Yaratılışın Amacı Vardır!
Bilim, Dini kanıtlar. “Hakk’ın delili, gölgesi olan ilimden halk edilen ilk cevherin, yani Büyük Patlamada Tevhit İlmiyle
yüklü ilk Enerjinin, Celalî nazarla taşıp yayılmasından sonra, uygulanarak
açığa çıkan ilmi hıfzedici
kuvvetlerin izdihamıyla temessül ve tecessüm ettiniz. İlimden başka bir şey olmayacak şekilde bedenleştiniz.” Kısaca, “Önce
Yokluk vardı, Yokluktan ani olarak genişleyen Uzay-zaman vakum ortamında, ‘oluşan’
Tevhit İlmi yüklü yarım cm3 Enerji, Kozmik Yumurta, zuhurunun şiddetinden
görünmeyecek şekilde, ortaya çıktı. Yumurtanın DNA’sındaki ‘şeyler’ ışık,
parıltı, aydınlık, nur oluştu; nur maddeleşerek her şey halk olundu, canlılık
yaratıldı, kendini ve Rabbini bilecek insan inşa edildi.” Böylece,
sebepleri de yaratılarak Âlemin yaratılış amacına ulaşıldı, ‘Bilinme’
gerçekleşti.
“Eğer biz ‘var olur, yok olur’
mevcudat olsun isteseydik öyle olurdu. Lâkin istemedik, çünkü hikmet ve
hakikate aykırı olurdu.” (21 Enbiya, 17,18) “ Hakk’ın arşı, mai, bir çeşit su, sıvı, üzerindeydi.
Arş, akl-ı evvel, akıl öncesi bir durumdan ibarettir; ilm-i evvel, ilim öncesi
durum üzerine bina kılınmış, inşa edilmiş ve ilme dayanan cisimler âleminin
vücut olarak öncesidir. Altı yön veya altı gün gizlilik, gizli kalma
müddetidir. Yer ve göklerin halk edilmesi de Hakk’ın mevcudat ile
gizlenmesidir. Arşın su üzerinde oluş hali, Hakk’ın gizlenmesi öncesi zahir
olan ve nâsâ, insanlara, malum olan, ilim ve akıl öncesi haldir. Halis amel
eden insanlara bazen, olacak olanlar malum olur, bir ihsan olarak, bir ilham
olarak iner, bazı şeyleri, olmadan önceki halini bilirler. Arşın, ilmin rumuzu
olan ‘su’ üzerinde olmasının anlamı da nâsâ malum olup bilinmesindendir.” (11
Hud, 7) Bir hadis der ki: “Yüce Allah, en
evvel bir cevher, enerji halk etti, cevhere celali ile nazar edince cevher
hayâsından eriyerek, taşıp yayılarak, kısmen su kısmen ateş oldu.” Cevher
hayâsından, saygı ve edebinden taşıp yayılarak, kısmen su ve ateşe, bir anlamda
‘plazma’ya, maddenin dördüncü hali, plazma haline, dönüşmüş denebilir. “Ahdi
evvelde malum ve gayb-ü istidatta mahzun bulunan tevhidi ezelîyi sabıkı tasdik
edici olduğu halde, evvelce Tevrat ve İncil’i de böylece insanlara hidayet
olmak üzere inzal etmişizdir. Ve sonra fark itibariyle Hak olan Akl-ı Furkanî
olarak bilinen tevhidi tafsili inzal eyledi ki, bu tevhit tafsili, istikametin
menşei ve davetin mebdeidir, kaynağıdır.” (3 Ali İmran, 3, 4) “Ey Rabbimiz, biz
senin inzal ettiğin tevhit ilmine ve nur feyzine iman ettik.” (3.53)
“Evvelinden sonuna, ezelden ebede, kadar mevcudatın tümünün vücudu, ilmi sana
inzal olunan bir kitaptır.” (7 Araf, 1-2) “Ruhul-kudûs semasından, ilim suyu
inzal edilir.” (13 Rad, 17) “Her şey, o şeye özgü bir nazar olduğu için vardır.
Herkes kendisine özgü bir nazar olduğu için vardır, bunun idrakinde olanlar bu
sırrın başkası için olmadığını bilirler.” (42 Şura, 38) “Yokluk, gizlenip sırlanarak, sır tutarak, izafî vücut
bariz, apaçık olmuştur. Yokluk boşluk değildir, yoklukta eşyanın ilmi vardır,
ilim ışık olarak görünür hale geçer. Nur, hariçte zahir olan vücuttan
ibarettir. Vücut nurdan, ışıktan oluşur, ışır. Eşya ve görünen vücutlar,
ezeldeki ilimlerinin açığa çıkmış halidir. Her mevcut bir ilimle görünür;
mevcut, ilmin, bilginin görünür halidir. Her şey Hak ile zahir olmuş,
görünmüştür. İlmin görünür haline ‘gölgenin uzatılması’ denir. Yokluk, her
şeyin batındaki vücut hakikatinin sabit bulunduğu ‘Levha-i Mahfuzdur’, ‘sırf
yokluk’ değildir.” (25 Furkan, 45) Bilimsel olarak da ‘Varlık’, ‘Yokluktan’
çıkıp var olur!
DNA maddeye
hükmeder. Ana rahminde yumurtanın döllenmesinden 25 gün sonra önce kalp, 32 gün
sonra el ve kollar, 36 gün sonra omurga, 52 günde retina-burun-parmaklar
oluşur. Kalpten sonra oluşanlar ‘Kalbin’ kontrol ve denetiminde kalır. Büyüme
bu hızda 9 ay devam etseydi bebek 1,5 ton olurdu. Doğumda 90.000 km damar
oluşur. Bebeğin oluşumunun matematiksel modelini anlamak mümkün değildir. (*)
“Hakkın batındaki ilim hazinesinde vücudu olmayan bir
şey asla zahire çıkamaz ve vücut bulamaz. Her şeyin bilgisini içeren ‘Yokluk’,
sır tutarak, önce enerjiye ve ışığa sonra eşyaya dönüşür, görünür hale gelir.
Eşyanın aslı ve esası, görünen maddenin hakikati, Hakk’ın, yokluk aynasındaki,
görüntüsü, gölgesidir. Nasıl ki gölge, güneşin varlığına delildir, madde de
Hakk’ın varlığına delildir. Bilinmelidir ki eşyanın mahiyeti ve görünenin
hakikati, Hakk’ın gölgesi ve Mutlak Vücudun sıfatının işaretidir. Mevcutlar,
nur ile hariçte zahir olur görünür. Mevcudat, ezeldeki ilmin izhar edilmiş
halidir. Kütlenin, görünen enerji olan ışığın, maddenin hakikati, Hakk’ın ilmi,
görüntüsü, gölgesidir. Kütlenin hakikati bilinirse, kütlenin, görünen ışık
enerjisi olduğu ve Hakk’ın ilmi idrak edilir. Mutlak vücudun ortaya çıkmış,
görünür olmuş sıfatıdır. Her cisim ışır, ışık saçar, ışınım halindedir,
hakikatini görünür kılar, enerji yayar. Sonra ‘Akıl Güneşini’, ‘Vücut Gölgesine’
delil kıldık. Akıl delili, gölgenin hakikatinin Vücut’tan farklı bir şey
olduğunu doğrular, kanıtlar. Akıl güneşi delalet etmezse, gölgenin vücudu ile
hakikati arasında ayrılık olmazsa, mevcut kendiliğinden var olmuş olur. Vücut,
mevcut olur. Bir ‘şey’ mevcut olamaz. Mevcudun, ilminden ayrı ve gayrı bir
ismi, cismi ve resmi olamaz ama farklılığa yalnız akıl şahitlik eder.” (25
Furkan, 45) “Kur’an, değişmez,
bozulmaz, bozulamaz, noksansız, korunmuş, kanıtlanmak üzere, evrenin tümünde, apaçık
olan ve hakikatleri muhkem, sağlam kılınmış bir kitaptır. Hakikatlerini, daha
sağlam ve daha güzel olması mümkün olmayan, bir ilim ve hikmet üstüne inşa
eder. Zahirde, görünürde, belirli ve bilinen miktarda, belirli zamanlarda
aşikâr olur. Takdir ve tertibi, hikmete uygun intizamda, düzendedir.
Ayrıntılarından lâyıkıyla haberdar, bilgi sahibi, olan ilim ve hikmet
sahibince, ahkâm ve ayrıntısı cüzi âlemde ortaya çıkarılmış, aşikâr edilmiş bir
kitaptır.” (11 Hud, 1) “İlim, tüm mevcutlar için gereklidir, her mevcut kendine
özgü bir ilmin uygulaması, bilgisinin deposudur. Uygulanamayan ilim gerçek ilim
değildir, böyle ilmi, kalp idrak etmez, kalbi güçlendirmez. Her şey ilminin
aynısıdır. İlim, kalpte kökleşir, damarlarda ve nefiste yerleşir, organ ve objelerden
ayrı düşünülemez, et ve kan ile karışır, sahibine muhalefet etmez. Zerrenin,
ilminden ayrı ismi, cismi ve resmi olamaz. ‘Vehim’ ile karışık akıllar, ilim
ile aşikâr olamaz, ilmi anlayamaz. İlmin ayrı bir varlığının kalben idraki ise
Hakkın varlığına delildir. Bir eşyanın gölgesi varsa, gölge, ışığın varlığına
delilse, aynı şekilde, ilmin varlığı da Hakkın varlığına delildir. İlim,
böylece Hakkın ‘gölgesidir’.” (39 Zümer, 9) (3 Ali İmran, 96) (16 Nahl, 48) (7
Araf, 179)
Umarım, ‘Bilinme’ amacını aklımızla anlar, kalbimizle
hikmetiyle idrak edebiliriz!
Necdet
Altınay 09122023
(*)https://www.ted.com/talks/alexander_tsiaras_conception_to_birth_visualized?language=tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder