22 Ocak 2025 Çarşamba

Vuslata Vesile ve Vasıtalar

 

Vuslata Vesile ve Vasıtalar

İnsan, kemale ermek, olgun insan olmak için her türlü araç ve amaçla donatılmıştır. Vicdanı imana yatkın, ilmi ve aklı imana yakındır. Tasavvuru yükselmek, Hayali yücelmektir. Bu nedenlerle adaleti Tevhit İlmini gerektirir. Verilen Nimetleri sevdiği için bunları veren Yaradan’ını arar. Kendisine, Resul aracılığıyla gelen Kutsal Mesajlar da ara, bul, bil, idrak et, ol, der. Vusullerinde vasıta ve Hakk’a yolculuklarında vesile olan Resule tabi olarak, Hakka kavuşma yoluna ve Hakka vusule davet edilir. Nefis ve Kalpteki Haktan gayriden arınmak, Allah’a gitmeye vesile olabilir. Ezeli muhabbet sebebiyle Zatı İlahiyi murat edenler, bütün vasıtaların ve vesilelerin Hak’ta fâni olduğunu müşahede edebilir. Nimetlerin bolluğu halinde, şükrederek, hak edenlerle paylaşmasını bilebilir. Darlık halinde ise sebebinin, nimetleri görüp de Vereni aramamak olduğunu düşünebilir.

“Sizin içinizden, Danışma Kurulu, gibi insanları hayra davet eden âlim, amil, arif ve dinde istikamet sahibi bir cemaat olmalıdır. Zira Allah'ı bilmeyen bir kimse, hayrı bilemez, çünkü mutlak surette hayır, insanlar için mümkün olan, Hakk’ın marifeti, Hakkı bilmek ve Hakk’a vusulden ibaret olan kemali mutlaktır. İzafî hayır da, mutlak hayra, kemâle ve yahud herkesin kendisine mahsus istidadının gerektirdiği, ona özel olan, kemale ulaşmasına vesile olan şeydir. Bu nedenle davet edilmeye lâyık olan hayır, ya Hak’tır ve yahut Hakk’a vusul, kavuşma, yoludur.” (3 Ali İmran, 104) “Ey müminler nefislerinizi temizleyerek Allah’tan sakınınız. İyiliklerle ziynetleşmeniz Allah’a gitmenize vesile olsun. Sıfatınızın mahvına razı olarak ve zatta fena bularak Allah yolunda cihat ediniz. Bu suretle zat ve sıfat bakiyesinin zuhurundan kurtulmanız mümkündür.” (5 Maide, 35) “Sabah ve akşam Rab’lerini talep eden, daima kalbin huzuru, ruhun şuhudu ve sırrın ona teveccühü ile ibadeti Rab'lerine tahsis eden vahdet ehli, vasıl ve kâmilleri, Kuran ile meşgul etme. Çünkü Kuran, kalpleri katılaşmış kimselere tesir etmediği gibi, kalpleri, Allah'ta müteharrik, hareketli, olanlara da fayda etmez. Onlar, muhabbet-i ezeliye sebebiyle ibadetleri ile yalnız zatı ilâhiyi murat ederler. İbadetlerini, cennet ve sevap beklemek yahut bir azap ve şiddetten korkmakla illetli kılmazlar. Ve tecellinin farklılığı ile iradelerinin değişimine sebep olacak bir tarzda Zat-ı İlahiyi sıfat muhabbetiyle murat etmezler ve hiç bir amaçla Zat-ı İlahîyi vasıta kılmazlar. Belki bütün vasıtaların ve vesilelerin Hak’da fâni olduğunu müşahede ederler. Kendi zâtlarına varıncaya kadar nazarlarının vâki olacağı hiçbir şey Şuhutlarında, gözlemlerinde, kalmamıştır.” (6 Enam, 52) “Resulde, sizin için Allah'ı ve ahret gününü isteyen ve Allah'ı çok zikir eden kimseler için hamt ediş vardır. Her müminin ricasının tahakkuk etmesi, kabul görmesi ve amelinin tamam olması için, mutlaka Resule tabi olması, biat etmesi, vaciptir. Cinsiyet hükmüyle Resulullah ile müminler arasında «nefsanî rabıta» olduğundan, vusullerinde vasıta ve Hakk’a yolculuklarında vesile odur.” (33 Ahzab, 21) Allah’ın Elçisi, son Nebi, Hz. Muhammet’in amacı, kendisine indirilen Kitap ile birlikte ümmetini Hakka götürmektir; vusullerinde vasıta ve Hakka yolculuklarında vesile olmakla görevlidir. Hakka Vasıl oluşta, ne vesile kalır ne de vasıta! (1)

“Cuma günü, insanların tümünün, hicap, perdelenme, olan dünya meşguliyetinden feragat etmeleri uygun olur. Namazda içtima ederek ve huzura davet olunarak, o günde hazreti cumada, vusule, vasıl olmaya, vesile olacak huzur namazında; içtima heyetiyle nüfusun tezahürü için alış verişi terk ederek, zikri ilahîye say etmek vacip kılınmıştır.” (62 Cuma, 9) “Makamı gereğince Allah’tan sakınan, çekinen ve hali günahından uzaklaşan kimseyi, Allah, makam ve mekânının darlığından hal ve bağışlanan rahatlık genişliğine çıkarır. Sıfatlarından sakınanları, rıza makamına çıkarıp onları, kalp cihetinde ruhelyakîn ve sıfatı ilahî tecellisiyle rızıklaştırır. Vücudunda, o vücuttan tenzih ile sakınanlar, çekinenler; benliğin darlığından, vücudu mutlak genişliğine çıkarılarak, hiç tahmin etmediği ve hatırına getirmediği, bağışlanan vücudu rızıklaştırır. Ve her kim ki vesilelerden ve vasıtalardan kurtulur ve arınırsa, Allah’a tevekkül ederse, Allah ona yeter. Takdir ettiğini ona ulaştırır ve onun için taksim ettiği dünya ve ahret nasiplerini ona verir.” (65 Talak, 2,3) “Tahkik, «İman iki yarımdır, yarısı sabır, yarısı şükürdür» sözünün icabı ve imanın hükmiyle insanın sabır veya şükür makamında olması vaciptir. Çünkü Allah, insanı sınamadan bırakmaz. Ya nimet ve genişlik ile sınar, o vakit nimetlerini yetime ikram, miskine itam gibi lâyık olduğu yerlerde infak ile şükür ederek gurur ve iftihar eder. «Benim Allah indinde keramet ve istihkakım dolayısıyla bana bu ikramı yapmıştır» demekle ve yiyip içerek, hakkı olanlardan men etmekle ve malın muhabbeti ile mahcup olmakla küfür etmemesi lâzımdır. Yahut fakirlik ve zaruretle, rızık darlığı ile sınar, o vakit de sabır edip, ceza' etmemesi, «Allah, beni fakir ve zelil kıldı» dememesi vaciptir. Zira çok defa mal ve nimetle sınaması, daha fazlasını istemesi için olabileceği gibi fakirlik ve zaruretle sınaması; ona ikram için olabilir ki maksatı ilahî onu nimet ile meşgul olup, nimeti vereni görmesini engellememek olabilir. Bu darlığı, mal ve meleke taalluku olmadığı cihetle ona tariki Hakk’a sülûka ve Hakk’a yönelmesine vesile kılar.” (89 Fecr, 15)

            En son Bilimsel ve Teknolojik buluşlarla kanıtlanan Kutsal Mesajların amacı ortaktır. (2) Bilgi elde etmek, insanı İlim alanında ilerlemeye ve yükselip, Yücelmeye yönlendirir. Toplumsal Yaşama tabi olan Bireysel Yaşamında, Özgür İradenin olmadığını anlayabilir. Yaşam Sistemi içinde, Bireysel yaşamın mümkün olmadığını görebilir. Bireysel her türlü kararın, bireyin kararından en az 11 saniye önce, Yaşam Sistemince verildiği kanıtlanmıştır. İnsanın Evreninde başlıca üç Kuvvetin, Elektrik, Manyetik ve Elektromanyetik Kuvvetler, olduğu bilinir. Hiçbir İnsanın bu Kuvvetler üzerinde hükmedici Kudreti yoktur. Kontrol edilemeyen Kuvvet ve Kudretin Hareketleri üzerinde de kimsenin İradesinin olamayacağı apaçıktır. İnsanın, ‘Özgür İradesinin var olduğunu zannetme’ özgürlüğü vardır!

            Umarım biz de Fiil, Sıfat ve Mevcut Vücudun Hakka ait olduğunu idrak edebiliriz!

(1)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2024/09/insan-yaratcdr.html

(2)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2021/02/kuran-kantlanr.html

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder