23 Temmuz 2014 Çarşamba

Doruk Noktası


Doruk Noktası
Kitabı okumak için önce sol klik sonra çıkan DropBox'a bir klik daha tıklayınız:  Click here to view.

                                                                                                                                          EÖ22072014

               Aklımız var diye övünürüz, yücelmemiz onun sayesindedir ama başımıza gelen her kötülük de aklımız yüzündendir. Aklımızla yükselir ve yüceliriz, aklımızı yanlış kullanınca düşer ve gömülürüz. İmanın kaynağı inkâr ise “aklın kaynağı da akılsızlıktır” veya “varlığın kaynağı yokluktur” denebilir. Sanki akıl bir çeşit enerji, ilaç da olur silah da. Yönlendirmek gereken bir şeydir akıl. Maddeye doğru sürülür, maddede koşturulursa yükselir, onu bilir onu söyler, manaya doğru yönlendirilirse yücelir, O’nu bilir O’nu söyler. Her zaman, her yerde, hep söylenen fil hikâyesi yani, her kişinin hakikati kendine göre.

               Hakikat bir ve tektir, sınırı da yoktur. Her şeyin sahibi ‘Ben’! Serbest bırakılınca dipten doruğa gider gelir, anında küresel evreni adeta yeniden örer, dolaşır. İçinizden “sen onlara uyma, onlarla uğraşma” deseniz de aynı mekânı paylaştıkça karşılaşılması kaçınılmazdır. “Madde içinden çıkılabilir bir şeydir” derseniz, “maddenin içinde maddeden çıkılabileceğine dair bir kanıt yok” derler. Eminim benden çok bilirler ipek böceğinin kozayı içinden çıkmak için yaptığını. “Ben materyalistim” demekten, “Allah’ın varlığını inkâr etmekten” ve buradan öteye yolun olmadığını düşünmekten gurur da duyarlar.

               Eminim anlaşılmıştır sohbetin konusu “bilimcilerdir”. Engin bilgileri vardır, kendilerince asla dar düşünceli değillerdir. Bilgi alır, çıkarır doğadan, bilgi satarlar. Maddeye ilişkin her türlü aletleri vardır, ölçer, biçer, tartar ve değerlendirirler, işleri güçleri maddedir. Bu madde ne içindir? Diye sormazlar, sorsalar da “doğanın neslin devamı gibi güzel bir amacı vardır mutlaka” diyebilirler. Doğa ne için denemez. Maddenin özelliklerini iyi bilirler de neden, niçin, amacı nedir? Demezler. En büyük kanıtları, kendilerini haklı çıkarmanın en büyük delilleri “dincilerdir”. Din alıp satanlara sataşırlar. Dincilerin dedikleri doğru değilse kendi dedikleri doğrudur. Dincilerin “var” dediğine “yok” demek haklılıklarının kanıtıdır. Ancak en akıllı olanları “dincilerin dediği şekilde olmayabilir, Allah var mı yok mu bilmem ama o adamın dediği gibi bir Allah yoktur” diyebilir.

               Bilimciler daima ellerine bir “şey” alır ve onunla ilgili bir sonuca varır. Her zaman ama büyük ama elektron, proton veya takyon gibi küçük bir şeyin üzerine tüm evreni inşa ederler. Büyük patlamadan önceki şeyin elektrondan da küçük bir şey olduğunu, boyutunun sıfır ve kütlesinin sonsuz olduğunu söylerler. “Nasıl inanırsın böyle bir şeye” deyince de “inanmıyor biliyoruz” derler. Kendi dillerinde söylersek “nothing”, “hiçbir şey” tabiri geçer, bir anlamada “no thing” yani bir şey bile değil anlamındadır. Demek istedikleri “yokluk” olabilir. “Yoktan var eden!” kavramına yaklaşırlar da gelemezler, gelseler yanarlar, yoklukla oynamazlar çünkü “yoktan bir şey olamaz” derler!

               Ellerindeki madde, en küçük boyuttan en büyüğüne kadar, gereken her özelliğe sahiptir, bir de zaman her şeye kadirdir. Taş toprak, hava, su ve ateş önce kendiliğinden, tesadüfen veya kazaen, canlanmış, böylece, canlılar oluşmuş sonra da zincir tamamlanmıştır. Çok doğru “evrim” vardır, gerçektir ve “haktır”, aksine bir şey diyen de yoktur. Cansızlık temeli üzerinde canlılar ağacı yükselir. Esas iş bundan sonradır, devrimsel bir şekilde, insanın yokluktan yaratılıp yücelmesidir.

               Son aşamaya geçiş ve bu aşamada yüceliş için bilimciler önemli bir şeyi kabul eder, o da primatlarda dahi “bitle beni, bitleyeyim seni” şeklinde tezahür eden “adalet” duygusudur. Hak ve adaletin varlığı kabul edilmiş olur. Duyguların kaynağı olan alt beyin insanlık kavramının geliştirildiği üst beyin tarafından kontrol altına alınmalıdır. Alt beyin doğaldır ama üst beyinde doğal olmayan bir insanlık kavramı vardır, insandadır, insan tarafından geliştirilip yüceltilebilir.

               İnsanlık kavramı birçok alt kavramlardan oluşur ve hepsi de yalnız insanlara özgüdür. Hayvan severler hayvanları sevdikleri için insanlığı hayvanlığa indirgeyebilir. Esas konumuz olan bilimcilere gelirsek durum gayet akılcıdır. Bireysel açıdan bilginin doruğuna çıkanlardan anlayışlı olanlar Sokrat gibi “tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir” deyip alçak gönüllülük edebilir. Bu doruk noktası küresel olan biliş ve anlayış balonunun tepe noktasıdır. Anlayışlı bilimci “Tüm bildiklerim parçası olduğum evrenin, çevrenin bilgileridir, onundur, ona aittir” diyebilir. Anadolu’da bu idrake en iyi örnek “ete kemiğe bürünüş Yunus diye görünüş” deyişidir. Doruk noktasında benlik ve bencillik olmazsa daha güzel olur insan, ahlakı da güzel olur, anlayışı da idraki de. Bu nokta çok önemlidir. “İlim bir noktadır cahiller onu uzatır” dendiğinde kastedilen bu noktadır. Noktadan bahsedince bu nokta kastedilir.

               Her insan kendi âleminin, dünyasının, balonunun tepe, doruk noktasındadır. Herkes aklını pazara çıkarmış günün sonunda, kimse başkasının aklını beğenmediği için, kendi aklını almış dönmüş. Bencillik ve ego bu noktadadır. Dünya evrenin içinde yok denecek kadar küçüktür ama ego eşiti olmayacak kadar büyüktür. “Hele bu noktaya ben demek saçmalıktır bu nokta da çevrenin bir parçasıdır” diyebilmek yücelik, ululuk, ilahi bilgelik gerektirir. “Ben neyim ki, bir diğer damla, ben ne biliyorum ki” demek sizi bilge yapar, filozof yapar. “Olmak ya da olmamak” bilgeliği de bu noktadadır. Seksen sene secde edip bu noktanın idrakine varamayan olabilir. Noktalaşıp noktalaşıp doğrulup ben denebilir. “Var olan vardır, sonradan yok olan da hiç olmamıştır”, “Tanrı yaratan değil var olandır”, “Bir ve Tektir, başkası da yoktur” tevhidine ulaşmak kolay olduğu kadar zordur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder