Daim Anda Bir Şende!
Bilimsel olarak, “Geçmiş ve gelecek aynı anda mevcuttur, ama insan aklı
bunu idrak edemez.” Bunu söyleyen Einstein, ayrıca, “Her zerre diğer bir
zerreyi algılar, üstelik insan tarafından ‘algılandığını da algılar’ der.
Fenafillahta zaman vardır, Bekada yalnızdır Allah!
“İnsanların, insan olduklarını henüz idrak edemedikleri tarihi bir zaman
dilimi vardır. Zaman içinde doğadaki diğer canlılardan ayrıldı ve verilmiş
yetenekleri sayesinde gelişimini tamamladı. Biz o insanı, deliller ile Hak
yoluna yönelttik. İnsani duygular ile donatıp, uygun koşullarda en uygun
davranışlarda bulunması için gereken bilgi, beceri ve nimetleri verdik. İnsanlardan
bir kısmı, nimetler sayesinde, nimetleri verene kavuşmak isteyip şükretti ve
yönelttiğimiz yönde ilerledi. Diğerleri sadece nimetleri aldı ve onları gördü
ama nimetleri vereni aramadı, kavuşmak istemedi. Biz hepsini görsel ve akılcı delillerle
doğru yola yönelttik. Kimseyi kayırmadık, kimseye ayrımcılık yapmadık, hepsine
eşit mesafede kalıp eşit davrandık.” (76 İnsan, 1-3) “İnsanın vücudunda bulunan
bedensel ve manevi kuvvetler ile ruhu ve ilmi, büyük kıyamette, Hakkın
huzuruna, ezelden ebede kadar sürüp giden süreler boyunca, yükselir ve yücelir.
Emrin urucunda buyrulduğu gibi bu kabil makamlarda, miktarı muayyen murat
olunmamıştır. Bu Hakka uruca niyetlenme süresince, azap vaki olduğundan,
eziyetlere katlanıldığından, sen, sabrı cemil ile sabret.” (70 Mearic, 4) “Zamanda
bulunan, zaman ile beraber, zaman içinde, olan hadiselerin kaynağı ve sebebi
olarak bilinen dehre kasem ederim. İnsanlar, tagayyür edişi yani farklılaşarak
belirginleşip mükemmelleşmeyi, zamandan bilip, zamanın yaptığını zannedip,
olaylar ve koşullarda etkili olduğunu düşünürler. Nitekim «Bizi ancak dehr
helak eder» derler. Hal şu ki hakikatte müessir olan yalnız Allah’tır. Nebi, «Dehre
sövmeyiniz, zira dehr ancak Allah'tır»
buyurur. Yüce Allah, sıfat ve efal ile dehr mazharında zuhur eyler. Olay ve
eylemleri dehr’den bilerek, Hak'tan mahcup, perdeli, olan insan elbette hüsran
ve ziyan içindedir. Çünkü böyle bilerek,
dünya hayatını mahcup olarak yaşar ve bakiyi faniye tercih ederek, fıtrat nurunu
ve asli hidayetini, istidadı ezelisini, hüsrana, zarar ve ziyana uğratır. Yalnız
Allah'a iman eden, ilmen yakin ile iman eden ve dehr hicabından kurtulup,
Allah'tan gayri müessir olmadığını bilen, malları olan istidat, yaradılış, nuru
ile kemal, olgunlaşma, nurunu kazanır. Zatın tevhidi ile sıfat ve fiillerini de
tevhit eder. Çünkü sabit olan Hak ancak budur. Hak üzere ve Hak ile dünyanın
tamamına sabredenler hüsranda değildir. Hakk’a vusul, ermek, kolaydır, ama Hak
üzere baki kalmak ve Hak'la sabretmek azizdir. Fetvayı kelâm, nevi insan
hüsrandadır, ancak ilim ve amelde kâmil ve bunlarla mükemmel olanlar hüsranda
değildir. Asr'ın bir anlamı da daraltmadır. O halde, temiz ve saf oluncaya
kadar belâ, mücahade ve riyazat ile Allah’ın insanları daraltmasıdır. Posa ile baki
beşeriyetle perdeli, maddede kalan, ruha, ilmine yücelemeyen insan,
hüsrandadır. Ancak ilim ve amel ile vasıflanan, posa ve tortusu gittikten
sonra, baki kalan saflığa, gereken önemi vererek, yakınlıktan ibaret olan Hakk’ın
sabitliğini idrak eden ve işbu belâ ve riyazetle sıkılmağa sabredenler,
hüsranda değildir. Bu nedenle Nebi, «Belâ, enbiya, evliya ve emsalleri içindir»
keza «Belâ, Allah'ın kullarını onunla kendisine sevk ettiği bir kırbacıdır» der.
(103 Asr, 1-3) Dehr, Fenada, beşeri insanlarca hissedilir; Bekada yalnız Allah
vardır, zaman yoktur!
“Mahcuplar,
“Bizim hissi hayatımızdan başka hayat yoktur, tabii ölüm beden ile olur,
bedensel hislerimizin hayatı ile yaşarız, bunlardan başka ölüm ve yaşam yoktur”
derler. Sizi dirilten ve öldüren, tekrar ebedi hayat ile ihya edecek olan dehr,
zaman değildir, Allah’tır.” (45 Casiye, 24-26) “Hayvani ruh yarıldığında,
insani ruh, ruh semasına çıkarak, Kadiri Mutlak’ın emrine bağlılığını görür.
İnsani ruh, Hakkın emrine bağlılığına lâyıktır.” (84 İnşikak, 1,2) “Beden arzı,
kendisinden çekilip çıkan ruhtan geriye kalanlarla çok değişik bir maddesel hal
içinde kalır. Kendisinde bulunan ruhun, kuvvetleri de alıp boşalması sonucunda,
tabiatıyla hayat, mizaç, terkip ve şekil gibi eserler ve
arazın tümünden de mahrum kalır. Beden arzı da, bu ceset haliyle, Kadiri Mutlak’ın
emrine bağlı kalışa lâyıktır.” (84 İnşikak, 3-5) “Ey insan, sen uğraşıların ve
nefes alışlarınla, mevt ile Rabbine gitmektesin. Amma sureti insanîyede iken, yemin edenlerden kılınmak suretiyle, nefis
kitabını, aklı yemini ile alıcı, nefis kitabında olan aklı Kurani manalarını
okuyucu olarak, kitabı sağından verilen kimse olabilirsin. (84.7) Yani
fıtratındaki Kuran’ı henüz sağ iken okuyanlardan olabilirsin. “Fıtrat nurunu
baki ve hâkim kılanlar, sohbet ve refakatler, arkadaşlıklar ile doyurulmuş
olarak, huzurlu, mutlu ve ferah olarak yakin ehline inkılâp edecektir.” (84.9)
“Zira o kimse, yaşayıp öleceğine, onu ancak dehrin helak
edeceğine, inandığından ba's, yeniden diriliş, sebebi ile hayata, Rabbine hiç
bir vakit rücû etmeyecek sanıyordu.” (84 İnşikak, 14) Sağlığında, ölmeden önce
ölmeye ve insanı, zamanın değil Allah’ın öldürdüğüne inananlar, yeniden
dirilişe de inandığından, fıtrat nurunu baki ve hâkim kılarak, seyri süluk ile
sohbet ve muhabbetle, huzur içinde yücelirler.
“Ortada, açıkta, görünür, hadis,
zahir, zuhura gelmiş olanın anlatmaya çalıştığı hafa; gizli olanı, görünür
olmaya çalışanı görmeden, hatta inkâr ederek, surette kalmayınız. Aşikâr olarak
görünen ‘arz’; görünmeyen, henüz bilinmeyen, ilimden rızkını alır. Arzın
toprak, ateş, hava, su olmak üzere dört temel anasırdan alacakları takdir
edilmiştir. Yeryüzü ve gökyüzü veya arz ve sema olarak bilinen oluşumlardan
biri olarak, arz, rızkını aldıkça oluşur. Sonra ‘Sema’nın icadı kast edildi. ‘Sonra’
kavramı zamanı içermez, çünkü ‘oluşumda’, yaradılışta, zaman yoktur, yön ve oluşturulanların farklılığına işaret eder. Sema
çeşitli yönlerden arzdan farklıdır, örneğin, sema latif, arz kesiftir. Sema
manadan, yazılım veya tasarım gibi latif bir cevherden oluşur. Arz ise
donanımdır, kesif bir maddeden oluşur. Her ikisi birden, zaman farkı
olmaksızın, fiilen mevcut olur.” (41 Fussilet, 9-11)
İnsan, önce beşer ve şaşar haldedir.
Aklı sayesinde, tagayyür eder yani farklılaşarak belirginleşip mükemmelleşir. Âlim
olur, fıtratının gereğince, maddenin sırrına erer, enerjiyi ve DNA misali
‘Oluşumun’ bilgisine ve Kuran ilmine hâkim olarak , ‘Vasıl’ olup, ‘Arif’ olur.
Umarım, âlim olarak, kendisiyle
kendisini görüp, bilip, işitip, vasıl ve arif olabiliriz!
Necdet
Altınay, 11112023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder