30 Nisan 2025 Çarşamba

Hakiki Fail Allah’tır!

 

Hakiki Fail Allah’tır!                          Necdet Altınay, 03052025

            Atatürk, Kuranın en iyi Tercümesini, Tefsirini, Mealini ve Tevilini Türkçeye çevirtmiştir. Okuyan anlasın, uygulasın diye. “Allah ü ekber, Allah Büyüktür!” herkes bilir. Anlamı çarpıcıdır. ‘Allah o kadar büyüktür ki, O’nun olduğu yerde, ‘başka, ikinci bir varlığın’ değil bir zerresine, o zerrenin sevgisi gibi manasına bile yer yoktur’ anlamındadır. Zaten, Anadolu’da, ‘gökten iğne düşse gayriye değmez’ denir. Tevhidi Efal, Fiiller, Tevhit İlminin 7 Makamından ilkidir, Sıfat ve Zat Makamları devamıdır, Fail, Mevsuf, sıfatlanan ve Mevcut olan Allah’tır. Gayrisi, bir başkası yoksa mevcut değilse, Fail Haktır, gayrisi yoktur!

“Her hareket bir diğer harekete sebep olur. Hareketler dizisi, bir karşı güce rastlamadığı sürece, zincirleme şeklinde, bir seri halinde, sürüp gider. Tevhidi Efal, Mülk Âleminin tevhididir. Örneğin, Yeryüzündeki bir büyük hareket tüm Dünyayı etkileyebilir, kelebek etkisi görülebilir. Hareket dizisi, en ve boy olarak düşünülürse; en, tüm Dünyanın çapı olarak düşünüldüğünde, boy tüm Âlemi kaplayabilir. Bu açıdan, Hareket, en itibariyle Arzda, Dünyada, Mülk Âleminde mahsurdur, sınırlıdır denebilir. Ama boy itibariyle, Hareket, Mülk Âleminde sınırlı kalmaz, takdir olunamaz. Çünkü Fiil, Sıfatın mazharı yani göründüğü yerdir, sıfat da Zatın mazharıdır. Bu nedenle sıfat ve zatın sonu yoktur, sonsuzdur, sınırsızdır. Efal Cenneti, Arz, Dünya, Haktan başka fail yoktur deyip şirkten sakınanlar içindir. Allah’a vasıl olanların cennetlerinin arzı, eni, boyunun aynıdır, sınırı yoktur, takdir olunamaz.” (3 Ali İmran, 133) “Kendilerine karşı yapılan cinayeti, fiil-i ilâhî gördüklerinden kin ve gazaplarını yutarak itiraz etmezler ve eğer hiç gazablanmayacak olurlarsa,  sıfat cennetinde ve rıza makamında olurlar. İşleri Hak'tan gördükleri ve Allah'ın gazabından affına sığındıkları için, insanların zulüm ve kabahatini de af edicilerdir. Allah, efâl-i ilâhiye tecellilerini müşahede edenleri, gözlemleyenleri, sever. Fiillerini kendi kudretlerinden sadır olmuş görmek suretiyle büyük günahlardan bir günah işledikleri vakit yahut küçük günahlarda nefislerinin zuhuru sebebiyle birini irtikâp ile nefislerine zulüm ettikleri vakit, Allah'ı hatırlayarak günahlarından istiğfar, tövbe, ederler, o ef'âlden Hakk’a sığınırlar.  Ve derhal takat ve kuvvetden uzak olduklarını, Hak’ka arz, günahları olan kendi fiillerini, Hakk’ın fiiliyle setir etmesini, örtmesini, talep ederler. Ve gaflet ve nefislerinin zuhuru zamanında, işledikleri işlere ısrar etmezler, belki işlerinden Allah'a tövbe ve rücû' ederler. Ve onlar Allah'tan başkasının fiili olmadığını bilirler. Tevhit-i ef’âl muktezasıyla, gerekçesiyle, amel edici olanların cezası, ecri, karşılığı, çok güzeldir.” (3 Ali İmran, 134-136) “Tevhit-i sıfata iman edenler ve sıfat hicap, perdelerinden, kurtaran ve tecelliyât-ı ilâhiyede mahıv ile kendilerini tecelliyât müşahedesine lâyık, elverişli işleri yapanlara, Hakk’a sakınıb imân ettikleri ve iyi işleri işlerler. Sonra sıfatları bakiyelerinden sakınarak Hak sıfatının kendilerinden südurunda, tecellisinde, Allah'ı vekil kılarlar ve tevhit-i zata iman ederler. Sonra vücutlarında Allah'ı vekil kabul etmekle, zatları bakiyesinden sakınırlar ve fenadan sonra beka zamanında istikamet ve ayni cemde tafsili, ayrıntıyı, Şuhut etmekle, gözlemlemekle, ihsan ettikleri vakit, yedikleri taamlarında, yemeklerde, kendilerine bir günah yoktur. Allah, ayni kesrette vahdeti müşahede edici ve Hakkın vücudu ile ayni cemde tafsilat hukukuna riayet edici olanları sever.”  (5 Maide, 93)

“Her kime ekvan, varlıklar, hicabı kalkması ile efâl tecelli etti ise o kimse tevekkül eyler, efâl perdesinin kalkması ile sıfat tecelli etti ise o kimse razı ve teslim olur, sıfat perdesinin açılması ile zat tecelli ederse o kimse vahdette fâni ve mutlaka muvahhit, tevhit eden, olur. Muvahhit olarak, her işlediğini ve okuduğunu (Bismillâhirrahmanirrahim) ile işler ve okur. Kısaca: tevhit-i efâl tevhit-i sıfata, tevhit-i sıfat tevhit-i zata mukaddemdir, öncüdür. Hazreti Nebi Sallâllahu Aleyhi ve Sellem, secdesinde, «Yarabbi senin cezandan affına, gazabından rızana, senden sana sığınırım» demesiyle bu üç mertebeye işaret buyurmuştu.” (1 Fatiha, 1) “Yer ve gök madde olmaksızın ve müddetle kayıtlanmaksızın halk edilmiştir. Yer ve gök Allah’ın ilmi ile görünür, vücudu ile mevcuttur. Zaman ve mekân ile sınırlı olan aklın itibarı olmasa arz ve semanın vücudu itibar olunmazdı. Sema ve arz Allah’ın vücudundan ayrı ve gayrı olamaz. Her şey istek ve iradesiyle, “Kûn, Ol!” emriyle oluşur, ancak söz ve ses duyulmaksızın, arada bir vasıta olmaksızın ve zaman geçmeksizin birden, an içinde oluşmaktadır.” (2 Bakara, 117) “Kalp, Ruh ve Vahdet; yani Ef’al, Sıfat ve Zat makamları, Ayetlerde tanımlanır. Kalbin ufku, Ruh Semasıdır. Kalpten ruha çıkmak, kalpten ruh semasına çıkıp sonuna, ufku alaya, apaçık ruha, ufku mübine, açılmak, demektir, ufkun sonuna yaslanmaktır. Değişmesi ve nisyanı, yanıltması, mümkün olmayan, İlmin doğruluğu, sabit ve muhkem, emin oluşu, mertebeler halinde inişi, zanları ortadan kaldırır. Her makamda tekrarlanan, örneğin, Efal makamında, Fena-i Efal, Tevhidi Efal ve Tecelli-i Efal şeklindeki mertebeler, bireysel bencillik zanlarını yok eder. Bu durum, Kutsal Ruhun tesirini gösterir. Resul, var olduğu, zuhur ettiği yerde, böylece, fani olup fena bularak,  gurup ettiği zaman, huzura çıktığında, zahir oluşundan, varlığından, eser kalmaz, itibar edilecek bir şeyi bulunmaz. Kalbin ufkuna çıktığından, vasıl olduğundan itibaren, ufkun en tepe noktasına, ufku alaya, kadar, Kutsal Ruh öğretir. (1) Üç makam, üçer mertebe halinde geçildiğinde, varlıktan, var olma zanlarından eser kalmaz. Resulü, Ruhulkuds, Kutsal Ruh, talim eyledi, terbiye etti, her şeyi öğretti. Nebi, Kutsal Ruhu, en güzel suretinde iki defa görmüştür. Birisi, Hazreti Ehadiyet’e yücelişinde, diğeri oradan inişindedir.” (53 Necm, 1-7) “Her şey belirli ölçüde, şekilde, yerde ve zamanda kendine özgü yaradılış ile indirilir. İlahi nefes rüzgârları, hikmet ve bilgi aşılayıcı, kalplere sefalar verici ve tecellilerin kabulüne hazırlayıcı olacak şekilde estirildi. Vücutta bir şey yoktur. Ruh göğünden hakiki ilimler suyu, ilim yüklü enerji, indirilerek insanlar ihya edildi. İhya edilmezden önce insanın ilim hazinesi yoktu. Hayat-ı ilmiye ile ilmin hayatı suyuyla, fıtrat makamında kıyam ederek, ayağa kalkarak, hakiki hayat ile ihya edilir, insan dirilir. Vahdette fâni kılmakla da öldürürüz. Sizin fenanızdan sonra, baki olan vücutları vâris, sahibi, olanlar; ancak biziz.” (15 Hicr, 16-23)

İnsanı insan yapan her şey verilmiş, genetiğine, fıtratına yazılmış, kazınmıştır. Verilen aklıyla verilen tevhit ilmini idrak ederse, Kendini bilir ve kendini bilen Rabbini bilir!

            Umarım biz de kendimizi bilir, her daim, Failin, Hak olduğunu idrak edebiliriz!

(1)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2024/09/insan-yaratcdr.html

 

16 Nisan 2025 Çarşamba

İrade Beyanı ile Yaratılış!

 

İrade Beyanı ile Yaratılış!                            Necdet Altınay 19042025

Evrenin ilk anında Uzay Zaman Boşluğu, Vakum ortamı, yoktu. Önce, ani bir genişleme ile Boşluk oluştu. Sonra Boşluğa, Yokluktan, ilimden ibaret olan, EM-Elektro Manyetik Kuvvetlerden oluşan, Zerreler aniden çıktı, var oldu. Boşluktaki bu Kuvvetler, Tanrı Parçacığı içinde, Sistemin dışından yapılan, İlahi İrade Beyanı ile Kütle oluşturdu, gölgeleşti, pıhtılaştı, Madde oluşturdu. (1) Belirsizlik Kuramına göre EM Kuvvetlerin ya Yeri bilinir ya da Hızı bilinir, aynı anda ikisi birden, bilinemez. Madde için Belirsizlik ortadan kalktı, Evrende Kütle ve Madde, Atomlar ve Galaksiler oluştu. Bilimsel araştırmalarla Kütle ve Maddenin oluşumu kanıtlandı. (2) Zaman içinde, İlahi İrade, Âdem'in yaratılışına hükmetti. (3) Âdem, İlmullah, Allah’ın İlmi ve İlmi idrak eden Akılla, şereflendi. İlahi İradenin Hikmetiyle, Âdem önce Kendini Bildi, böylece, Yaradan’ını İdrak etti. İnsana, ‘Cüzi İrade’, ‘Külli İradeyi’ idrak etmesi amacıyla verilmiştir.

Öğretilme işinin sırrı “Yeniden keşfedercesine aşikâr olma” deyiminden gelir. “Ben öğrendim dedirten öğretme” öğrenimin en makbulüdür. Okula gidilir, öğrenilir, sonra hayat boyu “Bana öğretildi” denmez, “Ben bilirim, öğrendim” denir. Okula gidip gitmemek çocuğun iradesinde bile değildir. “Hakiki iman edenlerdenseniz, müminseniz, O’nun emrini kalbinizin iradesiyle kabul edebilmenizin kolay olması amacıyla, O’na ve resulüne nefisleriniz sıfatını yok ederek, fenası ile yok bilerek, yok olduğunun idraki ile itaat ediniz.  “Habipim, kâfire toprağı attığın zaman onu sen atmadın ancak Allah attı” örneğinde olduğu gibi, fiili kendinize nispet etmeden, nefsiyle değil Allah ile atan Muhammet’tir idrakinde olduğu gibi itaat ediniz.” (8 Enfal, 17) Bir bütünün parçası olduğunuzu idrak ederseniz, parça ile bütün iki etmez. “Yer ve gök madde olmaksızın ve müddetle kayıtlanmaksızın halk edilmiştir. Yer ve gök Allah’ın ilmi ile görünür, vücudu ile mevcuttur. Zaman ve mekân ile sınırlı olan aklın itibarı olmasa arz ve semanın vücudu itibar olunmazdı. Sema ve arz Allah’ın vücudundan ayrı ve gayrı olamaz. Her şey istek ve iradesiyle, “Kûn, Ol!” emriyle oluşur, ancak söz ve ses duyulmaksızın,  arada bir vasıta olmaksızın ve zaman geçmeksizin birden, an içinde oluşmaktadır.”(2 Bakara, 117) “Kuranla ihya ettiği has kullarına,  emrinden,  ruhundan, nakşeder,  gönderir.  Bu nakış,  ilimden ibaret olan ruhun tenezzülü,  âleme inişidir. Ruhun inişi bir ‘İradenin’ olduğunu gösterir. Bu irade ise hakiki sıfatlar âleminin kanıtıdır, cisim ve hareketlerin açıklanmasıdır. Sıfat ve efal âlemleri, isim, cisim ve eylem, hareket âlemlerinin ortaya çıkışıdır. Bunların tümü ise cemadat, nebatat ve hayvanat âlemlerinin oluşumudur. Kısaca, ilimden ibaret olan ruh, irade, sıfat ve efal âlemlerinin ortaya çıkışıyla âlemler oluşmuştur.” (16 Nahl, 2) “İnsan, ilminin aynıdır,  organlarının kendine özgü ayrı bir sureti ve yaşamı yoktur, organların ilminden ayrı bir resmi ve cismi de yoktur.” (16 Nahl, 2; 39 Zümer, 9) “Bilen ile bilmeyen bir olmaz. İlim, sahibinden başka bir şey olmayan, azalarında, zerrelerinde zahir olan, görünen ve onlardan ayrı bir şey olmayandır. İnsanın, azalarının, zerrelerinin ilminden ayrı bir isim, cisim veya resim olduğunu düşünmek gaflettir. Âlim bunu kabul eder,  kâfir inkâr eder.”  (39 Zümer, 9) İlimden âleme geçişin ‘İrade Beyanı’ olduğu görülür. İlimden ibaret olan ruhun tenezzülü, inişi ve âlemleri oluşturması, bir irade beyanını gösterir, Ruh, İlim,  Hakk’ın iradesiyle iner.

“Var olanın fena bulmasının, onu ortadan kaldırmak olmadığına; o şeyin suret ve hakikatini, ezelde ve ebeden, kaydeden akıl şahitlik eder. Akıl Hakkın elidir.  Tutuş ve ifna,  o şeyin değişime uğramasıdır, tamamen yok olması değildir.  Yok,  ifna,  ediş mevcut olanın bir önceki halini, hakkın eli veya pençesinden ibaret bulunan, akılda tutmamak ve yeni haliyle kaydetmektir.” (25 Furkan, 46) İnsan, ancak, varlığına inandığı iradesiyle, maddeden arınıp soyunup, amacına ulaşır, Hakka kavuşabilir. “Yedi gaip, guyubu seba, beş duyu ile gazap ve şehvet, nefsanî kuvvetlerinin hakikati bilinmediği için, bilinmeyen yedi gaip, geceyi temsil eder.  Vücut,  hayat,  ilim,  irade,  semi,  işitme,  basar,  görme, kudret ve kelamdan ibaret sekiz sıfat gündüzü temsil eder. İnsanların,  bu yedi gece ve sekiz sıfat, sıfatı semaniye, rüzgârlarıyla zahir ve batınlarına etki edilir, kökleri kurutulur, hatta katledilir. Kendi nefisleriyle ayakta olduklarını ve yaşadıklarını düşünenlerin hayatları olmayan ölüler olduğu görülür. İçi boş hurma kütükleri gibi şeklen kuvvetli fakat hayatları ve manaları yoktur, birer haviye’dirler, göçüktürler, hakiki vücutları ve değer verilecek anlamları yoktur.” (69 Hakka, 7) “Siz, nefsinizle ve nefsinizin sıfatları ve fiilleri ile baki kaldığınız müddetçe iradeniz, mücerret, somut, bir temennidir. Temenni ise mümkün olmayan bir şey’i talep etmektir.”  (4 Nisa,  122)

Kitap, bakana kendini gösterir,  okuyup düşünene kendini bildirir.  İnsanı,  böylece muhatap alarak, Kitap, insanı, ‘Yaratıcısını bilmek amacıyla, özgür iradesinin verildiğini’  idrak etmeye çağırır. Önce, bir başka kişiye kulluk etmemesi istenir. Sonra, verilen cüzi iradesinin de külli irade karşısında fazla geçerli olamayacağının idrak edilmesi öğütlenir. Elektromanyetik radyasyon, ışınım, evrenin her köşesindedir ama hiç mesaj taşımaz.  Yalnız canlılarda, mesajlaşma amacıyla, bu ışınım, verilen cüzi iradeyle, kodlanıp çözümlenir, hücre ve moleküller röle istasyonu gibi çalışır. Bu bilgi, maddesi kaybolsa da kaybolmaz. Aynı şekilde, Ruh da Maddeden, İlim de Kütleden, soyunabilir. Süper determinizm, ‘Gerekircilik’, son gelinen noktadır. Buna göre ‘özgür irade’ yoktur ve her olmuş ve olacak Büyük Patlama anında ‘Belirlenmiştir’. (4) Bilimsel ve Teknolojik Araştırma sonuçları, Kutsal Mesajları açıkça kanıtlar durumdadır. Kendi Bilincine, Özgür İradesine, Aklının çalışıp İdrak edişine odaklanarak, küçük Âleminde, Âdemiyetine sıkışıp kalan İnsan; bu sahip olduklarını, İlahi İrade, Külli Akıl ve İlahi Âlemde, ifna etmeden özgürleşemez. İnsan, Âdem baloncuğunu patlatmadan, ademiyet olmaz, Âlem olamaz!

Umarım biz de, Özgür İrademizi, İlahî İradenin zerresi olarak idrakle özgürleşebiliriz!

 

                (1) https://phys.org/news/2010-05-masses-common-quarks-revealed.html

                (2)  https://www.youtube.com/watch?v=FYf7af2tb5U

                (3) http://necdetaltinay.blogspot.com/2017/08/ayn-ikiye-yarls.html

                (4) http://necdetaltinay.blogspot.com/2020/05/akln-yolculugu.html

2 Nisan 2025 Çarşamba

Fıtratta Yazılıdır

 

Fıtratta Yazılıdır                                            Necdet Altınay 05042025

İnsan Fıtratı, ilim ve ilmi idrak yeteneği ile donatılmıştır. Aklı ile Külli Aklı hissedip, Hakkın Hidayetini, yardımını ister. İnsan, aklıyla külli ilmi idrak etmeye çalışır. Kutsal mesajlar, tecellilerden, ayet, delil ve işaretlerden söz eder. Fıtratta verilen ve denilenden, verilmek ve denmek istenene gidilir. Evren, Âlem, Dünya, Âdem örnekleri üzerinde gözlem yapar. Dünyanın Güneşi varsa, Âdem’in de Ruh Güneşi vardır. Güneş ışığını şekere çeviren yeşil yapraktaki klorofil molekülü, böylece, Dünyadaki tüm canlıların enerjisini sağlar. Âdem’in Bedenindeki tüm faaliyetlerin enerjisi de, şeker molekülünden koparılıp karbon atomuna eklenen, oksijen atomunun kopuş enerjisinden elde edilir. Güneş ışığı, Dünya üzerindeki, bir Yaratıcıya iman ettiren, Fırtına, kar, yağmur, gök gürültüsü, mevsimler gibi her çeşit Doğa olaylarının sebebidir. Evren, Güneş, Dünya, Âdem, hepsi aynı Yıldız tozundandır. Foton bir ‘Hiçlik’ örneğidir. Hiçlikten oluşan ‘Hepliğe’, bilmeden ve görmeden, inanmak daha kolaydır. Yokluktan, Uzay zaman Boşluğuna, çıkan elektron-pozitron gibi Elektromanyetik kuvvetlerin, Sistemin dışından, müdahale sonucunda, Alan içinde toplanıp hareketsiz kalarak, Kütle oluşturması, CERN, İsviçre’de, Bilimsel ve Teknolojik olarak kanıtlanmıştır. Mucizelere inanmak, bilmek ve gözlemlemekten daha kolaydır.

“Bedenin oluşumu ilk andan, yumurtadan, itibaren izlenebilir. Maddeler birleşip daha büyük madde oluşturabilir. Maddeler uyumludur, fizik yasalarına uygun olarak, atom altı parçacıklardan moleküllere, organlara ve vücuda kolayca ulaşılabilir. Önemli olan maddeden manaya geçiş olabilir. Önce madde, hücreye, hayat verilmesi, maddenin canlılık kazanması önemli bir aşamadır. Bedensel nefis düzeyinden, kalp düzeyine çıkış veya insanın insanlık kazanması, ikinci aşama olarak görülebilir. İnsanın bedensel varlığına yeryüzü denirse, önce maddeye canlılık kazandırılmış, sonra da kalp arşı üzerinde olgunlaşma yükseltilmiştir. Bu amaçla da önce bilgiler verilmiş, öğretilmiş, öğrenilmesi ve idrak edilmesi sağlanmış böylece ruh güneşinin doğması gerçekleştirilmiştir. Güneş ve ay, yaradılışlarının amacını gerçekleştirmek üzere, belirli bir olgunlaşma yönünde hareket eder. Böylece, oluşumların öncesi ve sonrası, önceden tayin edilen, saptanan belirli bir düzen içinde yürür. Sonuçta efal ve sıfatın tecellileriyle, olgunlaşma düzeninin delilleri ayrıntılarıyla ortaya çıkmış olur. Muhtemelen, siz tecellilerin delillerini müşahede ederken aynen yakin hâsıl edersiniz. Ceset Arzı döşenmiş, Kemik dağları ve Damar nehirleri oluşturulmuştur. Bedene, Ahlak ve İdrak yemişlerinden, Zulüm-Adalet, düşük-yüksek ateş ve tansiyon, Kuru-Yaş gibi çift ve zıt iki sınıf yerleştirilmiştir. Ruh ve Ruhani Kuvvetler Ceset Arzıyla, Ruh Gündüzü üzerine, Cismani zulmet gecesi örtülmüştür. Mikro ve Makro Âlemlerde tefekkür edenler için büyük deliller ve işaretler vardır. Ceset Arzında Kemik, Sinir, Kas ve Et gibi birbiriyle uyumlu parçalar yerleştirilmiştir. Doğal, Hayvani ve İnsani Kuvvetlerden oluşan bahçeler konulmuştur. Nefsanî Heves şaraplarının sıkıldığı Şehvet Kuvvetleri; aşk ile Muhabbet Şarabının sıkıldığı ‘Akılcı Kuvvetler’ üzümlerinin Bahçeleri yerleştirilmiştir. Bitkisel Ekin Kuvvetleri; Zahiri ve Bâtıni hurmaları, kökü bir dalları farklı olarak yetişir. Lisan, fikir, kuruntu ve zikir gibi kökleri ayrı olan Kuvvetler oluşturulmuştur. Bunların hepsi de Hayat denen bir su ile sulanır.” (13 Rad, 1-4)

 “Bedenin terkibini, nelerden oluştuğunu, nelerin bir araya gelip neyin ve nasıl oluştuğunu bilen, her şey için nasıl bir kudret gerektiğini iyi bilir. Yeniden diriltilen kimse halini ve bedenden tecerrüdünü, sıyrılıp çıkmayı, bilir; bedenin terkibini de bilir. Diriltilen birisi, diğer insanlara örnek olsun veya delil kılınsın diye diriltilir. Hikmet, müminin gaip olmuş malıdır. İnsanlar, altın ve gümüş gibi madendirler, bedenle örtünmüş olsalar da aslı ve özü olan ilim değişmez. Her kişinin istidadının gerektirdiği kadar ilim, hazinelerinde saklıdır, gizlidir. Her kişinin fıtratında, ilmin tümü, mükemmelliğe götürecek şekilde, henüz başkalaşmamış halde, mevcuttur. Üzüm taneleri, insanı ve onun kısmî idrakini andırır. Süt ise kişinin yaşamını sürdürmesi için gereken beslenmeyi sağlar. Şarap, aşk, ilim, bilgi ve hakikatlere işarettir. İnsan, üzüm gibi sıkılır, suyu çıkarılır ve eski yapısından kurtulup yeni bir yapılanmayla şarap, insan hakikatinin idraki, elde edilebilir. Şarabın sarhoşluğu, insanı kendinden geçirerek, aşka ulaşmasını sağlar; aşk ateşi de ilmin, bilgiler ve hakikatler halinde ortaya çıkışını gerçekleştirebilir. İlmin tümünün idraki, incirin kendisine, insanın kısmî idraki ise incirin içindeki taneciklere benzer. Kişinin kendini bilmesiyle, yapısının olgunlaşmak üzere başkalaşımı gerçekleşir. Bu ilk yapının çöküşü, harap olması ve göçüşüdür. Yapı taşlarının idraki, külli idrake ve ilahi aşka götürür. Bu durum, haviye, göçmeye, göçük oluşumuna ve göçükte ilahi aşk ateşinin yanmasına, asar ateşine, eserler yaratan yanışa ve yeniden diriltilmeye gider.” ( 2 Bakara, 259) “Akıl; ancak fıtrata hidayet bulabilir ve ancak maarife, bilgi bilmeye, hidayet edebilir. Amma cemal nuruyla nurlanmak ve visal, vasıl olma, talebine şevk ve celâl ve cemalin kemaline, belki cemalin celâline ve celâlin cemaline aşk zevkiyle lezzetlenmek; ancak Hakkın hidayet nuru ile müyesser olunabilen bir iştir. Şüphesiz bizim ona talimimiz dolayısıyla Yakup, ilim sahibidir, ayan ve Şuhut sahibi değildir. Lâkin insanların çoğu bunu bilmeyip, kemali «Akılda olan ilimden ibaret» zanneder. Havas insanları, aklı küllinin ilmini bilemezler.” (12 Yusuf, 68)

Verimli toprakta uygun ısı ve nem bulduğunda, çekirdek çimlenir, ilmini, fıtratını gerçekleştirir. (1) Çekirdekteki ilim, maddeye hükmeder, ilim uygulanır, ortamı ve ortamdakileri kullanır, kendini gerçekleştirir. Önce genetik bilgiler, faktörler, tek hücre düzeyinde uyumlu ve eşgüdümlü çalışan organeller, sonra çok hücre düzeyinde uyumlu faaliyetler gözlenir. İçinde yapılan iş ve işlemler açısından her bir Hücre bir Fabrika gibi çalışır. Her hücrede, canlılığı oluşturan, Enerji Üretim Sistemi Mitokondri, gerekli faaliyetleri yürüten Üretim Sistemi ve bölünerek Çoğalmayı sağlayan Üreme Sistemi, olmak üzere üç temel Sistem vardır. Bu üç sistem işbirliği ve eşgüdümle çalışıp Hücreyi yaşatır. Hücreler de Beden Elektriği üretip, haberleşip, işbölümü, işbirliği ve eşgüdümle çalışarak, Kalp ve Beyin gibi organlarımızla birlikte, tüm Bedenimizi yaşatır. Bedensel organlarımızın oluşum, çalışma ve yaşamında irademiz yoktur.  İnsan, her sabah Bedenini alır, 'Ben' diye uyanır, kalkar; Oluşum ve çalışmasında kendi iradesi olmadığını tefekkürle anlar!

Umarım biz de aslımız ve esasımız olan İlmin İdrakine vararak Hidayete erebiliriz!

(1)     http://necdetaltinay.blogspot.com/2025/03/olum-ve-yeniden-dirilis-necdet-altnay.html