Haviye, Cehennemin Dibi!
Bedenin terkibini, nelerden
oluştuğunu, nelerin bir araya gelip ne ve nasıl oluştuğunu bilen, her şey için
nasıl bir kudret gerektiğini iyi bilir. Yeniden diriltilen kimse halini ve
bedenden tecerrüdünü de, sıyrılıp çıkmayı da, bilir, bedenin terkibini de
bilir. Diriltilen birisi, diğer insanlara örnek olsun veya delil kılınsın diye
diriltilir. Hikmet, müminin gaip olmuş malıdır. İnsanlar, altın ve gümüş gibi
madendirler, bedenle örtünmüş olsalar da aslı ve özü değişmez. Her kişinin
istidadının gerektirdiği kadar ilim, hazinelerinde saklıdır, gizlidir. Her
kişinin fıtratında, ilmin tümü, mükemmelliğe götürecek şekilde henüz
başkalaşmamış halde, mevcuttur. Üzüm taneleri insanı ve onun kısmî idrakini
andırır. Süt ise kişinin yaşamını sürdürmesi için gereken beslenmeyi sağlar.
Şarap, aşk, ilim, bilgi ve hakikatlere işarettir. İnsan üzüm gibi sıkılır, suyu
çıkarılır ve eski yapısından kurtulup yeni bir yapılanmayla şarap, insan
hakikatinin idraki, elde edilebilir. Şarabın sarhoşluğu insanı kendinden
geçirerek aşka ulaşmasını sağlar, aşk ateşi de ilmin bilgiler ve hakikatler
halinde ortaya çıkışını gerçekleştirebilir. İlmin tümünün idraki, incirin
kendisine, insanın kısmî idraki ise incirin içindeki taneciklere benzer.
Kişinin kendini bilmesiyle yapısının olgunlaşmak üzere başkalaşımı gerçekleşir.
Bu ilk yapının çöküşü, harap olması ve göçüşüdür. Yapı taşlarının idraki külli
idrake ve ilahi aşka götürür. Bu durum, haviye, göçmeye, göçük oluşumuna ve
göçükte ilahi aşk ateşinin yanmasına, asar ateşine, eserler yaratan yanışa ve
yeniden diriltilmeye gider.( 2.259)
Manevi göklerden dünya göğü yani
insan aklı seması, farklılaşma ile zenginleştirildi. Kuruntu ve hayal
şeytanları tabiat çukurunda cismanî âlem haviyesinde, göçüğünde, azaptadır. (67.5)
Yedi gaipten (guyubu sebadan) mahcup
olmaları nedeniyle; beş duyu, gazap ve şehvet nefsanî kuvvetlerinin hakikati
bilinmediği için, bilinmeyen yedi gaip geceyi temsil eder. Vücut, hayat, ilim,
irade, semi, işitme, basar, görme, kudret ve kelamdan ibaret sekiz sıfat
gündüzü temsil eder. İnsanların, bu yedi gece ve sekiz sıfat (sıfatı semaniye)
rüzgârlarıyla zahir ve batınlarına etki edilir, kökleri kurutulur, hatta
katledilir. Kendi nefisleriyle ayakta olduklarını ve yaşadıklarını düşünenlerin
hayatları olmayan ölüler olduğu görülür. İçi boş hurma kütükleri gibi şeklen
kuvvetli fakat hayatları ve manaları yoktur, birer haviyedirler, göçüktürler,
hakiki vücutları ve değer verilecek anlamları yoktur. (69.7)
Kıyametten sonra
toplandıklarında, hareketi hissetmemeleri nedeniyle, zamanın nasıl geçtiğini
anlayamazlar. Sorulduklarında çok az bir zamanın geçmiş olabileceğini
bildirirler. Arzu ve istekleri doğrultusunda, kendi aralarında, sohbet edenler,
zamanın nasıl geçtiğini anlayamaz. Çünkü hareketten gafil olan, zamandan da
gafil olur. Araları açık olmayanların, ayrılıkları fani olanların, muhabbetleri
baki olur. Arzular farklı, istekler zıt, alışkanlıklar uyumsuz, birbirlerini
tanımada çekingen, olursa kişiler, bir diğerini bilmek ihtiyacı duymaz. Bir
diğerini tekzip ve inkâr edenler, işin sonunda muhakkak hüsran ve zarara uğrar.
Böyle durumda, yaradılıştan gelen nur, batıl olur bilişmeye hidayet bulunmaz.
(10.45)
Kötü davranış ve nefsanî rezaletler açısından
hafif olan kimse cismanî tabiat cehennemi çukurunun dibine düşmüştür. O kimse
helak olmuştur ve helakine sebep olan, şiddetle yakıcı olan, asar ateşidir,
eserler oluşturan ateştir, haviyededir. (101.8-10)
Kıyameti;
arif olan, ancak önceden, ilmi, Allah'ın ilmi ile mahıv olan, sonra, zatı
Allah'ın zatında fani olan kimsedir, o kimse nasıl bilir, onun ilmi de zatı da
yoktur. Kıyameti, ancak yalnız Allah bilir. Hak nurunun, cesetlerde gurubu veya
Hak nurunun mağribinden tulûu vaktinden fazla durmamış gibidirler. Yani
vahdette fena ile kıyameti görmeleri vaktinde kendilerinin asla vücutları
olmadığını, vücutlarının bir tohumdan ibaret olduğunu iyiden iyiye bilirler.
İşte «iki adımdır, attığın vakit vasıl oldun» diyenin muradı bu iki âlemdir ki
kevenini, varlık iddianı, geçtiğin zaman, vasıl oldun demektir. (80.42-46)
Evrende süpernova ve
yıldızların doğumu ve ölümü bilimsel açıdan iyi bilinir. Haviyedeki ateş,
çevredekileri yakar, çevredekiler toplaştığı için ateş oluşmaz. Uzay zamanda
atılmış yün ve pamuk gibi yüzen yıldız gaz ve toz bulutu, beklide, çarpışarak
çekim oluşturmaz. Kozmolojide yüzmekte olan kalıntıların çarpışmaları sonucu
çekim oluşturabileceği düşünülür. Süpernovanın kalıntısından, örneğin, güneşin
oluşumu için büyük bir basınç ve sıcaklığın gerektiği aşikârdır. Âlem ile
Âdem’in ikiz olduğu söylenir. Seyri sülûkta, kendini bilme idrakiyle oluşan
göçükte, aşk ile yanacak, ilahi aşk ateşi, asar ateşidir, eserler yaratır. Bu
eserler müessirindir, vücudun mevcutlarıdır.
Umarım biz de içimizde,
doğru yolda, yapacağımız yolculukta, kalbimizin en derin noktasına iner, kendi
göçüğümüzü idrak eder, asar ateşimizi yakabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder