4 Mayıs 2014 Pazar

Arif Âlim


Âlim ile Arif

İkinci baskısı yapılan bir kitabın bir makalesini okuyorsunuz, kitap için önce bir sol sonra da altta çıkan dropbox'a tıklayınız lütfen: Tıklayınız
İlk bakışta akıllı birisine âlim veya arifi tanımlamaya gerek duyulmaz. Ben de ne âlim ne de arifimdir, sadece aklım var, düşünüyorum. Ancak ayrıntılı bir düşünme ve değerlendirme sonucunda oldukça farklı sonuçlara ulaşılabilir. Çok şey bilen birisi alimdir, bilgin bir kişiye de âlim denir. Halk arasında arifin yeri ise bir başkadır. Arife tarif gerekmez denir.

Âlim ile arifin ortak bir kelime etrafında ayrışması izlenebilir. Birisinin fizik bilgisi, diğerinin fizik ve ötesi, metafizik dâhil bilgi felsefesi üstündür. İnanç ilmin tümünü kapsarken bilim, pozitif deyip ilmi kısmen ele alır. Tarihsel gelişim sürecinde akıllı insanlar çevrelerini gözlemiş. Temel ihtiyaçlarını garanti altına alanlar çevreleriyle ilgilenmiş. Yeryüzü ve gökyüzü ile ilgili tez ve antitezler birbirini izlemiş. İçgüdü ve dış güdülerin tümü ortaya konmuş.

Bilim insanı doğayı ve maddeyi analiz etmiş sonuçlara ulaşmış. Arifler de zaman içinde gelişen bir şekilde bilinenler ile felsefe yapmış, bilimsel felsefe ve bilimin felsefesini yapmış. Önem ve öncelik zaman içinde değişse de bir noktada felsefe yapanlar inanç ile ilgili düşünceleri belirli bir sonuca bağlamışlar. Kısaca, “Allah vardır, birdir, tektir ve var olandır!” denmiş. İnanç bir ve tek sonuca bağlanmış ama bilim sonuçlarını aramayı sürdürmektedir.

Bilim tez ve antitez sarkacı ile yol kat etmeye devam etmekte. Daha önce doğru bilinenlerin yanlış olduğunu ispat ederek yerine doğrularını koymakta. Bilimsel ve teknolojik gelişmeler böylece hızlanarak sürmekte. Aslında bilimsel gelişim sistemi ile inanç sistemi arasında bir fark olmasa gerek. Farklı görünseler de aynı öz ve esas üzerine kurulu olmaları, kısaca, aynı gerçeğe farklı bakışın yansımaları oldukları akla ve mantığa daha yatkındır. Varlık ve var olan farklı olamaz. Bilim yalnız varlık ile ilgilenir inanç ise varlık ve varlık ötesi ile birlikte, varlık ve yokluğu da kapsayan Allah ile ilgilenir. Varlık, var olanın ihtişamını ortaya koymaktadır.

Bana söylenen hala kulağımda çınlamakta: “Allah’a erişim mana âleminde ispat edildi, artık madde âleminden erişime gidiliyor.” Halk arasında basit görülen tekerlemeler vardır. Okumuş denen yarı cahillerce küçük görülür ama hayat boyunca gözlemlenebilirler. Bu deyişlerden bazıları şöyledir: dünya etme bulma dünyasıdır, ne ekersen onu biçersin, ilahî adalet er geç yerini bulur, kimsenin hakkı kimsede kalmaz, hak yerini eninde sonunda bulur, herkes Allah’ın kuludur, Allah’ta kuldur, kimseyi, hiçbir canlıyı hor görmeye gelmez.

Mana ilmi Hz. İbrahim’in tevhidiyle başlayıp Hz. Muhammet ile son bulmuş durumda. Bu ilme vakıf olan ve vuslata ermiş bulunanlar, ermiş ve aziz olmuşlar, veli olmuşlar, miraca çıkmışlar. İnanç sistemine göre hiçbir şey yok iken Allah vardı, önce Muhammed’in ruhu yaratıldı sonra Âdem onun nuru, anlayışı, idraki ile yaratıldı. Evren, böylece, yoktan var edildi. Önce var olan hala var olandır, sonradan yok olan da hiç olmadı zaten, sadece var olduğu zan edildi.

Mana âleminden, ruh ve nurdan, kaynaklanan madde ve böylece inşa edilen madde âlemi bilim insanlarına ters geldi, yanlış geldi, bildiklerine ve gözlemlerine uymadı. Laboratuarda yeniden inşa edemediklerine inanamadılar, inanamazlar. Kütle çekim ve ışık hızı gibi matematiksel formüllerle açıklanamayanlara inanmak bilimsel bildiklerine uymadı.

Bilenlerce, bilinenlere bilgi ve toplamına bilim, bilimsel olarak ispatlanamayanlara inanç denip reddedilir. Sanki inanç akılsızlara, kutsal mesajlar aklı olmayanadır. İnananlarca da genellikle bir ve tek hakikatin kendilerince bilindiği, kısasa kısas şeklinde, bilimcilere nazire iddia edilir. Sahaya inen taraflarca “evrim teorisi” topuyla kıyasıya oynanır. Oyuncularda oyun ile o kadar meşgul olma, karşı tarafa laf yetiştirme, gol atmaya o kadar adanmışlık, vardır ki uydukları “oyunun kuralları” nereden gelir bakılmaz. Saha tüm evren, zaman da sonsuz olunca doyumsuzca, doyasıya at gibi top koşturulur.

İnsanın kendisi insanca okunsa yeterli olabilir. Damarlarımızın bir kısmına atar, kalanına da toplar deriz. Sinir sistemimizden de bir mesaj iletilir cevabı da geri beslenir. Beynimizin de sol ile sağ tarafı her açıdan farklıdır. Sağ ve sol, kol ve bacaklarımız da işlevleri açısından farklı görülebilir. Kısaca, hiçbir farklı bakış ve görüş benim birlik, teklik ve bütünlüğümü bozmaz. Evrene kıyasla ne kadar küçük görülürsem görüleyim ben hala kendim kadar büyük ve önemliyimdir. Kendim ile ilgili ruh ve beden, madde ve mana, akıl ve inanç kelimelerini ayrı ayrı ve birlikte, beraberce kullanırım.

Kendimizi okumayı sürdürelim. Bedenim ve ruhum ile ilgili bilgileri alim tarafım toplar ve değerlendirir. Allah ile kulu arasında girilebilecek kadar yer olmasa da kendilerini bu araya sokuşturabilen din adamlarımız daha çok ruh ve mana tarafımızı irdeler. Arif ise tümü idrak ederek aradan çıkabilen ermiş kişidir.

Yakın zamana kadar kuantum fiziği, kuantum mekaniği diğer bir deyişle kuantum âlemi bilinmiyordu. Gözlem altında başka, gözlenmediği durumlarda başka davranışlara sahip olan kuantumlar, kuarklar ezber bozdu denebilir. Daha önce de doğa yasaları her türlü özellikleriyle birlikte biliniyor ancak nedenleri bilinmiyordu. Örneğin, en ağır suyun ısı derecesi biliniyor ama nedeni bilinmiyor, hatta fizik kurallarına pek uymadığı da söyleniyor. Kuantum âlemi madde âlemi ile mana âlemi arasında bir ara yüz oluşturmakta denebilir.

Bir diğer gerçek de inanç âleminde söylenenlerin anlamlarının bilimsel bulgulara göre değişebilmeleri. Ayetlerin, bilimsel ve teknolojik gelişmelere ayak uyduracak şekilde yeni anlamlar kazanması her iki âlemin âlimlerini de şaşırtmaktadır. Bir taraf “bu, ayetlerin evrensel, ezelî ve ebedî olduğunu gösterir” demesine karşın diğer taraf “bu anlamın bilimsel keşiflerden önce verilmesi gerektiğini” iddia eder. Ayetlerin inanç sistemindeki makam ve mertebelere göre anlamlandırılması, “bir doğru vardır” diyen bilim adamlarınca yadırganır.

Arifler, ezelî ve ebedî gerçekleri, Hak ve hakikati dile getiren Nebi ve Resullerin varisleridir. Her anda bir şe’nde ve sürekli bir yenilik içinde bir açılım şeklinde oluşmaya devam eden oluşumu, canlı yayın biçiminde, anlatmaya çalışan arifler, kendilerinden bir şey eklemezler. Söyledikleri her şey Allah’ın olan, Allah’tan olan, Allah’ta olan bir şeyi aktarmaktır. Binlerce arif arasında hiçbir fark yoktur, aynı bilgi ve idrak ile donatılmışlardır. Hepsi “resulünü yalnız Allah bilir, Allah’ı da gayrisi bilemez” ayetine inanır. Nice âlim ve din adamımız ariflerin ne deyip ne demek istediğini anlamaya ve anlatmaya çalışır. İkisinin de arif olma olasılığı eşittir! Sanki bilen âlim, hoca; bilemeyen arif! Bilen, Bilinendir, Görünen, Görenin görüntüsüdür!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder