4 Mayıs 2014 Pazar

Tanrı’yı İnsan Yaratmış!

Sevgili okuyucu kardeşim kitabı okumak veya indirmek istersen lütfen tıkla.
Tanrı’yı İnsan Yaratmış!
Kitabı okumak için, önce sol klik sonra altta çıkan dropbox'a tıklayınız:  Click here to view.

İnsan ve insanlığın içinden, derinliklerinden, bilinmezlikten ortaya çıkıştır "biliniş". Bilinmezlikten bilinmeye geçiş, yokluktan varlığa, tanınmamaktan tanınmaya varış, insana öğretip bilmesini sağlayarak bilmeye tırmandırış ile mümkün olmuş.

Önce bir şey oldu ki isimlendi, ad takıldı, isim verildi. Fiil olmadan ne olduğunu anlatmak için isim verilemez. Ötekine anlatım gerekmese düşüncede kalabilir. Aynı düşünme ve anlama yeteneğine sahip bir kişi daha olmalı ki anlatım olabilsin.

Bir genç, sevdiği ile görkemli bir ortamda dans etmesi durumunda, her şeyin kendisi için hazırlanmış olduğunu düşünebilir. Her şey kendince kendisi içindir ama aslında her şey Kral içindir, onun eğlenmesi içindir. O demeden, istemeden hiçbir şey yapılamaz.

"Tanrıyı insan yaratmıştır" diyenler var. İnsan önce böyle bir kavram geliştirmiş. Sonra düşüncesini paylaşabilmek için adlandırmış. Zamanla kavram da isim de yerine oturmuş. Çok sonra biz de bugün nasıl olmuş da bugüne gelinmiş derken her şeyi bütün çıplaklığı ile ortaya koyarız. Cesur bir şekilde çok doğru Tanrıyı insan yaratmıştır deriz! İşte tam bir insanlık hali!

Bir başka açıdan bakalım. Önce hiçbir şey yoktu. Aniden bir patlama oldu. Patlayan nedir, neden patladı, patlamadan önce neydi ki sorularını geçelim şimdilik. Yer ile gökler ayrıldı. Yer soğudu, su oluştu, en basitinden hayat başladı, otlar, ağaca, itler atlara dönüştü. Nihayet kendiliğinden bir memeli çeşidi ayağa kalkıp düşünmeye başladı.

Bu düşünmeye başlamışlıktan biz de düşünmeye başlayalım. "Ben" bilinmek isteseydi(m), ne yapardı(m). Tam da aynı şekilde, bu sırayla, bu önceliklerle, ortam hazır olurdu önce. Henüz altını temizleyemeyen yaratığın Tanrıyı yaratması böylece mümkün olurdu!

Hiçbir şey göründüğü gibi değildir deriz. Ne de güzel laf ettik diye üstüne de otururuz. Sıra yaratmaya bile gelse atma tutmaya bayılırız. Avcılık ilk mesleğimiz ne de olsa. Aklı da biz yarattık ya geriye ne kalır zaten. Koskoca memelileri yarattıktan sonra küçük bir akıl takmak iş olmasa gerek. Bu aklı sürdürmesek iyi olacak sanırım. Kral olmalı ki istediği, sevdiği olsun.

“Ey sevdiğim, sevdiğim için kendime özgü yarattığım, bu gidiş iyi gidiş değil, dön, rücu et, geri gel, biraz kendini bul ve bil gerisi kolay” nidasını duyabiliriz bugün bile. Duymak isteyen duyar, Tanrıyı yaratan bunu mu yapamayacak. İnsan Tanrıyı kendini bildikten önce mi sonra mı yarattı diye sorulabilir. Çünkü hala kendimizi, insanlığımızı bildiğimiz pek iddia edilemez.

Başladığımız düşünceyi sürdürelim. Zaten her şey bir küçük düşünceden çıkar. Sonra kuvveden fiile çıkış izler. Hayaller gerçek olur. Belki de ilim ruhundan idrak nuru, sonra da tasavvurlar, düşünceler, manadan maddeye geçişler başlayabilir. Her yapay yapılar gibi insan da insanca, insanlıktan yaratılan yapay bir şeydir. İnsan, insan yapısıdır, ancak, ilk insan Âdem yaratıldıktan ve ilk öğrendikleri öğretildikten sonra. İnşaat için ilk temel taşını koymak, mabet inşası için ilk fiilin önemini kavramak, açılımı idrak için gerekli ve yeterli olabilir. Bir şey için “bir” diyebildikten sonra diğerlerini saymak kolaydır. İlk fiilin sahibi olan fiillerin de sahibidir. Hangi sıfatlar altında hangi işlerin yürütüldüğü teferruat olabilir. Hayırlı yaratışlar!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder