26 Ekim 2018 Cuma

Sevilmeyi Sevmek


            Sevilmeyi Sevmek

            “Sonradan dallara ayrılacak ve fizik, kimya ilmi gibi adlandırılacak tüm ilim, yani ilmin tümü indirilerek yaratılan bir cevhere Allah celali ile nazar etti, cevher hayâsından, edebinden, eriyerek yarı ateş ve yarı suya dönüştü” kutsal bir mesajdır. Sonradan bilim insanları cevherin bu dönüşmüş haline “Maddenin Plazma hali” demiş olabilir. Plazmada her “Şeyi” oluşturma, tüm mevcudata dönüşme potansiyeli vardı. Çünkü bugün var olduğu bilinen her şey bu ilk plazmadan oluşmuştur.

            Kozmik mikrodalga artalanının içinden değil dışından bilgi alabiliyoruz. Hatta saniyenin milyarda milyarda milyarda birinde, evrenin, ışık hızından çok daha hızlı bir şekilde, aniden şiştiği kanıtlanmıştır. Bu ani şişmeden itibaren, bugün galaksiler birbirlerinden ışık hızından daha hızlı ayrılmaktadır. Diğer bir deyişle ilk 380.000 yıldan sonrasını biliyoruz. Genç evrenin genişlemesi ışık hızından çok daha hızlı olabilir ama uzayda bir cismin ışık hızından daha hızlı hareket etmesi mümkün değildir. Maddenin plazma haline biraz yakından bakmakta yarar vardır. Daha sonra oluşacak her şey plazma içinde yer alan parçalardan oluşmaktadır. Güneşin plazma katmanı aynı görevi yapar. İçinde elektrik yüklü parçacıklar vardır ama plazmanın elektrik yükü yoktur. Altom altı parçacıklar vardır ama atom yoktur. Uzay boşluğunu ve gökadaları oluşturacak malzeme vardır ama ne boşluk ne de yıldız vardır. Işığı oluşturacak enerji vardır ama görünür ışığın değil çok sıcak, erimiş enerji ışınımıdır.

            Büyük patlamadan sonra açığa çıkan enerjide ilmin yüklü olduğu, her oluşan kütlenin veya parçacığın bu ilimden aldığı info, bilgi ve özelliklerle oluştuğu kabul edilir. Bu bilgi kaybolmayacağı için, ‘hiçbir şey ölmez, her şey yaşar’ denir. İkiz foton, elektron ve atomlar üzerinde yapılan çok çeşitli deneyler sonucunda, ‘her şeyin, evrenin oluşumunda, önceden belirlendiği’ bilimsel olarak kanıtlanmıştır. (1)

            “Maddenin oluşumunda yer alan, matematiksel formüller ve fiziksel yasalar şeklinde özetlenen, ‘düzen’ ilk oluşum anında enerjinin içinde vardır.” (2) Bu nedenle herhangi bir cismin veya resmin kendine özgü ilminden ayrı olamayacağı bir gerçektir.

            Yeni sonuçlanan deneylerin bulgularına uygun geliştirilen kuramlar, evrenin oluşumuna son noktayı koydu. Söz konusu bulgulara göre ‘Evrenin, Yoktan Var Olan Düzenli Bir Hiç’ olduğu kanıtlandı, (3). Evren, yoktan var olan bir zerrenin ani şişmesiyle oluşmuş ama ilk andan itibaren, fizik ve kimya gibi tüm yasaları içinde barındırdığı için ‘düzenli’ bir şekilde oluşmuştur. Düzensizliğin olamadığı kabul edilirse ilmin varlığı açıktır, her şey ilmiyle olur.

            Maddenin ham maddesinin nur, ışık oluşu ve yaşamın kaynağının maddeye yüklenen ilim oluşu aklı zorlayabilir. İnsanı ele alırsak, bedeni vardır ama beden değildir, ruhu, ilmi vardır ama yalnız ruh, ilim değildir. Hayat, verilen bir şeydir, bağış yapılır, bahşedilir. Ölüm karşısında bazen “Madem alacaktın hayatı niye verdin?” demek isteriz. Yaşamı anlasak da ölüme isyan ederiz. Oysa hepsi hayatın içinde vardır, hayat böyledir. Verilene sevinir, alınana üzülürüz, hayattaki biz de buyuz. Böylece insan olgunlaşır, olgunlaştıkça kesafetten, madde esaretinden kurtulur, letafete yücelir. İnsan, aydınlandıkça, ‘nur üzerine nur’ olur.

            İnanç âleminde kabul edilen temel anlayışa göre maddi âlem halk edilir, canlılık âlemi yaratılır ve insan, bunların dışında ve üstünde olmak üzere, inşa edilir. Halk edilenler, alt yapıyı oluşturan toprak, ateş, hava ve su gibi temel anasırlardır. Uzay zaman birleşik alanında yer alan galaksiler, atılmış pamuk veya yün misali, kendi ortamında yüzer. Arz ve atmosferi de bu ortamda yerini alır, hareket eder, yüzer, seyir halindedir. Bitki ve hayvanlar bu alt yapı üstünde kendi âlemini oluşturur. Her bitki ve hayvan, neslinin devamını sağlayarak hayatını sürdürür. Hiçbiri kendi ölümünü, nereden gelip nereye gideceğini bilemez, bilinçli değildir.

 

            İnsanın analizi ve sentezi ise hakikat arayışının temelini oluşturur. Hakikati arayıp da bulan bir beşer henüz doğmamıştır. Görmeden inanmanın mükâfatı, inanılanın görünmesidir. Hakikat basittir, açıktır, apaçıktır ama beşer göremez. Görünen, görenin görüntüsüdür. Kutsal mesajlarda “Ben görürüm, bilirim ve işitirim” dendiği için beşerin göremediği bir hakikattir. Kuran ilimdir, Furkan ise bu ilmin uygulanmasıdır. Halk edilen ilk cevherde, Kuran ilmi, yüklü olmalı ki uygulaması bugüne kadar gelmiştir. İnsan, bilgi edinmeye, en sondan, uygulanmış olan ilimden başlayarak, uygulanmakta olan ilme doğru analiz edilenlerin en güzel senteziyle başlar ve sürdürür. İnsan, sürüp giden sürecin izleyeni ve bunun bilincini oluşturanıdır.

            İnsan bilinci ise evrenin açılım ve gelişim sürecinin temel taşıdır. Bilimsel bulgulara, en son yapılan bilimsel araştırma sonuçlarına göre, insan bilinci, “Doğal olarak ‘dalgasal’ hareketleri olan foton, elektron ve protonun, ‘parçacık’ olarak hareket etmesini sağlamaktadır.” Bu durum ise kütle oluşumunun temelidir. Aksi takdirde maddenin oluşamayacağına kadar tartışılabilir. Bilim çevrelerinde “Gerçeklik insan için midir?” sorusu gündemdedir. Her şey insan içindir. ‘Dalgasal parçacık’ hareketi ‘rahmanî rahimsi’ açılımıdır.

            İnsan, kendini böyle bir bilinçle bilirse çok şey farklı görünebilir. Bir çay ikram edene teşekkür eden, güler yüz gösterene tebessüm eden ve hediye, iş ile aş verene minnettar kalıp seven insan kalbi, uğruna verilenlerin tümünün bilincine vardığında kendisini de sever, vereni de sever. Kendi oluşum ve gelişimine sevgi ve saygı duymayan, kimseyi sevemez ve sayamaz. İnsanı insan yapan bu bilinçtir. Her canlı ve cansızın bu âlemde bir yeri vardır, sevilmiş ki vardır. ‘Kendine özgü bir nazar’ ile mevcut olan bir şey veya canlıyı, kendisi dâhil, insan; kabul edip sevmek ve saygı göstermek durumundadır. Herkes verilenlerden oluşan bir sevilendir!

            Umarım bilincimizi, verilenleri ve bilinmeyi seveni idrak edebiliriz.

(1) The Economist, Quantum theory, Oct 24th 2015.

(2) D. Bohm, “Wholeness and the Implicate Order”, 1980, Routledge & K. Paul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder