Çağrı, Son
Çağrı EÖ17012017
Küresel ve
tarihsel boyutların her köşesinde, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde, insan
ile Tanrı ilişkisinin izleri vardır. En eski kalıntılarda tapınaklar, ilk
toplumlarda da tapınma olduğuna göre bir ‘Çağrı’dan söz edilebilir. Bu durum
insanlığı hayvanlıktan ayıran bir özellik de sayılabilir. Böyle bir ‘olay’
vardır ve gerçektir. İlk çağrı ile bugünün son çağrısı arasında çok küçük bir
fark bile yoktur. Çağrı bir ve tek, ancak anlayış ve idrak beşerin sayısı kadar
farklı olabilir. Çağrının içsel ve dinsel olduğu düşünülür ama bilimsel olarak
kanıtlandığı da bir gerçektir. Günümüzün son bilimsel bulguları, inanılan ve
iman edilen her hususu kanıtlar niteliktedir. Evren, maluma tabi olan ilmin,
enerjinin, katı bir halidir, insan aklı da bu gerçeği idrak için verilmiştir.
Tapınağın
varlığı, tapınma eylemini gösterir. Tapınma da, ama içten ama dıştan, bir
çağrının geldiğine, çağrıya inanıldığına, iman edilip, gereğinin tapmak
şeklinde yapıldığına delildir. Bu sayede, firavun da olsa kral da olsa, toplum
liderlerinin, toplumun ‘doğru’ ve ‘yanlış’ anlayışına önderlik ettiği açıktır.
Bu durum, genel anlamda, bir haklılık ve haksızlık anlayışına bağlı adalet
kavrayışıdır. Farklı adalet anlayışları nedeniyle savaş ve barış yapılmış hala
da yapılmaktadır. Her türlü yıkım ve yapımın temelinde, böylece, adalet vardır.
Adaletin, Hakk’a ve akla bağlandığı, geçmişten günümüze, bir gerçektir. Adalet
ise çağrının temelidir.
Bilimsel
alanda, en son ve en çarpıcı buluşlara yer veren oturumlar ve programlar
ilginçtir. Dile getirilen gerçekler arasında “Daha küçüğü olamayacak kadar
küçük parçacıklar, eksi veya artı, enerji yüklüdür. Daha kısa olamayacak kadar
kısa zamanda, parçacıklar var olup yok olur. Nasıl olduğu bilinmiyor ama bir şekilde
enerji, sıvılaşıp, katılaşır ve kütle oluşturur. Parça ve kütlesinin içi
boştur, varlık boşluktan ve yokluktandır.” gibi gerçekler vardır. İnsan dâhil,
en büyük yapılar atomlardan oluşur. Bilgisinden başka, artı, eksi gibi bilimsel
veya bilgisel özelliklerinden başka, bir şey olmayan enerji parçacıklarının
birleşerek oluşturduğu karmaşık ‘obje’lerin de bilgilerinin dışında bir şey
olmadığı kanıtlanmaktadır. Büyük yapılar da, kısaca, bilgi olan parçacıkların
birleşmesiyle oluştukları için, bilgiden başka bir şey değillerdir. Bilgilerin
topluluğuna bilim veya ilim denebilirse, insan, ilminden başka bir şey
değildir. Aynı ilmin bir şekilde birleşip açılımına Tuncer, diğer şekilde
birleşip açılımına Ersin denilmektedir. Kişiler ilimlerini ele alıp, yeniden
yoğurarak, olgunlaşmaya çalışır. Her bütün, parça ve birleşimlerinin
özellikleri nedeniyle, kendine özgü, bir ve tektir.
Kutsal ve
bilimsel mesajların dedikleri aynıdır. “Suretler, ilmin aynidir. Göklerde
ve yerde bir zerre miktarı ilminden hariç olamaz” (6.59) “Her şey Rabbimin ilmi
iledir. Rabbim ilim cihetinden her bir şey'i vâsidir, yönetir.” (6.80) “Ruh
semasından ilim suyunu indirir, ilmî imanla iman edenler için büyük alâmetler
vardır.” (6.99) “Evvelden geleceğe kadar tüm mevcudatın vücudu, sana indirilen
bir kitaptır. Yani, ilmi sana indirilen bir kitaptır.” (7.1,2) “İlim ile
detaylandırdığımız, bir kitap getirdik, yani, ilâhi ilmin gerektirdiği gibi, olgunlaşmaya
yetkili ve elverişli, el ve ayak gibi organlar, göz ve kulak gibi aletler ve
duygulardan oluşmuş ‘beden-i insan kitabını’ getirdik.” (7.52) “İnsanın akıl
yürütme âleminde ilim ve idrak nurunu inşa etmiştir.” (6.1) “Bilenler, bilgileriyle
Allah’ı bilir, ancak çoğu bunu bilmez.” (6.37)
Boşluktan ibaret olan ‘şey’lerle
yapılan inşaat da yokluktan ve boşluktandır. Her bilim dalı, bir önceki bilim
insanlarının bildiklerine yeni bilgiler eklenerek gelişir. Kimse tekerleği
yeniden keşfetmez. Birinin adı ile anılan yeni bir buluş onun denebilir, ama
âlimin kendisi de daha önceki bilgilerin kıymetini bilir ve onlara borçlu
olduğunu kabul eder, onları da sahiplenmez. Selin önündeki büyük bir engel,
selin yönünü biraz değiştirmiş görünse de su, akışıyla, yatağını bulur. Âlimler
suyun akışını işaretlemiş olabilir ama akan sudur ve kendi yolunda ilerler.
Aynı gerçek hayatta olduğu gibi, örneğin, yanıcı iki atomun yakıcı bir atom ile
birleşip söndürücü su oluşumunda olduğu gibi, ne olduğu bilinir ama neden
olduğu bilinmez.
İnsan,
ilim ile açıklanan, ayrıntılı bir şekilde bildirilen, hitap olarak indirilmiş
bir kitaptır. İnsan, ilahi ilmin gereğince, kemale ermeye yetkili ve elverişli
aza, organ, alet, arzu ve istek şeklinde, ayrıntılarıyla oluşturulup açıklanan ‘insan
bedeni kitabı’ olarak indirilmiştir. Bu kitap, yani insan, eğer bedensel
zevkler gibi süfli yöne meylederse, kıyamet gününde kör, dilsiz ve sağır olarak
yüzüstü toplanıp hesabı görülür. Çünkü zamanında verilen kitabını okumaz,
gerçekleri görmez; Hakkın hakikatine kulak verip dinlemez, söylenenleri duymaz
ve anlamazsa ne görür ne duyar ne de konuşabilir.
“Ezelde
bahşedilen fıtrat ile verilen Allah’ın nuru, akıl ve idraki, insana bağışların
en büyüğüdür. Bu nurun kıymetini, içten gelen ‘Oku’ ile de bilemeyene kimse yardım
edemez. Yaşadığınız gibi ölür, öldüğünüz gibi dirilirsiniz. Bedensel lezzetlere
eğilim nedeniyle kalbî duyguları ihmal eden, ruhanî bilgilere kendini
kapayanlar, bu bilgileri anlayacak idrak sahibi olamazlar. Ne kendilerine ilham
edilenleri ne de insanların konuya ilişkin söylediklerini dinler, duyar,
anlarlar. Gördüklerinden de ibret alamazlar. Bu nedenlerle kalp ve ruh yönünden
gelebilecek herhangi bir duygu ve bilgi bedensel zevk ve lezzetlere düşkün
olanlara tesir etmez, etkili olmaz.” (17.97) “Oysa sema ve arzın halk
edilmesinin amacı yeniden diriliştir. İlahi sıfatlardan mahrum kalışlarının
nedeni yeniden dirilişe inanmamalarıdır. Bu nedenle de Hakk’ın kudretinden de
mahrum kalırlar.” (17.98)
Sel misali, ilme karşı koyarak
değil, ilmi anlayıp uyum göstererek, tabi olup ilme biat ederek yapılır her
şey. Maddede kalan, madde olarak yaşar, madde olarak tekraren ölür. Kutsal mesajlar ile insana ‘çağrı’ yapılmıştır. Bedensel ve
ruhsal olarak her yönden donatılmış oluşu, akıl ve hayal etme güçlerinin
verilmiş olması, ‘Çağrı’dır. Gerekli donanım ve yazılım verilmiştir insana.
İlmi ile maddesinin de ilim olduğunu idrak etme bilincine ulaşan, bilgi küpünü
ilmin içinde eritebilir. Böyle bir bilinç sahibi, ‘insan’, oluşu da ‘Son Çağrı’dır.
Dinlememekte, görmemekte, anlamamakta ısrar ederse kör, dilsiz, sağır kalır.
Böyle kalmaları, süfli yöne meyilleri nedeniyle olduğundan, Allah’tan olmaz!
Perdeler kapatılarak güneşe zarar
verilemez. İnkâr, imanın kaynağıdır. Hakkın olan, Hak için, Hak ile haklı
olarak kullanılabilir. İlmine uygun olmayan uygulama olamaz. İnsan ile Kur’an,
hatta evren, ikizdir. Tüm ilmin toplamı olarak indirilen Kur’an, insanın
kendini bilmesiyle, ilmin açılımı Furkanı, evreni, aklıyla anlamasıyla, idrak
edilebilir. Tüm kutsal mesajları bünyesinde toplayan bu kitap ilk mesaj ise
insanın kendisi son mesajdır. Umarım biz de idrak edebiliriz.