5 Mart 2014 Çarşamba

İslâm Âlemi Neden Geri ve Fakir!


(sayın okuyucu, aşağıda, 243 sayfa olarak yayınlanan  bir kitabın bir bölümünü bulacaksınız. Kitabın "pdf" halini ücretsiz veya basılı kitabı (20 TL) necdet.altinay@gmail.com adresinden isteyebilirsiniz, umarım bulduklarınız zamanınıza değer, sevgiler.)


Kitabı okumak için tıklayınız:



2. Baskı:

 1. Baskı:  
Click here to view Kendimizi Bilmenin Neresindeyiz.


 

İslâm Âlemi!

            Özellikle “hakikati” arayanlar arasında konuşulan, görüşülen ve şaşılan bazı konular vardır. “Nasıl olur?” diye cevap aramaya çalışılır bu konulara. Hatta bazen “çok güzel” denen görüş ve çözümler hemen unutulur. Belki de unutulmasının en önemli etkeni çözümün ucunun bize dokunması ve acıtmasıdır.

            Bu konuların önemlilerinden biri “İslâm âlemi neden geri kalmış ve diğer âlemler neden ileri gitmiş, hatta daha da ileri götürürsek, ilahî adalet bu işin neresinde?” diye ortaya konabilir. Soruyu soranların, cevap olarak bir şeyler ileri sürenlerin değil, halkın ekserisinin bildiği birkaç gerçeği dizersek cevap kendiliğinden ortaya çıkabilir.

            “Din İslâmiyet, İslâmiyet teslimiyettir” hemen herkes bilir. Hz. İbrahim tevhit öncüsüdür, İslâmiyet onun dinidir, üç semavî dinin de özü birdir. Kitaplı olarak bilinen bu dinler birbirini bütünler ve aynı, bir ve tek mesajın birer parçasıdırlar. Mesaj en sonunda son peygamber tarafından, eksik tuğla yerine konarak, tamama erdirilmiştir. Önce zahirî sonra batınî âlem en sonunda her ikisi de kutsanmıştır ve bu mesaj evrenseldir tüm kâinatı kapsar. Kendilerini doğanın bir parçası olarak gören Kızılderililer, nirvanaya ulaşan Budistler teslim olmuş bilgelerdir. “Yer ve Gök Tanrı” diyen Şaman da bilgedir, halk zahir Hak batın diyen ise ariftir.

            İlahî adalet vardır ve gerçektir. İlahî kanunlar vardır her yerde ve her zaman geçerlidir. “Say kanunu, yani çalışma, hak etme yasası” vardır ve herkese eşit bir şekilde uygulanır. Yer çekimi yasası kadar geçerlidir. “Çalışmayana, çocuklar için de ağlamayana, mama yoktur” denir. “Allah her yerde, her zaman hazır ve nazırdır.” Her yerde ve her zaman var olan da hazır ve nazır olan da başkası, gayrisi yoktur.

            Kilise, mabet ve tapınaklarda dua etmekle bir şey elde edilemeyeceğini öğrenenler nihayet aklını kullanmaya başlamış, ilim sahibi olmuş, birbirlerinin hak ve yetkilerine, insan haklarına saygı duymuş ve güzel ahlak sahibi olmayı başarmışlardır. İslâm âlemi diye birkaç Ortadoğu ülkesini örnek göstermek doğru değildir. İslâm “benlik” gütmeyen her dinin ortak özelliğidir. “Müslüman” ve “müslim” kelimelerinin lügat manası “İslâm olan” demektir, “islâm” ise teslim olan demektir.

            Bu kendisi küçük, anlamı derin ve hikmet içeren gerçeklerle bir çözüme ulaşmaya çalışalım. Bizi şaşırtan âleme bir bakalım, ilk emir olan “oku”, “ilim gaib, gayb, kaybındır nerede bulursan al”, “eşyanın hakikatine er” emirlerine uyulmakta mıdır? Uyuluyorsa nerede uyuluyor? Eşyanın hakikatini idrak edecek kadar doğa incelenmekte ve araştırma yapılmakta mıdır? Nerede yapılmaktadır? “Düşünün, düşünmeyenlerin başına pislik yağar” ayetine uygun bir şekilde okunan evrenin hakkında düşünülmekte midir? “Tezekkür edin, tefekkür edin, işi ehline verin, işin ehline danışın, aranızda tartışın, aklınızı kullanın” ayetlerine uyulmakta mıdır?

            Kim çalıştı, çabaladı, uğraştı, didindi hak etti de hakkını alamadı? “Kalkın, dünyaya yayılın ve rızkınızı arayın, emirlere uyun ve dua edin” anlamındaki ayetleri herkes bilir. “Çalışmayanı, aklını kullanmayanı, tembellik edeni, temiz olmayanı Allah sevmez” bilinir, nerede uyulduğu ise dünyada gezerek bile görülebilir.

            Aslında her şeyin sebebi herkes tarafından bilinir de özellikle kendini “halktan” ayrı ve kopuk tutanlarca sorulur neden? Cevabın içinde biraz da kendi suçunu inkâr etmek, ortak olmamak, bir kısmını olsun üstlenmemek gizlidir. Böylece, yalnız ve sadece halkı suçlamak, kendisi halktan kopuk olduğu için de onun dışında ve üstünde olarak suçtan arınmış olmak ister. Denmek istenen “ben okudum akıllı oldum ama halk kendini dine verdi, okumadı cahil kaldı onun için geri kaldı” düşüncesidir.

            Yanlış düşünceler saç örgüsü şeklinde iç içe geçmiş durumdadır. Her şey ilmin somut halidir. Eşya veya madde hakikat güneşinin gurup etmesiyle oluşmuştur. Halk, “müspet” sapından tutulan “müspet ilim” çekici ile “inanç” örsünde dövülmemelidir. Pozitif ilmin karşısında ayrıca negatif ilim yoktur. Maddî ve manevî ilim yoktur. İlim birdir maddeleşmiş hali eşyadır. Hakka giden yolun ilk mertebelerinde ilim ruhu temsil eder. İnsan aklını kullanırsa ilim için kullanır. Akıl ilme gidip gelerek bilgi elde eder. Aklını kullanmayan için veya akılsız olan için din de yoktur iman da. Dinlerin ortak amacı “güzel ahlak” sahibi olmaktır. Aklını ilim için kullananlar, çalışkan ve dürüst olanlar her şeyi hak eder, ilahi adalete göre de hakkını alır. Dünyasını da ahretini de kazanır.

            Halkın topluca kalkınması da aklını kullanan, halkını hor görmeyen, halkından kopmayan, halkının elinden tutan bireyler sayesinde olur. Demokrasi de bu demektir ve bunu gerektirir. “Halk aynı el Hak’tır.” Halka hizmet Hakka hizmettir.” Halkın halk tarafından halk için yönetilmesi de demokrasidir. Halkın kendini bilen her bireyi halkı da bilir Hakkı da. İlim kendini bilmektir, kendini ilmin somut hali olarak bilmektir. “Bir ben varım bir de benim sahip olduğum ilim var” şeklinde değil de “ben ilmin ta kendisiyim” şeklinde bilmektir. Ezoterizmin tamamı bu mesajı kapsar. Kütlenin oluşumunu sağlayan “bozon” da ilimdir.

            Göbeklitepe veya Mısır rahipleri de doğruyu söyledi ama zamanında anlaşılabilecek kadarını söyledi. İnsan ilmin tamamını idrak ederek kemale erdi. Âdem ile insanlığa atılan ilk adım son elçi ile doruğa çıktı miraç gerçekleşti. Dünyanın her köşesinde bilge kişilerce tarih boyunca söylenenlerin hepsi gerçeğe ilişkindir ve doğrudur ama tamamlanması miraç olayı ile gerçekleşmiştir. Şuurlu olarak iman edilir ve mümin olup namaz kılınırsa şuur kalmaz miraç olur. İnsan-ı kâmil böylece oluşmuş arif, âlim ve bilge kişi böylece hayat bulmuş, ölümsüz ruh ile diriliş gerçek olmuştur.

            Doğal “evrimsel” süreçten sonra ilim ile “devrimsel” öğrenme ve yücelme süreci başlar. İnsanın dipten doruğa yücelişi sayesinde kemale eren kişi insanı kâmil olur. İnsan iyi kullandığı “akluhikmeti, aklı ve sezgisi” sayesinde idrake erer. Mesaj tüm evrene kazınmış haldedir. Her şey ve eşya, ağaç duruşu, kuş uçuşu ile bir ayettir yani delildir okuyana. Hak halk olarak görünür bilene, kendini bilene, Rabbini bilene!

             

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder