29 Mayıs 2025 Perşembe

İstişare ve Şura

 

İstişare ve Şura                                 Necdet Altınay 31052025

Düşünmeden hareket etmek veya davranışta bulunmak, ilk akla geleni uygulamak, düşüncesizlik olabilir. Özellikle önemli konularda, çeşitli alanların uzmanlarına danışmak, fikir almak, neyin, ne zaman, nasıl yapılmasının uygun olacağını öğrenerek uygulamak tercih edilmelidir. Kuranda, toplumsal düzeyde, ‘istişare ediniz, danışınız’ diye çok yerde nasihat edilir. Günümüzde bu durumlara ilişkin olarak ‘Konsültasyon’, ‘Beyin Fırtınası’, gibi deyimler de kullanılır. Bireysel düzeyde de çeşitli kuvvet ve yetenekler arasında işbirliği ve eşgüdüm yapılmalıdır. Kutsal mesajların kişiye özel Tevili de geçerlidir. Gazap ve Şehvetten oluşan Nefsanî kuvvetlerin işbirliği doğal görülür ama ruhani kuvvetler kullanılmalıdır.

“Eshab-ı Kehf adedinin, «yedi» olduğuna delâlet edilir ki, onları bilen, «muhakkiklerdir.» Eğer «Eshab-ı Kehfi» kuvay-ı ruhaniye ile tevil edersek; «Eshab-ı Kehf»; âkıle-i nazariye,  âkıle-i ameliye, fikir,  vehim,  hayâl, zikir ve hissi müşterek kuvvetleridir. Kelp: nefistir. Şems: ruhtur. Ali Aleyhisselâm «Onların üçü melikin sağında, üçü solunda ve biri kelbin sahibi olan çoban olmak üzere yedi idiler»  buyurduğu rivayet olunur.  Eğer bu rivayet sahih ise, Melik «nefs-i emmare Dekyanûs'udur.» (Dekyanûs = Eshab-ı Kehf'in bulunduğu şehrin hükümdarı) Sağında olup,  istişare eylediği üç kişi:  akl-ı nazarî,  akl-ı amelî, fikirdir. Solunda olup, vezir kıldığı üç kişi; tahayyül, vehim, zikirdir. Hissi müşterek olan çoban; havâss (duygular, hisler) koyunlarının sahibidir.” (18 Kehf, 22)

İstişare, toplum için ‘Danışınız’ anlamında olsa da Kuranın kişiye özel tevilinde anlam biraz farklı algılanabilir. Kehf Suresinde mağarada uykuya dalıp da yıllarca uyuyakalanlar, bir anlamda, kişinin Beden Mağarasında Gaflet Uykusuna dalanlar olarak düşünülebilir. Mağarada uyuyanlar, kendilerine Tevhit İlmi verilmiş, Hakkın Kuvvetleriyle güçlendirilmiş ve Hakkın sıfatlarıyla sıfatlanmış, yedi İnsanı Kâmildir. Beden mağarasında bulunan Ruhanî Kuvvetlerin ise birincisi Nazari, Kuramsal, Teorik Akıl, ikincisi Pratik, Uygulamalı, Ameli Akıl, üçüncüsü Fikir Üretme yeteneği, dördüncüsü Tahayyül, Hayal etme yeteneği, beşincisi Vehim, Kuruntu, Şüphe duyma yeteneği, altıncısı, Zikir etme, anma, hakkında konuşma yeteneği, yedincisi Müşterek Duygular, çeşitli hislerimizin toplamıdır denebilir. Her hangi bir konunun enine boyuna düşünülmesi, önünün ardının gözlenmesi, her koşulda ne yapılırsa işin nereye varacağı düşünülmelidir. Hatta boğazın 9 düğüm olduğu, her düşüncenin hemen söylenmeyip dokuz düşünüp bir söylenmesi gerektiği tavsiye edilir. Akla gelenin söylenmesi halinde, kişinin sözünün esiri olabileceği söylenir.

Nazari, Kuramsal, Teorik Akıl, ilmin geniş kapsamlı alanına girer ve derinlerine dalar. Konunun, işin veya projenin, ilmini araştırır, diğer ilim dallarıyla ilişkisini inceler. Varsa eğer, konunun diğer ilgili kuramlarını ortaya koyar. Konunun ilmine uygun bir şekilde ortaya konup geliştirilmesine önem verir. Uygulamanın, amaca uygun bir şekilde planlanıp programlanmasını sağlamaya çalışır. Pratik, Uygulamalı Akıl ise ilmine uygun ele alınıp geliştirilen bir konunun teknik ve teknolojisini düşünür. İşin Plan ve Proje safhasıdır. Fikir üretme yeteneği ise her nerede bir takılma olursa amaca ulaşma yolunda gereken fikirleri geliştirir, yanlışları düzeltip, eksikleri tamamlar.

Tahayyül, Hayal etme yeteneği aklı tamamlayandır ve süsleyendir. Bir işin, bir projenin bitmiş hali hayal edilerek, muhtemel üretimin, kullanım süresince karşılaşılabilecek sorunları ortaya koyar. İşin başında daha sorunlarla karşılaşılmadan çözümler üretilir. Bir iş veya konu için yalnız yalın akıl kullanılması sanattan uzaklaştırır. Hayal ve Tahayyül aklı zenginleştirir ve güzelleştirir. Vehim, Kuruntu, Şüphe duyma yeteneği, projenin ilerleyişinde nelerin sorun çıkaracağını bulmaya çalışır. Tahayyül ile birlikte muhtemel olasılıkları değerlendirir. Kuruntuya kapılmadan şüphe duymak, birçok olumsuzlukları önceden ortaya koyabilir ve çözümlerini buldurabilir. Zikir etme, anma, hakkında konuşma yeteneği, Projenin sunumu olarak düşünülebilir. Müşterek Hisler ise Kalbin tüm duygularını kapsar. Hakkın İnsana Bağışladığı Ruhani Kuvvetlerin her alanı bir diğerinden farklı birçok hususu içerir ve kendine özgü sorun ve çözümleri geliştirir. Süreç en başından en sonuna kadar tekrar gözden geçirilebilir. Her seferinde tüm yetenekler tekrar ortaya konup ayrıntılı analiz ve incelemeler, işin ilmine, teknik ve teknolojisine, sanatsal yönlerine, muhtemel olumsuzlukları da içerecek şekilde, yapılabilir. Söylenenler bile yeteneklerin süzgecinden geçirilmelidir. Olgun insandan beklenen, Ruhani Kuvvetler arasındaki istişareyi, kalbin tüm duygularını nasıl etkileyeceğine kadar, yürütmesidir.

Ruhani kuvvet ve yetenekler kalbi ele geçirince, Nefsanî olan Gazap ve Şehvet Kuvvetleri de Kalbe tabi olur. Böylece kişi bir bütün olarak kendini işine vermiş olur. İnsan, Hakkın kendine bağışladığı, Ruh, Kalp ve Nefsiyle, Ruhani ve Nefsanî Kuvvetleriyle bir bütündür. Fikir ve düşüncelerin çatışmasından Hakikat ortaya çıkabilir. Kuvvetlerin kendi içinde kontrol edilebilir düzeyde çatışması ve işbirliği sayesinde, konu, iş veya proje, her yönüyle istişare veya yeteneklerin şurası ile ele alınmış, sürecin en iyi bir şekilde yürütülmesi sağlanmış olabilir. Olgun, Kamil bir insan her dediğini ve yaptığını yeteneklerinin süzgecinden geçirmiş olabilir. Ortaya attığı bir sözün bile üzerinde iyice düşünülmüş olarak söylendiği anlaşılabilir. Her yaptığı iş bu nedenle takdir görebilir. Her dediği ve yaptığı Hak ile Hak için Hakça görülebilir.

Bireysel düzeyde, kişinin kendi içinde kazanılabilecek bu Danışma kabiliyeti, Toplumsal düzeyde de çeşitli uzman kişilere başvuru şeklinde tezahür edebilir. Çeşitli kurum ve kuruluşlarda bu yararlı yöntem, kurallara bağlanarak, yürütülüyor olabilir. Demokrasilerde Millet Meclislerinin, Danışma Kurullarının oluşturulması toplumsal düzeydeki İstişare ve Şuraların örnekleridir.

Umarım biz de Hakkın Ruhanî kuvvetleriyle güçlenip, sıfatlarıyla sıfatlanabiliriz!

14 Mayıs 2025 Çarşamba

Aldatan Aldanır!

 

Aldatan Aldanır                                Necdet Altınay 17052025

İlim ve onu idrak edecek akıl ile donatılmış insan, kalbine ruhundan gelecek, inecek, ulvi bilgilerle, kendini ve Rabbini bilme amacına ulaşmaktan alıkonur, aldatılarak zevk ve sefaya düşmeye teşvik edilir. Yücelmek yerine alçalmayı tercih ederek gazap ve şehvet kuvvetlerinin aldatıcı ve geçici hallerine kanması, Allah’ın mekri, hilesidir. İnsan, kendisine ihsan edilen, bağışlanan Tevhit İlmi, akıl ve İdrak ile kendini bilip Yaradan’ına ulaşmalıdır.

“Cehalet içinde ölü iken, Hakkın ilmi ve muhabbetiyle, sıfat perdelerini keşfederek, Hakkın sıfatlarının kendisinde tecelli etmesiyle, kendisini dirilttiğimiz, ilmimizle nurlu kıldığımız kişiyle; nefis sıfat ve efali yüzünden birkaç mertebe aşağıda zulmetler içinde bulunan ve zulmetlerin dışına çıkamayan kişi bir olur mu hiç?  Her memlekette, hele bedenden ibaret vücut köyünde de; nefsi emmare kuvvetlerini ve o memleketin bir takım günahkârlarını; kalbin manen yolunu şaşırtmak, fitne vermek ve azdırmak, ayartmakla, o memlekette mekr, aldatma ve hile, yapmaları için, o memleketin büyükleri kıldık. Nefsi, aldatması, ona hileler yapması amacıyla, Kalbin karşısına biz çıkardık. Onlar kimseye mekr edemezler, ancak kendi nefislerine mekr edebilirler. Zira onlar bedenin harabında en kötü haller üzere ve en çirkin suretlerde diriltildikleri zaman, bedensel alet ve kuvvetlerin, zevk, haz ve keyiflerin ortaya çıkışıyla beraber; nefsin arzuları ve lezzet ve şehvetten mahrumluk cehenneminde aletlerinin ve giysilerinin yokluğu ateşleriyle yanmaları sebebiyle, mekr ve hilelerinin sonuçları yine kendilerine dönüktür. Fakat şuur ve idrak edemiyorlar.” (6 Enam, 122, 123) Sigara içmelerinin zararını bildikleri halde idrak edemiyor, bırakamıyorlar. “İnsanlara dokunan bir zarardan sonra, kendilerine bir rahmet tattırdığımız vakit, ayetlerimize uymakta bizi aldattıklarını birdenbire görürsek; zarar-ı zaman, şiddet ve zahmet ve geçim darlığı gibi belâlar, nefsin hırsını kırar. Nefis sıfatı hicaplarının, perdelerinin, keşfi ve tabiat kesafetlerinin inceltilmesi ve heves perdelerinin kaldırılması, kalbi taltif eyler, güçlendirir. O vakit kalpler, fıtratlarının ve nurlu ufuklarının aslına geri döner. Bu durumda mani ortadan kalkar ve fıtratının kuvveti ve kalplerin esasında bulunan yücelmeye meyil dolayısıyla belâlar, insanların kalplerini mebdelerine, kaynaklarına, özlerine, çeker. Hatta hayvani nefis bile, eğer bedensel zulüm heyetinden paklansa, cihet-i ulvîye meyleder, çünkü alçalmak, süfli yöne düşmek, cismani arızalardandır.  Hatta dört ayaklı hayvanlar ve vahşi hayvanat bile, kıtlık vakitlerinde ve darlık günlerinde, halleri şiddetlendiği vakit, başlarını göğe kaldırmış bir halde, Allah’tan yardım istercesine, toplanıp dururlar.” (10 Yunus, 21) “Lût kavminin fenalıkları, hayâsızlığı da şöyledir: Onlar zûkûra yani erkeklere yanaşarak, onları eşlerine tercih ettiler. Yani: ruhani kuvvetlere itibar etmediler, yücelmek yerine bahtsızlık ile nefsanî gazap ve şehvet kuvvetlerine yönelip alçaldılar.” (27 Neml, 50) “Malın ve bedenin muhabbetini düşkün olan vehim ile karışık şeytanî akıl sebebiyle hâsıl olmuş ilim mallarıyla ve fikirleriyle mahcup, perdeli, olanlara tabi oldular. Büyük bir hile ile hile eylediler ve size, heves ettiğiniz, şehvetle sevip taptığınız putlarınızı, yani bedensel vücudunuzu, nefsinizi, ehliyet ve mesleğinizi, mal ve mülkünüzü, hırsınızı katiyen bırakmayınız dediler. Böylelikle çok kimselerin yolunu şaşırttılar. Yarabbi zalimlere delaletten başka bir şey ziyade etme dedi.” (71 Nuh, 22-24)

“Ve elbette ben onların önlerinden ve arkalarından ve sağlarından ve sollarından, yani âlem-i şahadette düşmanın geldiği görülen dört cihetten onlara geleceğim. İblis, yani vehim ve kuruntu kuvveti, aşağıdan ahkâm-ı hissiye ve tedbir-i cüziye cihetinden gelmesi, dünyevi meşguliyetler kabilindendir. Dalâlete mecbur değildir. Belki tabii ilimler ve riyaziyede bazen onunla menfaat elde edilir. Ve akıl, bu ilimlerde kuvve-i vehimden yardım ister. Kalbin üst tarafından gelmesi İblis için mümkün değildir. Zira cihet-i ulviye, üst, yüksek cihet, yön, ruh tarafına gelen ve kendisinden hakiki ilhamlar, melekî bildirimler inen ve maarif ve ruhani hakikatler indirilen bir cihettir. Buna binaen, şeytanın vesvese edebileceği mevkiler dört cihet kalmış olur. Bu da Allah’ın mekrinden emin kılmak ve Allah Gafur-u Rahim’dir diye aldatıp, ibadetlerden geri bıraktırmakla, ya ön tarafından, yahut fakirlikten ve kendinden sonra evlâdını kaybetmekten korkutarak, evlatları için veya gelecekteki uzun ömrü düşündürüp, nefis için malı cem ve biriktirmesine teşvik etmekle arka tarafından, yahut fazileti kendisine mal edip süs ederek, fazıl ve ilmi ve ibadetleri ile gösterişe düşürüp, fazileti görüp Allah'tan mahcup, perdeli, kalmakla sağ tarafından, yahut kabahatlere, lezzet ve şehvetlere davet etmekle sol tarafından gelmesinden ibarettir. Ve insanların çoğunu, kuvvetler ve azalarını ve Allah'ın verdiği nimetleri ve Allah'a yaklaşım yolunda kullanıcı bulmayacaksın, dedi.” (7 Araf, 17)

Her insan, parmak izleri gibi birbirinden farklı, biricik, kendine özgü ve tektir. Herkesin mükemmelliği de, olgunlaşması da farklıdır. Herkes amacına ulaşma yolunda özgürdür. Kalbine ruhundan inen sese kulak vermesi ve ulvi emirlere uyması, bunlara göre kendini bilerek yücelmesi farklı koşullara tabidir. Fıtratına yüklenmiş, genlerine kazınmış, olan Tevhit İlmini uygulayıp yaşaması için Allah’ın sınamasına tabidir. Kendi bünyesindeki Nefsanî ve bedensel Gazap ve Şehvet Kuvvetlerinin aldatıcı ve geçici Hile ve Tuzaklarına düşmemesi de iradesine, amacına ulaşma yolunda kararlılığına, bağlıdır. Hepsi İlmin içinde yer alır. Tarihi yanılgılar Kitapta anlatılıp açıklanır, sorulduğunda bilenler tarafından söylenir. Hayatın vazgeçilmez koşulları arasında Şeytan da yer alır, insanı aldatmasına izin verilmiştir. Kuruntu, vehim, vesvese, yaşam koşullarını gerçekmişçesine zenginleştirir. Yaşam, Tagayyür kavramına göre gelişir yani ‘Farklılaşarak Belirginleşip Mükemmelleşme’, sınavı geçenler için bir süreçtir. Güzel ahlak sahibi olmak için engellere takılmamak ve tuzaklardan kurtulabilmek gereklidir. Allah, tuzak kuranların ve hile yapanların en hayırlısıdır. Kulların amaçlarına ulaşması için onları donatır, yol gösterir, yardım eder, yol boyunca teşvik etmek için ödüllendirir.

Umarım biz de mükemmelleşme, yücelme yolunda takılmadan, düşmeden ilerleriz!