İstişare ve Şura Necdet
Altınay 31052025
Düşünmeden hareket etmek veya davranışta bulunmak, ilk akla geleni
uygulamak, düşüncesizlik olabilir. Özellikle önemli konularda, çeşitli
alanların uzmanlarına danışmak, fikir almak, neyin, ne zaman, nasıl yapılmasının
uygun olacağını öğrenerek uygulamak tercih edilmelidir. Kuranda, toplumsal
düzeyde, ‘istişare ediniz, danışınız’ diye çok yerde nasihat edilir. Günümüzde
bu durumlara ilişkin olarak ‘Konsültasyon’, ‘Beyin Fırtınası’, gibi deyimler de
kullanılır. Bireysel düzeyde de çeşitli kuvvet ve yetenekler arasında işbirliği
ve eşgüdüm yapılmalıdır. Kutsal mesajların kişiye özel Tevili de geçerlidir.
Gazap ve Şehvetten oluşan Nefsanî kuvvetlerin işbirliği doğal görülür ama
ruhani kuvvetler kullanılmalıdır.
“Eshab-ı Kehf adedinin, «yedi» olduğuna delâlet edilir ki, onları bilen, «muhakkiklerdir.»
Eğer «Eshab-ı Kehfi» kuvay-ı ruhaniye ile tevil edersek; «Eshab-ı Kehf»; âkıle-i
nazariye, âkıle-i ameliye, fikir, vehim,
hayâl, zikir ve hissi müşterek kuvvetleridir. Kelp: nefistir. Şems: ruhtur.
Ali Aleyhisselâm «Onların üçü melikin sağında, üçü solunda ve biri kelbin
sahibi olan çoban olmak üzere yedi idiler»
buyurduğu rivayet olunur. Eğer bu
rivayet sahih ise, Melik «nefs-i emmare Dekyanûs'udur.» (Dekyanûs = Eshab-ı
Kehf'in bulunduğu şehrin hükümdarı) Sağında olup, istişare eylediği üç kişi: akl-ı nazarî,
akl-ı amelî, fikirdir. Solunda olup, vezir kıldığı üç kişi; tahayyül,
vehim, zikirdir. Hissi müşterek olan çoban; havâss (duygular, hisler) koyunlarının
sahibidir.” (18 Kehf, 22)
İstişare, toplum için ‘Danışınız’ anlamında olsa da Kuranın kişiye özel
tevilinde anlam biraz farklı algılanabilir. Kehf Suresinde mağarada uykuya
dalıp da yıllarca uyuyakalanlar, bir anlamda, kişinin Beden Mağarasında Gaflet
Uykusuna dalanlar olarak düşünülebilir. Mağarada uyuyanlar, kendilerine Tevhit
İlmi verilmiş, Hakkın Kuvvetleriyle güçlendirilmiş ve Hakkın sıfatlarıyla
sıfatlanmış, yedi İnsanı Kâmildir. Beden mağarasında bulunan Ruhanî Kuvvetlerin
ise birincisi Nazari, Kuramsal, Teorik Akıl, ikincisi Pratik, Uygulamalı, Ameli
Akıl, üçüncüsü Fikir Üretme yeteneği, dördüncüsü Tahayyül, Hayal etme yeteneği,
beşincisi Vehim, Kuruntu, Şüphe duyma yeteneği, altıncısı, Zikir etme, anma,
hakkında konuşma yeteneği, yedincisi Müşterek Duygular, çeşitli hislerimizin
toplamıdır denebilir. Her hangi bir konunun enine boyuna düşünülmesi, önünün
ardının gözlenmesi, her koşulda ne yapılırsa işin nereye varacağı
düşünülmelidir. Hatta boğazın 9 düğüm olduğu, her düşüncenin hemen söylenmeyip dokuz
düşünüp bir söylenmesi gerektiği tavsiye edilir. Akla gelenin söylenmesi
halinde, kişinin sözünün esiri olabileceği söylenir.
Nazari, Kuramsal, Teorik Akıl, ilmin geniş kapsamlı alanına girer ve
derinlerine dalar. Konunun, işin veya projenin, ilmini araştırır, diğer ilim
dallarıyla ilişkisini inceler. Varsa eğer, konunun diğer ilgili kuramlarını
ortaya koyar. Konunun ilmine uygun bir şekilde ortaya konup geliştirilmesine
önem verir. Uygulamanın, amaca uygun bir şekilde planlanıp programlanmasını
sağlamaya çalışır. Pratik, Uygulamalı Akıl ise ilmine uygun ele alınıp
geliştirilen bir konunun teknik ve teknolojisini düşünür. İşin Plan ve Proje
safhasıdır. Fikir üretme yeteneği ise her nerede bir takılma olursa amaca
ulaşma yolunda gereken fikirleri geliştirir, yanlışları düzeltip, eksikleri
tamamlar.
Tahayyül, Hayal etme yeteneği aklı tamamlayandır ve süsleyendir. Bir
işin, bir projenin bitmiş hali hayal edilerek, muhtemel üretimin, kullanım
süresince karşılaşılabilecek sorunları ortaya koyar. İşin başında daha
sorunlarla karşılaşılmadan çözümler üretilir. Bir iş veya konu için yalnız
yalın akıl kullanılması sanattan uzaklaştırır. Hayal ve Tahayyül aklı
zenginleştirir ve güzelleştirir. Vehim, Kuruntu, Şüphe duyma yeteneği, projenin
ilerleyişinde nelerin sorun çıkaracağını bulmaya çalışır. Tahayyül ile birlikte
muhtemel olasılıkları değerlendirir. Kuruntuya kapılmadan şüphe duymak, birçok
olumsuzlukları önceden ortaya koyabilir ve çözümlerini buldurabilir. Zikir
etme, anma, hakkında konuşma yeteneği, Projenin sunumu olarak düşünülebilir.
Müşterek Hisler ise Kalbin tüm duygularını kapsar. Hakkın İnsana Bağışladığı
Ruhani Kuvvetlerin her alanı bir diğerinden farklı birçok hususu içerir ve kendine
özgü sorun ve çözümleri geliştirir. Süreç en başından en sonuna kadar tekrar
gözden geçirilebilir. Her seferinde tüm yetenekler tekrar ortaya konup
ayrıntılı analiz ve incelemeler, işin ilmine, teknik ve teknolojisine, sanatsal
yönlerine, muhtemel olumsuzlukları da içerecek şekilde, yapılabilir. Söylenenler
bile yeteneklerin süzgecinden geçirilmelidir. Olgun insandan beklenen, Ruhani
Kuvvetler arasındaki istişareyi, kalbin tüm duygularını nasıl etkileyeceğine
kadar, yürütmesidir.
Ruhani kuvvet ve yetenekler kalbi ele geçirince, Nefsanî olan Gazap ve
Şehvet Kuvvetleri de Kalbe tabi olur. Böylece kişi bir bütün olarak kendini
işine vermiş olur. İnsan, Hakkın kendine bağışladığı, Ruh, Kalp ve Nefsiyle,
Ruhani ve Nefsanî Kuvvetleriyle bir bütündür. Fikir ve düşüncelerin
çatışmasından Hakikat ortaya çıkabilir. Kuvvetlerin kendi içinde kontrol
edilebilir düzeyde çatışması ve işbirliği sayesinde, konu, iş veya proje, her
yönüyle istişare veya yeteneklerin şurası ile ele alınmış, sürecin en iyi bir
şekilde yürütülmesi sağlanmış olabilir. Olgun, Kamil bir insan her dediğini ve
yaptığını yeteneklerinin süzgecinden geçirmiş olabilir. Ortaya attığı bir sözün
bile üzerinde iyice düşünülmüş olarak söylendiği anlaşılabilir. Her yaptığı iş
bu nedenle takdir görebilir. Her dediği ve yaptığı Hak ile Hak için Hakça
görülebilir.
Bireysel düzeyde, kişinin kendi içinde kazanılabilecek bu Danışma
kabiliyeti, Toplumsal düzeyde de çeşitli uzman kişilere başvuru şeklinde
tezahür edebilir. Çeşitli kurum ve kuruluşlarda bu yararlı yöntem, kurallara
bağlanarak, yürütülüyor olabilir. Demokrasilerde Millet Meclislerinin, Danışma
Kurullarının oluşturulması toplumsal düzeydeki İstişare ve Şuraların
örnekleridir.
Umarım biz de Hakkın Ruhanî kuvvetleriyle güçlenip, sıfatlarıyla
sıfatlanabiliriz!