HAYAT, ÖLÜM, İLİM
Hiç sorulmayan, oturup
öğrenilmeyen ama ilk günden beri bilinen şeylerdir bunlar. Laf olsun diye sorulur
“hayat nedir ya Hu?”. Doğal bu, bu doğal olsa gerek. Doğuştan bilinir ve
yaşanır. Hayatını kaybedene de “öldü” denir. Bu kadar basit, bunu bilmeyecek ne
var? Hayatı ve ölümü biliyorsan da ilim de odur, biliyorsun, ilim sahibisin.
Kitapta, koskoca Kur’an’da bunlara yer vermeye ne gerek var da denebilir.
Artık hiçbir şey doğaya
bırakılmıyor. Önce bırakılsa da sonra oturup öğreniliyor bakalım ayrıntıları
neymiş. Eğitimi ve öğretimi insanlığa yüceliş olarak alınca, amaç bu olunca
işin temelinden başlamak gerek.
Bir güç varsa eğer
uygulanırsa bilinir. Yönetim gücü, kuvveti ve kudreti, varsa eğer, yalnız uygulama alanında
görülebilir. Bu nedenle melekût âlemi veya mana âlemi mülk, eşya, madde âlemini
gerektirir. Yönetim, yönetilen varsa yürütülebilir. Her şeye kadir olma hali uygulama
alanında görülebilir. Yed-i kudretiyle yani kudret eliyle mülk âleminde mevcut
olan her mümkünata tasarruf eden, hükmünü sürdüren, her şeye kadir olan yalnız
Allah’tır. (2.255)
Hayat,
zorunlu, gerekli de olsa, irade gerektiren hareketler bütünüdür. Mevt ise iradî
hareketlerin olmamasıdır. Ölümün olmaması yani ölüm niteliğinde bir şeyin
olmaması hali ise kendiliğinden olamaz, önce bir vücut, bir mevcut olması
gerekir ki onun ölümü olsun. Yönetim gücünün bilinebilmesi için yönetilenler
halk edildi, hayat bağışlandı ve cüzi irade verildi; ölüm ile veya hayat
alınarak bunlara hükmedildi.
“Eğer
ölüm bir vücudun varlığını gerektirmeseydi vücut olma emrinin gerçekleştiği bir
ortama, mevcudiyet ortamına gerek olmazdı, ihtiyaç duyulmazdı. Bu nedenle, halk
edilen halkın, yaratılmış olan yaratılmışların, hayat ile olan ilgisi ve
ilişikliği gibi, mevte, ölüme ilgisi ve alâkası doğru olur.” (67.2) Hayatta
olan, hayatı olan ölüm ile de ilgilidir.
“Kısaca,
yönetim kudreti halk üzerinde uygulama alanı bulur, halk gerektirir. Halkın
gelişimi de mevt ile mümkün olur. Vücut buluş ve mevcut oluş hayat ve ölümün
varlığını zorunlu kılar. Kudret eliyle mümkün olanın vücut bulmasını, hayat
sahibi olarak yaşamasını ve mevt ile hayatta oluşuna son vermesini yöneterek
yönetim gücünün fonksiyonunu yürütür.”
“Mevt
ile hayatın halk edilişinden amaç insanın olgunluğunun (ahsen amel, güzel
ahlâkın) ortaya çıkışıdır. Gelin ile damat, toprakla tohum olmalı ki hayat
devam etsin, mevt de olmalı ki hayat gelişerek sürdürülebilir olsun. İlim elden
ele geçmeli, uygulanmalı ki ortaya çıksın.”
Rekor
kırılması, zafer kazanılması için olimpiyat düzenlenmelidir. İnsan-ı kâmilin
yaratılabilmesi, insanın arzdan semaya yücelebilmesi için insanlar ve
insanlığın var olması gerek. Gaybta gizli olan ilim insanlıktaki uygulamalar
halinde ortaya çıkabilir. Maluma tabi ilmin zuhuru ile zahir olan ilmullahdır,
Allah’ın ilmidir. Hayatla kudret ortaya çıkmış olur, kudret elinin marifetleri
bilinir. İlim yönetim kudretiyle, kudret halk ile halk da hayat ve mevt ile
görünür, yaşanır olur. Vücut bağışıyla gelen bedensel saadete ilaveten ilimden
ibaret olan ruhani saadet bağışlanır, bunları idrak eden kavuşur. (2.247)
Mevtle
daha iyi ameller ortaya çıkar ve hayatta kalır kötüler yok olur. Doğal
seleksiyon, seçilme, hayatın şartlarına uyum gösterebilme ile evrim devam eder.
Teknoloji ilerledikçe öncekiler “eski” olur, ölür, yeni şeyler ilmin daha iyi
halidir.
“Hayat
ve mevtle nefisler fazilet yarışında ya helak olur ya da kurtuluşa erer. Kötü
amel işleyenleri kahreyleyen galiptir, iyi amel işleyenleri sıfat nurlarıyla
setreden, örten mağfiret, bağışlama sahibidir. Önemli olan yarışa katılmaktır,
asıl olan yarıştır, katılanlar için zafer önemli ise de, zaferin muhteşem
olması için yenilginin de ezici ve hüzünlü olması şarttır. Yarışı var eden, halk
eden, kudretini gösterir!” (2.36; 45.24)
“Tabaka
tabaka, kademe kademe, derece derece yedi sema halk eyledi, var etti. Mülk
âleminin nihaî kemali, yani, olgunluğunun zirvesi semaların halkındadır, halk
edilişinde, var edilişindedir. Kademe ve düzenlilik açısından semalardan daha
iyisi, halk yönünden, halk ediş açısından daha sağlamı yoktur. Cemadat, nebatat
ve hayvanatta kendilerine özgü ruh, ilim vardır. Rahmanın halkında hiçbir
uyumsuzluk görülmez.”
“Semaların
halkını Rahman'a nispet etmesi, onunla birlikte anması, semaların haricî
nimetlerin temelini ve diğer dünyevî nimetlerin özünü, çekirdeğini
oluşturmasındandır. Hayatın sürdürülmesinde güneş, atmosfer ve yağmurun önemi
bunun ispatı niteliğindedir. Semaların yuvarlaklığı uyumu artırmış, uyumsuzluğu
gidermiş ve mükemmelliği sağlamıştır. Tekrar tekrar bakılsa da bir aralık,
çatlak ve yırtık görülemez, parçalanması mümkün değildir.” (67.3). İlmin
enerjiye, kütleye, eşyaya dönüşü mükemmelden entropi ile uzaklaşımdır.
Âdem
ve Âlem uyumu nedeniyle, insan kendi semasının (kalp, gönül, vicdan...), bitki
ve hayvan gibi diğer mevcutlardan farkının idrakine varmalı. Semaya bakıp,
çıkıp kendini bilmeli. Halk edilmişlerin arasında semaya çıkmasına izin verilen
yalnız insandır. Bilgileriyle ilme ulaşmalı, ilimle, ruhla dirilmelidir.
Âleme
inmiş Kur’an (düzen) kitabını okuyup kendi özüne Kur’an hitabının inmesini,
inmişliğini idrak etmeli. Maymuna, maymunluk yapana inen kitabı maymun okursa,
okuduğunu anlarsa, idrak edip uygularsa kitabın hitabı onu insan yapar.
Böylece, Âdem için evrimin sonunda devrim de gerçekleşir. Yücelebilen insandır,
yalnız insan arzdan semaya, kendi gönlünün semasına, kalbinden ruha, ilme
yücelebilir.
O
ruhunu üflemiş, nefesinden nefes vermiş ve çamur Âdem halife insan, kâmil insan
olarak dirilmiş olur. İnsanlığın en mükemmel hali, hayatın var edilişinin amacı
ortaya çıkmış olur. Hak, halkı halk ederek, halkiyette Hakk’iyetin görünmesini
sağlamış. Halk, Hakk’ın kudretini sergiler. İlim amele dönüşür.
Yerde
ve gökte bulunan bütün mevcudat O’nu tespih eder, anar. Her mevcut, görünen ve
görünmeyen vücudu ile hâl lisanıyla O’nun oluş ve yok oluştan tenzihini,
acizlikten ve olgunluğu ortaya çıkarmak üzere mevcudatı tertipleyip düzenleme
konusunda herhangi bir eksiklikten tenzihini izhar eder, gösterir. Mevcutlar
gelip geçici, vücut kalıcıdır.
Her
mevcudun o haliyle var oluşu, kendiliğinden, tüm gerçeğin delilidir, şahididir.
O, kendi vücuduyla, mevcudatı var ve yok edebilen tek kuvvet ve hikmet
sahibidir.
Büyük
Patlamada, boyutu sıfır, ısısı ve kütlesi sonsuz olanın ilmiyle patlamasından
itibaren her şey otomatiktir, evrim gerçeğiyle, tek hücreden bugüne
gelinmiştir. Tüm varlık bir ve tek bütündür. Ayrı, ikilikle, ne yaşayan ne de
ölen vardır. Kendiliğinden ne bir şey veya kimse var olur ne de bir şey yok
olur, yaşam süreklidir. Sıcaklık, patlama, soğuma, atom oluşumu, hareket,
harekete bağlı zaman O’nun ilminin halidir.
İlim
Maluma Tabidir
Melekût âlemi, manevî, hüviyet,
kişilik, mahiyet âlemidir. Mülk âlemi ise maddî, bedenî, cisim, eşya âlemidir.
Mülk âlemi irade gerektirir, bir amaç için oluşturulur, çoğalma, büyüme,
genişleme ve zahir olup görünme sonucunda oluşabilir. Bu iki âlem ilim ve
uygulama âlemleri olarak düşünülebilir. Madde âleminde mana âleminin
mükemmelliği tam olarak görülemez. Madde âlemindekiler harekette sınırlı, kayıtlı
ve koşullu kalır. Her şey ilmine tabidir, ona biat etmek, yani, boyun eğmek
zorundadır. Örneğin, bir TV setinin ilmi ve teknolojisi kadar fonksiyonu
vardır. Eşya da ustasına biat eder görünür ama aslında tabi olduğu mürşit
gerçekte ilimdir, ustasının ilmi, ustasında görünen ilim! Veznedarın elinde
görünen para onun değildir.
Tekâmül eden robotlar âlemi gibi mülk âlemi de
melekût âleminin tesiri ve kudreti altındadır. Tahta oyuncaklardan elektronik
oyuncaklara gelindi. Her şey zamanına uygundur. Zamansız bir şey ne yapılabilir
ne de kullanılabilir. İlmin herhangi bir derecesinin uygulanışındaki acizlik ve
eksiklik ilmin kendisinde değil teknolojinin uygulanışındadır. Her çağın bir
ilim düzeyi vardır. Var olan ilmin bir de uygulanış yöntemi, tekniği,
teknolojisi vardır.
Fizik
ve kimya ilminden anlayabildiklerimiz arttıkça, bildiklerimiz çoğaldıkça,
bilimsel uygulama ve teknolojimiz de o kadar artar. Anlayışımızın sınırlı
olması, örneğin, fizik ve kimya ilminin sınırlı oluşunu gerektirmez. İlim
uygulamadaki acizlikten ayrı tutulmalı, tenzih edilmeli, arınmalıdır. Gelişim,
Darwin’in dediği, daha doğrusu Darwin’den de dendiği gibi uyumsal, bilimsel ve
teknolojiktir, ilme dayalıdır. Aynı şekilde, O’nun zatı, hüviyeti ve mahiyeti
melekût ve mülk âleminin acizliklerinden tenzih edilmeli, arınmalıdır.
O’nun
kudret eli her âlemde tasarruf sahibidir, tutulacak, tabi olunacak, öpülecek el
bu eldir, ayetlerde “yed-i Allah”, “yedullah” olarak geçer. Her mevcut olan
cisim gayrinin değil Hakk’ın kudret eliyle mümkün ve ortaya çıkmış olabilir.
Dilediği gibi icat eder ve onlara tasarruf eder. Eşyayı yapan ve ona sahip olan
ona dilediği gibi hükmeder. Allah “var” olandır, O’ndan gelinir, O’na gidilir!
Nasıl ki karanlık yoktur, ışığın olması ve
olmaması durumu vardır, aynı şekilde, hayat ile ölüm de aynı ilişki içindedir.
Ölüm yoktur, hayatın olmaması haline ölüm deriz. Ölüm kendi başına bir şey
değildir. Ölüm olarak var olan bir şey tanımlanamaz, tarif edilemez, o bir
haldir, hayatın olmaması halidir, bu hal tanımlanabilir. Hayat ise iradî
hareketler bütünüdür, birbirine tabi ve entegre olan alt sistemler
bütünlüğüdür.
Alt
sistemlerin birinin diğerine biat etmemesi, tabi olmaması durumu ölümdür.
Melekler, melekeler, yetenekler, alt sistemler, organları Âdeme biat etmeseydi
Âdem olmazdı. Göz, görme meleğinin, melekesinin, yeteneğinin ilmine tabidir,
ışık düştüğü kadar görüntü oluşturur, göz maddesi ışığın düşüş, kırılış ve
şekil oluşturma bilgisine, ilmine biat etmiştir, tüm işini, kulağın yaptığı
gibi, Âdem için yapar. Böylece insan işittiği şeyi görür, tutar veya tadar.
Her
insan da kendine biat eden organlar topluluğu, sistemi olarak insanlık ilmine
biat etme, tabi olma durumundadır. İnsan olmaya aday olan kişi olgunlaşarak,
fıtratı, yaradılışı ne olmasına izin verirse onu olmalıdır, kâmil insan
olmalıdır. Her bireyin kendini gerçekleştirmesi beklenir. Potansiyeli ne ise
onu dışarı çıkarmalı, gerçekleştirmelidir. Her insan kendisine verilmiş
insanlık ilim ve sanatını sonuna kadar uygulamalı, ortaya çıkarmalıdır. Sesi
güzel olan sesini güzel kullanmalıdır. Gerçekte tabi olunan, biat edilen mürşit
ilimdir! Öğretilmez, öğrenilir!
Ölüm ve yaşamın var edilişindeki amaç iyi ve
kötü amellerle insanın sınanması, denenmesidir. Robotların mükemmelleştirilmesi
gibi, gittikçe daha iyi insan var ederek insanlık tekâmül etmekte,
geliştirilmektedir. Maluma tabi ilmin uygulanışı iyileştirilmektedir. Gayb
âleminde “malum”, içinde altın damarı olan bir dağ gibi düşünülebilir. Altın
damarını kazdıkça elde edilen altın bizimdir, kazancımızdır. İlimden elde
edilen bilgiler de bizim kazancımızdır, bilgilerimiz, bilimimiz,
bildiklerimizdir.
Her
yaptığımızı tarih boyunca çeşitli insanların yeni diye elde ettikleri,
buldukları bilgileri kullanarak yaparız, bilimseldir yaptıklarımız. Kendimize
en uygun yapma tekniğini seçeriz, aletlerle yaptığımız iş de böylece bilimsel
ve teknolojik olur.
Bilinen
var oldukça var olan bilinmektedir. İnsanlığın insanlarda ortaya çıkışı ile
ilim zahir olmakta, görünmektedir. Malûmun zuhuru ile zahir, görünmesiyle
aşikâr olan ilmullah, O’nun ilmidir. Çünkü hayat kendisiyle amellere kudret
hâsıl olan bir şeydir. Hayat için güç, kuvvet, kudret ve irade gerekir,
örneğin, var olmak için yer çekimine, çevreye, karşı koymak, direnç göstermek
şarttır. Soğuk olduğunda ısınmak, sıcak olduğunda serinlemek için iş yapar,
eyleme geçer, amellerimizle, yaptığımız işlerle hayatımızı düzene sokarız.
Ayetlerde yer alan “Mevt” (2.28) de iyi
amellerle yeniden diriliştir ve ihya oluşa sebep olan bir şeydir. Nasıl ki
şehvet mevti tadıp iffete dönüşürse, bir “mevta” için de cemaat “iyi biliriz”
der, “hiç bir kötülük yapamaz” olarak bilir. Hayat ile amellerin aslı, amacı,
zahir olduğu gibi mevt ile de iyi ve güzel olan “olmaz” olur, ortadan kalkar,
zail olur. Günahtan günah diye kaçmak günah olduğunda, iyilik yapmak da
günahtır!
Hayat
ve mevt ile nefisler fazilet yarışına girer, uyumludurlar, ancak, helak oluş ve
kurtuluşta uyumsuzluk içindedirler. Ayette mevt önce gelir çünkü mevt zata
aittir, hayat ise sonradan olma, arızîdir. Kötü amel işleyenleri kahreyleyen
galiptir, iyi amel işleyenleri nuruyla setr eyleyen, örten, mağfiret sahibidir,
bağışlar. “Ben” çıkar aradan!
Hiçbir Şey Ölmez
Malûma tabi olarak önce
ilim nasıl uygulanmış ortaya bir hayat çıkmış ve çeşitli şey, eşya ve insan
halk, zahir olmuşsa sonunda her şey aslına dönecektir. Bu bilinen bir gerçektir.
Asıl olana dönüş ölüm müdür? Yoktan gelenin yokluğa dönüşü ölüm müdür? Şeyler
için ölüm kavramı kullanılmaz. Masa öldü denmez. Hiçbir şey kavramına insan
dâhil midir? Dâhil ise insan da mı ölmez? “Hiçbir şey ölmez” diyenler arasında
akil adamlar ve en büyük âlimler de vardır. Ne demek istiyorsunuz sorusuna “biz
yol gösteririz idrak sana aittir” derler. Güçlük bu kadar da değil. Din ve
bilim kavramlarını farklı görenlere de saygı duymak gerek, öyle anlıyor öyle
biliyorlar. Biz de konuya iki açıdan bakalım.
Bilime
göre enerjinin atom altı parçacıklar şeklinde ortaya çıkışından sonra, önce
Hidrojen atomu oluşmuş. Bir tane mi aynısından bin tane mi daha mı çok bilinmez.
Atomdan sonra elektron ile hareket başlar, hareket zamanı, zaman hızı başlatır.
Daha sonrası bilimsel deneyler alanına girer. Evrenin 14 milyar yıllık oluşu
evrenin kazaen, tesadüfen olmadığının kanıtı değil midir? Patlamadan önceki çok
kere milyar kere milyar derecelik sıcaklık nereden gelir ve nasıl soğur?
Elektronun
ilk hızı ve çekirdeğin durağanlığı nereden gelir, neden daha hızlı veya yavaş
değildir? Mum ışığı ile güneş ışığının hızları nasıl olur da eşit olur? Püf
sesi ile bomba sesinin hızları nasıl eşit olur? Oluşum ile ilgilenen bilim
insanının kafasını kaldırıp “Allah yoktur” demesi bilimsel kanıta mı dayanır?
Bilim insanlarına bu sorular nasıl olur da saçma gelir?
İnsan
ve insanlığın sınama, denemeyle gelişimi ise ilmin, malumun alanıdır. Bir tohum
gizli bilgiler içerir şeriatına uygun ortamını bulunca kendini gerçekleştirir. Böylece
biz de ne tohumu olduğunu anlarız. Enerji “yokluk”, “hiçlik” diye tanımlanandan
çıkar ortaya. Yoktan var eden, var olanı da yok eder. Gücü, kuvveti ve kudreti
olan onu ortaya koyacak ve hükmedecek varlığı da var da edebilir yok da edebilir.
Zahir olanın batını kendisidir. İsterse zahir olur halk diye görünür, isterse
halk batın Hak zahir olur. Zahir ya da batın oluşunun ölüm neresindedir?
Mülk
âleminin amacı, olgunluğun doruğu semaların yaratılışındadır. Mertebe ve düzen
yönünden semalardan daha iyi ve halk yönünden daha muhkem, sağlam, doğru,
değişmez bir şey görülemez. Var edişte uyumsuzluk
yoktur. Semaların yaratılışında Rahmandan bahsedilmesi zahiri nimetlerin
dünyevî nimetlerin ilk unsuru oluşundandır. Semaların döşenmesindeki
yuvarlaklık ve uyum düzenliliğinin güzelliğindendir. İlmin yedi aşaması,
makamıyla insan kâmil insan olur! Kur’an’da yaradılışın ve halk edilişin
anlatılması gibi geriye dönüş yolları da anlatılmış ve açıklanmıştır. Üstelik
ilmin uygulanışında, maddî âlemdeki kusurlar geri dönüş yolunda, semada yoktur,
sema aralıksız, boşluksuz ve kusursuzdur. Hayatın
kusurları geri dönüşte ortadan kalkar. Bilen de bilmeyen de geri döner, ama
yokluğa ama ‘var’lığa, Hakk’a! Ancak böylece, “hiçbir şey ölmez”, yalnız
inanmayanlar “yok idik, yok olacağız” der! Herkes ve her şey yeni isim ve sıfat
almış zattır. Değişim isim ve sıfattadır.
İnsan üretilmez yetiştirilir,
insan olunur. İnsan, maddî şeylerden ayrı ele alınmayı hak eder. İnsanı insanca
yetiştirmek üzere toplumda büyük ve önemli kurum ve kuruluşlar kurulur. Hem
dinsel hem de bilimsel açıdan bakarak, konuyu felsefe penceresinden
irdeleyebiliriz. Eşya ölmez, isim ve sıfat değişir, insan da ölmez, olgunlaşır,
kâmil olur, aradan çıkar!
Bilimsel Kanıt:
Bilimsel Kanıt:
Evrendeki her obje, her parçacık, her
‘ışık paketi enerjisi’ bir bilgi taşıyıcısı olarak hareket eder.(4) Her ‘şey’
kendi fiziksel özelliklerinin deposudur, ardındaki bilgisi, özellikleri ve ilmi
ne ise odur. Evren, özellik ve bilgilerinin, ardındaki ilminin aynısıdır. Kara
deliklerin, eksenleri etrafındaki enerji ışınımı, ‘Hawking Radyasyonu’ bilginin
kaybını önler. Böylece, kara delikler yavaşça hiçliğe buharlaşırken bilgi
varlığını sürdürür. ‘Şey’in, ‘eşyanın’ kendine özgü bilgisi, transfer
edilebilir ama asla kaybolmaz. Olay ufkunun ötesine geçen parçacıkların bilgileri,
kaplama gibi çıkar, kütleleri enerjiye dönüşerek, olay ufkundan önce bırakılır
ve kara delikten kaçar. Bu durum büyük patlamadaki ilmin bütününün korunduğunu,
bilgi kaybının önlendiğini gösterir. Ayrıca, ilk oluşan plazmanın içinde,
evrende var olan tüm objelerin bilgisinin var olduğunun kanıtıdır. Biz büyük
patlamada var idik ki açığa çıktık, ilmimiz vardı ki bilgimiz açığa çıktı. Sonradan
oluşan her objenin, kendine özgü bilgi ve özellikleriyle oluştuğu açıktır. Eğer
bir yerde tüm bilgiler toplanmış ise buna ilim de denebilir. Büyük Patlamadaki
ilk enerji bütünü ilmin tümünü kapsar. Sonradan evrende oluşan her ‘şey’ bu
ilim ile oluşur.
Kanıt bölümü aşağıdaki makaleden alınmıştır:O herşeyin evveli, ahiri, zahiri, bâtınıdır ve her şeyi bilir. (57.3)
(Ayet 1) (..yedi..mülkü),
(Ayet 2) (..halakalmevt..hayât..ahsen amel), (Ayet 3)
(..halaka seb'a semâvâtin tıbâkâ), (57 Hadid, 1, 3)
NOT: Bilim insanları bilimi geliştirdikçe inanç güçlenir. Bilmeden inanmanın yerini şuurlu inanç alır.
Hayat non-material yani maddesel değil, bilgidir, ilimdir diyen ilim adamları doğru söyler. İlim olduğu sürece de hayat asla yok olmaz, ölüm gerçek olamaz, her şeyin yaşadığı kanıtlanmış olur. Form, şekil değişikliği olur ama ölüm olmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder