27 Haziran 2013 Perşembe

Kandillerimizin Hikmeti


Kitabı okumak için tıklayınız:
Click here to view Kendimizi Bilmenin Neresindeyiz.


          Dostlar arasında kutlanan “kandillerin” anlamı, sırası ve düzeni insanı soru sormaya ve düşünmeye iter. Kitabın kendine özgü ilmine uygun bir sisteme dayalı olmaları da ayrıca yönlendirici olabilir. Bir görüşe ve duyumlara göre şöyle olabilir:
 

Regaip: Rahme düşüş, (Recep, Şaban, Ramazan olan üç ayların ilk günü, Mevlitten

                9 ay önce), Sıratı Müstakim de denen Seyri Süluk Tevhit öğrenimine giriş.

Mevlit: Doğum, (aynı yılda ilk kandil gibi görünür, aslında dokuz ay önce verilmeye

               başlanan tevhit ilmi ile veled-i kalp doğar), Talebe, Hakkın Efal-Sıfat-Zatıyla yeniden dirilir.

Mi’râc: Yüceliş, Hakk’a vasıl olma, vuslat (Recep ayının 27.günü). Kişi fani olmuş, fna bulmuş, yeniden dirilerek Hakka kavuşmuştur.

Berât: Peygamberliğin tebliği, yetkilendiriliş (Mi’râc’ın 12.Günü). Kişi beratını-Diplomasını alır, Kuran kalbine inmeye hazırdır.

Kadir: Kur’an’ın Kalbe inişi, maddenin, gecenin kadrinin bilinişi, (Ramazan ayının 27.günü). Madde Resulün ruhunun, ilminin, görünür halidir.

 
          Regaip tevhit ilmine giriş olarak da düşünülebilir, rahman her kişiye, rahim ise er olacak kişiye, özel, yakınlara, ikramda bulunulanlara ihsan anlamındadır. Yağmur rahmanidir, her kişinin tarlasına yağar. Özel dersler ise kişiye özeldir. Kişiye özel eğitim ve öğretim sonucunda yepyeni bir kişilik kazanılabilir ve yeniden doğum, mevlit hali yaşanabilir. Mi’râç ise evrimsel olan gelişimin üzerine devrimsel olarak görünen yüceliş, letafet kazanış, tevhit ilmi ile Hakk’ın Ef’al, Sıfat ve Zatı ile diriliş olabilir. Berât ise Hakk’ın tecelli etmesinden sonra halka iniş ve onları yücelmeye davet ediş olmalı. Ramazan ayında Kitabın inmesi ile döngü tamamlanabilir.
 

          Kitapta “ins” diye geçer, sanki “insan adayı” anlamındadır. Hayvanatın tümünün her türlü özelliğini içeren ve uygulayabilen bir kişi ve kişiliktir. İnorganik ortamdan organik yaşama ve tek hücreden çok hücreye, oradan da maymun ve maymunluğa geliş tam bir “evrim” mucizesidir. İns bu evrimsel sürecin sonunda ortaya çıkar. Ancak daha da önemlisi bu “yaratığın” temel alınmasından sonra, bir yeniden doğuş süreciyle, “insanın” yaratılması, inşa edilmesidir. Bir açıdan evrim bir düzlem üzerindeki gelişimi, yaradılış ise bu düzlemden kurtulup üçüncü boyutta bir yücelişi, letafet kazanımını simgeler. İnsan, bu açıdan bakıldığında, evrimsel düzlem tabanında devrimsel bir yükseliş ve yücelişi gerektirir. İnsan, insanlık kavramının kapsamına giren niteliklerin uygulanmış halidir. Olgun kâmil insan kendi âleminin efendisidir.

 
          Olgunlaşma süreci tüm adaylara açık ve tüm adaylar eşit hak ve olanaklara sahiptir. Yaradılıştan sahip olunan yetenekler ve bazı sonuçlar halkın daima dilindedir, halkın içinde söylenenlerle nesilden nesile aktarılır. Örneğin, insanlıktan nasiplenme üzerinde durulur. Halk arasındaki muhabbetle, halk ozanlarıyla, halk deyişleri çoğalır ve yaşatılır. Hepsinin özünde özel eğitim ve öğretime dayalı bir ilim olduğu bilinir. Bu ilim Hakkın ilmidir, Hak ilmidir, Tevhit İlmidir, kabul edilir. Bilimsel olarak tüm Evrenin oluşumunun temelinde bir santimetre küpten az bir miktar enerji damlası vardır, bu enerji, ayaete göre Tevhit İlmi yüklüdür. (3 Ali İmran, 53; 13 Rad, 17; 7 Araf, 1,2)
 

          Kendi fıtratında bu ilme yatkınlık hisseden bir kişi kendini adarcasına ilmi tahsile kendini tahsis eder. Kendi içinde kendini arayış, kendini bilmeye ve bulmaya gidiş olduğu için bir açıdan ilmin tahsili dış dünyaya kapanış gibi görünür. Dış dünyanın içinde yaşarken ana rahmine dönüş gibi bir hal içine girilir. Kişinin kendi beden mağarasına kapanışı olarak anlaşılabilir. Tevhit ilminden elde edilen kavramların özel iç âlemde yaşanması, biraz da ilimden nasibini henüz almamışların içinde ve arasında, yalnız kalınmasına yol açabilir. Bu durum, bir anlamda, “ana rahmine düşüştür”, regaip de bu olabilir.

          Bu olay ile, “özele geçiş” ile, aylar önem kazanır, özellikle ilk üç ay kutsala yolculuk aylarıdır. Efal, sıfat ve zatının teslimine gidebilen kişi için bu ilk aşamayı takip eden iki aşama, sonraki altı ay da önem kazanır. Fenayı Efal, Tevhidi Efal ve Tecelli-i Efal gibi her makamda Fena-Tevhit-Tecelli aşamalı geçilir, 9 ay sonra Yeniden Diriliş olmak üzere. Bildikçe ve öğrendikçe bildikleri ve öğrendikleri hakkındaki fikirleri değişir, hak ve hakikati gördükçe müşahede etmeye, gözlemlemeye, izleyici olmaya başlar. Her türlü hareket, kuvvet, kudret, iş ve işlemlerin gerçek sahibi hakkında bilgi sahibi olur. Kendini adamak ile başladığı süreçte, üçer aylık üç aşamada, mertebede tam bir teslimiyete erebilir.

 
          Dokuz aylık yolculuğun üç aylık son aşaması, mertebe veya makamında da sebat eden kişiye hakça ef’al, sıfat ve zat yaşantısı bağışlanabilir. Bağışlanmış kuvvet ve kudret ile donatılmış kişi artık kendini adayan kişi olmayabilir. Bu süreç bir anlamda yenilenme, bir “yeniden doğuş”u anımsatabilir. Bu ise “mevlit”tir, kutlu doğum, kutsal doğum olabilir. Halvete girip de çıkan kişi artık giren kişi değildir, Hakkı görür, Hakkı tutar.
 

          Günlük hayatta da üç, üç çarpı üç dokuz, üç çarpı dört on iki, üç çarpı dokuz yirmi yedi gibi rakamları kullanarak anlam yüklenir. Doğumdan sonra geçen üç ayda kişi bir yükseliş, bir canlanma yaşayacaktır. Takip eden yirmi yedi gün sonra ise ölümsüz ruh ile ruhlanış, yüceliş gelebilir. Peygamber efendimiz mi’râc ile taçlanmıştır.

 
          Toprak, su, ateş ve hava olarak bilinen dört temel element, anasır, ana sır halka inişin müjdecisi olabilir. Üç çarpı dört on iki gün yücelişten sonra iniş süresi olarak yeterli olabilir. Elçilik görevinin verilişi halkın eğitim ve öğrenimi, halkın kurtuluşu içindir. Görev verilmesi bir berat ile yetkilendirme ile ispatlanmalıdır.
 

          Verilen görevin başarıyla tamamlandığının ispatı ise Kitabın inişi olabilir. Bu sürecin sonu da üç ayların üçüncüsü içinde üç çarpı dokuz yirmi yedi gün sonra gelebilir. Kadir gecesi, Hakikat Güneşinin gurup etmesiyle kara ve karanlık olan madde âleminin, gecenin kadrinin bilinmesi anlamına gelebilir. Eşyanın hakikatini idrak edene çok şey aşikâr olabilir. Atomun parçalanmasıyla ortaya çıkan ısı ve ışık misali, Hakikat Güneşinin fecirde doğuşuyla karanlık maddeden eser kalmaz, gören görmez, işiten işitmez, bilen bilmez O’ndan gayri! Bilen söylemez, ifşa etmez, söyleyen bilmez de denebilir!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder