25 Aralık 2014 Perşembe

Fatiha'nın Gizemi

Sevgili okuyucu kardeşim kitabı okumak veya indirmek istersen lütfen tıkla.


          FATİHA’nın GİZEMİ


            Bir insanın olgunlaşma süreci ile dinler tarihi paraleldir. Önce bedensel gelişme önem kazanır. Manevi veya ruhsal gelişim biraz sonraya kalır. Hz. İbrahim ile gelen tevhit anlayışının açıklanması üç kitabî din ile üç aşamada tamamlanır. Dinlerin veya bireysel olgunlaşmanın özüne inebilen kişiler üç aşamayı da hayata geçirebilir. Fatiha, başlangıç, suresinin Kur’an’ın özü olması anlamlıdır.  Kitap önce İslam’a, sonra mü’minliğe, sonunda mi’raca çağrıdır. Dua Müslüman olmak için değil Müslüman olunduğu için okunur.

            Hitabın muhatabı olan “Düşünen akıl sahibi olgun insan” Hz. İbrahim’in tevhit babası olduğunu bilir. Bugün bile kulağa gelen hikâye ve efsanelerin gizemi tam olarak çözülmüş denemez. Büyük bir ateşin içine atılan insanın yanmaması, karıncanın su taşıması kadar gizemini korur. Hele oğlunu kurban etmesi olayı ayrı bir efsanedir. Bir rivayete göre ardından gelen üç semavi din,  gökten indirilen üç kitap ve görevli elçiler tarafından uzun yıllar boyunca halka açıklanmaya çalışılan aynı, bir ve tek mesaj ile ilgilidir denebilir.

            Hz. Musa ile gelen mesaj elle tutulur, gözle görülür, somut mucizelere dayanır. Allah ile konuşması ve O’nu görmek istemesi iyi bilinir. Dünyevî yaşamı düzenleyen emirler bugün de geçerlidir. Bireysel gelişimin ilk döneminde herkes Allah’ı görmek ister. Hz. Musa’dan sonra, Allah’ın görünür olduğu, zahiren, dıştan, varlığı ve birliği, vahdetin kesrette ortaya çıktığı, “Gayri”nin olmadığı, “Lâ ilâhe illallah” diyerek çekilen tespihten anlaşılır.

            Hz. İsa’dan sonra, olgun insan, Allah’a bâtınen, içten, kalben ve ruhen ulaşılabileceğini anlar. Esas olanın kesrette görünenin değil vahdetin, ruhanî krallığın gökte olduğunu da idrak eder. Allah’a kavuşmanın göğe çekilmekle olabileceği düşünülse de dönüş için beklemek gerekebilir. Mi’raç hadisesi yarım kalmış denebilir. Oysa namaz mü’minin miracıdır.

            Beden ve ruh sağlığından emin olan kişi, kalbinin ruhun nuru ile dolmasına, böylece kalbinin gayriden arınmasına çalışacaktır. Allah’ın bir  “abd”i, kulu, kısaca “Abdullah”, ilim ve nefsinden emin ise uygulamaya geçmek ister. Bu durum Hz. Resulün babasının Abdullah, annesinin Âmine hatun olmasını hatırlatır. Âmin diyen, tatminkâr nefsinden emin olan, Hakk’ın batınen ve zahiren müşahede edilebileceğini idrak eden birisinin, yapabileceği tek şey bu duadır. Bu sure ile olgunluğu, idraki doruğa ulaşır, yürürlükteki, Kur’an’ı okuyabilir.

            Fatiha suresini okumak, “Hz. İbrahim’in tevhidini öğrenmiş, kesret ve vahdeti bilen, Müslüman birisi olarak tefekkür edip, idrak öncesi ‘doğru olarak bildiklerimin tümü yanlışmış, gaflet ve dalalet içinde bulunduğumun idrakine vardım’ deyip tam teslimiyetle Mü’min olmaktır” denebilir. Bu sure Mü’minin mi’racı için indirilen Kur’an’ın girişidir. Besmele çekmeden Kitap okunmaz, bu dua da hakkıyla besmele çekebilmek içindir. Besmelenin “Ba”sının altındaki nokta “Ben” noktasıdır, dua sondan başa doğru, ben diye başlar “O” diye biter. ‘Ben varım’ diyen anlar ki yanılmış, ‘seninle varım’ derken idrak eder, en sonunda, ‘yalnız sen’ varsın der. Kendini bilen kişinin ikilik ve bencilliğinin “Nokta”laştığından emin olduğu haldir. Surenin anlamlı giriş yeri de “Allah’ın kulluğundan emin olma” halidir. Böyle bir hal içine giren kişi halini kulu olduğu Allah’a arz etmek isteyecektir.

ABDULLAH - ÂMİN;

            Babası Abdullah, annesi Âmine olan Resulullah, Allah’ın ‘âmin’ diyen bir kuludur. Fatiha suresi okunduktan sonra bu idrak ile Allah’ın kulu olan herkes ‘âmin’ der. Sureyi gerçek bir Müslüman olduktan sonra, yüzünden okuma amacıyla, duanın anlamını öğrenmeye, surenin öbür ucundan başlamak yararlı olabilir. Anlamının idrakine varmış olarak, hep aynı idrak içinde kalmak üzere, bir kere en sonunda, besmele çekmek de güzeldir.

VELEDDALİN,

            Kulun olarak istediğim, sadece Nasaranın, Hıristiyanların nurani, ruhani inançlarla perdeli olanların yolu değil. Gizli şeylerle kalanların, “bizim krallığımız yerde değil göklerdedir” diyenlerin, manastırlara çekilip, örtünüp, ruhban sınıfına evlenmeyi bile yasaklayanların yolu değil. Nimeti rahimiye, özel nimetlerle yetinen, böylece, nimeti rahmaniyeden mahcup, genel, zahiri, dünyevî nimetlerden mahrum; Hakk’ın zahirriyetinden, görünür oluşundan habersiz, her şeyde cemal-i mahbubun şuhudundan, sevgilinin güzel yüzünü görmekten mahrum olanların yolu değil.

GAYRİLMAĞDUBİ ALEYHİM,

            Yahudiler gibi zahirde kalanların, nimet-i rahmaniye, rahmanî, genel nimetler ve niam-ı cismani, bedenî nimetlerle yetinip duygusal, kalbî, manevî, ruhanî ve akılcı zevklerden mahrum olmadan.

7. SIRATALLEZİNE EN’AMTE ALEYHİM,

            Hem özel hem de genel nimetler verilen, evvel, ahir, batın ve zahiren Hakkı şuhud edip, baki yüzünü müşahede edip, fani gölgesel varlıklarından yok olan nebi, sadık ve şahit olanların, evliyanın, kâmil insanların doğru yolunda,

6. İHDİNASSIRATELMÜSTEKİM,

            Hidayet üzere sabit ve vahdet yolunda, marifet, muhabbet ve Hakk’ın zatının hidayeti olan yolda olmamı sağla. En doğru yol benden sana gidendir. Yalnız doğru yolda olmama değil sana ulaşmama da yardımcı ol, idrakimi artır.

5. İYYAKE NA’BÜDÜ VE İYYAKE NESTEİN,

            Kavlen ve fiilen, söz ve eylemlerimle sana hitap eder, ibadeti sana tahsis eder, yardımı senden talep eder, seninle sana ibadet ederim. Bu huzur hallerimde bütün hareket ediş ve duruşlarımda seninle sana ibadet ederek daim namazda olurum. Her vecih üzere ve her vecihten, cepheden, yüzden cemalini müşahede eylediğimden daim muhabbet lisanı ile sende seninle olurum.

4. MALİKİ YEVMİDDİN,

            Kuvvet ve kudretin yalnız sana ait olduğunu, kullarına kelâmında sıfat ile tecelli edenin sen olduğunu, hamdın mutlak ve mahiyetinin senin zatına mahsus olduğunu bilirim. Kul fani nimetlerden tecrit olduğunda baki nimetlerin verileceğini, kul efalinden sıyrıldığında Hakk’ın efalinin tecelli edeceğini, sıfatından mahv olduğunda karşılığında Hakk’ın sıfatlarıyla sıfatlanacağını idrak eder, böylece, kulluğu fena bulur ve Hakk’ın vücudu bağışlanarak, zatiyle baki kılınır, seni seninle yaşar. Senden gelinir, seninle sana ibadet edilir, zikredilir, şükredilir, seninle sana gidilir.

2-3. ELHAMDÜ LİLLAHİ RABBİLALEMİN, ERRAHMANİRRAHİM,

            Bilfiil hal diliyle hamt etmek, eşyada amaçların gerçekleştirilmesi, kemallerinin zuhuru, ortaya çıkışıdır. Bütün mevcudat kemallerini, olgunluğunu kuvveden fiile çıkararak, potansiyelini kinetiğe çevirerek tespih ve hamt eder.  Eşyanın tespihi ve tenzihi O’nun vahdaniyetine, birliğine delaletidir, delil oluşturmasıdır. Hamt ve sena, övme ve şükrün bildirilmesi, errahman, sıhhat ve rızık gibi zahiri ve genel nimetlerin, errahim, ilim ve marifet gibi Bâtınî nimetlerin karşılığı olarak, âlemin rabbi olan ulu zata aittir. İnsanın kendini bilip olgunlaştırması, amacını gerçekleştirmesidir. Böylece O’nu övmüş ve zikretmiş, varlığına ve birliğine delil oluşturmuş olur. Hamt ve sena, rahman ve rahim, âlemin rabbi olan sana aittir.

1. BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM,

               Böylece, herkese genel ve kişiye özel rahmeti kapsayan, varoluşun amacının tümünün kendisinde ortaya çıktığının idrakinde olan, zatın tecellisini idrak edip vahdette fani olan, kâmil insan suretiyle başlar ve okurum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder