Doruk Noktası
Kitabı okumak için önce sol klik sonra çıkan DropBox'a bir klik daha tıklayınız: Click here to view.
EÖ22072014
Aklımız
var diye övünürüz, yücelmemiz onun sayesindedir ama başımıza gelen her kötülük
de aklımız yüzündendir. Aklımızla yükselir ve yüceliriz, aklımızı yanlış
kullanınca düşer ve gömülürüz. İmanın kaynağı inkâr ise “aklın kaynağı da
akılsızlıktır” veya “varlığın kaynağı yokluktur” denebilir. Sanki akıl bir
çeşit enerji, ilaç da olur silah da. Yönlendirmek gereken bir şeydir akıl.
Maddeye doğru sürülür, maddede koşturulursa yükselir, onu bilir onu söyler,
manaya doğru yönlendirilirse yücelir, O’nu bilir O’nu söyler. Her zaman, her
yerde, hep söylenen fil hikâyesi yani, her kişinin hakikati kendine göre.
Hakikat
bir ve tektir, sınırı da yoktur. Her şeyin sahibi ‘Ben’! Serbest bırakılınca
dipten doruğa gider gelir, anında küresel evreni adeta yeniden örer, dolaşır.
İçinizden “sen onlara uyma, onlarla uğraşma” deseniz de aynı mekânı paylaştıkça
karşılaşılması kaçınılmazdır. “Madde içinden çıkılabilir bir şeydir” derseniz,
“maddenin içinde maddeden çıkılabileceğine dair bir kanıt yok” derler. Eminim
benden çok bilirler ipek böceğinin kozayı içinden çıkmak için yaptığını. “Ben
materyalistim” demekten, “Allah’ın varlığını inkâr etmekten” ve buradan öteye
yolun olmadığını düşünmekten gurur da duyarlar.
Eminim
anlaşılmıştır sohbetin konusu “bilimcilerdir”. Engin bilgileri vardır,
kendilerince asla dar düşünceli değillerdir. Bilgi alır, çıkarır doğadan, bilgi
satarlar. Maddeye ilişkin her türlü aletleri vardır, ölçer, biçer, tartar ve
değerlendirirler, işleri güçleri maddedir. Bu madde ne içindir? Diye sormazlar,
sorsalar da “doğanın neslin devamı gibi güzel bir amacı vardır mutlaka”
diyebilirler. Doğa ne için denemez. Maddenin özelliklerini iyi bilirler de
neden, niçin, amacı nedir? Demezler. En büyük kanıtları, kendilerini haklı
çıkarmanın en büyük delilleri “dincilerdir”. Din alıp satanlara sataşırlar.
Dincilerin dedikleri doğru değilse kendi dedikleri doğrudur. Dincilerin “var”
dediğine “yok” demek haklılıklarının kanıtıdır. Ancak en akıllı olanları
“dincilerin dediği şekilde olmayabilir, Allah var mı yok mu bilmem ama o adamın
dediği gibi bir Allah yoktur” diyebilir.
Bilimciler
daima ellerine bir “şey” alır ve onunla ilgili bir sonuca varır. Her zaman ama
büyük ama elektron, proton veya takyon gibi küçük bir şeyin üzerine tüm evreni
inşa ederler. Büyük patlamadan önceki şeyin elektrondan da küçük bir şey
olduğunu, boyutunun sıfır ve kütlesinin sonsuz olduğunu söylerler. “Nasıl
inanırsın böyle bir şeye” deyince de “inanmıyor biliyoruz” derler. Kendi
dillerinde söylersek “nothing”, “hiçbir şey” tabiri geçer, bir anlamada “no
thing” yani bir şey bile değil anlamındadır. Demek istedikleri “yokluk”
olabilir. “Yoktan var eden!” kavramına yaklaşırlar da gelemezler, gelseler
yanarlar, yoklukla oynamazlar çünkü “yoktan bir şey olamaz” derler!
Ellerindeki
madde, en küçük boyuttan en büyüğüne kadar, gereken her özelliğe sahiptir, bir
de zaman her şeye kadirdir. Taş toprak, hava, su ve ateş önce kendiliğinden,
tesadüfen veya kazaen, canlanmış, böylece, canlılar oluşmuş sonra da zincir
tamamlanmıştır. Çok doğru “evrim” vardır, gerçektir ve “haktır”, aksine bir şey
diyen de yoktur. Cansızlık temeli üzerinde canlılar ağacı yükselir. Esas iş
bundan sonradır, devrimsel bir şekilde, insanın yokluktan yaratılıp
yücelmesidir.
Son
aşamaya geçiş ve bu aşamada yüceliş için bilimciler önemli bir şeyi kabul eder,
o da primatlarda dahi “bitle beni, bitleyeyim seni” şeklinde tezahür eden
“adalet” duygusudur. Hak ve adaletin varlığı kabul edilmiş olur. Duyguların
kaynağı olan alt beyin insanlık kavramının geliştirildiği üst beyin tarafından
kontrol altına alınmalıdır. Alt beyin doğaldır ama üst beyinde doğal olmayan
bir insanlık kavramı vardır, insandadır, insan tarafından geliştirilip
yüceltilebilir.
İnsanlık
kavramı birçok alt kavramlardan oluşur ve hepsi de yalnız insanlara özgüdür.
Hayvan severler hayvanları sevdikleri için insanlığı hayvanlığa indirgeyebilir.
Esas konumuz olan bilimcilere gelirsek durum gayet akılcıdır. Bireysel açıdan
bilginin doruğuna çıkanlardan anlayışlı olanlar Sokrat gibi “tek bildiğim
hiçbir şey bilmediğimdir” deyip alçak gönüllülük edebilir. Bu doruk noktası
küresel olan biliş ve anlayış balonunun tepe noktasıdır. Anlayışlı bilimci “Tüm
bildiklerim parçası olduğum evrenin, çevrenin bilgileridir, onundur, ona
aittir” diyebilir. Anadolu’da bu idrake en iyi örnek “ete kemiğe bürünüş Yunus
diye görünüş” deyişidir. Doruk noktasında benlik ve bencillik olmazsa daha
güzel olur insan, ahlakı da güzel olur, anlayışı da idraki de. Bu nokta çok
önemlidir. “İlim bir noktadır cahiller onu uzatır” dendiğinde kastedilen bu
noktadır. Noktadan bahsedince bu nokta kastedilir.
Her
insan kendi âleminin, dünyasının, balonunun tepe, doruk noktasındadır. Herkes
aklını pazara çıkarmış günün sonunda, kimse başkasının aklını beğenmediği için,
kendi aklını almış dönmüş. Bencillik ve ego bu noktadadır. Dünya evrenin içinde
yok denecek kadar küçüktür ama ego eşiti olmayacak kadar büyüktür. “Hele bu
noktaya ben demek saçmalıktır bu nokta da çevrenin bir parçasıdır” diyebilmek
yücelik, ululuk, ilahi bilgelik gerektirir. “Ben neyim ki, bir diğer damla, ben
ne biliyorum ki” demek sizi bilge yapar, filozof yapar. “Olmak ya da olmamak”
bilgeliği de bu noktadadır. Seksen sene secde edip bu noktanın idrakine
varamayan olabilir. Noktalaşıp noktalaşıp doğrulup ben denebilir. “Var olan
vardır, sonradan yok olan da hiç olmamıştır”, “Tanrı yaratan değil var
olandır”, “Bir ve Tektir, başkası da yoktur” tevhidine ulaşmak kolay olduğu
kadar zordur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder