceği hayal ve kuruntuların şerrinden korunmalıdır.

            C. Kalbî ve bedensel yaşamın sağlıklı yürütülmesine zarar veren nefsin şerrinden korunmalıdır.

             Bilgi, ilim, insanın kaybıdır bulup almalı. Gece insan nefsine uyar, karanlık ve uyku insanın gaflete düşme halidir. Gaflete düşmezse eğer uyanıktır, aydınlıktır. Bir yerde, bir kişide akıl var, ortamda da ilim var ise bu ateş ve barut var demektir patlama kaçınılmaz. Bu patlama “Big Bang”ten de büyük olabilir. Birinde var oluruz, diğerinde yok oluruz!

            Akıl bir tek iş yapar o da bilgi alır bilgi işler. Ortam da tam bu işe göredir. Ortam zaten ilmin uygulanmış halidir. Akıl düşse yuvarlansa ilmin üzerinde yuvarlanır. Evvelinden ahirine olan da bu, olacak olan da. Başka ne beklenirdi ki? İnsan var, insanda arayış var, akıl var, ataleti bozmak yeterli. İnsanı okuyunca ayet okunur. Bilgili ve uyanık olunması yeterlidir!

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder